Kayıhan Pala: Şehir hastanelerinin salgına karşı kolaylaştırıcı yanı yok

Korona virüse karşı alınan önlemler her geçen gün artarken uzmanlar zorunlu olmadıkça hastanelere gidilmemesi gerektiğini söylüyor. Salgın sürecinde alınması gereken önlemleri "Şehir Hastaneleri" kitabının yazarı Prof. Dr. Kayıhan Pala ile konuştuk. Şehir hastanelerinin salgına karşı kolaylaştırıcı yanı olmadığını söyleyen Pala yaşanabilecek riskleri anlattı. Güney Kore örneği veren Pala, bakanlığı test sayıları ve şehirleri açıklamaya çağırdı.

Abone ol

ANKARA - Korona virüsü nedeniyle ilk ölümün gerçekleştiği Türkiye’de hastalığa yakalananların sayısı her geçen gün artıyor. Uzmanlar bu süreçte hastanelere zorunlu olmadıkça gidilmemesi uyarısında bulunuyor. Fakat birçok insan farklı sağlık sorunları nedeniyle başta şehir hastaneleri olmak üzere sağlık merkezlerine gitmek zorunda kalıyor.

"Türkiye’de Sağlıkta Kamu Özel Ortaklığı Şehir Hastaneleri" kitabının yazarı, Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kayıhan Pala ile salgın sürecinde hastanelerin durumunu konuştuk.

Şehir hastanelerinin açılmasıyla kapatılan birçok hastanenin önemini anlatan Pala, “Bugünlerde sağlık hizmeti almak zorunda kalan, ertelemeyecek durumda olan insanlar sırf bir şehir hastanesinde salgın hastalıktan vaka yatıyor diye oraya gitmekten kendilerini alıkoyarlarsa bu sağlık hizmetine erişim noktasında sıkıntı yaratabilecektir” dedi.

‘ŞEHİR HASTANELERİ SALGININ YÖNETİLMESİNİ ZORLAŞTIRACAK DEMİŞTİM’

Pala’nın salgın sürecinde büyük önem taşıyan yoğun bakım ünitelerinin yeterliliği, toplumda hastane mikrobu olarak bilinen enfeksiyonlar başta olmak üzere sorularımıza yanıtları şu şekilde:

Türkiye’de korona virüsüne yakalananların sayısı her geçen gün artıyor. Yakın dönemde birçok hastane kapatıldı ve şehir hastaneleri faaliyete geçti. Şehir hastaneleri bu salgın durumunda risk barındırıyor mu?

Türkiye’de bu kadar önemli bir sorunu başka sorunlar üzerinden tartışmayı doğru bulmuyorum. Dünyada pandemi olmadan şehir hastaneleriyle ilgili konuşmamda, “Bu hastaneleri birçok yönüyle eleştiriyoruz, aynı zamanda bir küresel salgın hastalığı tehdidi ortaya çıkarsa bu hastaneler bu salgınların yönetilmesini de zorlaştıracaktır” demiştim. Neden böyle düşünüyoruz? Siz şehrin içindeki hastaneleri kapatıp insanları şehrin dışındaki büyük hastaneye gitmeye zorlayacak olursanız, bu hastanelerden bir tanesine, örneğin Ankara’daki 3 bin 700 yataklı şehir hastanesine bugünkü korona vakalarını koyacak olursanız insanlar oraya gitmek istemeyecektir. Bugünlerde sağlık hizmeti almak zorunda kalan, ertelemeyecek durumda olan insanlar sırf bir şehir hastanesinde salgın hastalıktan vaka yatıyor diye oraya gitmekten kendilerini alıkoyarlarsa bu sağlık hizmetine erişim noktasında sıkıntı yaratabilecektir.

Prof. Dr. Kayıhan Pala: Şehir hastanelerinin yapımı derhal durdurulmalı!

‘ENFEKSİYON ZİNCİRİNİ KIRMAK ÇOK MÜMKÜN OLMAZ’

Bu kadar büyük bir sağlık kurumuna böyle bir vaka gelmesi halinde, bu vakanın o hastanede yayılmasını önlemek için çok köklü uğraşlar vermek gerekecek. O sırada en az 3 bin hasta yatırıyorsunuz, 3 bin tane refakatçiniz var, 5 bin tane sağlık çalışanınız var ve 15-20 bin tane ayaktan başvuran insan var. Kabaca 30-40 bin kişiden söz ediyoruz. Burada enfeksiyon zincirini kırmanız çok mümkün olmaz. O yüzden bu zamana kadar sıraladığımız büyük hastanelerin verimsizliği gibi sıkıntıların yanında böylesine büyük salgınlarda baş edebilmek için iyi araçlar değil bunlar.

