Kentlerde aşırı sıcaklık tehdidi 1980’lerden bu yana üçe katlandı

Kentlerde aşırı sıcaklara maruz kalma durumu, son 35 yıl içinde üç katına çıktı. Özellikle ötekileştirilmiş insanlar risk altında.

Abone ol

Cascade Tuholske

Kentlerde aşırı düzeylerde ısıya maruz kalma sorunu 1980’lerin başından bu yana dikkat çekici biçimde arttı ve toplam maruziyet son 35 yıl içinde üç katına çıktı. 4 Ekim 2021 günü yayınlanan yeni bir çalışmada ortaya koyduğumuz üzere, küresel nüfusun neredeyse dörtte birini oluşturan yaklaşık 1,7 milyar insan, aşırı sıcaklara maruz kalmanın gittikçe arttığı kentsel alanlarda yaşamını sürdürüyor.

Kentsel ısıya maruz kalınmasına dair raporların büyük kısmı, risk altındaki milyonlarca kent sakinini göz ardı eden geniş çaplı tahminlere dayanıyor. Biz bu duruma daha yakından göz attık. Gezegen üzerindeki her bir insanın 1983’ten 2016’ya kadarki dönemde her yıl nerede yaşadığına ilişkin uydu tahminlerini kullanarak, 13 bini aşkın kentsel alanda hayatını sürdüren insanların aşırı düzeydeki sıcağa maruz kaldığı yıllık gün sayısını hesapladık. Karşımıza çıkan tablo, özellikle de yoksul ve ötekileştirilmiş insanların risk altında olduğunu ve hızla artan sıcaklara maruz kaldıklarını göstermekteydi.

Kentlerde aşırı sıcağa maruz kalma hususu söz konusu olduğunda, küresel artışın yaklaşık üçte ikilik kısmı Sahra-altı Afrika ve güney Asya’da yaşanmaktaydı. Bu durum kısmen iklim değişikliği ve kentsel ısı adası etkisinden kaynaklanıyor; zira kentsel alanlarda görülen sıcaklıklar, yollar ve binalar inşa etmek için kullanılan malzemeler sebebiyle daha yüksek. Bununla birlikte, asıl neden, yoğun kentsel alanlarda yaşayan insan sayısının hızla artması.

1985 yılında kentlerde ve kasabalarda yaşayan 2 milyarlık kentsel nüfus, günümüzde 4,4 milyara kadar arttı. Modeller kentten kente değişiklik göstermekle birlikte, en hızlı kentsel nüfus artışı, hükümetlerin yeni kent sakinlerinin ihtiyaçlarını karşılamak doğrultusunda bir altyapı planı hazırlamadığı ya da inşa etmediği Afrika şehirlerinde yaşandı.

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ISI RİSKİNİ ARTIRIYOR

Zaten çok sıcak olan ülkelerde daha da yükselen sıcaklıklar ve kentlerdeki hızlı nüfus artışının tehlikeli bir etkileşim içinde olduğu bariz biçimde ortada. Peki bu durum daha ne kadar kötüleşecek ve en çok kimi etkileyecek? Chris Funk, Cambridge University Press tarafından yayınlanan ‘Drought Flood Fire’ adlı kitabında, 2030 ve 2050 yılları bağlamında aşırı ısıya maruz kalma tahminlerini araştırıyor.

Kentli nüfustaki artışın sürmesi bekleniyor ve sera gazları hızlı biçimde büyüme eğilimini sürdürürse, kent sakinleri arasında aşırı sıcaklara maruz kalma hususunda büyük artışlara tanık olacağız. Gezegen, sanayi öncesi dönemden beridir 1 santigrat derecenin biraz üzerinde ısındı ve yapılan araştırmalar ısı artışının daha tehlikeli olan aşırı hava ve iklim sınırlarına girdiğini ortaya koyuyor. 2050 yılına varıncaya dek başka bir derecede ve muhtemelen daha fazla ısı artışına tanık olacağımızdan neredeyse eminiz.

Kentsel nüfus artışıyla birleşen bu ısı artışı düzeyi, 2050 yılına kadar aşırı sıcaklara maruz kalma sorununda yüzde 400’lük bir artışa neden olabilir. Bundan etkilenen insanların büyük kısmı Güney Asya ve Afrika’da, Ganj, İndus, Nil ve Nijer gibi nehir vadilerinde yaşayanlar olacak. Bu sıcak, nemli, kalabalık ve yoksul medeniyet beşikleri, ısı riskinin merkez üsleri haline geliyorlar.

Araştırmalar, aynı zamanda, -yoksullar, kadınlar, çocuklar, yaşlılar gibi- ötekileştirilmiş insanların, günün en sıcak saatlerinde klima, dinlenme ve sağlık hizmetleri gibi aşırı sıcakta daha güvende kalmalarına yardım edebilecek kaynaklara ulaşamayabileceğini gösteriyor.

