Küçük bir kızın dehası daha değişik bir şekilde ele alınabilirdi…

Gifted yani Türkçe adıyla Deha filmi, çok orijinal bir hikayeyi anlatmayan ama yine de bazı hoş sekanslar taşıyan ve oyuncularının genelde başarılı performansıyla ayakta kalan bir film… Ancak filmdeki asıl sorun, hikayenin işlediği konunun anlatışının altında değil, filmin merkezinde küçük kızın portresinin tam çizilememesinin altında yatıyor.

Abone ol

Küçük bir kız çocuğu olan Mary Adler ( Mckenna Grace), üstün zekalı, bu özelliğinden dolayı çevresiyle uyum sağlayamayan, yalnız birisidir. Kendisiyle ilgilenen dayısı Frank ( Chris Evans) ile birlikte küçük bir evde yaşamaktadır. Dayısı ise Mary’nin üstün zekasının farkında olmasına rağmen, onun normal çocuk gibi sıradan bir hayat yaşamasını istemektedir. Mary’nin sıra dışı zekasını fark eden sınıf öğretmeni Bonnie ( Jenny State), onun özel bir okula gitmesinin daha doğru olduğunu düşünür. Bu fikri destekleyen Mary’nin büyük annesi Evelyn ( Lindsay Duncan) de ortaya çıkınca, Mary kendisine uygun, ayrıcalıklı bir yaşam ile sıradan bir hayat arasında seçim yapmak zorunda kalır.

KLASİK SULARDA GEZİNEN BİR FİLM…

Deha, sinemada hiç işlenmemiş bir konuyu beyaz perdeye taşımıyor. Normal bir ortamda, ayrıcalıklı yanlarıyla baş ederek yerlerini bulmaya çalışan kişilerin hikayelerini bir çok defa izlemiştik. Ancak bu özel kişi bir çocuk olunca, bu alandaki örnekler ciddi anlamda azalıyor. Deha filmini izlerken aklımıza gelen ilk örnek, çok yakın tarihli olmasa da Jodie Foster’ın 1991 yılında çektiği Little Man Tate ( Küçük adam konuşuyor) filmi oluyor. Senaryo bu iki filmde de ana hatlarıyla aynı: yalnız bir ebeveyn tarafından yetiştirilen üstün zekalı bir çocuk, yaşıtlarıyla hiçbir iletişim kuramamaktadır; onunla ilgilenen ailenin bir üyesi, çocuğun normal bir yaşamı olmasını ister; dışarıdan bir kişi bu çocuğun özeliklerini keşfeder ve ona başka bir hayat imkanı sunar; deha çocuk bir tercih yapmak zorunda kalır.

Deha / Gifted

BAŞKARAKTERİN TUTUMU FİLMİN BÜTÜNÜNÜ ETKİLİYOR...

Ancak iki film arasındaki asıl fark, çocuk başkarakterin filmdeki tutumu ile ilgili… Çünkü bu tutum karakterin sadece kendisini değil, hikayenin gidişatına ve dolayısıyla filmin bütününe etki edebiliyor. Jodie Foster’ın filmindeki küçük çocuk, üstün zekasının farkında olan ama bunu asla kullanmayan ve dile getirmeyen, sadece basit istekleri olan ve kendisinde bulunan bu büyük güç altında ezilen bir karakterdi. Bu filmde ise Mary, dehasının tamamen farkında olan, onun için yaşıtlarını biraz küçük gören, etrafına yargılayıcı bir gözle bakan ve sıradan bir yaşam isteği pek olmayan bir karakter. Yani sadece dışlanan değil aynı zamanda dışlayan bir kişi. Üstün zekalı bir çocuktan ziyade üstün zekalı bir yetişkin izlenimi veriyor. Onu gerçekten seven dayısıyla kalması sanki bir tercih değil ama kendisi tarafından verilen bir lütuf…

Yerini bulamayan bir çocuğu değil yerini bulmuş ama kabullenemeyen bir çocuk olan Mary, doğal olarak, filmin başında seyirciye biraz itici geliyor. Dayısıyla olan sahnelerde de bu durum düzelmiyor. Evde normal bir çocuk gibi oynamıyor hatta bazen basit bir adam olan dayısının hareketlerini yargılıyor.

AİLE İÇİ ÇEKİŞMELERİN KATKISI...

Deha filmi, biraz Mary’nin dayısıyla olan iletişiminde sıkışıp kalmışken, hikayeye bazı yan karakterler ekleniyor ve bunlar biraz tıkanıklık yaşayan filme dinamizm katıyorlar. Frank’in Mary’nin öğretmeni Bonnie ile başlayan ilişkisi çok özel sekanslar sunmuyor ama filme tatlı ve naif bir romantizm katıyor. Fakat filme asıl hareket katan, birden ortaya çıkan ve torunun velayetini almak için yasal bir savaş başlayan anneanne karakteri oluyor. Torununun dehasının tamamen farkında olan ve biraz da Mary’nin ölmüş matematikçi annesinin de anısına, bu dehayı sonuna kadar kullanmak isteyen Evelyn karakteri hem filme bir hız hem de yeni bir boyut katıyor. Elindeki imkanlarla bu yasal savaşı yürütmeye çalışan Frank ise gereksiz bir duygusallığına sığınmadan, mantığı doğrultusunda Mary’yi geri kazanmak için uğraşıyor. Ama ne yazık ki sonunda olan, yine dengesini kaybeden Mary’ye oluyor.

Küçük Mary’yi oynayan Mckenna Grace genel olarak başarılı. Her ne kadar çizdiği karakterin bazı yönleri itici gelse rolünü elinden geldiğince iyi oynuyor. Ne yazık ki dayısı rolündeki Chris Evans için aynı şeyleri söyleyemeyiz. Kendisini bir süredir Kaptan Amerika kostümüyle tanıdığımız aktör, rolündeki duygusal gel-git’leri seyirciye yeterince geçiremiyor. Sanki oynadığı süper kahraman karakterinden pek sıyrılamamış ve bu dayı rolüne hazırlanamamış gibi duruyor. Anneanne’yi oynayan Lindsay Duncan ise belki de filmin en iyi oyuncusu. Çok kolay nefret edilebilecek bir karakteri insani ve kendi açısından haklı biri gibi göstermeyi başarıyor.

Deha filmi, yenilik taşımayan ama her zaman ilginç olabilecek bir konuyu, usulca, fazla iddialı bir dil kullanmadan ve sonu dışında, aşırı bir duygusallık katmadan anlatan ortalama üzerinde bir film. Ama ne yazık ki, bu türün çok daha iyi bir örneğini çok önce zaten görmüştük…

Yönetmen: Marc Webb

Oyuncular: Chris Evans, Mckenna Grace, Lindsay Duncan, Octavia Spencer, Jenny State, John M. Jackson, Glenn Plummer, John Finn…

Ülke: ABD