‘Kabuk Dudak’ fiyakalı bir düğüm

Şiir okurunun dikkatine… Konformizm sorunuyla da esaslı bir hesaplaşmanın söz konusu olduğu “Kabuk Dudak”a kulak vermeye değer.

Abone ol

Sanat, edebiyat, kültür alanındaki gelişmelerin, birtakım deneyimlerin, olayların, olguların dönemleştirme, sınıflandırma, gruplandırma yapılarak anlatılması sorunun anlaşılmasını da büyük ölçüde kolaylaştırır. O nedenle şiirin birikimi, geçmişi, deneyimi konu olduğunda kuşaklar, gruplaşmalar, dergi çevreleri, ekoller, akımlar ayrı bir önem kazanır.

Geçen yüzyılın son on yılını kapsayan doksanlar, ülke tarihinde birçok açıdan dönüm noktasıdır. Döneme özgü olarak yaşanmış, tanık olunmuş birçok sosyal, tarihsel, kültürel, siyasal, ekonomik olay ve olgu söz konusudur. Doksanlar aynı zamanda her şeyin üst üste geldiği ve klip hızıyla yaşandığı yıllardır…

Doksanlı yılların Türkiye’de özellikle sosyal ve kültürel alanda bir “yapı-söküm” süreci olduğunu da söyleyebiliriz. Bu yönelim, sosyal kurumsal yapıları olduğu kadar, bireysel varlığı ve varoluşu da etkisi altına alır.

Şiir ve şair düzleminde bakıldığında doksanlarda, bir “yapı” olan benin de “söküldüğüne”, parçalara ayrıldığına tanık olunur. Bir başka deyişle modern bireyin lirik şiirdeki karşılığı olan bütüncül, muktedir ben, postmodern anlatının yapıbozuma uğratarak parçaladığı özneye dönüşür. Modern bireyin şiirdeki lirik beninin “yapı”sı bozuma uğratılarak parçalara ayrılır. Şiirde postmodern anlatının “özne olmayan öznesi”nin ortaya çıkmasına ilk kez bu süreçte tanık olunur.

ŞİİRDE 'KES-YAPIŞTIR'

Belki de bu yapı bozma, sökme, parçalanma etkileşiminin bir yansıması olarak “kes yapıştır”lar her alanda olduğu gibi şiirde de hızla yayılır. Öte yandan birçok şeyin hayattan uzaklaştığı ve yerini yepyeni bambaşka şeylere bıraktığı bir dönem olarak da dikkat çeker doksanlar. Dahası ekran, hiç olmadığı kadar etkili bir araç haline gelir. İnternet, ağlarını örmeye başlar ve hızla yayılır. Doksanlar aynı zamanda alışkanlıkların sorgulandığı, bastırılmışın geri döndüğü, dondurulmuş olanın çözüldüğü, hatta çürüyenin ortalığa saçıldığı bir dönemdir. Çürük kokusunu parfüm sıkarak dağıtmaya çalışmanın aşırıya vardırılmasının da bu dönemin buluşu olduğunu söyleyebiliriz. Seksenlerin giysilerinde vatkaların abartılması gibi…

Bir halkın çocukları kaybedilerek tümden yok edileceğini sanmak da bu yıllara özgü bir yanılsamadır. Olağanüstü birçok şeyin kanıksandığı, çatışmaların, köy yakmaların, köy boşaltmaların, yoğun bir iç göçün hem yaşandığı hem yok sayıldığı zamanlardır. Ayrıca “başka bir dünya mümkün” sesinin, sözünün yeniden bir şemsiye olarak açıldığı, dünyayı değiştirme arayışının vazgeçilmezliğinin vurgulandığı gelişmelerin de hız kazandığı bir süreç olarak dikkat çeker.

Tüm bu yaşananları toparlayarak diyebiliriz ki daha önceki ve daha sonraki zamanlardaki gibi doksanlar da, toplumsal olanın bireysel olanı kuşattığı, kapsadığı, baskıladığı, bazı durumlarda önünün kapatıldığı ve aynı zamanda bazı durumlarda yolunun açıldığı yıllardır. Ancak doksanların bir de özgül yönü vardır. Yapısöküm; yukarıda da değinildiği gibi özellikle sosyal kurumlarla birlikte bireyi de etkileyen parçalanma, kopma bu döneme damgasını vurur.

