İstasyondan müzeye: Orsay

Orsay’ın hikayesi Haydarpaşa Garı’na benziyor: Uzun trenlere uygun olmadığı için 1939’da gar özelliğini kaybederek hiçbir işe yaramaz vaziyette kalmış bir bina. 1970’te binayı yıkıp yerine otel yapmayı düşünüyorlar. Parisliler buna itiraz edince hükümet 1977’de binanın müzeye çevrilmesine karar veriyor. 1986’da açılan Orsay Müzesi 32 yılda 93 milyondan fazla ziyaretçiyi ağırlamış durumda.

Abone ol

Orsay Müzesi (Musée d'Orsay) sadece sahip olduğu koleksiyon açısından değil, sahip olduğu binanın sanat eseri olması açısından da Paris’in en çok ziyaret edilen adreslerinden biri. 1810’da, Napoléon döneminde inşa edilen Orsay Sarayı (Palais d’Orsay), 1871 Paris Komünü esnasında yakılarak yok olunca, sarayın bulunduğu alana büyük bir gar binası yapıldı. Gar binasının açılışı 1900 Paris Evrensel Sergisi’nin açılışıyla aynı zamana denk getirildi ve yurt dışından sergiye gelen konukların Paris’e varma noktası Orsay Garı oldu. 175 metre uzunluğundaki gar binası, 12 bin ton metal malzemeyle inşa edilmesi açısından o dönemin en ‘endüstriyel’ binasıydı ama tüm bu metal strüktür, Louvre ile uyumlu olması amacıyla süslü bir taş cephenin ardına gizlendi. Yaklaşık 40 yıl boyunca hizmet veren gar binası, 1939’da daha uzun trenlerin kullanılmaya başlanması sonucunda gar işlevini kaybetti.

Fransızlar, 2.Dünya Savaşı sonrasında sahip oldukları kültür ve sanatla ne yapabilecekleri konusunda ciddiyetle eğiliyorlardı. Charles de Gaulle’ün başkanlığı döneminde ilk kez kültür bakanlığı kuruldu. Bu bakanlığa atanan ilk isim olan André Malraux, özellikle sanat psikolojisi alanıyla ilgilenen, sanat tarihçisi bir yazardı. 1959-1969 arasında ülkenin ilk kültür bakanı olarak görev yapan Malraux döneminde çok kayda değer bir gelişme olmadıysa da Parislilerin yaşadıkları kente sahip çıkmak konusundaki bilinci her zaman çok güçlüydü.

1939’dan beri kullanılmayan Orsay Garı, Louvre’un tam karşısındaydı, yani şehrin tam kalbindeydi. Şehrin bu kadar ortasında bulunan bir binanın işlevsiz kalmasından rahatsız olan yeni hükümet, 1970’te gar binasının yıkılıp yerine modernist üslupta bir otel yapılmasına izin verdi. Bu kararın alınmasını sağlayan, Malraux’dan sonraki kültür bakanı Jacques Duhamel, hükümetin kültür politikasını merkeziyetçiliğe yöneltmişti. Azınlık kültürlerinin ortak bir milli kültür içinde eritilmesini öngören bir politika benimsemişti. Yerel yönetimlere ayrılan bütçenin kendi bakanlığına aktarılmasını başaran Duhamel 1973’te koltuğunu kaybettikten sonra Fransa’nın kültür politikasında da değişim söz konusu oldu ve bu sayede Orsay Garı yıkılmaktan kurtuldu.

MÜZE İNŞAATINI SİVİLLER DENETLEDİ

1977’de, gar binasının müzeye çevrilmesine karar verildi. 1975’te bu öneriyi yapan Fransa Müzeler Direktörlüğü, Louvre ile Georges Pompidou Centre’da bulunan Ulusal Modern Sanat Müzesi arasında kalan bu binanın müze haline gelmesiyle bu bölgenin ‘müzeler alanı’ olmasını amaçlıyordu. 1978’de tarihi eser statüsü verilen binanın müzeye çevrilmesini denetleme görevi sivil bir komisyona verildi ve 1986’da dönemin devlet başkanı François Mitterrand tarafından müzenin açılışı yapıldı.

OTONOM DEVLET KURUMU OLARAK MÜZE

Fransa’nın kültür politikasında yaşanan değişimin ülke ekonomisine büyük katkısı oldu. 1990’larda Louvre ve Versailles Sarayı müzeleri ‘otonom devlet kurumu’ ilan edildi ve bu müzelerin kendi bütçelerini oluşturup kendi gelirlerini kullanmasına izin verildi. 2000’lerde ise ulusal müzelere fon sağlayan özel sektör kuruluşlarına vergi indirimleri gibi çeşitli teşvikler sunuldu. Sanat tarihçisi Malraux’nun bakanlığı döneminde ülke ekonomisine sadece yüzde 0.39 katkı sağlayan kültür endüstrisi, 1981’de 2,6 milyar Frank, 1993’te ise 13,8 milyar Frank hacme ulaştı. Bugün ise Fransa’nın kültürden elde ettiği gelirin miktarı 7,3 milyar Euro’yu buluyor.

GAR MİMARİSİNİ KAYBETMEDEN MÜZE YAPMAK

Orsay Garı’nın müzeye çevrilmesi aşamasında, binanın imzası haline gelmiş ana mimari öğeler olduğu gibi bırakıldı. Cam kaplı tavanlar, yüksek tavanlı geniş holler, garın içindeki anıtsal saatler ve saat şeklindeki pencereleriyle 19.yüzyıl mimarisinden hiçbir şey kaybetmeden müze haline getirildi. Binanın 19.yüzyıl yapısı olması dikkate alınarak, dört katlı müzeye 1848’den sonra ve 1914’ten önce üretilmiş 2000 kadar resim ve 600 kadar heykel aktarıldı ve Orsay Müzesi adeta bir empresyonizm müzesine dönüştü. Garın ana salonunda 19.yüzyıl heykelleri bulunurken, döneme ait mobilyalar ve fotoğraflar da müzede sergileniyor. En ünlü empresyonist eserler ise en üst katta bulunuyor. Orsay Müzesi’nin pencerelerinde bulunan anıtsal saatler ise turistlerin fotoğraf çekmek için en sevdikleri alan.

2011’de iki yıl süren ve 27 milyon Dolar’a mal olan kapsamlı bir restorasyondan geçen Orsay Müzesi, her yıl 3 milyondan fazla ziyaretçiyi ağırlıyor. En son restorasyonda, duvarların resimlere uyumlu tondaki pastel renklerde boyanmasıyla gözü yormayan ve resimlerdeki renkleri açığa çıkaran bir yaklaşım uygulandı. Müzeyi 1986’daki açılışından bu yana 93 milyondan fazla kişi gezdi. Edouard Manet, Gustave Courbet, Vincent Van Gogh, Renoir ve Rodin gibi en ünlü Fransız ustalarının yapıtlarını barındıran müze, koleksiyonunu genişletmek için geçici sergilere de ev sahipliği yapıyor. Müzenin içinde bir oditoryum ve sinema salonu da bulunuyor.

Otonom devlet kurumu olarak müzeleri uzmanların yönetimine bırakmak ve 19.yüzyıl binalarını yeni işlevlerle ülkeye kazandırabilmek anlamında, darısı Haydarpaşa Garı’nın başına diyelim…