Kanser ilaçlarına 'Yargıtay' müdahalesi: Kişinin sağ kalma süresi üzerinden pazarlık yapılamaz

Avukat Eda Akgül, Yargıtay'ın, SGK'nin karşılamadığı ilaç bedellerinin ödenmesinde 'iyileşme’ koşulu aramasını yaşam hakkını kişinin sağ kalma süresi üzerinden pazarlığa açık hale getirdiğini söyledi.

Abone ol

İZMİR- Günümüzde kanser hastalığının tedavisinde pek çok yöntem kullanılıyor. Hastalığın klasik tedavisinde kullanılan kemoterapi, radyoterapi gibi yöntemlerden olumlu sonuç alınamaması halinde son dönemlerde immünoterapi ve akıllı ilaç tedavileri de uygulanmaya başlandı. Bu yöntemlerle kanser hastalığının ileri seviyesinde olan hastaların yaşam sürelerinin uzatılması amaçlanıyor. Ancak Türkiye’deki kanser hastaları, tedaviye giden yolun her aşamasında çeşitli zorluklarla karşılaşmaya devam ediyor.

Bu tedavilerde kullanılan ilaç bedeli Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından karşılanmıyor. Bir ilacın bedelinin SGK tarafından karşılanabilmesi için geri ödeme listesinde yani Sağlık Uygulama Tebliği’nde (SUT) bulunması gerekiyor. Bu nedenle pek çok kanser hastası SGK’nin ödeme kapsamında olmayan akıllı ilaçların karşılanması amacıyla dava açmak zorunda kalıyor. Mahkemeler ise dava devam ederken açıkladığı ara kararla, ilaç bedelinin SGK tarafından tedbiren karşılanmasına hükmediyor.

Yine de tüm zorluklarına rağmen dava süreci devam ederken ilaç bedelinin tedbiren verilmesi tüm kanser hastaları için umut oluyor. Ancak son dönemde Yargıtay, davanın kabulüne dair hastaları haklı gören mahkeme kararlarını bozmaya başladı. Bu durum tedbir kararlarının verilmesini şimdilik engellemiyor. Ancak bozma kararı, hastaların davaları kazanmasını zorlaştıran, hatta kazanma şansını ortadan kaldıran bir karar niteliğinde. Dolayısıyla önümüzdeki süreçte hastaların davaları kaybettiği ve tedbir kapsamında ödenen ilaç bedellerini SGK’ye geri ödemek zorunda kalabileceği bir tablo ile karşılaşabiliriz…

YARGITAY KURUL RAPORU İSTİYOR 

Yargıtay'ın bozma kararında belirtilen gerekçe ise şöyle: "Davaya konu ilacın söz konusu kanser hastalığının tedavisinde hayati öneme haiz ve kullanılmasının zorunlu olup olmadığının, dolayısıyla kullanılmasının tıbben ve fennen sigortalının iyileşmesine katkıda bulunup bulunmayacağının, ilacın hangi tür kanser hastalarında hangi evrede ve hangi dozda kullanılacağının ve bu hususların nasıl belirleneceğinin, davaya konu ilaçla yapılacak tedavinin bilinen mevcut tedavi yöntemlerine göre daha etkin ve daha yararlı olup olmadığının üniversitelerin tıbbi onkoloji bilim dalından alınacak sağlık kurulu raporu ile saptanmalıdır. Bu saptama yapılırken dosya içinde mevcut görüş, karar ve raporlarda irdelenip varsa çelişkiler giderilmeli, ayrıca bu belirleme yapılırken iyileştirme kavramından anlaşılması gerekenin sigortalı hastanın sağlığına kavuşması ve hastalığın iyileşmesi hususu olduğu göz önünde tutulmalıdır."

Yargıtay'ın mahkemelerin ara kararlarını bozma gerekçesi ve sonrasında yaşanılan süreçlerin kendisi Türkiye’de yaşayan binlerce kanser hastasını nasıl etkileyecek? Bu belirsizlik kanser hastaları ve yakınlarının tedavi ve yaşama tutunma süreçlerinin seyrini nasıl ve ne yönde değiştirecek? Uzun zamandır kanser hastalarının davalarını yürüten Avukatlar Ali Samsum, Eda Akgül ve kanser hastalarının yakınlarıyla konuştuk.