İdris Özyol

Bu uzun girişi “doksanların şiiri”nin nasıl bir ortamda biçimlendiğine ilişkin bir çerçeve oluşturmak amacıyla yaptık. Doksanların şiiri denildiğinde aslında sorunlu bir konuya değinmiş oluyoruz. Çünkü bu dönemin modern Türkçe şiirdeki yeri ve önemi henüz gerektiği gibi değerlendirilmiş değil.

Bu yazı bağlamında doksanların şiirini enine boyuna irdelemek niyetinde değiliz. Ama üzerinde durmayı önemsediğimiz bir konu olduğunu belirtelim. Dönemin tartışılmaya, incelenmeye, irdelenmeye, enine boyuna üzerinde durulmaya değer, kendine özgü bir şiir ortaya çıkardığı gerçeği görmezden gelinemez.

“Kabuk Dudak”, Kasım ayının dikkat çeken şiir kitaplarından biri. İdris Özyol’un (d. 1967) ilk ve tek şiir kitabı “Kabuk Dudak”, Yakın yayınlarından çıktı. İdris Özyol, doksanlı yılların etkili genç şairlerden biridir. Şiir ortamında ve edebiyat çevrelerinde adını ilk olarak 1992’de aldığı Yaşar Nabi Nayır gençlik ödülüyle duyurmuştur. Ondan sonraki süreçte şiirleri Varlık başta olmak üzere Hürriyet Gösteri, Yasak Meyve, Kitap-lık, Sincan İstasyonu, Akatalpa gibi dergilerde yayımlanır. Özyol, doksanların ilk döneminde yayımlanan Göçebe dergisinin kadrosunda da Osman Çakmakçı, Hasan Öztoprak, İrfan Yıldız, Birhan Keskin gibi isimlerle birlikte yer alır.

Şair İdris Özyol’un ilk ve tek şiir kitabı olan “Kabuk Dudak” birçok yönden doksanların izini taşıyor, o dönemin ortamına ait ruhu yansıtıyor diyebiliriz. Kitabın ilk şiirinde yer alan ve altını çizdiğimiz şu dizelerde seksenlerin nostalji rüzgârına karşın doksanlı yılların başından itibaren gelişmeye başlayan geçmişten kurtulma arzusuyla birlikte bastırılmış şehvetin kışkırtılmasının yansımalarını da okuyoruz:.

bazı yerlere hiç dönülmez bazı çağlara

eskitir insanı hep aynı adımı yürümek

oysa ne kadar biçimli bir evin şehveti

koltukların hafızası masaların ayıp yeri

MODERNİZM TARTIŞMALARI

Önceki yıllarda kuramsal düzlemde başlayan modernizm eleştirisi ve postmodernizm tartışmaları doksanlı yılların da önemli konusudur. Ancak bu dönemde postmodernizm, teorik tartışmanın boyutlarını aşarak pratiğe yansır, yaşantıya dönüşür, deneyimler oluşturmaya başlar. Modernizme yönelik eleştiriler etkisini gösterir ve doksanlı yılların başından itibaren postmodernizm külterel, sanatsal pratiğe yansımaya başlar. Teorik yönlendirmeden çok esas belirleyici olan maddi yaşantının geçirdiği dönüşümdür. Bu dönem, aynı zamanda şiirdeki modern lirik bireyin duygusallığının, duyarlılığının postmodern parçalanmışlığa açık hale geldiği, buna maruz kaldığı bir süreçtir. İdris Özyol’un kitabında yer alan “Boynumdaki Kuş” başlıklı şiirin giriş dörtlüğünü okuyalım:

insan kendi içinde yürür önce

sonra kendi etrafında sonra çölde

ip gibidir insan yürürken dolanan

ve yine yürürken boşanır mancınık

Doksanlarda modern şiirin lirik yapısıyla “hiçbir biçimde bağdaşmayacak unsurların” ilk defa modern Türkçe şiirin de bünyesini zorlamaya başladığı görülür. İkinci Yeni dalgasının modern şiirin yönünü değiştirme girişimi olan avangart deneyiminden farklı bir eğilimdir söz konusu olan. Bu yeni yönelimin modern Türkçe şiirden olduğu kadar modern şiirden de kopma potansiyeli içerdiği görülür. Dikkat çekici bir başka özelliği de lirik şiirin, lirik öznesinin varlık ve varoluşsal yapısında ortaya çıkan parçalanmadır. Şiirdeki lirik öznenin yapıbozumudur söz konusu olan. Ama aslında yaşantıdaki gelişmelerin dilde ve yapıttaki temsili şiirde de ortaya çıkmaktadır. Modern bireyin lirik beninin yapıbozumu, şiire lirik öznenin parçalanması olarak yansımaya başlar. Şu bölümler “Kabuk Dudak”taki “Eski Yazı” başlıklı şiirden:

yeni bir akıl edindim insanlara bakarken

ufuk çizgisi kırbaç ben yürüyen batık

sol tarafına geçiyorum gövdemin

gitmek kumların zihni kalanlar heykel

vurdum kendimi toprağa çatladı dünya

reddettim yağmurun şeklini dildeki evi

Doksanlı yıllar aynı zamanda modern Türkçe şiirin geçiş dönemidir. Ancak ufkun hiç de berrak olmadığı bir atmosfer egemendir ortama. İdris Özyol’un “Kabuk Dudak”ta toplanan şiirleri, şairin doksanlı yılların daha çok geçiş dönemi özelliklerinden etkilendiğini göstermekte. “Şiirli Kanyon” başlıklı şiirin ilk betiğini okuyalım:

dün gece bir şiiri ısırdık aynı adreste nehir

giysilerini çekiştirerek dolaşan bir sıcak

yarım kalmış dudaklar papatya ölüsü yüzün

özgürlük diyorlar saçımı eziyorum ansızın

Bu dönemde bohem yaşantının kültürel ortamdaki ağırlığı daha da artmıştır. Yeri gelmişken doksanlı yıllarda alkollü mekânların ve alkol tüketiminin hızla yayıldığını da belirtelim. Bunda yaşantıdaki ufuk çizgisinin eksikliğinin neden olduğu bireysel ve toplumsal depresyonun payı var mıdır, yok mudur; bu da bir soru olarak kalsın.

Doksanlarda yazılan şiiri tanımlamamızı sağlayan, dilin kullanımında ortaya çıkan seğirme, kırılma, kopma, sıçrama gibi jestlerin yansıdığı üslup ve biçim özellikleri de önemli işaretlerdir. Dönemin kimi şairlerinin yapıtlarında gördüğümüz sözün dile, dilin şiire dönüşmesi sırasında oluşan kırılmalar, kopmalar, seğirmeler, sıçramalar öylece kalırken kimilerinde yeniden düğümleme, bağlanma eğilimi söz konusudur. İdris Özyol şair olarak dağınık bırakmaktan çok derleme, toparlama gayreti içinde görülür. “Kül Bilgisi” şiirinden kısa bir bölüm:

külün aşkıdır rüzgârı yurtsuz kılan

nerede bir ateş görsem dersimiz ibrahim

gözlerim tebeşir ve aklıma odun taşıyor kalbim

Şiiri okumak aynı zamanda yorumlamaktır. Şiir yoruma ne kadar açıksa okur için o ölçüde genişler. Okudukça genişleyen bir şiir, aynı zamanda kendi kendini yeniden üreten bir şiir olur. Öte yandan okumak bireysel bir edimdir. Yorum için de aynı şey söylenebilir. Şiir okuma ve yorumlama pratiğinde etkili olan okurun duyguları, düşünceleri, duyarlılığı ve belki hepsi birden elbette ki bilincidir. Okurun bilinci, şiir okumanın, yorumlamanın sınırlarını da belirler… O nedenle aynı metni, aynı şiiri, aynı kişi farklı okuyup yorumlayabileceği gibi başka başka kişiler ortak sonuçlar; duygular, düşünceler, duyarlılıklar çıkarabilir. O nedenle “Kabuk Dudak”ı okuyup bizimle aynı yorumu yapanlar gibi farklı sonuçlar çıkaranlar da olabilir. Aslında bu, şiirin hem organik hem de canlı olduğunu gösterir. “Şimdiki Zaman Aşkı” başlıklı şiirden bir dörtlük okuyalım:

soruların yanlış yerde durması

hayatı alnımızın içine iten

mesafe ikimizin arasında köpek

durmadan aynı kalbi yiyen

Kabuk Dudak, İdris Özyol, 72 syf., Yakın Kitabevi, 2018.

