İşlevsel

Olmayan bir örgüte dair bulunmayan delillerin yokluğunda onu aramış, bak bilgisayarında ne varmış, şöyle bir yazışma varmış fukaralığına düşülmüşken Özlem Dalkıran, İdil Eser, Günal Kurşun, Veli Acu, Ali Garawi, Peter Steudtner, Nalan Erkem, İlknur Üstün, Nejat Taştan ve Şeyhmus Özbekli emeklerinin değdiği insanların, kurumların sözüyle, eylemiyle ortaya çıkarılmalı. Hele de insan hakları örgütlerinin toplu, kararlı, istikrarlı duruşlarıyla.

Karin Karakaşlı yazar@gazeteduvar.com.tr

Makineler, elektronik aletler söz konusu olduğunda ‘işlevsel’ olumlu bir sıfat. Kullanışlı, pratik, kendisinden beklenenleri yerine getiren bir araçtan daha iyisi mi olacak. İş, insana ve duruma geldiğinde değişiyor. İşlevsel insan ya da durum pislik demek zira.

Büyükada’da insan hakları savunucularının dijital güvenlik konulu iç eğitimlerinden büyük bir komplo, kumpas düzeneği çıkaranların durumu işlevsel bulma azmi sürüyor. Hâl böyle olunca da ortalığı işlevsel insan bozuntularının ellerinden çıkan akla zarar manşetler kaplıyor.

Bu nasıl bir toplantıysa, Türkiye’de son dönemde yaşanmakta olan her siyasi gelişmeye dair söyleyecek, onlarla ilişkilendirilecek bir yanı var maşallah. Kimin başına bir felaket gelse, nerede bir haksızlık, kana dokunan bir şey yaşansa, orada yanı başınızda bulacağınız Helsinki Yurttaşlar Derneği’nden Özlem Dalkıran’ın el konulmuş bilgisayarından çıkarılan İstanbul Hayır Meclisi Buluşması’na ilişkin tartışma notları, tarihi bir ifşaat belgesi muamelesi görmekte. OHAL sürecinden bu yana mağdur olan, KHK ile ihraç edilen kesimlerle dayanışma içeren notlar, hani o amiyane tabirle ‘Türkiye üzerine oynanan büyük oyunlar’ın malzemesi olarak kullanıma sokulmuş durumda. Notların dili olsa "Ben neymişim haberim yokmuş" diyecek, o derece.

KEHANET KİTABI MÜBAREK

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Ankara’dan İstanbul’a düzenlediği Adalet Yürüyüşü’nden, kadınların giderek artan taciz ve saldırılara karşı yürüttüğü ‘Kıyafetime Karışma’ kampanyasına, orada HDP’nin başlattığı Adalet ve vicdan Nöbeti’ne kadar her şey bu belgenin kapsama alanında. Sanırsın kehanet kitabı. Hayret, 27 Temmuz’daki o gökten yağan taş kılıklı dolu ve tufan daha komplonun parçası kılınmadı. Oysa bu ekip ola ki uydular aracılığıyla kaotik meteorolojik olaylara da sebebiyet vermiş olabilir.

Almanya ile tırmandırılan krizde eğitimcilerden Peter Steudtner’den tıpkı gazeteci Deniz Yücel gibi bir ajan yaratmaya yeltenen, diğer eğitimci Ali Garawi’nin bilgisayarındaki ilgisiz bir dil aileleri haritasını ‘parçalanmış Türkiye haritası’ diye sunan bu işlevsellik ortamında biraz aklı, mantığı olanın yapacağı şey tersten sağlama yöntemine başvurmak. Ne, neden, hangi zamanlamayla deniyor, buna bakıp suçlamaların tam tersinin bu insanların tanımı olduğunu anlamak. Ve bu bilgiyi kayda geçirmek. Çünkü işlevsellik yalana başvurmaz, yalanı gerçeğiniz kılar. Adınızı bile unutturacak hale getirir, bir kere teslim olmaya görün o çarka.

