İz bırakan dergiler – 2 / Varlık dergisi ve Garip dalgası

Eskinin tasfiye edilemediği, yenininse tüm yeniliğiyle var olamadığı koşullarda, siyasal iktidarın da desteğini sağlayarak yayınını sürdüren dergi, bir sıçrama imkânı olarak sarılır gençlerin şiirine. İlk şiirlerine bakıldığında henüz ufukta bir karaltı olarak dahi seçilemeyen, ancak daha sonra tüm heybetiyle edebiyat ve şiir ortamına Garip dalgasıyla yerleşecek olan gençler, kendilerine sağlanan olanağı geri tepmezler.

Abone ol

Cumhuriyet bir “hayali cemaat” ya da “ulus” oluşturma projesidir. Bir “hayali cemaat” ya da “ulus”un inşası içinse öncelikle dil birliğinin sağlanması gerekir. Daha başlangıcından itibaren cumhuriyet projesini uygulamaya koyan siyasal iktidar, hedefine ulaşmak amacıyla kültür ve sanat alanını da müdahalelerle düzenlemeye çalışır. Kültürü, sanatı, edebiyatı cumhuriyetin hedefleri doğrultusunda kontrol altına alıp yönlendirmek, düzenlemek siyasal iktidarın yeni bir toplum yaratma projesinin gereği olarak görülür. O nedenle de kültür, sanat ve edebiyat alanında birçok uygulama hayata geçirilir. Bu yönde neler yapıldığına ilişkin Cumhuriyet gazetesinin kuruluşu başta olmak üzere alfabe değişikliği, dil ve tarih alanındaki çalışmaları gibi hamleleri hatırlamak dahi yeterlidir. Elbette siyasal iktidar hedeflerine yürürken birtakım direnişlerle de karşılaşmıştır. O durumda, devletin zor aygıtlarının yanı sıra ideolojik aygıtlar da sahaya sürülmüştür. Cumhuriyetin yörüngesinden çıkmamak kaydıyla birtakım küçük farklılıklar gösteren kültürel, sanatsal edebi arayışlara, yönelimlere ve anlayışlara karşı gösterilen müsamahanın sebebi de budur. Siyasal iktidarın, kontrolü elinde tutmak kaydıyla küçük sapmalara, yapay özerkliklere alan açması bir zorunluluğun sonucudur. Kültürün, sanatın, edebiyatın dar alanda sıkışmaya tahammülü yoktur. Baskı sonucu kontrolü büsbütün kaybetme ihtimali söz konusudur. Siyasal iktidarın tavrı, daha başlangıcından itibaren cumhuriyete muhalif, eleştirel yaklaşan hemen hemen tüm kültür, sanat, edebiyat oluşumlarını ezip yok etmek biçiminde olmuştur. Örneğin Resimli Ay dergisi de dahil birçok muhalif dergi ya kapatılmış ya da baskılar sonucu yayınına son vermiştir.

Şiirleri, yazıları ve ardı ardına yayımlanan kitaplarıyla adeta bir “devrim” başlatan sosyalist Nâzım Hikmet’in susturulması için her yöntem kullanılmıştır. Nâzım Hikmet aslında bu yönüyle bir sembol olmuştur. Onun başına gelenler siyasi iktidarın, toplumun geri kalanına, her türden muhalefete de açık bir gözdağıdır. Ancak zaman da göstermiştir ki sanatı, edebiyatı baskı altına alarak susturmaya yönelik her türlü girişim, Nâzım Hikmet örneğinde olduğu gibi geri tepen bir silahtır.

Yeni bir toplum yaratmayı hedefleyen cumhuriyet, kültür alanındaki en büyük değişimi “harf devrimi”yle gerçekleştirir. Cumhuriyet, hedeflerine bağlı edebiyat ve sanat yapıtlarının üretilmesi, yayılması için de harekete geçer. Bu yöndeki girişimleri destekler. 1933 yılında yayın hayatına başlayan Varlık dergisi de Cumhuriyet projesinin ve Kemalist anlayışın kültür, sanat alanındaki temsilcisi ve uygulayıcısı olur. Varlık dergisinin yayına başladığı tarihte Nâzım Hikmet, “gizli örgüt kurmak” ve “komünizm propagandası” yapmaktan tutukludur. Hakkında açılan davaya, yargılama süreci ve sonucuna bakılırsa Nâzım’ın bir daha hapisten çıkarak şiir yayımlaması, yazı yazması, kitap bastırması imkânsız gibidir.

