'İslam aydınlanmasının Einstein'ı: El-Razi

Uzun süredir savaş, yıkım ve sefaletin kol gezdiği İslam coğrafyası, yüzyıllar öncesinde bolluk ve refah içerisinde yaşamaktaydı.

Abone ol

'Bilim Tarihi’ne Giriş' adlı kitabında George Sarton, bilimsel ilerlemenin her yarım asrını bir öncü olarak damgasını vuran bir bilim insanına atfetmiştir. Sekizinci yüz yılın ikinci yarısına, Geberli Ebû Mûsa Jabir ibn Hayyân’dan başkasını uygun görmemiştir.

George Sarton tarafından seçilen bilim insanlarının her biri, zamanımızda Einstein gibi en yüksek seviyedeki bir aklı ve ilerlemeyi temsil etmektedir. Dolayısıyla, onuncu yüz yıl için “Einstein” olarak Razi’yi seçmiş olması, kesinlikle doğru bir tercihtir.

Platon, Aristo, Öklid ve Arşimet Batı’da yaygın olarak bilinen bilim insanları olsa da Cabir, Harezmi, Razi, Masudi, Abu'I-Wafa, Biruni ve Ömer Hayyam’ın adları pek bilinmez.

FARS HEKİMİ VE KİMYAGER El-RAZİ

Ebu Bekİr Muhammed bin Zekeriya el-Razi, Tahran kenti yakınlarında bulunan Rey kentinde 854 civarında doğdu. Razi felsefe, mantık, şiir ve müzik de dahil olmak üzere bir dizi alanda rakipsiz bir bilgiye sahipti. Otuz yaşlarında Rey'i terk etti ve Bağdat’a yerleşti. Orada şehir hastanesinin yeniden inşasında aktif olarak yer aldı. Razi, İslam dünyasındaki en tanınmış doktor olarak nam saldı ve şöhreti yalnızca İranlı bir doktor İbni Sina ile kıyaslanabilir niteliktedir. Razi'nin tıp alanında yazılmış eserleri geniş bir biçimde incelenmiş, on dokuzuncu yüz yılda Avrupa'nın geç ulaştığı Latince çevirileri yayılmaya başlamıştır. Kalifiye bir kimyager olarak arsenik (arsenik oksit) toksisitesini (zehirleme kapasitesi) fark etti; ancak birçok deri hastalığı ve anemi tedavisinde bu bileşiğin küçük dozlarını kullanmaktaydı.

Selefi olan Arap simyacısı Cabir ibn Hayyan gibi, el-Razi de simgesel görüşlerinde Aristo'nun dört element teorisinden etkilenmiştir. Arap simyacıları, Aristo sistemini minerallerin kompozisyonuna göre değiştirmişlerdi, bu sayede belirli bir maddenin "cıva ve sülfür ilkelerinden" sorumlu olan cıva ve sülfür olmak üzere iki element vardı. Daha sonra "felsefi" olarak adlandırılan “Cıva ve Sülfür” adlı eseri, bu elementlerin (veya ilkelerin) tüm metalleri oluşturan maddeler olduğunu öne sürüyordu. Bu Cıva-Sülfür teorisi daha sonraları Avrupalı düşünürler arasında oldukça etkili oldu; örneğin Isaac Newton bu teoriyle ilgilenmekteydi. El-Razi bu teorisine, tuzlu bir ana madde (daha sonra Paracelsus tarafından yeniden düzenlendi) olan üçüncü bir unsuru ekledi. El-Razi'nin görüşüne göre, metaller bu özdeş parçacıkların moleküllerinden oluştuğu halde, metalin kimliği, bu bölünemez parçacıklar ile aralarındaki boşlukların yapısına göre değişiyordu.