KİMLERİN TEHLİKE ALTINDA OLDUĞUNU HESAPLAMAK

Aşırı ısıya maruz kalan kent sakinlerinin sayısını hesaplamak için hem sosyal hem de fiziksel bilimlerdeki ilerlemeleri bünyesinde bulunduran veri ve modeller kullandık.

Kentlerde yaşayan 3 milyarı aşkın insan, güvenilir bir raporlama kaydına sahip bir meteoroloji istasyonundan 25 kilometre ya da daha uzak bölgelerde hayatını sürdürüyor. Geçmişteki hava durumunu tahmin eden iklim modeli simülasyonları, tek bir insanın karşı karşıya olduğu riski ölçmek amacıyla tasarlanmamıştı; çoğunlukla, geniş çaplı eğilimleri ölçmek için kullanıldılar. Bu gerçek, kısacası, aşırı sıcakların dünya genelinde yüz milyonlarca yoksul kent sakini üzerindeki etkilerinin belgelenmediğini ortaya koyuyor.

Aslında, resmi kayıtlar, 1900’lerden beridir Sahra altı Afrika üzerinde yalnızca iki aşırı sıcaklık olayının büyük etkileri olduğunu gösteriyor. Ulaştığımız sonuçlar, bu resmi kaydın doğru olmadığını gözler önüne seriyor.

EYLEME GEÇME NEDENLERİ

Sorun, kentli nüfusun artması değil. Öte yandan, aşırı sıcaklardaki değişimlerin kalabalık kentsel nüfuslarla yakınlaşması, kentleşmenin yoksulluğu eşit oranda azalttığına ilişkin geleneksel yaklaşımın sorgulanmasına neden oluyor.

Tarihsel açıdan kentleşme, tarımsal üretimin verimliliği artıran biçimde sanayileşmesiyle birlikte, çiftçilikten imalat ve hizmet sektörlerine doğru yaşanan bir işgücü kaymasıyla ilişkilendirilir. Ne var ki Sahra altı Afrika’nın kimi bölgelerindeki kentleşme bir ekonomik büyüme olmaksızın gerçekleşti. Bu durum, sağlık alanında yaşanan sömürge sonrası teknolojik ilerlemelerden kaynaklanıyor olabilir. İnsanlar artık daha uzun yaşıyor ve tıbbi ilerlemeler sayesinde daha fazla sayıda çocuk bebeklik döneminden sonra hayatta kalıyor; buna karşın, sömürge sonrası hükümetleri çoğu zaman kentlere göç eden kalabalık nüfusu desteklemek için yeterli kaynaklara sahip değil ya da bunları harekete geçirmiyor.

Bizi kaygılandıran husus, kentlerde aşırı sıcağa maruz kalmanın büyük oranda kalkınma politikasının radarı dışında bırakılmasından ötürü, yoksul kent sakinlerinin yoksulluktan kurtulmak noktasında daha da zor zamanlar geçirecek olmaları. Pek çok araştırma, aşırı sıcağın işgücü verimliliğini ve ekonomik üretimi azalttığını ortaya koyuyor. Düşük gelirli işçiler daha az iş güvenliğine sahip olma eğiliminde. Bunun yanı sıra, beslenme ve barınma için yüksek bedeller ödüyorlar ve çoğunlukla bir klimadan yoksun yaşıyorlar.

KENTLERİN ATABİLECEĞİ ADIMLAR

Korona virüsü salgını ve Black Lives Matter [Siyahların Hayatı Değerlidir] hareketi, eşitsizlik ve adaletsizliğe daha fazla siyasal ve bilimsel ilgi gösterilmesi taleplerini artırdı. Bireylerin gerçek yaşam deneyimlerine ulaşmaya yardımcı olan daha doğru veriler, daha bütünlüklü ve sosyal açıdan bağlantılı iklim-sağlığı biliminin sahip olduğu mühim bir özelliktir. Bizimki gibi bilimsel disiplin arasında oluşturulan işbirlikleri, hükümetlerin ve işletmelerin kentlerin yeni sakinlerini ağırlamalarına ve aşırı sıcağın yol açtığı zararları azaltmalarına yardımcı olabilir.

Örnek olarak, erken uyarı sistemlerinin hayata geçirilmesi, soğutma merkezlerinin açılması gibi eylemlerin eşlik etmesi durumunda, mevcut riskler azaltılabilir. Bununla birlikte, hükümetler dışlanmış insanlar için aşırı sıcaklığın neden olduğu riskleri azaltmak ve bunlara maruz kalınmasını önlemek için mesleki ısı standartlarını yürürlüğe koyabilir. Ne var ki, bu müdahalelerin [öncelikle] en çok ihtiyacı olan insanlara ulaştırılması gerek.

Yaptığımız araştırma, yalnızca gelecekte kentlerde aşırı sıcağa maruz kalmanın yol açacağı zararları azaltmak için değil, günümüz için de çeşitli politikalar ve teknolojiler için bir yol haritası sunuyor.

Yazının orijinali The Conversation sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)