Kabil düşerken ABD uluslararası alanda ciddi bir itibar kaybına uğradı

Afganistan’daki yenilgi, Amerika’nın Vietnam’dan sonra yaşadığı en büyük hezimet olarak tarihe geçecek. Amerikan yönetimi sahadaki durumu doğru okuyamayarak tarihi bir hataya imza attı.

Abone ol

TALİBAN'IN KABİL'DE BEŞİNCİ KOLA İHTİYACI YOKTU 

Afganistan’da yönetim Taliban’ın ilerleyişi karşısında baş döndürücü bir hızla dağıldı. Daha bir gün önce Kabil’de Taliban’a karşı direneceklerini belirten Cumhurbaşkanı Eşref Gani, taraftarlarını ve hükümet ortaklarını yüz üstü bırakarak arkasına bakmadan ülkeden kaçtı. Aynen, kadim dostumuz Özbek asıllı General Raşid Dostum’un yaptığı gibi. Dostum, kendisine bağlı birliklerle Özbekistan’a sığınırken, Afgan ordu birlikleri ve polis ciddi bir direnişte bulunmadan her yerde silah ve teçhizatlarıyla beraber Taliban güçlerine teslim oldular.

Biden, daha birkaç hafta önce Taliban’ın üstün Afgan hükümet güçleri karşısında başarı şansının olmadığını ileri sürüyordu. ABD Genelkurmay Başkanlığı Afgan hükümetine altı ayla bir yıl arasında süre tanımıştı. CIA ise son anda alarm zillerini çalsa da başta düzenli bir geçiş dönemi öngörüyordu. Bu öngörülerin hiçbiri tutmadı. ABD’nin ülkeden askerini çekme kararını uygulamaya koymasından sonra iskambilden kaleler iki hafta içinde bir bir yıkıldı. ABD’nin yirmi yıldır milyarlarca dolar harcayarak oluşturup eğittiği 300 bin kişilik Afgan ordusu Taliban önünde bir-iki hafta içinde buharlaştı.

Bizim koruma görevine talip olduğumuz Kabil Havaalanı'nda şu anda panik ve kaos hakim. Taliban’ın hızla ilerleyişi karşısında ABD kendi Büyükelçiliğini güvenli bölgeden havaalanına taşıdı. Havaalanının koruması, takviye edilen ABD ve İngiliz güçleri tarafından sağlanmaya çalışılıyor. Diplomatların tahliyesi tamamlanınca gönderilen askerler de bir iki gün içinde Afganistan’ı terk edecekler. Yetmişlerin ortasında Saigon’dan gelen görüntüler Kabil Havaalanı’nda aynen tekrarlanıyor.

Afganistan’daki yenilgi, Amerika’nın Vietnam’dan sonra yaşadığı en büyük hezimet olarak tarihe geçecek. Amerikan yönetimi ve istihbaratı ne sahadaki durumu ne de Afgan yönetiminin ve Taliban’ın gücünü doğru okuyamayarak tarihi bir hataya imza attılar. Algılamakta güçlük çektikleri olgu, halktan kopuk yolsuz ve rüşvetçi Afgan yönetimine karşı Taliban’ın Afgan halkı içinde yadsınamayacak bir desteğinin olduğu idi. ABD’nin hava operasyonları sona erdikten sonra Taliban önce kırsal kesimlere hakim oldu, daha sonra da ABD askerlerinin çekilmeye başlamasıyla beraber kent merkezlerini ele geçirerek, iki haftadan kısa bir süre içinde Kabil kapılarına dayandı. Kabil önlerinde çok kısa bir süre için duran ve geçici bir hükümet kurulacağını açıklayan Taliban, Eşref Gani’nin ülkeden kaçmasından sonra kentte meydana gelen karmaşa üzerine talan ve yağmayı önleme gerekçesiyle şehre girdi. Bu gerekçede haklılık payı olduğunu teslim etmek lazım.