Sayısal mistisizme meydan okuyan Cabir'in aksine, el-Razi deneysel çalışmalar uyguladı. Bu, Kitab el-Esrar (Sırlar Kitabı) ve Kitab sirr al-EAsrar (Sırların Sırrı Kitabı) adlı iki büyük eserinden anlaşılmaktadır. Bu eserlerde, ortak metallerin kıymetli taşlara dönüştürülmesi ve kristal veya camdan daha değerli taşlara dönüştüğü iddiaları konusunda çeşitli tarifler verdi. Belki el-Razi'nin kimyaya ana katkısı, laboratuvar uygulamalarını sistematize etmeye çalışmasıydı ve bu sayede, kimyasal deneylerde kullanılan çağdaş laboratuvar ekipman ve tekniklerini listelemişti. Kimyaya etki eden bir diğer önemli faktör de bildiği tüm kimyasal maddelerin sınıflandırılmasıydı; çünkü bu, bilinen ilk kimyasal çalışmadır. El-Razi, maddeleri dört ana gruba ayırdı: Bitki, hayvan, yan ürün ve mineral. Mineraller altı alt gruptan oluşmaktadır: (1) alkollü sıvılar (cıva, sülfür ve arsenik sülfit gibi uçucu maddeler); (2) metaller (altın, gümüş, bakır, kalay, demir, kurşun ve "karesin", yani muhtemelen bakır, çinko ve nikelden oluşan bronz); (3) taşlar (demir, bakır, çinko cevheri ve mineralleri, aynı zamanda cam); (4) atrament’ler (metalik sülfatlar ve bunların türevleri); (5) boratlar (boraks, aynı zamanda sodyum karbonat [boraks ile karışık halde]); ve son olarak (6) tuzlar (sınıflandırmada sodyum klorür dört farklı terim altında görünmektedir, diğer tuzların sodyum karbonat, potasyum karbonat ve diğerleri şeklinde sınıflandırıldığı görülmektedir).

Hayatının sonraki kısmında el-Razi görme yetisini yitirdi. Bazı kaynaklara göre, faaliyetlerinin kaçınılmaz bir sonucuydu; zira yaklaşık 200 eser yazdığı söylenmektedir. Diğer kaynaklara göre körlüğü, işkence sonucu, simyasal dönüştürme yoluyla değerli metaller üretmeyi reddettiği zaman kendisine verilen bir cezaydı.

KÖRLÜK

Göz rahatsızlığı kataraktlarla başladı ve körlükle sonuçlandı. Körlüğünün nedeni hakkında birçok söylenti bulunmaktadır. Bir söylentiye göre işvereni olan el-Mansour tarafından kafasına aldığı bir darbe olduğu aktarılmaktadır. Başka kaynaklar sebebin 'fasulye yemesi' olduğunu iddia etmekte. Bir diğer iddia ise el-Hawi adlı eserinden rahatsız olan bir mollanın emriyle kendisine yapılan işkenceden ötürü kör olduğu... Başka bir söylentiye göreyse, yaptığı deneylerden birinde kaza eseri buharlaşan bir madde onu kör etmiş olabilir.

Bu süre zarfında, körlüğünü tedavi etmek isteyen bir doktor kendisi için bir merhem hazırladı. Sonrasında el-Razi göze kaç kat merhem sürdüğünü sordu ve doktor cevap veremediğinde yardımını kabul etmedi ve "Gözlerime anatominin temellerini dahi bilmeyen biri tarafından tedavi uygulanamaz" diyerek doktoru reddetti. Tabaristan'daki öğrencilerinden biri kendisine bakmak için geldi ancak, el-Biruni'ye göre, ölüm saati yaklaştığı için tedavinin yararsız olduğunu söyleyerek, tedavi edilmeyi istemedi. Bundan birkaç gün sonra, Rey'de, Hicri 313 yılında Şaban ayının 5. günü (27 Ekim 925 tarihinde) vefat etti.

TIBBİ KATKILARI

Bağdat hastanesinin başhekimi Razi, çiçek hastalığının bilinen ilk tanımını şöyle dile getirdi:

Çiçek, "kaynar" ve enfeksiyon kaptığında ortaya çıkar ve vücuttaki buharların atılmasına neden olur. Bu nedenle genç kan (ciltte ıslak bir özüt gibi görünür) olgun şarap rengine sahip olan daha zengin kana dönüştürülür. Bu aşamada, çiçek hastalığı esas olarak 'şarapta bulunan kabarcıklar' şeklinde görünür - (kabarcıklar gibi) ... Bu hastalık aynı zamanda başka zamanlarda da ortaya çıkabilir (yani: Sadece çocukluk döneminde değil!). İlk aşamada yapılacak en iyi şey ondan uzak durmaktır, aksi takdirde bu hastalık bir salgın haline dönüşebilir."

Çiçek ve kızamığı farklı hastalıklar olarak tanımlayan ilk kitap, “el-Judari wa el-Hasbah” (Çiçek ve Kızamık) idi. Bir düzine kez Latince ve diğer Avrupa dillerine çevrildi. Dogmatizm eksikliği ve Hipokratik klinik gözleme olan bağlılık, Razi'nin tıbbi yöntemlerinin temelini oluşturur. Örneğin, bir eserinde şunları aktarmaktadır:

"Çiçeklenme döneminde ateşin devam etmesi, sırt ağrısı, burunda kaşınma ve uykudayken kabuslar görülür ve eşlik eden ateşin arkasında belirgin bir ağrı ve kaşıntı hissi ile benzeri daha akut belirtilerdir."

