İmamoğlu'ndan Erdoğan'a gönderme: Onu mağduriyetle kazanmışlara sorun

Ekrem İmamoğlu “Olur da siyaseten yasaklanırsanız ne yapacaksınız?” sorusuna "Ben mağduriyetle kazanmayı adet edinmiş birisi değilim. Onu mağduriyetle kazanmışlara soracaksınız" diye cevap verdi.

Abone ol

DUVAR - İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, "YSK üyelerine hakaret" iddiasıyla, dört yıl bir aya kadar hapis istemiyle yargılandığı davanın yarınki duruşması öncesinde; “Her şeye rağmen yarınki mahkemenin hakimine, savcısına, karar vericilere, bu ülkenin yargıçlarına sonsuz güvenmek istiyorum. Yani temennim o. Söylüyorum Allah'ım, insan yoksunu, ahlak yoksunu, adalet yoksunu insanlardan bizleri koru” dedi. İmamoğlu "Umarım böyle bir çılgınlığı yapmaz değerli hâkim ve mahkemenin diğer üyeleri" ifadesini kullandı.

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, TV100 canlı yayınına katıldı, Candaş Tolga Işık’ın sorularını yanıtladı.

İmamoğlu, Işık’ın, “2022 yılında siyasi yasakla yargılanan bir siyasetçi olmak nasıl bir duygu?” sorusuna şöyle cevap verdi:

“Şaşırtıcı ve üzücü. Bugün farklı ülkelerden de katılan bir kısım öğrenciyle Türkiye ve demokrasiyi konuştuk. İstanbul'daki üniversitelerimizden katılan gençlerle Türkiye'nin bu demokrasi sürecini ve gençleri neyin beklediğini konuştuk. Konuşulan tek şey, aslında merkeze oturan tek şey, baskı altında toplum, adalet duygusu, özgürlük ve özellikle gençleri umutsuzluğa iten sebepler yani demokrasiyi öteleyen ya da demokrasiyi baskı altında tutan ekonomik sebepler, borçlanmış gençlik geleceği.

OLGUNLAŞMIŞ BİR DEMOKRASİ SÜRECİNE SAHİP DEĞİLİZ: Baktığınızda bunları konuşmak, böylesi genç bir ülkede 32, 33, 34 yaş ortalaması olan bir ülkede bunları konuşmak bizim demokrasi gelişimimiz açısından çok üzücü ama bunlar şöyle düşünüyorum ben: Evet olgunlaşmış bir demokrasi sürecine sahip değiliz. Çok şeye ihtiyacımız var ve bu bir çabayla mümkün. Bazen çabayı gösterirken belki ihmalimiz oluyor, milletçe bunu söylüyorum. Bu ihmali gideren ya da toplumu bu konuda daha duyarlı hale getiren hani ‘bir musibet bin nasihatten evladır’ misali bazen böyle başımıza musibetler geliyor. Ya da kötü haller yaşayabiliyoruz. Ben bunu da bu yolculukta yolun üstündeki bazı kayaları, taşları kaldırmak, orayı bir düzeltmek, düzenlemek için bir fırsat olarak görüyorum.

HER ŞEYE RAĞMEN YARINKİ MAHKEMENİN HAKİMİNE GÜVENMEK İSTİYORUM: Bu ve benzeri kötülükleri, ben kötülük diyorum. Bu davadan çıkacaksanız bazen Allah korusun tabii biz böyle bir kararı umut etmiyoruz. Her şeye rağmen yarınki mahkemenin hakimine, savcısına, karar vericilere, bu ülkenin yargıçlarına sonsuz güvenmek istiyorum. Yani temennim o. Söylüyorum Allah'ım, insan yoksunu, ahlak yoksunu, adalet yoksunu insanlardan bizleri koru. Yani bunlar çok önemli kavramlar. Kaldı ki siz yargıdan bunu talep etmek hakkımız, onlar da bunu sunmak zorundalar. Güvenmek istiyorum.”