Kabil’den evlerimize ulaşan televizyon yayınlarından, Taliban’ın, Madrid’e doğru dört koldan ilerleyen General Franco gibi kentin içinde beşinci bir kola ihtiyacı olmadığını kolayca anlıyoruz. Bazı küçük çatışmalar dışında Taliban güçleri Kabil’de herhangi bir direnişle karşılaşmadılar. Hatta gelişleri, talancıların ev baskınlarından korkan halk arasında memnuniyet yarattı. Afganistan’da son günlerde olan bitenler, dışarıdan bir ülkeye rejim değişikliği dayatmanın işe yaramadığını bir kez daha gösterdi. ABD bu dersi hiç almadı, alacağa da benzemiyor.

Amerika bu tür hataları Vietnam Savaşı’ndan beri yapıyor. Yoz Afgan Hükümeti’ni kukla Güney Vietnam rejimi gibi yapay solunumla yaşatmaya çalıştı. ABD geçmişte Kuzey Vietnam’a napalm bombalarıyla diz çöktüreceğini sanmıştı, aynı şeyi Afganistan’da da denedi. Ama ne Kuzey Vietnam ne de Taliban, yoğun bombardıman kampanyalarından etkilenmediler. ABD, arkada binlerce Güney Vietnamlı işbirlikçi bırakarak Saigon’dan son askerini Büyükelçiliğin çatısından zor bela çıkarabilmişti. Şimdi aynı durum Kabil Havaalanı’nda yaşanıyor.

TÜRKİYE'NİN KABİL HAVAALANI MİSYONU KENDİLİĞİNDEN SONA ERDİ, ANCAK DÜZENSİZ SIĞINMACILARLA İLGİLİ RİSKLER ARTTI

14 Haziran’da gerçekleşen Biden-Erdoğan Brüksel zirvesinde ne konuşulduğunu hala bilmiyoruz. Bu görüşmede, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından, Türkiye’nin Kabil Havaalanı’nın güvenliğini üstlenmesinin yanı sıra, Afgan özel birliklerine Türkiye’de eğitim verilmesi ve İran üzerinden gelen ABD’ye hizmet etmiş Afgan kaçaklara kucak açılacağı konusunda söz verildiği anlaşılıyor.

Kabil’in düşmesiyle beraber Kabil Havaalanı misyonu kendiliğinden suya düştü. Bu aşamadan sonra Türkiye’nin Kabil Havaalanı’nda bir görev üstlenmesi mümkün değil. Tam aksine, Türkiye’nin Afganistan’daki askerlerini bir an önce geri çekmekten başka seçeneği yok. AKP iktidarının henüz bu konuda bir karar almamış olmasının bedeli ağır olabilir. Türkiye bir an önce Afganistan’daki asker ve polislerini tahliye etmeli, Büyükelçilik personelini de iskelet kadroya indirmeli.

Brüksel mutabakatının ikinci bölümü olan, Türkiye’de Afgan özel birliklerinin eğitimi ise artık çılgın bir faraziye olarak bile akla getirilmemeli. Bu konu Taliban’ın galibiyetinden sonra artık kapandı.

Buna karşılık, Biden-Erdoğan Brüksel mutabakatının düzensiz sığınmacılarla ilgili bölümü hala geçerliliğini koruyor. Türkiye’de endişe yaratan da bu.