Razi, "alerjik astım" hastalığını teşhis etmesiyle de bilinir ve alerji ve bağışıklık sistemi hakkında bugüne kadar yazan ilk doktordur. Bahar aylarında bir gül kokusu aldıktan sonra 'rinit' oluşumunu şöyle açıklıyor: “Ebu Zeyd Balki'nin rinitten şikayetçi olacağı dönem baharda kokuların yayıldığı zamandır.” Bu yazıda alerjik astım veya saman nezlesi ile aynı mevsimsel ‘rinit’i ele alıyor. Razi, ateşin doğal bir savunma mekanizması ve vücudun hastalıkla mücadele yolu olduğunu fark eden ilk insandır.

Razi, 'cıvalı merhem' kullanımını tanıtan metinleri derlemek suretiyle, ilk eczacılığın erken uygulamalarına birçok açıdan katkıda bulundu ve eczanelerde yirminci yüz yıla kadar kullanılan harç, şişe, spatula ve benzeri aparatlarının geliştirilmesine katkıda bulundu.

TIP ETİĞİ

Razi birçok pratik, ilerici, tıbbi ve psikolojik fikir üretti. Kentleri ve kırsal bölgeleri dolaşarak sihirli iksirler ve "tedaviler" satan şarlatanlara ve sahte doktorlara savaş açtı. Aynı zamanda yüksek eğitimli doktorların bile tüm tıbbi problemlerin cevaplarını bulamadığını ve insanlığın imkansız olduğu söylenen kimi hastalıkları iyileştirmeyi başaramadığı konusunda uyardı. Razi, hizmetlerinde daha yararlı hale gelmeleri ve ihtiyaçlar konusunda daha gerçekçi olabilmesi için, uygulayıcılara sürekli olarak tıp kitaplarını okumayı ve kendilerini yeni bilgilere donatmak yoluyla ileri düzeydeki bilgiye ayak uydurmalarını tavsiye etti. Tedavi edilebilen ve tedavi edilemeyen hastalıklar arasında bir ayrım yaptı. İkincisi ile ilgili olarak, “ilerlemiş kanser vakaları ve cüzzam durumunda doktor bunları iyileştiremediğinde suçlanmamalıdır” yorumunu yaptı.

Tıp etiği konusunda ise şunları yazmıştı: "Doktorluğun amacı, düşmanlarımız bile olsa, insanlara karşı daha iyi şeyler yapmaktır ve mesleğimiz, insanlığımızın fayda ve refahı için kurulduğu şekliyle akrabalarımıza zarar vermemizi yasaklar ve Tanrı da böyle emreder. Doktor olarak, ölümcül ilaçlar üretmekten kesinlikle kaçının" diyor.

RAZİ, GALENOS VE ARISTO

Her ne kadar el-Razi, Galenos tıbbının bilimsel kurallarını izlemesine rağmen, belirli noktalar hakkında doğruluğundan kuşku duyuyordu. Örneğin, doğal nitelikleri ve mizacıyla yalnızca ılık düzeyde sıcak olan bir ilaç, belirli koşullar altında, organizmanın kendisine ait olan parçalardan daha fazla ısı salacak bir reaksiyona neden olabilmekteydi. Bu nedenle, el-Razi, Aristoteles ve Galenos’un ortaya koyduğu ve bu teorilerle açıklanamayan vücut sıvılarıyla ilgili eski ve temel nitelikteki ispatsız teorilerin tehlikesine dikkat çekti. Buna ek olarak, el-Razi'nin kendi simya deneylerinden bazıları, Aristoteles'in önerdiği dört öğenin temel dört özelliğinin yanında, maddede başka önemli nitelikler de olduğunu ileri sürmüştü: Karşılaştığı diğer özelliklere yağlılık, kükürtlülük, tuzluluk ve yanıcılık şeklindeydi.

Medikal bir öncü olarak el-Razi, mesleğinin daha muhafazakâr üyelerinden Aristoteles ve Galenos’un temel ve vücut sıvılarına ilişkin teorilerini sorgulamaya cesaret etmesinden ötürü sık sık eleştiriye maruz kaldı. Galenos’a büyük bir saygı duyduğunu ve ona çok şey borçlu olduğunu kabul ederken, bu saygının Galenos’un orijinal teorilerinde hatalı veya eksik olduğunu keşfetmesini engellemediğini ve engellemeyeceğini düşünüyordu. Razi kalbinde, Galenos’un kendisini bu zor ve tartışmalı görev için seçtiğini ve Galenos aynı çağda yaşıyor olsaydı, yaptığı şeyi onaylamış olacağını hissediyordu. Çığır açan bir bilim insanı olan el-Razi, çağdaşı olan tıbbi araştırmacılar tarafından keşfedilen yeni olguların ve verilerin, onları, eski araştırmacılardan daha üstün bir bilgi seviyesine götüreceğine ve bunun için çalışmak gerektiğine inanmıştı.