Nazım Hikmet

Varlık, Ankara’da kültür ve sanat alanında on beş günlük dergi olarak yayın hayatına başlar. Cumhuriyetle başlayan sosyal, kültürel, siyasal değişimi “daha da ileriye götürmek, hatta sosyalist bir devrim olarak gerçekleştirmek” isteyen muhalif çevreler içinse bu dönemde hava tamamen pusludur. Buna karşın Osmanlı bakiyesi olmakla birlikte yeni rejimle sorunsuz, sıkıntısız uyum içinde olan yazarların, şairlerin deyim yerindeyse keyfi yerindedir. Ahmet Haşim’ler Mehmet Emin Yurdakul’lar, Yahya Kemal’ler... Cumhuriyet tarafından çoktan baş tacı edilmiş ve ayrıcalıklı köşeye oturtulmuşlardır. Diğer tüm muhalif oluşumlar, çıkışlar ağır yaptırımlarla karşılaşmaktadır. Fakat dönemin kültür, sanat, edebiyat pratiğine damgasını vuran ne eski tarz ve eski anlayışla hareket edenler, ne statükoya eklemlenen yeni isimlerin eskiyi tekrar eden yapıtları cumhuriyetin kültür, sanat, edebiyat beklentisini karşılamaktadır. O nedenle kültür, sanat, edebiyat alanında yeni isimlere, cumhuriyet tasarısının eksenini kaybetmemek koşuluyla kısmi özerklik ve kısıtlı bir perspektif sağlanarak çeşitlilik aranmaktadır. Yine de toplumu derinden etkileyecek, gittikçe etkisi artan muhalif seslerin önüne geçecek bir kültür, sanat, edebiyat atılımı yapılamamaktadır. Kısaca Nâzım’da simgeselleşen “ihtimal ve tehdit” ortadan kaldırılamamakta, “tehlike” bir türlü bertaraf edilememektedir. Dönemin kültür, sanat, edebiyat alanındaki “tehlikenin başı” Nâzım Hikmet olmuştur. Her ne pahasına olursa olsun onun saf dışı bırakılması amaçlanır. Falih Rıfkı Atay, o tarihlerde Nâzım Hikmet’le ilgili Meclis koridorlarında, “Vesika yokmuş, delil yokmuş; biz onu divan-ı harbe mahkûm edelim de görsün’’ diye konuşulduğunu yazar.

Öte yandan cumhuriyetin siyasi erki ve birlikte hareket eden güçler, Nâzım’ı kültür, sanat, edebiyat, şiir alanından düşünce olarak da, pratik olarak da silecek arayışı sürdürmektedir. Bu yönde her ihtimal değerlendirilir. Varlık dergisinin oluşumunun da, çıkışının da böylesi bir süreçte gerçekleştiğini kaydetmek gerekir.

Varlık, Sabri Esat Siyavuşgil ve Nahit Sırrı Örik’in katkısıyla Yaşar Nabi Nayır tarafından kuruldu. 15 Temmuz 1933’te Ankara’da yayına başlayan dergide 1936 yılına kadar eski kuşaktan Halit Ziya, Yakup Kadri, Halit Fahri gibi yazarların yanı sıra Cahit Sıtkı, Sait Faik, Sabahattin Ali, Samet Ağaoğlu, Fazıl Hüsnü gibi isimlere de yer verildi.

Nahit Sırrı Örik, Orhan Veli’ye şiirlerini dergide yayınlama önerisinde bulundu. Kısa bir süre sonra Orhan Veli, Oktay Rifat ve Melih Cevdet Anday’ın şiirleri dergide, onları överek tanıtan bir yazıyla sunuldu. Varlık dergisinde yer alan bu yazıda şu ifadeler kullanılmaktaydı: “Varlık'ın şiir kadrosu yeni ve kuvvetli genç imzalarla zenginleşmektedir. Aşağıda dört şiirini okuyacağınız Orhan Veli, şimdiye kadar yazılarını neşretmemiş olmasına rağmen olgun bir sanat sahibidir. Gelecek sayılarımız da onun ve arkadaşları Oktay Rifat, Melih Cevdet ve Mehmet Ali Sel'in şiirimize getirdikleri yeni havayı daha iyi belirtecektir.” Bu arada parantez içinde, Mehmet Ali Sel’in Orhan Veli’nin takma adı olduğunu da belirtelim.