Taliban sözcüsü Süheyl Şahin Kabil düşerken BBC’ye sıcağı sıcağına verdiği mülakatta dış dünyada oluşan endişeleri gidermek için uzlaşmacı bir dil kullanmaya özen göstererek ülkede herkesin katkısına ihtiyaç duyduklarını, bu nedenle kimsenin Afganistan’ı terk etmesini istemediklerini belirtti. İster yumuşak yöntemlerle olsun, ister sert tedbirle olsun, Taliban yönetiminin ülkeden çıkışları engellemeye çalışacağı kuşkusuz. Bu belki düzensiz göçmenler konusunda Türkiye’ye psikolojik bir rahatlama sağlayabilir ama kısa vadede bile soruna çare olmaz. Taliban sözcüsü Süheyl Şahin’in yumuşak açıklamalarına rağmen sahada olanlar eski hatıraları canlandırıyor. Afganistan’dan büyük bir göç dalgası gelmesi için her türlü sebep mevcut. Kadınlar, eski hükümetle iş birliği yapanlar, daha iyi ve özgür bir gelecek isteyenler Taliban yönetimi altında yaşamak istemiyorlar. Afganlıların endişeleri giderilemezse, ortaya çıkacak büyük göç dalgasının önünde ne biz ne de başka bir ülke durabilir. Hatırlayalım, Vietnam’dan kaçışlar on yıllar boyunca derme çatma teknelerle devam etmişti (boat people). Afganistan’dan da uzun yıllar düzensiz göçmenlerin gelmesi büyük bir olasılık. Bu nedenle Türkiye’nin uzun vadeli bir Afgan göç dalgasına kendisini şimdiden hazırlaması gerekir. Oysa iktidarın böyle bir endişe içinde olduğu hakkında ortada bir emare mevcut değil. Türkiye’nin, Batı’ya şirin gözükmek veya işin parasal getirisiyle ilgilenmek yerine, vakit geçirmeden Afgan göçmenler konusunda uluslararası bir konferansın toplanmasına öncülük etmesi ve ilgili ülkelerle temaslara başlaması gerekiyor.

BİDEN AFGANİSTAN'DAN NİYE ÇEKİLME KARARI ALDI? 

ABD’nin Afganistan’daki mevcut durumu sürdürmesi mümkün değildi. Bunun esas nedeni çok sayıda büyük askeri operasyonu aynı anda yürütecek güçte olmamasıdır. ABD askeri gücünü yükselen Çin karşısında toplamak istiyor. Bu sebeple Irak, Suriye, Libya gibi yerlerdeki operasyonlarını küçülterek bunları yerel güçlere ihale etti. Kabil Havaalanı’nın koruma görevinin Türkiye’ye devredilmek istenmesinin nedeni de budur.

Afgan yönetiminin yirmi yıl sonra dahi üzerine düşen sorumluluğu üstlenecek durumda olmaması ve ABD kamuoyunun bu operasyona büyük bir ekseriyetle karşı çıkması da alınan kararda etkili olmuştur.

Biden, Obama yönetimi sırasında dahi çekilmeyi savunuyordu. Afganistan’dan çekilme kararının Trump döneminde alınmış olması ve bu konuda Taliban’la bir mutabakata varılmış olması Biden’ın elini güçlendirmişti. Biden Trump döneminde sağlanan anlaşmaya birkaç ay gecikmeyle sadık kalarak ülkeden 11 Eylül tarihi itibarıyla çekilme kararı almıştı. NATO da ABD’nin kararına paralel olarak misyonunu ağustos ayı sonu itibarıyla sonlandırmıştı. Ancak bu kararlar alınırken, Taliban’la Eşref Gani Hükümeti arasında geçiş süreci konusunda bir mutabakat sağlanmamış olası büyük bir handikaptı. İki taraf arasında Doha’daki görüşmeler bir süredir kesintiye uğramıştı. Eşref Gani, terör örgütü kabul ettiği Taliban’la ortak geçiş hükümeti kurmayı içine sindiremiyor, cezaevlerindeki Taliban tutuklularını salıvermeyi reddediyordu.

Taliban bu durumda görüşme masasından çekilerek ABD’nin hava operasyonlarını durdurmasıyla beraber kırsal bölgelerde ilerlemeye başladı.

Biden her şeye rağmen Afgan Hükümet güçlerinin Taliban karşısında direneceklerini umarak siyasi hayatının en büyük hatasını yaptı. Taliban’la Hükümet arasında geçiş süreci konusunda anlaşmaya varılmasını sağlamadan, Afganistan’dan çekilmekte acele ederek, Taliban’ın zaferine giden yolun taşlarını döşedi.