ECZANE VE DİYETİN GELİŞİMİ

Eczacılığın farklı bir meslek olarak gelişmesi, Bağdat'taki Abbasi halifelerinin himayesinde gerçekleşmiştir. Arap eczacılık sanatı ‘Saydalah’ olarak adlandırıldı ve dokuzuncu yüz yılda sadece Bağdat'ta değil, aynı zamanda diğer bazı Müslüman şehirlerde de özel eczaneler kurulup sayıları arttı. Batı Avrupa Karanlık Çağ'a geri dönmüşken, el-Razi gibi usta eczacılar, ilaçların hazırlanması, paketlenmesi, depolanması ve korunması gibi konularda ecza sanatına önemli katkılar yapıyorlardı. Devlet tarafından işletilen hastanelerin büyük dispanserleri ve ilaç fabrikaları vardı ve hükümet yetkilileri ilaç üreticilerinin ve eczanelerin periyodik olarak incelemelerini yaparak ölçüm cihazlarının doğruluğunu ve kullanılan içeriklerin tazeliğini ve saflığını kontrol etmekteydi.

Razi'nin tedavi sisteminin temeli diyet terapisi ve hastanın diyetinin dikkatli bir şekilde düzenlenmesiydi. Bu ilke, yiyeceklerin bir şifa kaynağı olarak kullanılmasını öneren Hipokrat'ın fikrine geri dönüştü. Razi, uygulamasında bileşik içerikler veya tıbbi formüller kullanmasına rağmen, kompleks tedavi yerine çoğunlukla tekli ilaçları ya da en azından basit tıbbi formülleri tercih etti. İlaçlar, tek başlarına diyet terapisinin iyileşmeyi etkilemesi için yetersiz kaldığı durumlarda izlenecek ikincil bir tedavi hattıydı. Ayrıca zihnin gücüne ve müttefiki olarak pozitif zihinsel tutuma, iyileşme sürecinde değerli bir müttefik olduğuna ve hatta şifanın manevî boyutuna dair bütünsel bir teori de yazmıştı.

BİLİMSEL MİRASI

Razi, Müslüman tıp geleneğinde sadece bir doktor olmaktan çok daha fazla bir ‘Hekim’di. Tıp felsefecisi olma ayrıcalığına da shipti. Ayrıca, Müslüman biliminin ve öğrenimin altın çağında bir hekim olarak, el-Razi'nin tıp alanına yaptığı katkılar, yüz yıl sonra gelen büyük İbn-i Sina’nınki ile tamamen paraleldir. Eczacılığın İslam dünyasında önemli ve ayrı bir meslek dalı olarak geliştiği dönemde, eczacılık ve tıp simyası sanatına önemli bir katkı sağlamak konusunda büyük bir şöhrete sahip olan el-Razi, kendisini izleyecek olan Batı Avrupa tıbbının dört yüz yıl ilerisindeydi. Avrupa'nın erken medikal üniversitelerinde, Rhazes adıyla bilinen el-Razi, İbn-i Sina’nın yanı sıra muhtemelen en çok okunan, danışılan ve saygı gören Müslüman tıp otoritesiydi ve böyle olması gayet akla yatkındı. Razi ve İbn-i Sina, Ortaçağ Müslüman dünyasındaki tıbbın iki büyük ışık kaynağıydı ve el-Razi'nin başarıları ve katkıları İbn Sina'nın da yolunu aydınlatmıştı.

Elbette medikal bilimlernin gelişmesine büyük katkılar sunmuş olsa da Razi’nin çalışmaları matematik, felsefe, tıp, eczacılık ve diğer alanlarda da çağdaşları ve ardılları için inanılmaz büyüklükteki fikirsel sıçramalar için temel bir başvuru kaynağı olarak yüz yıllar boyunca kullanılmıştır.

Kaynaklar:

http://www.chemistryexplained.com/A-Ar/Al-Razi-Abu-Bakr-Muhammed-ibn-Zakariya.html

http://www.thelivingmoon.com/44cosmic_wisdom/02files/Muhammad_ibn_Zakariya_al-Razi.html

http://www.jewishvirtuallibrary.org/abu-bakr-muhammad-ibn-zakariya-al-razi

http://www.greekmedicine.net/whos_who/Al-Razi-Rhazes.html

http://historyofalchemy.com/list-of-alchemists/al-razi/#toc-his-firsts

https://thebeerevelation.wordpress.com/2012/03/08/the-arabic-galen-abu-bakr-zakariya-al-razi/