'UMARIM KALPLERİNDE ADALET HİSSİYLE VE EN GÜÇLÜ HUKUK BİLGİLERİYLE KARAR VERSİNLER'

Işık’ın “Güveniyor musunuz?” sorusuna ise İmamoğlu, “Güvenmek istiyorum. Yani kötü bir söz söylemek asla ön yargılı davranmak istemiyorum. Umarım kalplerinde adalet hissiyle ve en güçlü hukuk bilgileriyle karar versinler” karşılığını verdi.

'ARADAN 6 AY GEÇTİKTEN SONRA MI HAKARET EDECEĞİM YSK’YA'

İmamoğlu, davaya ilişkin düşüncelerini aktardığı konuşmasının devamında ise şunları söyledi:

“Düşünsenize ben 31 Mart seçiminde, o en hararetli akşam, yani daha o sandıklar sayılmamış, henüz rakamlar dökülmemiş. Hatırlarsanız Anadolu Ajansı veriyi kesmiş. Öyle bir ortamda çıkıyorum hakkımı arıyorum ve diyorum ki ‘hak yemem, hakkımı da yedirmem’ diyorum. Öyle bir gece. Ve o gece o tansiyonla ben hiçbir laf etmiyorum kimseye. Yani tabii ki YSK'ya da etmiyorum. 18 gün sabırla bekliyoruz. Hakkımızı alıyoruz. Sonra 6 Mayıs günü seçim iptal ediliyor. O hararetle ‘yolumuza devam edeceğiz’ diyorum. ‘Mücadele vereceğiz, gençliğimiz var, heyecanımız yüksek’ deyip insanlara moral, motive sağlıyoruz ve tek kötü lafımız yok. Ben aradan aylar geçecek, 4 Kasım 2019’da bana hakaret edene, Sayın Bakan'a cevap veriyorum ve cümleme, ‘Lafa bakarım laf mı diye adama bakarım adam mı’ diyorum. Ve cevap veriyorum bana hakaret edene. Yani ben 4 Kasım'da, aradan 6 ay geçmiş, işimin başındayım, görevimi yapıyorum, keyfim yerinde, milletimle buluşmaktan moralimin en yüksek yerindeyim. O kadar süre sonra hakaret edeceğim YSK'ya.

DAHA ACI OLANI 20 AY SONRA DAVA AÇILMASI: Ama daha acısı ne biliyor musunuz, hakaret olarak ne zaman anlaşılıyor yani jeton düşüyor. 20 ay sonra hakkımda dava açıldı. 20 ay sonra. Yani dolayısıyla ben birkaç yerde de söyledim. Sizin yayınınızda da ifade edeyim ki yine o muhterem bakan dedi ya ‘Hüngür hüngür ağladım İstanbul seçimlerini kaybettiğimizde’ sayın İçişleri Bakanı ve o hüngür hüngür ağlayan akıl, o bakan ve onun amiri bu davayı açtırmıştır. Bu bir siyasi süreçtir. Ama dediğim gibi yani tekrar ifade edeyim. Gerçekten bu memleketi vicdan yoksunu, ahlak yoksunu, adalet yoksunu insanlardan bu devleti, bu milleti Allah korusun. Dua ediyorum ve dualarımızın kabul olmasını diliyorum. Aynı zamanda mücadele veriyoruz.

BENİM İÇİN SEÇİMİ İPTAL EDENLER NET: ‘Seçimi iptal edenler ahmaktır’ dediğim lafın öncesinde bana hakaret eden insanı hedef alarak cümlemi kuruyorum. Benim için seçimi iptal edenler net. O gün hüngür hüngür ağlayan ve onun amiri. Onun çevresindeki insanlar diyorum zaten. Benim için seçimi iptal edenler o kişiler.

