Kirli ittifak çatırdıyor

Ortadoğu’nun kirli ortaklığı bu kez tamamen bitiyor gibi. Müslüman Kardeşler cennetinin finansörü Katar ile yerini kaptırmamak için çırpınan Suudi Arabistan arasında yıllardır süren ölümcül rekabet faş oldu, iki haydut silahları birbirine doğrulttu.

Musa Özuğurlu yazar@gazeteduvar.com.tr

Katar ve Suudi Arabistan.

Mahallenin iki serserisi. Biri yaşlı diğeri genç.

İkisi de emperyal güçler ile bir olup kendi coğrafyalarına ihanet eden gerici monarşiler. Bir farkla:

Suudi Arabistan gerici olduğunu dünyaya sergilemekten utanmıyor, Katar ise gericiliği “modernlik” makyajı ile gizlemeye çalışıyor.

Suudi Arabistan 1930’larda “Kabe darphanesi” emirin sülalesine az gelmeye başladığında arayışa girdi ve Tanrı, Emir’e petrolü verdi. Suudi Arabistan kralı 1945’te yanında koyunu ile gittiği askeri gemide ABD’ye tam teslimiyet anlaşmasını imzalayınca hem köleliğini hem kendi halkının köleliğini sağlama aldı, azgınlığına azgınlık kattı.

İnsanlık, düşünce, felsefe, sanat, din, bilim adına ne varsa düşman. Kanlı Vahhabi geleneğini para gücü ile sürdürüyor.

Katar 1971’de birleşik Krallık’tan bağımsızlığını kazandı. 1990’larda parayı bulmaya başladı. 1995’te ilk büyük gaz ihracatını yaptı, o gün bugündür her yıl yüzmilyarlarca dolara para demiyor.

İkisi de birbirinden hiç haz etmiyor ama ortak yanları söz konusu olduğunda “zorunlu ittifak” yapmaktan da geri durmuyorlar. Mesela ihracat kalemi terör olduğunda, İran’ı şeytanlaştırmakta, emperyalizme hizmette birbirleri ile işbirliği yapmaktan çekinmiyorlar.

İkisi de Ortadoğu halklarının bugünlerde yaşadığı acıların baş sorumlularından.

Katar’ın şimdiki emiri Temim’in babası Hamad tarihe ilk sanal darbeyi yapan isim olarak geçmişti. Hamad 1995’te tedavi için yurt dışına giden babasını havaalanından uğurlamış ve saraya döner dönmez verdiği davette elini öpmeye gelen devlet erkanının görüntülerini canlı yayında “Hamad devlet yönetimini ele aldı, herkes biat etti” diye vermişti.

Televizyonun “faziletini” kavrayan Hamad 1996’da operasyon kanalı El Cezire’yi kurdu. “Arap Baharı” adı verilen sürecin baş aktörü El Cezire Mısır’da, Libya’da, Tunus’ta sokağı yönlendiren kanaldı.

Yüzlerce, binlerce yalan habere imza attı, halkları kendi yönetimlerine karşı tahrik etti. Suriye’de bulunduğumuz dönemde olayların başında 10 – 15 kişilik olaysız gösterilerin El Cezire tarafından nasıl 3-5 bin kişilik gösteriler haline getirildiğine şahit olduk.

El Cezire Mubaşar (canlı) kanalı 24 saat boyunca yüzmilyonlarca dolarlık bütçesi ile yayın yapıyordu. Libya lideri Kaddafi’nin “eğer Kaddafi halkını sevmiyorsa ölmeyi hak ediyor” sözünü “Beni sevmiyorsanız ölmeyi hak ediyorsunuz” diye veren de El Cezire’ydi, Suriye askerlerinin kafaları kesilirken “Suriye ordusu barışçı sivilleri ve ateş etmeyi reddeden askerleri öldürüyor” yalanını yayan da.

Hamad El Cezire ile yakaladığı ivmeden mutluydu. Kanalın katkılarıyla Mısır’da Müslüman Kardeşler iktidarı ele geçirmiş, Tunus’ta Bin Ali, Libya’da Kaddafi gitmişti. Sıra Lübnan’da Katar ve Batı’nın istediği değişikliğe direnen Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esad’a gelmişti.