Takvim yaprakları 1936 yılını gösterirken Orhan Veli, Oktay Rifat ve Melih Cevdet’in ilk şiirleri Varlık dergisinin sayfalarında okurla buluştur. Orhan Veli’nin yayımlanan dört şiiri daha çok sembolist Fransız şairlerin yapıtlarını model alan niteliktedir. Derginin 1 Aralık 1936 tarihli sayısında yayımlanan Orhan Veli’nin o şiirlerinden biri olan “Oaristys”i hatırlayalım:

Ey hatırası içimde yemin kadar büyük,

Ey bahçesinin hoş günlere açık kapısı

Hala rüyalarıma giren ilk göz ağrısı,

Çocuk alınlarda duyulan sıcak öpücük.

Ey sevgi dalımda ilk çiçek açan tomurcuk,

Kanımın akışını yenileştiren damar,

Gül rengi ışıkları sevda dolu akşamlar

İçime yeni bir fecir gibi dolan çocuk.

Ey tahta perdenin üzerinden aşan hatmi

Ve havaları seslerimizle dolu bahar,

Koşuştuğumuz yollar, oynadığımız sular,

Kağıttan teknesinde sevinç taşıyan gemi.

Duyup karşı minarede okunan yatsıyı

Yatağıma sıcaklığını getiren rüya,

Denizlerinde onunla yaşadığım dünya

Ve ey ufku beyaz cennetlere giden kıyı.

Ah! Birçok şeyler hatırlatan erik ağacı

Ve o ilk yolculukla başlayan hasret, zindan;

Atları çıngıraklı arabanın ardından

Beyaz, keten mendilimde sallanan ilk acı.

Varlık dergisinin Orhan Veli gibi okurla buluşturduğu diğer gençler Oktay Rifat ve Melih Cevdet Anday’dı. Onların da yayımlanan ilk şiirlerinde bir yenilik söz konusu değildi. Ancak sonraki sayılarda Garip dalgasını başlatacak olan üç ismin şiirlerinin yeniliği görülmeye başlandı. Bu arada Melih Cevdet Anday’ın Varlık dergisinde çıkan “Ukde” başlıklı ilk şiirini okuyalım:

Bir gün ışığa döner yaprak,

Üzümler kızarır kütükte,

Elbette diner bu sağanak,

Kaybolur içimdeki ukde.

Sandalımı bırakmıyor su,

Silinmiş dönüp baktığım iz,

Çoktandır kaybettiğim arzu,

Boşuna çırpındığım deniz.

Dudağımı ıslatan zemzem

Testisinde çökmesin dibe,

Rüzgârla dağılacak madem,

Bu yolu kapayan eksibe.

Bir gün ışığa döner yaprak,

Üzümler kızarır kütükte,

Elbette diner bu sağanak,

Kaybolur içimdeki ukde.

Eskinin tasfiye edilemediği, yenininse tüm yeniliğiyle var olamadığı koşullarda, siyasal iktidarın da desteğini sağlayarak yayınını sürdüren dergi, bir sıçrama imkânı olarak sarılır gençlerin şiirine. İlk şiirlerine bakıldığında henüz ufukta bir karaltı olarak dahi seçilemeyen, ancak daha sonra tüm heybetiyle edebiyat ve şiir ortamına Garip dalgasıyla yerleşecek olan gençler, kendilerine sağlanan olanağı geri tepmezler.

İlerleyen zaman içinde Garip’in ve modern Türkçe şiirin en önemli ustalarından olacak ve Varlık dergisinin sayfalarını açarak okura sunduğu genç şairlerden biri olan Oktay Rifat’ın o döneme ait şiirlerinden birini hatırlayalım. “İskele” başlıklı şiir, “Garip” olarak ünlenecek gençlerin nasıl bir yeniliğin arayışında olduğunu gösteren örneklerden biri. “İskele” şiiri ayrıca, Garip şiirinin duygusun düşüncesini, duyarlılığını yansıtması bakımından da dikkat çekici:

Denize baksam

Kayığın hatırı kalır

Ağaca baksam

Bulutun

Peki ya iskele

Varlık dergisinin gençlik hamlesi elbette “eski”den kurtulmak üzere yapılmış bir “yeni şiir” teklifiydi. “Gençler” kısa sürede bu tercihin doğru olduğunu kanıtlamışladır. Yeni bir şiir teklif etmekle kalmayıp dolaşıma sunarlar. Kısa sürede Garip’e giden yolu açarlar.

