Kömürde özelleştirme ve 'bedeli'

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez dün yedi kömür sahasının özelleştirileceğini duyurdu ve Türkiye’nin yerli üretimle enerji talebini karşılamasını hedeflediği ifade edildi. Özelleştirme süreci üretim açısından 'artışın anahtarı' olarak takdim ediliyor. Ancak istihdam konusunda bu adımların bedeli büyük sorunlar barındırıyor.

Abone ol

ANKARA - Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez dün katıldığı Türkiye Kömür İşletmeleri (TİK)–Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) ruhsat sahaları devir imza töreninde Türkiye Taş Kömürü Kurumu'na bağlı yedi kömür sahasının özel girişime açılacağını açıkladı. Bakan açıklamasında şunları söyledi, "TTK alanlarında yıllık ek 3 milyon ton, TKİ alanlarında ise ek 15,6 milyon ton kömür üreteceğiz. TKİ ruhsatlarında 25 ila 30 yıllık projeyle 72,3 milyar liralık yerli kömür ekonomiye kazandırılacak. Söz konusu dönemde kömür sahalarından kamuya 21 milyar lira gelir akışı sağlanacak. Yerli sahalardan yaklaşık 19 milyon ton kömür üreterek ithalata ödenen ücreti yarı yarıya azaltacağız. TTK’nın ruhsat alanlarında yaklaşık 203 milyon tonluk bir üretim sahası yatırımcılara açılacak. Böylece sözleşme süresi boyunca 25 milyar liralık ithal kömür ikamesi sağlayacağız."

Uzun vadeli sözleşmeler uyarınca, Bakan Dönmez’in açıklamasına göre anlaşma süreleri 25-30 yıllık bir dönemi kapsayacak. Bakan, bunun ekonomiye toplamda 72.3 milyar lira katkı yapacağını ifade etti. Peki bu adımın Türkiye madencilik sektörü açısından karşılığı ve bedeli ne?

ENERJİ BAKANLIĞI’NIN 'KÖMÜR ODAKLI' PROJEKSİYONU

Berat Albayrak’ın Enerji Bakanlığı yaptığı dönemde Türkiye ilk defa bir 'enerji strateji belgesi' yayınladı. Türkiye’nin kendi kaynaklarıyla sürdürülebilir bir enerji planı uygulayacağı belgenin ana hedefiydi. Strateji belgesi dikkatle incelendiğinde enerji tedarikinde kömüre asli bir rol biçildiği görülüyor. Nitekim bu çerçevede kömür madenlerinin özelleştirme üzerinden satışı öngörülüyordu.

2016’dan bu yana kömür konusunda irili ufaklı adımlar atılmış olmakla beraber en ciddi özelleştirme sürecinin Yeni Ekonomi Programı’nın yayınlanmasından sonra başlayacağı biliniyordu. İşte Bakan Fatih Dönmez, bugün bu sürecin yedi kömür sahasının özelleştirilmesiyle başladığını duyurdu.

Enerji Bakanlığı 2017 elektrik üretimi verileri incelendiğinde Türkiye elektrik üretiminde kömürün payı yüzde 33... Türkiye’nin kömür rezervi Bakanlığa göre 17.3 milyar ton. TÜİK verilerine göre Türkiye’nin 2017’deki kömür ithalatı ise yaklaşık 40 milyon ton. Yani Türkiye’nin elektrik üretiminde kullandığı özellikle linyit cinsi kömürün yarısı Rusya, Çin başta olmak üzere çeşitli ülkelerden ithal ediliyor.

Veriler uyarınca kömür ithalatı cari açık içinde önemli yere sahip. Benzer biçimde petrol ve doğal gaz da cari açıkta enerji kaleminin diğer bileşenleri. İşte bakanlık kömür üretimini artırarak doğal gazın payını düşürmeyi hedefliyor. Yeni Ekonomi Programı, cari açık hedeflerine uyma hedefini, devletin elindeki kömür madenlerini özel sektöre kiralayarak gerçekleştirmeyi planlıyor.

KÖMÜRÜN ÖZELLEŞMESİ VE SOMA ÖRNEĞİ

Kömürde özelleştirmenin tarihi aslında çok eskilere dayanmıyor. 1970’lerin sonunda neoliberalizmin İngiltere ve ABD’de uygulamaya sokulmasıyla beraber bu yeni dalga adım adım dünyada da karşılık bulmaya başladı. “Devlet etkisiz. Her şeyi özelleştirin” sloganı neoliberalizmin kalbinde yer alan düsturdu. İngiltere’de 1980’lerde kömür madenlerinin özelleştirilme sürecine Türkiye 1990’larda katıldı.

Kömür alanındaki ilk ciddi girişim 1995’te Soma ile atıldı. Ancak ihale başarısız oldu. 2000’lerde hız kazanacak özelleştirme sürecinin ilk adımı yine Soma’da atıldı. Kömür madeninin çıkarılmadan önce dekapajının (sahanın temizlenmesi, suyun uzaklaştırılması, yani kazı için yüzeyin ayarlanması) yüzde 60’ı özel sektöre yaptırıldı. Ancak sahanın koşulları ve Soma madenlerinin niteliği ile uygulanan yöntem arasındaki fark, üretim oranlarına yansıdı, 10.5 milyon ton beklentisi 7.5’e kadar düştü.