‘SALGININ YÖNETİLMESİNE BÜYÜK KATKISI OLACAĞINI ÖNGÖRMÜYORUZ'

Ne zaman iyi araçlara dönüşebilir?

Bugünkü salgın için konuşalım. Dersiniz ki korona hastanesi yaptım. O zaman yararlanma olanağınız olabilir. Covid-19’da olguların yüzde 80’i herhangi bir sağlık kuruluşuna başvurmadan süreci ayakta geçirebiliyor. Yüzde 20’sine ise tıbbi tedavi, yüzde 5-10’una yatarak tedavi uygulanması gerekiyor. Bu yatanlara solunum desteği sağlamamız lazım. Bunları yoğun bakım koşullarına dönüştürebiliyorsak ve yalnızca korona hastanesi olarak kullanabiliyorsak bu salgınlarda işimize yarayabilir. Ama bunun Türkiye koşullarında çok da mümkün olmadığını biliyoruz. Dolayısıyla bu şehir hastanelerinin en azından salgına karşı kolaylaştırıcı bir yanı olmamaktadır. Eğer ekstra bir yatak kapasitesi artışı ekstra bir yoğun bakım yatak kapasitesine yol açmış olsaydı bütün olumsuzluklarına rağmen salgın açısından, "Ekstra yoğun bakımımız oldu" diyebilirdik. Kesin rakamları bilemiyoruz ama şehir hastanelerinin salgının yönetilmesine büyük bir katkısının olabileceğini öngörmüyoruz.

‘KORONA HASTANESİ KARANTİNA HASTANESİNDEN FARKLI’

Ankara’da şehir hastanesinin açılmasıyla Zekai Tahir Burak Hastanesi kapatıldı. Korona virüsüyle ilgili gelişmelerin ardından da bu hastane karantina hastanesine dönüştürüldü. Geriye dönüş mü var?

Geriye dönüş demeyelim. Çünkü karantina hastaneleri diğer hastalıkların tedavi edilebileceği bir yer değil. Karantina gerekçesiyle toplumdan uzaklaştırılacakları bir mekan. Aynen öğrenci yurtları gibi düşünün. O hastaneler hastane işlevinde değil. Korona hastanesi karantina hastanesinden daha farklı. Korona tanısı konmuş olanların tedavi edilebileceği, solunum desteği sağlanabilecek yoğun bakım ünitelerinin olduğu hastanelerden söz ediyorum.

Şehir hastaneleri nedeniyle kapatılan hastanelerin bu gibi salgın durumunda daha yararlı olduğunu söyleyebilir miyiz?

Düşünsenize elinizde 5 tane hastane var ve sadece ikisini korona vakalarına ayırdınız. Diğer üç hastaneye insanlar başka sağlık sorunları için rahatlıkla gidebilecekler. Hastanızı koronalıların yattığı bir hastaneye götürmek ister misiniz? Bu tıbben de çok doğru değil. Çünkü izolasyonun o hastanelerde ne kadar uygulanabildiğini bilmiyoruz. Umuyoruz ki çok üst düzeyde uygulanıyordur.

‘BUGÜNDEN YARINA YENİ YOĞUN BAKIM ÜNİTESİ KURMA İMKANIMIZ YOK’

Türkiye’de salgının daha da arttığı bir tabloda yoğun bakım üniteleri ve hastane kapasiteleri yeterli olur mu?

Artık bir pandemiyle karşı karşıyayız. Yapmamız gereken yoğun bakım ihtiyacına yanıt vermek için kapasiteyi arttırmak. Bugünden yarına yeni yoğun bakımlar kurma olanağımız yok. Malzeme alsak nitelikli insan gücünü kısa sürede yetiştirme olanağı yok. O zaman bu süreci yönetebilmek için olgu sayısının kümelenmesini azaltacak önlemler almamız lazım. Aynı anda çok fazla insana yoğun bakım yatağı sağlamak zorunda kalmak yerine bunu zamana yaymaktan söz ediyorum. O zaman yanıt verme kapasitemizi arttırmış olacağız. Yoğun bakımlarda şu anda mecbur olmadıkça hasta yatırılmasını engelleyecek önlemler almamız gerekir. Zorunlu olmayan cerrahi girişimlerin engellenmesi ve yoğun bakım yatış-çıkış ölçütlerinin sıkı takip edilmesi diye özetleyebiliriz. Bu önerileri TTB, Sağlık Bakanlığı’na yazılı olarak da iletti.