Esad’ın gitmesi ile de yetinmek istemeyen Hamad isyan başlamadan çok önce Humus’u gözüne kestirmiş ve büyük yatırımlar yapmıştı. Humus’u boru hatlarının geçiş güzergahı olarak düşünen Hamad Suriye’de keşfedilen zengin gaz yataklarının da farkındaydı.

Humus, gaz rekabetinde ölümcül darbeyi vurabilmesi için Hamad’a, Rus gücünü kırmak ve ucuz enerjiye ulaşmak için Batı’ya lazımdı.

Hamad, “müstakbel prensliği” Humus’ta dönemin valisi İyad Gazal’ı satın almakla başladı işe. Yönetimin çok güvendiği Humus Valisi “Humus Rüyası” adlı proje ile bir yandan Humus’ta devasa tüneller kazdı diğer yandan bu proje kapsamındaki birçok müteahhitlik işini Hama’ın eşi prenses Moza’nın şirketlerine ya da ilişkili olduğu şirketlere verdi.

Hamad ise Humus’a “jest” yapmaktan geri durmadı ve hipodrom dahil birçok projeyi Suriye’ye bağışladı. Yaptıkları bununla sınırlı değildi. Humus’ta olaylar başlamadan önce isyana katılacaklara hasar görecek evlerinin parası peşinen ödendi.

***

2017 için yaklasık 350 milyar dolarlık gelir tahmini yapılan Katar maddi gücü ile 2000’lerden itibaren Ortadoğu sahnesine çıkmaya başladı.

Küresel oyuncu olma iddiası ise “Arap Baharı” sürecine rastlar. Hamad isyanlar ile birlikte kendini garantiye alma hedefi ile planladığı yeni ittifaklar ve roller için büyük fırsat yakalamıştı.

Elindeki enstürmanlar Suudi Arabistan’ın düşman bellediği Müslüman Kardeşler, El Kaide türevi örgütler ve diğerleriydi. Mısır’dan Tunus’a Libya’dan Suriye’ye birçok şahıs, örgüt ve oluşum ile işbirliğine gitti.

Ancak Katar’ın bu “başarıları” ile birlikte Suudi Arabistan’ın rahatsızlığı da artmaya başladı. Suud krallığını rahatsızlığının nedeni, tek başına Müslüman Kardeşlerin Katar tarafından desteklenmesi değildi elbette.

Aslında iki ülke arasındaki rekabetin ilk somut adımı Körfez Savaşı'nda Katar’dan da uçak havalandıran ABD’nin Suudi Arabistan - Al Harc’daki Prens Sultan Stratejik Hava Üssü'ndeki kuvvetlerini Doha’daki El Udeyd (Ebu Nekhla) Üssü'ne taşıması ile başlamıştı. Hamad 1999’da en az 10 bin Amerikan askerini kendi ülkesinde görmek istediğini belirtmiş ve üs 2003 yılında taşınmıştı. Suudi Arabistan Katar’ın bu kazığını unutmadı.

Katar yıllar geçtikçe yakaladığı ivme ile Suudi Arabistan’ın köhnemiş ve iktidar mücadelesinden yorulmuş görüntüsüne karşın Arap Birliği başta olmak üzere uluslararası toplantılarda daha çok söz sahibi olmaya başlamıştı.

11 bin kilometrekare küçüklüğündeki Katar bununla da yetinmedi ve Suudi Arabistan’ın yerine; yani Arap dünyasının liderliğine oynamaya başladı.

Nasıl oynamasındı? Para kum gibiydi ve “Arap Baharı” sürecini tek başına finanse edebilecek gücü vardı.

“Kanlı Bahar”ın yaşandığı ülkelerde onlarca yerel güç, örgüt ve grup ile ilişkiler kurdu ve bu ilişkileri sayesinde “Ortadoğu benden sorulur” havasına girdi.

Nasılsa İran ve Suudi Arabistan’a karşı arkasını sağlama aldığı, kapı gibi Amerikan Askeri Üssü ve birçok ülke ile hem kendi topraklarında hem de dışarıda onlarca dev yatırımı vardı.