‘HASTALAR HİÇBİR YARGISAL GÜVENCEYE SAHİP OLAMAYACAK’

Yargıtay içtihatlarında “tamamen iyileşme" ve "sağlığa kavuşma" gibi tıbben ve fennen imkansız olan koşulların araştırılmasının adil ve kanuna uygun olmadığını belirten avukat Ali Samsum, bunun son derecede vicdansız bir yaklaşım olduğunu söyleyerek, “Zira bugün SGK'nın davasız olarak kendiliğinden karşılamakta olduğu pek çok ilacın hastayı tamamen iyileştirmediği birçok kronik, yani "iyileşmeyen" hastalık vardır. Söz gelimi yüksek tansiyon, parkinson ve benzeri kronik, yani tam şifa ihtimali henüz bulunmayan bu hastalıkların tedavisinde SGK hekim tarafından reçete edilen birçok ilacı hali hazırda ödüyor” dedi.

Yargıtay içtihadının yaratacağı en büyük tehdidin de burada olduğunun altını çizen Samsum, “Buna göre tamamen iyileşme koşulunun uygulanması, SGK'ya muazzam geniş yetkiler tanıyor. O kadar ki günün birinde tüm kronik hastalıklara önerilen ilaçların SGK tarafından geri ödeme listelerinden çıkartılması halinde; hastalar hiçbir yargısal güvenceye sahip olamayacak, maliyeti nedeniyle karşılayamayacakları bu ilaçlar için açacakları davaları "tamamen iyileşmeyecekleri" için kaybedecekler.  Bu durum hastaların sağlık ve tedavi hakları yönünden hukuksal korumanın dışında bırakılmaları anlamına geliyor. Göz göre göre temel bir insan hakkının korunmaya değer olmadığı Yargıtay tarafından ilan edilmiştir" ifadelerini kullandı.

‘YARGITAY, ONA GÜVENEREK DAVA AÇANLARA SIRTINI DÖNDÜ’

Yargıtay'ın bu tutumunun dava sayısındaki artışla beraber değiştiğini düşünen Samsum, 2021 yılının ilk yarısında aynı Yargıtay dairelerinin verdiği kanser hastaları yararına birçok karar olduğunu kaydetti. Bu kararlarda ilacın yalnızca tıbben gerekliliği hakkında yapılan bilirk1işi incelemelerinin yeterli görüldüğünü ve davanın kabulüne dair kararların Yargıtay 10. Hukuk Dairesi tarafından onandığını da hatırlatan Samsum, şöyle devam etti:

“Benzer içerikteki kararlara 2021 yılından önce de rastlıyoruz. Ne var ki Aralık 2021’de Yargıtay, içtihadını değiştirdi ve bugün artık yalnızca hastayı "sağlığına kavuşturan" tedavilerin karşılanması gerektiğine karar veriyor. Türkiye yargısının en önemli sorunlarından biri de özellikle kitleleri yakından ilgilendiren davalarda, Yargıtay'ın istikrarlı kararlarını bir anda değiştirmesi ve ona güvenerek dava açanlara sırtını dönmesidir. Bizim olayımızda da Yargıtay'ın yıllara yayılan içtihadını bir anda değiştirmesini, dava sayısının artmasına bağlıyorum. Çok sayıda insanın SGK'yı dava etmesi ve eski içtihat düzeninde hastaların haklarını arayabilecekleri elverişli zemine sahip olması tahminlerime göre "sürdürülebilir" görülmedi, içtihat değiştirilmeliydi. "Tamam, artık dava açamazsınız" diyemezlerdi, bunun yerine "Açabilirsiniz, fakat kazanamazsınız" anlamında yeni bir içtihat geliştirildi.”