Soma, Türkiye açısından hızla özelleştirmeye sarılmanın, ülke gerçeklerinin ve enerji talebindeki artışı görmemenin örneği oldu. 2013’te Soma büyük oranda özel sektörün üretim dinamiğiyle yıllık 11.5 milyon ton kömür üretir hale geldi. Ancak buradaki 'rekor' sadece üretimde değildi. 2014’te Türkiye’deki en büyük madencilik faciası yaşandı ve 301 işçi hayatını yitirdi. Yani üretim rekoru işçinin can güvenliğini ikincilleştiren bir dinamiğe dayanıyordu.

ÜRETİMDEKİ ARTIŞIN BEDELİ: GÖZ GÖRE GÖRE ÖLÜM!

Türkiye’de madencilik sektöründe yaklaşık 200 bin kişi çalışıyor. Bunların 170 binden fazlası doğrudan kömür madenlerinde işçi. Bakan Dönmez, yeni özelleştirme dalgasıyla 15 bin ek işçinin madenlerde istihdam edileceğini ifade etti. Ancak özelleştirme süreçlerinin genelinde görülen durum hiç iç açıcı değil. Her özelleştirme süreci beraberinde, firmanın insafına kalmış bir istihdam politikasını getiriyor.

Özel sermayenin temel dinamiği, az maliyetle yüksek kâra ulaşmaktır. Kömür sektöründe bunun karşılığı daha az işçi, daha az güvenlik önlemi ve uzayan mesai saatleri. Özel sektöre bırakılan madenlerde üretimin arttığı doğru. Ancak bu rekor üretimin bedelinin Soma’da 2014’te 301 işçinin can kaybıyla noktalandığı dikkate alındığında 'kimin için üretim' sorusu gündeme geliyor. Kömür madenlerinde kâr hırsı, “kömür ithalatı azalsın, cari açık düşsün” ana fikirli açıklamalar dikkate alındığında madenlerde çalışan işçilerin cari açık kadar önemsenmediği açık.

ÜRETİM HEDEFİ VE CAN GÜVENLİĞİ-İŞ GÜVENLİĞİ

Özel sektöre devredilen maden sahaları incelendiğinde sendikaların etkisizleştirilmesi, iş güvencesinin kaldırılması, asgari ücretin yer yer altında ücretler dikkat çekiyor. Karanlık tablo bununla da sınırlı değil. Maden İş Sendikası 2016’da özelleştirilen madenlerde dört kişinin yapması gereken işin iki kişi tarafından yapıldığını açıkladı. Bu durum 2018’de de geçerliliğini koruyor. Nitekim 2017’de Zonguldak’taki maden grevinde işçiler özelleştirme sürecini hedef almıştı.

Zonguldak’taki isyanın, çalışma koşulları, can güvenliği, çalışma güvenliği açısından karşılığı var. Nitekim Bakanlık son anda gelen tepkiler uyarınca Zonguldak’taki özelleştirmeden vazgeçti. Bakanlığın vazgeçmesi bile özelleştirme sonrasında maden işçilerinin tepkilerinin haklılığını ortaya koyuyor.

Özel sektör, uzmanlık isteyen emek yerine daha ucuz olanı tercih ediyor. İşçilerin çalışma sürelerini uzatıyor. Daha az işçiyle daha fazla üretimi amaçlanıyor. Yani sanıldığın aksine özelleştirme daha fazla iş alanı yaratmıyor, istihdamda düşüşe kapı aralıyor. İş güvenlik uzmanları madeni alan firma tarafından istihdam ediliyor. Dolayısıyla raporlarında, çalışmalarında hepsi değilse de geneli firmayı gözetiyor. Bu durum, yeni faciaların habercisi demek!

Bakanlık yedi sahanın özelleştirilmesiyle 15 bin kişiye istihdam olanağı geleceğini belirtti. Bu, saha başına ortalama 2 bin 100 işçi demek. Firmalardan talep edilen üretim miktarı dikkate alındığında her sahaya aktarılacak 2 bin 100 işçinin bu üretim hedefini tutturması için günde 12-14 saat arası çalışması gerekiyor. Üstelik ücretler ve sendikal haklar konusu hâlâ belirsiz.

Özetle 'cari açığı azaltalım, yerli kaynaklar enerji üretimini artırsın' hedefi anlaşılır. Ancak bunun konuşulduğu o masada, özelleştirme sürecinin artılarının yanında eksilerinin de olduğu, kömüre dayalı enerji üretiminin çevresel yansımalarının olacağı ve en önemlisi işçilerin geleceği gündeme getirilmiyor. 'Bu konular üretim karşısında daha mı önemsiz?' sorusu ise hem vicdanlarda hem de akıllarda yanıt bekliyor.