Dünya kupasına ev sahipliği yapmak gibi makyaj projelere de gönüllüydü. Bu tür projelerde para tek kriter değildi ama her dili “konuşabiliyordu.”

Katar Türkiye ile de sıkı ilişkiler geliştirdi. Mali gücü, Ortadoğu arenasında Türkiye’nin de çıkarına hareket etmesi iki ülkeyi yakınlaştırdı. Öyle ki Erdoğan 2012 yılında Time’ın en etkili 100 kişi seçimi için yazdığı 28 Nisan tarihli makalede dönemin Katar başbakanını öve öve bitiremiyordu.

Ancak olmadı, olamadı. Hamad 25 Haziran 2013’te iktidarı oğlu Temim’e devretmek zorunda kaldı. Yaklaşık bir hafta sonra ise Müslüman Kardeşler Mısır’da Sisi tarafından devrildi, örgüt Suriye’de ise zaten taktik gereği çok önceden geri çekilmişti. Halk tabanlarının olmadığı her iki ülkede de görülmüştü. Suriye’de daha önceden devreye sokulan terör örgütleri ile yola devam ettiler.

Suudi Arabistan’da Salman’ın iktidara gelmesinden sonra görece sessizliğin yaşandığı rekabet geçtiğimiz günlerde Katar emirinin açıklamaları ile yeniden ortalığa saçıldı.

Öyle ki iki ülke birbirlerini “terörü desteklemekle” suçluyor. Ama bu maçın en ilginç (kontra) atağı Emir’in “İran candır” açıklaması oldu. Temim’i Suudi Arabistan’ın bir süre önce ağırladığı Trump’ı da karşısına alacak kadar kızdıran şey kendisine karşı darbe yapılacak(tı) iddiası mı?

Sebebi ne olursa olsun Temim İran ile ilgili açıklaması sonrası topa tutuldu. Suriye yalanlarında El Cezire ile yarışan El Arabiya, Temim’e “işte bunu yapmayacaktın” yorumları ve Katar – Bin Ladin ilişkisi iddiaları ile dolu.

Öyle ki Katar emirinin intihar ettiğini yazanlar bile var. Dubai merkezli Gulf News haber sitesi ise “Temim Bağdat’ta Kasım Süleymani ile gizlice görüştü” iddiasında bulundu. Eh, bundan büyük günah olamaz değil mi?

Kral Abdullah döneminde Katar’ı “yönetimi değiştirmeye çalışmak ile suçlayan” Suudi Arabistan Selman’ın gelişi ile birlikte dış politikada daha aktif bir rol üstlenerek hem İran’a karşı alan kazanmaya hem de kendisine kabus yaşatan Katar – Müslüman kardeşler işbirliğini alt etmeye çalışmıştı. Bugünlerde bunu başarma yönünde önemli adımlar atmış gibi görünüyor. Mısır – Suudi Arabistan – BAE – ABD dörtlüsünün Katar karşısında çok güçlü bir birlik olduğu aşikar.

Katar’ın can havli ile İran demesi Temim’i kurtarmaya yetmez elbette. Yakında “pardon” der mi pazarlıklar ve zaman gösterecek. Ama bir hayli korktuğu İran söyleminden belli.

Bugünlerde devam ettiği belirtilen pazarlıklarda muhtemelen Katar’ın Müslüman Kardeşler’den vazgeçmesi istenecek, İran konusunda ağzına biber sürülecek ve parası kadar değil hacmi kadar konuşması istenecek. Bakalım Katar bunların hangisini yerine getirecek?

Ortadoğu’nun kirli ortaklığı bu kez tamamen bitiyor gibi. Müslüman Kardeşler cennetinin finansörü Katar ile yerini kaptırmamak için çırpınan Suudi Arabistan arasında yıllardır süren ölümcül rekabet faş oldu, iki haydut silahları birbirine doğrulttu.

Esad bugünlerde daha da rahatlamış olmalı. İçeride durum artık net şekilde ordu lehine dönmüşken dışarıda kendisine karşı kurulmuş ittifakın en önemli ayaklarından biri daha çatırdıyor. Suriye dayandıkça daha neler göreceğiz kim bilir?

Tüm yazılarını göster