Sözünü ettiğimiz doksanların kendisi de şiiri gibi parçalıdır. Örneğin doksanların ilk yarısıyla ikinci yarısı arasında önemli bir kopukluk söz konusudur. Yayımlanan şiirlere bakıldığında bu farklılık açıkça görülür. Doksanlarda ortaya çıkan isimlerle ilgili dikkat çeken bir diğer özellik de aynı paydada buluşan bir kuşak özelliği taşımamalarıdır. Doksanlar için, anti kuşak tanımı yapmak da mümkündür. Anti kuşak, yani kuşak olmayan kuşak. Örneğin doksanlar süresince bir yanda seksenlerin ve daha önceki kuşakların etkisinde olanlar vardır. Bir yanda eski kuşakların, “babaların”, “ağabeylerin” tahakkümünden, etkisinden kurtulma arayışına girenler. Bir yanda arayışını kendisinden önceki tarihsel birikimi de tümden yok saymaya kadar vardıranlar. Deyim yerindeyse “kopuk doksanlar” diyeceğimiz bir eğilim. Modern Türkçe şiirdeki “tek, bütün ben” algısının değiştiği, yerini parçalanmış lirik özneye bıraktığı şiirlerin, bu dönemde çıkması dikkat çekicidir. Aynı zaman dilimi içinde olsalar da doksanların şiir yazan isimleri arasında hızla ikibinlere, milenyuma atlamak isteyenler de vardır. Onlar için belki, ikibinler şiirinin öncüleri denebilir… Doksanların şiir yelpazesi içerisinde kopuk doksanlar gibi hem geç seksenler hem de erken ikibinler yer alır. O nedenle tek bir doksanlardan söz etmek zordur. Şiir pratiklerinin birbirinden farklı ve çok parçalı oluşuysa dönemin tipik özelliğidir. Şunu da ekleyelim: Yine de kuşbakışıyla doksanlı yıllarda şiirin lirik yapısının korunduğu, sürdürüldüğü görülür. Her dönemin lokomotifi olan “aşma arayışları”nın, bu dönemde de lirik şiirin imkânları içinde kalınarak gerçekleşmiş olduğu söylenebilir. Yani lirik şiir, lirik şiire karşı gibi bir durumdur söz konusu olan. Aşağıda okuyacağımız dizeler “Ağustos Üşümesi” başlıklı şiirden:

bütün uçurumlar bana özenmesin

izahı vardır elbet göğüs kafesinin

terliyorum kendimi hatırladıkça

dünya sana alışıyor bana magma

“Kabuk Dudak” için doksanların izini taşıyan ve benzeri az örnekten biri diyebiliriz. Dönemin tamamını kuşatan, kapsayan bir şiir toplamı olarak dikkat çekiyor. İdris Özyol, adeta doksanlar dediğimiz dönemin farklı uçlarını, değişik eğilimlerini kendi özgün şairlik süzgecinden geçirerek derlemiş, toplamış şiirlerinde. Benzetme yaparak söylersek -her ne kadar daha çok boş deniz salyangozu bağı çağrışımı yapsa da- “Kabuk Dudak” bir fiyonk gibi. Hem doksanları, hem önceki kuşakların birikimini hem de sonraki süreçte gelişecek şiir eğiliminin uçlarını birbirine bağlayan fiyakalı bir düğüm…

Şiir okurunun dikkatine… Konformizm sorunuyla da esaslı bir hesaplaşmanın söz konusu olduğu “Kabuk Dudak”a kulak vermeye değer. “Beşinci Mevsim” adlı şiirden alıntıladığımız iki dizeyi okuyarak bitirelim:

cevaplara yakın durmayı hiç sevmedim

rahat değilim bir beden taşımaktan