'AFGANİSTAN İSLAM EMİRLİĞİ' ULUSLARARASI TOPLUMUN PARÇASI OLABİLECEK Mİ?

Taliban yirmi yıl sonra Afganistan’da yönetimi yeniden ele geçirirken, ılımlı mesajlar vermeye çalışıyor. Rejimin İslami kurallarına göre işleyeceğini açıklamakla beraber, kadınlar için “burka”nın zorunlu olmadığını, hicabi giyim tarzlarından herhangi birinin de makbul kabul edileceğini, kadınların ev dışında çalışabileceklerini, tek başlarına sokağa çıkmalarına izin verileceğini, kızların okula gidebileceklerini söylüyor. Bunları özgürlük göstergesi olarak satıyor. Diğer taraftan eski rejim mensuplarından intikam alınmayacağını, ülkeden kimsenin ayrılmasını istemediklerini, herkesin katkısına ihtiyaç duyulduğunu belirtiyor. Sözler değil, uygulama Taliban’ın gerçek niyetinin ne olduğunu gösterecek.

Taliban’dan uluslararası beklenti, ülkesinde terör örgütlerinin faaliyetlerine izin vermemesi, insan haklarına saygı göstermesi, uyuşturucu ticareti yapmaması ve eline geçen ABD silahlarını piyasaya sürmemesi. Taliban özellikle terör örgütleri konusunda muhataplarına güvence vermeye başladı. Örneğin Çin’le yapılan görüşmede Doğu Türkistan İslami Hareketi'ne destek vermeyecekleri sözünü vermesi önemliydi. Benzer güvenceleri Rusya ve İran’a da verdiğini tahmin etmek zor değil.

Taliban verdiği sözleri asgari düzeyde tutar ve bölgenin istikrarını bozucu tavırlardan imtina ederse uluslararası toplumda kabul görür. “Afganistan İslam Emirliği”ni sırf İslamı referans alması ve şeriat kurallarını uygulaması sebebiyle dışlamak mümkün değil. O takdirde Suudi Arabistan’ı da dışlamak gerekirdi. Taliban’ın ilk uygulamaları aksi yönde hatıraları yeniden canlandırıyorsa da bekleyip görmek gerekecek.

TALİBAN ZAFERİ ULUSLARARASI GÜÇ DENGELERİNİ ETKİLEYECEK 

Biden güya özgür dünyaya liderlik yapacaktı (Amerika is back). Trump yönetiminin uluslararası ilişkilerde yarattığı tahribatı onaracak, Çin’e karşı Batı dünyasını örgütleyecekti. Dünyada demokrasi cephesini güçlendirecek, başta insan hakları olmak üzere evrensel hak ve değerlerin savunuculuğunu yapacaktı. Afganistan hezimeti Biden yönetiminin içinin kof olduğunu gösterdi. Varsa, Biden yönetimine bağlanan beklentilerin hepsi çöpe gitti. Kapitalist liberal batı dünyası artık Biden yönetimine güvenerek hiçbir riskli girişimin içinde yer almaz.

Afganistan hezimetinden en çok ABD’nin en büyük muarızı Çin yararlanacak. Rusya ile ABD’ye karşı dayanışmasını giderek güçlendiren Çin, kısa süre önce İran’da önemli ekonomik çıkarlar elde etmişti. BRI (Kuşak ve Yol) projeleriyle Orta Asya ülkelerinde ve Pakistan’da zaten çok etkili olan Çin, Afganistan’da da ekonomik ve siyasi nüfuzunu artırarak bu bölgelerde çok daha etkili olacak. Buna karşılık ABD ve Batı geriliyor. Dünyada yeni güç dengeleri oluşuyor.

*Emekli Büyükelçi