İpek böceklerinden geriye kalan: Diyarbakır'ın dutları

Diyarbakır’daki dut ağaçları yazın geldiğini hatırlatıyor. Ama artık çok az kişi hatırlıyor, bir zamanlar Diyarbakır’ın etrafının dut ağaçlarıyla çevrili olduğunu ve bir zamanlar burada ipek üreticiliğinin yapıldığını.

Abone ol

DİYARBAKIR - Bahçesinde dut ağacı olan bir evde doğdum. Ağaca tırmanacak yaşa geldiğimde, bahçedeki dut ağacı kasabanın her tarafından görülecek kadar büyümüştü. Bahçedeki nar, zeytin, asma ağaçları dut ağacının kanatları altındaydı sanki. Gölgesinin serinliği, o sıcak yaz günlerinde bir nimetti. Akşamları serçeler toplanırdı ağacın dallarında. Serçeler, ağacın yaprakları arasında görünmezdi ama sesleriyle ortalığı çınlatırlardı.

Güzel beyaz dutları vardı ağacın. Dutların tadı güzeldi elbette ama sanki ağaca tırmanmak, dalları sallayarak dutların aşağıda serilen çulun üzerine düşmesini sağlamak daha keyifliydi. Ağaçların sahibi dedemdi ve gözleri gibi sakınırdı onları. Sonra bir gün, biz o evden taşındıktan çok sonra, dedem kestirdi dut ağacını. Sadece benim değil, gölgesinde oyun oynayan kardeşlerimin, dut çalan komşuların bile içi yanmıştı. Dedem, “Ağaç çok yaşlanmıştı. Hem de diğer ağaçların gelişmesini engelliyordu” şeklinde savunma yapmıştı.

Nedeni ne olursa olsun, artık dut ağacı yoktu. Bahçede kocaman bir boşluk vardı. Şimdi bile, dut ağacının bıraktığı boşluk, iç yakıcıdır. Arada, “İşte dut ağacının orada” diye konuşuyoruz. Dut ağacı, çocukluğa dair kaybedilen ve özlemle yad edilen ilk hatıraydı belki de.

O vakitler ağaçlara, hayvanlara evin bir kişisi gibi davranıldığını çok sonra fark ettim. Dut ağacının bütün ev ahalisinin hafızasında bu kadar canlı olmasının nedeni de bu olmalı. Şimdi evin bahçesindeki ağaçlarla, hayvanlarla böyle bir bağ geliştiren var mıdır, bilmiyorum. Nerden bileceğim, uzun yıllardır yüz binlerce insan gibi, ağaçlara ve aslında bütün doğaya yabancılaşarak şehirde yaşıyorum.

KALDIRIMLARDAKİ DUT

Mayıs ayının ortalarından itibaren Diyarbakır sessiz sedasız dut mevsimine girer. Kendini en çok kaldırımlarda hissettirir. Çünkü kaldırıma doğru uzanan ağacın dalları olgunlaşmış dutları yere bırakmıştır. Dutların düştüğü yer yapış yapış olur. Basıp geçerken yapışkanlığı ya da sizi kendine çeken bir şey hissedersiniz. Dutları görmeseniz de bilirsiniz ki burada bir dut ağacı var.

Mayıs aynın sonlarına doğru Dağkapı civarında dut satan insanlar görürsünüz. Bir değil, iki değil, belki on satıcıya rastlarsınız. Beyaz dutlar, siyah dutlar… Satıcılar kara dutları adıyla satarlar, “Kara hübür” diyerek. Beyaz dutların da lezzeti müthiştir elbette ama kara hübüre Diyarbakırlıların başka türlü bir sevgisi vardır. Ya da şöyle bir şeydir belki: Dut zamanı, kendini iyiden iyiye hissettiren sıcakla birlikte, yaz günlerini haber veriyordur ve bu binlerce yıllık bir birikimle öğrenilmiştir.

DUTLAR HEVSEL’DEN, GAZİ KÖŞKÜ’NDEN

Pazar yerinde ve sokakta satılan kara hübür ve beyaz dutlar Hevsel Bahçeleri’nden, Gazi Köşkü civarındaki bahçelerden toplanıyor. Balıkçılarbaşı’nda dut satan Sadık, dutları Gazi Köşkü’ne yakın bahçelerinden toplayıp burada sattığını söylüyor. “Her yaz buradayım” diyor Sadık. “Mayıs’ta çıkmaya başlıyor dutlar. Sabah topladığımız dutları ağabeyimle Dağkapı’da satıyoruz. Günde 30 ile 50 kilo arasında satıyoruz.”

Satılan dut miktarı bana da fazla geliyor. Ama Sadık bana neden yalan söylesin ki. Hem, diğer dut satıcılarının başı da kalabalık. Ramazan ayındayız, böyle olmasa, belki çerez niyetine caddede yiyerek gezecek insanlar.

Az ileride dut satan çocuk, Hevsel Bahçeleri’nin kara hübürü” diye bağırıyor. Kurnaz çocuk, Diyarbakırlıların Hevsel Bahçeleri’ne sevgisini biliyor, bu nedenle vurguluyor bunu. Satışlardan o da memnun ve bu cıvıl cıvıl çocuk sesine de yansıyor. “Allaha şükür” demesi, büyüme çabası ya da “bu işi kaptım” mesajı vermek gayretinden olmalı.

Dağkapı’da dut satıcısı çok dedim diye dutun ucuz olduğu sanılmasın. Mardin kirazı 4 lira, kara hübür 10 lira. Aradaki fark bu.

NE İPEK NE ÜRETİCİLERİ KALDI

Hemen her eski Diyarbakır evinde ve caddelerinde dut ağaçlarının olması tek başına gölgesi ve meyvesi için değildir. Diyarbakır Suriçi’nde bu kadar çok dut ağacının bulunması, bir zamanlar ipekçiliğin burada gelişmiş olmasından kaynaklanıyor. İpekböceği dut ağacının yapraklarını sever, bilindiği gibi. Ve 1940’lı yıllara kadar Diyarbakır’da ipekçilik yaygın bir meslekti. Şimdilerde Bursa ipek üretimiyle dikkati çekiyor ya, bakmayın. Bursa’nın adı bile bilinmezken Diyarbakır’da ipekçilik yapılıyordu. 1950’li yıllardan sonra, hem suni ipeğin piyasaya sürülmesi hem de Süryani ve Ermeni nüfusunun göç etmesiyle ipek üretimi bitti.

Diyarbakır’da ipekçiliğin bitmesinde göç meselesi, suni ipeğin piyasada yer bulması kadar önemli. Çünkü 1940’ta yapılan bir tespite göre Diyarbakır’da ipek işiyle ilgilenen 276 ailenin 250’si Hıristiyan. Hıristiyan Ermeni ve özellikle bu iş ile uğraşan Süryanilerin göçü, hem ipek üreticiliğinin hem de ipekten eşya üretiminin büsbütün bitmesine neden oldu.

Binlerce yıllık bir geçmişe sahip olması ve tarihi İpek Yolu’nun üstünde bulunması nedeniyle Diyarbakır’da ipekçiliğin yaygın bir iş olmasında yadırganacak bir şey yok elbette. Ama şimdi ipekçilik işinden eser kalmamış olması biraz garip geliyor insana. Tuhaf ve adlandırılmayan bir boşluk gibi.