‘YOĞUN BAKIM YATAKLARI BÖLGELERE GÖRE EŞİTSİZ’

Yoğun bakım yatakları bölgelere ve illere göre eşitsiz. İlk 10 büyük il içerisinde 10 bin kişiye düşen yoğun bakım yatak sayısı 6 olan da var 4 olan da var. 10 bin kişide 6 ve 4 rakamları çok büyük rakamlar. Öncelikle bölgeler arasındaki eşitsizliği giderecek önlemler almak gerekir. Yoğun bakımlara gereksiz yatışlardan buraları korumak gerekir. Yoğun bakımda çalışacak personelin kolaylıkla kişisel koruyucu malzemeye erişiminin sağlanması gerekir. Ancak şu anda Türkiye’nin farklı yerlerinden gelen bildirimlerde bu malzemelerin sağlanmasında sıkıntı olduğunu gösteriyor. Türkiye’nin demografik profiline göre 10 bin kişi başına düşen yoğun bakım yatağı sayısı birçok ülkeye göre iyi. Örneğin İngiltere’den çok daha iyi kapasitemiz var. Ama böyle bir hastalıkta bu kapasitenin yeteceğine ilişkin olumlu yanıt vermek mümkün değil.

‘FİNANSAL NEDENLERLE ÜNİVERSİTE HASTANELERİNDE TEMİZLİK PERSONELİ SAYISI AZALDI’

İnsanların zorunlu olmadıkça hastanelere başvurmamaları gerektiğine yönelik çağrıda bulunuluyor. Hastane mikrobu diye tabir edilen kavram tam olarak nedir?

Hastaneye gitmeyecek ve o hastalığa yakalanmayacakken hastanedeki etkenin kişiyi hasta etmesine hastane enfeksiyonları diyoruz. Gerek korona gerekse hastane enfeksiyonlarına karşı özellikle dezenfeksiyon önlemlerinin çok üst düzeyde alınması gerekir. Bu da hep personel hem de malzemeyle yürütülecek bir şeydir. Sağlık Bakanlığı hastaneleri açısından durum nedir bilmiyorum ama tıp fakülteleri açısından, özellikle son yıllardaki içine düşülen finansal güçlük nedeniyle temizlik personeli sayısının azaltılması ve malzeme bulmakta yaşanan sıkıntılar yüzünden bazı problemlerin yaşanma olasılığını söylemem gerekir.

‘HASTA SAYIMIZI KÜMELEŞMEDEN ÖTELEMEMİZ LAZIM’

Türkiye’de salgın her geçen gün artıyor ve İtalya ile İran’da yaşananların yaşanmaması umuluyor. Türkiye’de tablo şu duruma gelir ve hastaneler hizmet anlamında iflas eder diyebiliyor muyuz?

Hastaneler iflas eder diye bir cümleyi kullanmamız doğru değil. Ama hastalığın kümelenmesi kısa sürede olursa yanıt vermemiz zorlaşabilir. Nitekim İtalya bunu dramatik bir şekilde yaşıyor. Yoğun bakımların kullanılması noktasında yaşlılar yerine zorunlu olarak gençlerin tercih edildiği bir dönemin varlığından söz ediyor İtalyan doktorlar. Bununla karşı karşıya kalmamak için bizim hasta sayımızı kümeleşmeden zaman ötelememiz lazım. Burada da hem kamu otoritesine hem de yurttaşlara iş düşüyor. Yüzde 8 hastalığı ayakta geçirme ihtimali olan genç ve orta yaşlı kişilerin virüsü dolaşarak taşımaları risk grubundakileri yakından ilgilendirebilir. Kısa sürede hastanelerde bir yığılma yaşanmasına yol açabilir. Bunu önlemek için o sosyal izolasyon denilen fiziksel mesafeyi ciddiye almak lazım.

‘TEST SAYILARI VE VAKALARIN ŞEHİRLERİ AÇIKLANMALI’

Bugünden itibaren bazı şeyleri tekrar tekrar söylememiz lazım. İlk olarak test sayıları açıklanmalı. Güney Kore örneği önümüzde. Yalnızca sosyal izolasyon değil çok sayıda test yaparak pozitif çıkanları toplumdan hızlıca ayırmak önem taşıyor. Hastalananların iller, yaş ve cinsiyetleri açıklanmalı. Bu açıklanarak bizim Türkiye’deki gidişatı bilimsel temellere göre öngörmemiz ve buna göre senaryolar üzerinden tartışmamız değerli olacak. Kendini açıklayan vakalar var. Bunların İstanbul’da olduğu belli. İstanbul’daki vakalar dışındaki yerler tartışılıyor. Bakanlığın bu vakaların illerini açıklama konusunda bir tutuma davet etmek değerli. Öte yandan sağlık çalışanlarının kişisel donanımları meselesi çok önemli. Bunu yalnızca Sağlık Bakanlığı ve üniversite hastaneleriyle sınırlamayan özel hastaneler gibi bir ayrımın olmaması gerektiğini vurgulayan dile ihtiyacımız var.