‘KİŞİNİN SAĞ KALMA SÜRESİ ÜZERİNDEN PAZARLIK YAPILAMAZ’

Yargıtay'ın mahkeme kararını bozma gerekçesini yorumlayan avukat Eda Akgül ise bu kararın ekonomik kaygılarla verilmiş olduğu görüşünde. Yargıtay'ın, SGK tarafından karşılanmayan ilaç bedellerinin ödenmesinde iyileşme koşulu aramasını, yaşam hakkının kişinin sağ kalma süresi üzerinden pazarlığa açık hale getirdiğini ifade eden Akgül, kişilerin yaşam hakkına bu şekilde müdahale edilemeyeceğini dile getirdi. Bir ay hatta bir gün sağ kalım süresinin uzamasının dahi aynı yaşam hakkı kapsamında olduğunun altını çizen Akgül, şöyle devam etti:

“Bu noktada bir diğer sorun ise onkoloji tedavilerinde birden fazla tedavi yönteminin bir arada kullanılmasıdır. Neticeyi etkileyen birden fazla yöntemin olduğu bir anlayışta herhangi bir hekimin bu yönde görüş bildirmesi de mümkün olmayacaktır. Örneğin ameliyat öncesi kullanılan tedavi protokollerinin çoğunda amaç, hastalıkta gerileme sağlandıktan sonra cerrahi ile çözüm bulmaktır. Bu durumda benzer koşullarda başarılı bir cerrahi müdahale ile tamamen şifa bulan bir hastanın ilaç bedeli ödenirken, kötü bir cerrahi ile iyileşemeyen hastanın ilaç bedeli ödemesinin yapılmayacak olmasının kabulü hem vicdani hem hukuki manada mümkün değildir.”

Avukat Eda Akgül


‘AĞRI KESİCİNİN ÖDEMESİ AĞRIYI KESİP KESMEDİĞİNE GÖRE YAPILMIYOR’

Öte yandan bu yönde verilen kararların hekimler üzerinde baskı oluşturacağını ve rapor düzenlemekten imtina edeceklerine dikkat çeken Akgül, son olarak şunları söyledi:

“Netice itibari ile SGK tarafından hali hazırda ödemesi yapılan ilaçlar için bu yönde bir kriter mevcut değil. Ağrı kesicinin ödemesi ağrıyı kesip kesmediğine göre yapılmıyor. Ağrı kesici ile arasındaki en büyük fark bedellerinin yüksek olması olan bu ilaçlar için ağrı kesiciden beklenmeyen iyileşme şartının aranması kararın ekonomik kaygılarla verilmiş olduğunun göstergesidir. Yargıtay'ın yıllar önce ilaç bedellerinin ödenmesi yönünde verdiği kararlarda bugün değişikliğe giderek iyileşme şartı araması hekimlerin lehte rapor düzenlemelerinin, hakimlerin ise tedbiren ilaç teminine ilişkin karar vermelerinin önüne geçmemelidir. Zira ilaç bedellerinin kurum üzerindeki külfetinin kalkması için tesis edilen bu kararların anayasal haklar noktasında bir değerlendirme ve denetimden geçmesi mümkün değil.”

‘BUGÜNKÜ İYİLİK HALİMİ AKILLI İLACA BORÇLUYUM’

Uzun bir süre kemoterapi tedavisi gördükten sonra bir iyileşme olmadığı için doktorunun talebiyle akıllı ilaca başlayan bir kanser hastası yaşadığı süreci “İşe yarayıp yaramayacağı konusunda hiç emin değildim. Ancak çok kısa bir süre sonra yapılan tetkiklerde, ilacın olumlu anlamda etkisi göründü. Neredeyse 5 yıldır tedavim sürüyor. Doğal olarak ufak tefek yan etkiler oldu ancak yine de günlük hayatımı çok rahat bir şekilde sürdürebiliyorum. Bir mucize gibi geldi bu ilaç bana, bugünkü iyilik halimi akıllı ilaca borçluyum” diye anlatıyor.

BU BELİRSİZLİK BENİM İÇİN SÜREKLİ BİR STRES KAYNAĞI

Son dönemde alınan Yargıtay kararlarına tepkisini dile getiren kanser hastası şöyle devam ediyor:

“Hayal kırıklığı yaşıyorum ve çok üzülüyorum. Kanser hastalarının özellikle stres ve olumsuz duygulardan uzak durmaları gerekir. Ama bu tip haberler hem kendi hayatım hem de bu ilaçlarla şifa bulan diğer hastalar adına beni sarsıyor. Neredeyse 30 yıldır çalışan bir insanım, vergi ödüyorum ama tam da desteğe ihtiyaç duyduğum bugün, tedavimin sürüp sürmeyeceğini, yaşam hakkımın ihlal edilip edilmeyeceğini bilmiyorum. Bu belirsizlik benim için sürekli bir stres kaynağı. Yaşadığım bütün kötü süreçlere rağmen, her türlü zorluğa dayandım, umudumu yitirmemek için de ayrıca mücadele ettim. Hayatımın elimden alınabileceği düşüncesi peşimi bırakmıyor ve bu canımı çok sıkıyor. Oysa ilacımı bu tür kaygılara kapılmadan, rahatça alabilmem gerekiyor. Sadece benim değil, bu tür hayat kurtaran ilaçlara ihtiyaç duyan herkesin ulaşabilmesi gerekiyor. Yaşam hakkı kutsaldır ve ben bu hakkım için elimden gelen her şeyi yapmak istiyorum.”