İNSAN HAKLARI ÖRGÜTLERİNE DÜŞEN

Olmayan bir örgüte dair bulunmayan delillerin yokluğunda onu aramış, bak bilgisayarında ne varmış, şöyle bir yazışma varmış fukaralığına düşülmüşken Özlem Dalkıran, İdil Eser, Günal Kurşun, Veli Acu, Ali Garawi, Peter Steudtner, Nalan Erkem, İlknur Üstün, Nejat Taştan ve Şeyhmus Özbekli emeklerinin değdiği insanların, kurumların sözüyle, eylemiyle ortaya çıkarılmalı. Hele de insan hakları örgütlerinin toplu, kararlı, istikrarlı duruşlarıyla. 2004’te Türkiye Cumhuriyeti devletinin organizasyona ortak ve finansör olduğu, ev sahipliği yaptığı İnsan Haklarında Yeni Taktikler sempozyumu anımsatılmalı. Bu insanlar o zaman doğrudan muhatap kabul ediliyor, bugün yaptıklarından farklı bir şey yapmıyorlardı. İşlevsel değil hayatın anlamı için yaşayanların tutarlılığıyla yine çırılçıplak emekleri ve mücadeleleriyle oradaydılar. Keza 7 Nisan 2017’de Antalya’da İnsan Hakları Ortak Platformu’nun toplantısında insan hakları alanında çalışanlara yönelik veri güvenliği ve strese karşı koyma başlıkları da dahil bir dizi eğitim programının düzenlemesi kararlaştırılmıştı. Yani kimse kendi başına buyruk bir şey yapmadı. Şeffaf, her aşaması açık ve kurumsal bir faaliyet bahsi geçen. Bunları sürekli ifade etmek insan hakları örgütlerinin birincil ödevidir. Tehdit edilen hepsinin topyekûn varlığı. Ve insan haklarının, bunları savunmanın suça dönüşmesi süreci. Yepyeni bir eşik. Kapsanmayacak kimsenin kalmayacağı bir kara delik. Hepimizin içine yuvarlanacağı…

Hatırlatalım. Büyük resmin içine koyalım her biri sapır sapır dökülen ayrıntıları. Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ TRT Genel Müdürlüğü'nde gazete ve televizyonların Ankara temsilcilerine yaptığı açıklamada Türkiye’de attığı tweet nedeniyle kimsenin tutuklanmadığını söyledi: “Tweet yüzünden tutuklandı, çok büyük bir algı operasyonu. Türkiye'de tweet attı diye tutuklanan bir Allah'ın kulu var mı, yok.”

Bizzat İçişleri Bakanlığı Basın Merkezi yaptığı açıklamada Mart – Ağustos 2016 tarihleri arasında 3 bin 710 kişi hakkında işlem yapıldığını duyurmuştu. Bakanlığın kendi verilerine göre, gözaltına alınan 3 bin 710 kişinin bin 656’sının tutuklandığı, bin 203’ünün adli kontrol şartıyla serbest bırakıldığı, 84’ünün gözaltına olduğu, 767’sinin gözaltından serbest bırakıldığı paylaşıldı. Aynı bakanlık, halen haksızca ihraç edildikleri işlerine iade talebiyle açlık grevinde olan ve hapishaneden, askeri hastaneye derdest edilen Nuriye Gülmen ve Semih Özakça için özel terör faaliyetleri kitapçığı da bastı. Halen bu talepleri dillendirenler, "Bu sesi duyun artık" diyenler gözaltına alınıyor. Hizmette sınır yok.

Hâl buyken işlevsel olmayı tercih edenler, cinayet ortağıdır. Gün olur devran döner, ellerindeki kana bakakalırken bulurlar kendilerini. Allah'ın işi işte, kullanım süreleri dolduğu için bu kez kendilerine karşı üretilmiş komplolara dehşetle bakarlarken yine bu insan hakları savunucuları koşacaktır yanlarına. Hak hani özünde her insana ait ya…

Tüm yazılarını göster