Juve başardı, biz de başarabiliriz!

Karşılaştığım herkes, “hayırlar önde ama…” diye başlayan cümleler kuruyor. Bir araştırmaya göre hayır vereceklerin yüzde 70’i, “Erdoğan, ne eder, eder, bu referandumda istediği sonucu alır” şeklinde düşünüyormuş! Neredeyse hiç kimsenin eksik etmediği “ama”nın açılımı, tıpkı “Barcelona ne eder, eder, bu maçı çevirir” önyargısına benziyor.

Abone ol

Yüksel Işık

Bütün kanalların “ortak yayın” yaptığı “sahibinin sesi”nden kaçarken rastlamıştım PSG-Barcelona maçına.

Birdenbire goller peş peşe gelmişti.

Sonuna kadar izlemiştim o maçı; PSG 4-0 kazanmıştı.

Haliyle rövanşını da izlemiştim.

Sonuç 6-1’di ama verilen mesaj, 6-1’den de önemliydi:

AKIL, KİBİRDEN ÜSTÜNDÜR!

“Her zaman Barca kazanır.”

İtiraf edeyim, aklımdan önce 7 Haziran, sonra da 1 Kasım seçim sonuçları geçmişti.

Dilimin ucunda, “futbol bu, her şey olabilir” sözü; göğsümde PSG’lilerin düğümlenen boğazları!

Ekrana yansıyan ise Barcelona’nın kibri idi!

Dün de “fikri takip” yapmak istedim, “kibirli” Barcelona için.

Geçtim ekranın karşısına.

Daha maç yeni başlamıştı ki Juventus, Paulo Dybala ile önce 1-0, ardından da 2-0 yaptı.

Sessizce bekledim; zira bilinçaltımıza yerleşmiş önyargıya göre “Barcelona ne eder, eder, bu maçı çevirir”di.

İkinci yarı oldu; Barcelona, tıpkı ilk yarıda yaptığı gibi sadece top çevirdi. O kadar ki rakip sahada Barcelona’nın zaman zaman yüzde 74’lere kadar yükselen topa hakim olma oranı, yüzde 68’i buldu.

Ama o da ne!

Juventus, bu kez,  Giorgio Chiellini ile 3-0 yaptı; hem de öyle ani bir atak sonucu değil.

Barca’nın kalecisi ter Stegen’in başarılı kurtarışı olmasa skorun 4-0 olması işten bile değildi.

Niye mi anlatıyorum?

Bir parça da kendimize pay biçmek için elbette.

Üç gün sonra geleceğimiz açısından “hayat-memat” meselesi kabul edilebilecek bir referanduma gidiyoruz.

HAYIRLAR ÖNDE AMA…

Sınırlı demokratik hakların daha da sınırlanmasına, denenmiş ve olumsuz sonuçlanmış partili Cumhurbaşkanlığına, TBMM’nin yasama yetkisine sınırlama getirilmesine, yargıya yürütmenin müdahalesine karşı çıktığımız için hayır diyoruz.

Hayır diyenlerin yelpazesi öyle geniş ki!

Kimisi daha çok özgürlük istediği, kimisi federasyonlaşma ihtimalinden ürktüğü, kimisi “tek adam yönetimi” istemediği, kimisi de denge denetim sistemi olmadığı için hayır diyor.

Karşılaştığım herkes, “hayırlar önde ama…” diye başlayan cümleler kuruyor.

Bir araştırmaya göre hayır vereceklerin yüzde 70’i, “Erdoğan, ne eder, eder, bu referandumda istediği sonucu alır” şeklinde düşünüyormuş!

Neredeyse hiç kimsenin eksik etmediği “ama”nın açılımı, tıpkı “Barcelona ne eder, eder, bu maçı çevirir” önyargısına benziyor.

Olabilir mi?

Bana sorarsanız, insanın en büyük zaafı, önyargılı olmasıdır.

İşte bu nedenle Juventus’un aldığı galibiyet, bir galibiyetten daha fazladır.

0-0 başlayan maçın 3-0’a gelmesi tesadüf değil, onurun kibre üstünlüğüdür.

Zira hiçbir kibir, bilimsel bilgiden üstün değildir.

Dünkü maç, psikolojik olarak Barcelona’nın her maça üstün başladığına ilişkin önyargının kırıldığının kanıtıdır.

Hem de öyle “burada yenelim de, Camp Nou’da fark yesek de fark etmez” havasıyla değil; basbayağı yendiler.

Barca’nın kibirli topçuları, çaresizce yenilgiyi kabul ettiler.

Demek ki mümkünmüş!

Yenilmez zannettiklerimiz, yenilebilir; çünkü bilimsel bilginin onuru, bencilin kibirinden üstündür.

Konfiçyus, “bilgi insanı kuşkudan, iyilik acı çekmekten, kararlı olmak da korkudan kurtarır” demiş.

Şili, bilgiyle, iyilikle ve korkudan sıyrılarak, Pinochet’yi yendi.

Juve, inandığı için Barcelona’yı yendi.

Biz de başarabiliriz!