‘VÜCUDUNDA HİÇBİR KANSER HÜCRESİNE RASTLANMADI’

Kalçasında yaşadığı şiddetli bir ağrıyla babasının tedavi sürecinin başladığını anlatan bir başka hasta yakını, “2018 Aralık ayında babama BT çektirdiğimizde kemiğinde bir kitle olduğu ortaya çıktı. Aydın Üniversite Hastanesi’nde kitleyi aldırdıktan sonra metastaz akciğer kanseri olduğu tespit edildi. Ve biz dördüncü evredeydik! Akabinde hemen birinci kür kemoterapi aldı fakat ciddi rahatsızlıkları başladığı için kemoterapiyi durdurduk, daha fazla alamadık” diyor.

Araştırmaları sonucunda sigortalı hastalara bakan bir doktora ulaştığını söyleyen hasta yakını, babasının doktorun önerdiği akıllı ilaç sayesinde sağlığına kavuştuğunu ifade ediyor:

“PDL-1 Testi yaptırdık ve ilaç % 80 uyumlu çıktı, doktorumuz da bu olaya çok sevindi. İlaca Ocak 2019 tarihinde başladık. 21 gün arayla 2 kutu ilaç alıyorduk. Bu ilacın yararını üç ay kullandıktan sonra görmeye başladık. Kanser hücrelerinde raporlarında da ispatlı olacak şekilde küçülmeler olmuştu. Babam bu ilacı alabilmek için kendi evini satmak zorunda kaldı. Mahkemeyi kazanıp 2021 yılında ödediği ilaç paralarının bir kısmını geri aldı ancak sattığı evini geri alamadı. Ama sağlığına kavuşmuş olması en büyük mutluluğumuz. Şu anda üç ayda bir kontrolleri devam ediyor, vücudunda hiçbir kanser hücresine rastlanmadı. Bu sürecin hastalar için ne kadar zor olduğunu yakinen biliyorum. Bu hastalar için kendilerine uygun tedavileri kullanmaları ölüm kalım meselesi.”

‘3 HAFTA ÖMRÜ VAR DENİLMİŞTİ, ANNEM 3 YIL DAHA YAŞADI’

2017 yılında annesine rahim ağzı kanseri teşhisi konulduktan hemen sonra dördüncü evrede olduğunu öğrendiklerini anlatan Yeterhan Avcı, “Anneme 3 gün ile 3 ay arasında bir ömür biçtiler” diyor ve ekliyor: “O anda bize söylenen yapılacak hiçbir şey olmadığıydı. Fakat biz üzerimizdeki şoku atlattıktan sonra İstanbul’da bir doktor bulduk. Bu doktor, “Annenizin bütün organları çalışıyor. Sadece meşakkatli bir yola gireceksiniz” diyerek bize umut verdi. Yönlendirdiği onkolog, bize akıllı ilaç tedavisini önerdi. Ameliyat olamaz dedikleri hastamız ameliyat oldu ve sonra ilaca başladık. Ancak ilaca erişmekte çok zorlandık. Önce ilacın parasını ödeyip sonra devletten parasını alıyorduk. Bu sürece bu şekilde devam ettik. Bize 3 hafta ömrü var denilmişti ama annem 3 yıl daha yaşadı. Sonraki süreçte bünyesi kaldırmadığı için ilacı kesmek zorunda kaldık ve ardından annemi kaybettik. Ama bu ilaç bize annemizle güzel bir zaman geçirecek süreyi sağladı. Bu bize bir umut oldu. Örneğin annem benim evlendiğimi görebildi. Bu ilaçlar sizin kanserle savaşınıza bir kalkan görevi görüyor. Sesimizi duysunlar, bu şansı kanser hastalarının elinden almasınlar."