Varlık dergisinin sağladığı olanak ve destek Garip şiirinin ortaya çıkışında kuşkusuz büyük rol oynamıştır. Öte yandan “gençlerin” hem yadırganan, hem de merak uyandıran, geniş ilgiyle karşılanan şiirleri Varlık dergisinin en çok sözü edilen edebiyat dergisi olmasını da sağlar.

Orhan Veli’nin Varlık dergisinde yayımlanmış, Garip dalgasının önemli örneklerinden sayılan bir başka şiirini okuyalım.

I.

Ankara, 8. 12. 37 Saat 21

Kış, kıyamet

Macar lokantasında yazıyorum

İlk mektubumu.

Oktay'cığım

Bu gece sana bütün sarhoşların

Selâmı var.

II.

Ankara, 10. 12. 37 Saat 14.30

Şu anda dışarda yağmur yağıyor

Ve bulutlar geçiyor aynadan

Ve bugünlerde Melih'le ben

Aynı kızı seviyoruz.

III

Ankara, 1.1.38 / Saat 10

Bir aydan beri iş arıyorum, meteliksiz.

Ne üstte var ne başta.

Onu sevmeseydim

Belki de beklemezdim

İnsanlar için öleceğim günü.

İz bırakan şiir dergileri - 1

Orhan Veli, Oktay Rifat ve Melih Cevdet Anday için Garip dalgasına giden yolda Varlık dergisinde yayımlanan şiirler bir ilk adım olur. Varlık’ta başlayan yayın serüvenleri, başka dergilerde sürer. Kısa sürede başlangıçtaki ölçülü, uyaklı, eskiyi taklit eden şiir anlayışından koparak Nâzım’ın başlattığı serbest, ölçüsüz şiir tarzına yönelirler. Nâzım’dan hem etkilenmişlerdir hem de bu etkinin dışında kalma arayışındadırlar. Ancak ortada henüz “Garip” yoktur. Nihayet 1941 yılında aynı şiir anlayışında birleşen üç arkadaş ortak kitapları “Garip”i yayımlar. Böylece dergilerde süren “yeni şiir dalgası” bütünlüklü biçimde kendini ortaya koymuş olur..

“Garip” aslında bir yönüyle Nâzım’ın başlattığı şiirde ve dilde özgürleşme, yenileşme, modernleşme hareketini genişletip yayar. Hececi, uyakçı kalıplarla yazılan şiirin de, bunu savunan, yürüten anlayışların da tasfiyesinde önemli rol oynar.

Orhan Veli’den bir şiir daha okuyalım. Garip şiiri deyince, hatta Garip şiiri nedir deyince hatırlanan ve örnek gösterilen “Süleyman Efendi”li “Kitabe-i Seng-i Mezar” başlıklı şiirin ilk iki bölümü:

I

Hiçbir şeyden çekmedi dünyada

Nasırdan çektiği kadar;

Hatta çirkin yaratıldığından bile

O kadar müteessir değildi;

Kundurası vurmadığı zamanlarda

Anmazdı ama Allah'ın adını,

Günahkâr da sayılmazdı.

Yazık oldu Süleyman Efendi’ye.

II

Mesele falan değildi öyle,

To be or not to be kendisi için;

Bir akşam uyudu;

Uyanmayıverdi.

Aldılar, götürdüler.

Yıkandı, namazı kılındı, gömüldü.

Duysalar öldüğünü alacaklılar

Haklarını helal ederler elbet.

Alacağına gelince...

Alacağı yoktu zaten rahmetlinin.

Bu şiirin ilk bölümü 1938 Nisanı’nda yazılmış ve Ekim 1938’de İnsan dergisinde yayımlanmıştır. İkinci bölümdeki betikse Ocak 1940’ta yazılmış ve aynı yıl 15 Mart’ta Varlık dergisinde çıkmıştır.

Varlık dergisi cumhuriyetin ve Kemalist anlayışın kültür, sanat, edebiyat politikasının önemli bir temsilcisi olarak çizgisini ve yayınını her dönemde korumuştur. Ancak dergi, ilk şiirlerini yayımladıktan kısa bir süre sonra "Garip" anlayışına yönelen isimleri sayfalarında sunduğu gibi bir daha şiir ortamına aynı tarzda “öneride” bulunmamıştır. Kültür, sanat, edebiyat, şiir dergilerinin tarihi önemleri ve misyonları açısından dikkat çeken bu noktanın altını da çizmek gerekir. Bitirirken, zamanın dışında kalmadan, yayınını sürdüren Varlık dergisinin önemli bir kültür, sanat, edebiyat “okulu” olma özelliğini koruduğunu da belirtmeden geçmeyelim.