İÇİŞLERİ BAKANI BANA HAKARET EDİYOR BEN DE ONA İADE EDİYORUM: Avrupa Komisyonu’nda biliyorsunuz Yerel Yönetimler İzleme Komisyonu vardır. Bu komisyonun bir heyeti vardır. Bizim hükümetimiz diyor ki ‘Gel, yerel seçimleri izle.’ Onlar da geliyor, izliyor ve rapor tutuyorlar. O raporu tutan raportör de beni komisyonda konuşma yapmak üzere davet ediyor yerel seçimlerle ilgili. Ben onun için gittim Strazburg'a. Strazburg'da bir konuşma yaptım. Konuşmam da aslında çok çok medeni bir konuşma. Hatta ben konuşmamda hükümete teşekkür ediyorum. Diyorum ki ‘Bakın siz ne güzel davet ettiniz geldiler izlediler ve günün sonunda hakkımız olan bir seçimi iptal ettirdiniz’ diyorum. Ve ‘Bu seçimi iptal ettirmekle insanlarımızı ikinci seçime gitmekle aslında bizim demokrasimize zarar verdiniz’ diyorum ve bu konuşmayı yapıyorum. Günün sonunda ben güya gitmişim, Avrupa'da ülkemi şikâyet etmişim düşüncesiyle bana hakaret ediyor İçişleri Bakanı. Diyor ki ‘Sen gittin bizi şikâyet ettin. O ahmağa sesleniyorum’ diyor. Aynen böyle. Bir gün sonra da gazeteciler soruyor. Ben de ‘Lafa bakarım laf mı adama bakarım adam mı diye’ deyip bana yaptığı hakareti kendisine iade ediyorum. İşin özü bu kadar basit.

İÇİŞLERİ BAKANI ‘750 CİVARI TERÖRİST TESPİT ETTİK’ DEDİ, 3 DAVA AÇILDI HEPSİ BERAAT ETTİ: Ama sorgulanması gereken başka bir şey var. İstanbul seçimlerinde ‘Hırsızlar, çaldılar’ diye kampanya yaptılar. Yani neyi çaldık? Oy çalmışız. Çünkü çaldılar. Ve hatırlarsanız sayın Bakan çıktı televizyona, ‘Ortalama 750 civarında terörist tespit ettik’ dedi. Kim terörist? ‘FETÖ terör örgütüne ve muhtelif terör örgütlerine üye olduğunu veya iltisaklı olan kişiler tespit ettik’ dedi. (Programcı) ‘Emin misiniz’ diyor. (Süleyman Soylu) ‘Eminim’ diyor. Yani garanti veriyor. Üç tane dava açılıyor. Ve davaların tamamı sonuçlanıyor. Sonucu ne biliyor musunuz? Sıfır. Yani tek bir gün, bir para cezası bile yok. Bakın sıfır hepsi beraat ediyor.

YSK ÜYELERİNE SÖYLÜYORUM, HİÇ Mİ KENDİNİZLE HESAPLAŞMADINIZ: Bu milleti rezil ettiniz ya, demokrasi tarihinde olmayacak bir işi yaşattınız, milyonlarca insanın oylarını yok saydınız. Aslında sorgulanması gereken, yargılanması gereken gerçekten o gün bu seçimi nasıl bu şekilde siyasi manipülasyona uğrattılar? Yani kim konuşmadı ki. Sayın Cumhurbaşkanı ne bileyim sayın Başbakan, rakibim, bakanlar hepsi hepsi konuştu. Hatta sayın Cumhurbaşkanı'na konuşurken kafasını sallayarak sayın Diyanet İşleri Başkanı eşlik etti mi cuma çıkışında? Bu kadar acı gördük. Esas o seçimde suçlanması gereken onlar. Ama bakın bugün söylüyorum, tekrar geçen de söyledim sizin vasıtanızla bir daha söylüyorum. Bakın buradan sesleniyorum YSK üyelerine, Bunu size söylüyorum. ‘Hiç mi vicdanınız, hiç mi böyle bir yanlış karar aldınız diye oturup bir muhakeme yapmadınız. Hiç mi kendinizle hesaplaşmadınız? Böyle bir günü bütün İstanbullulara ve milletimize yaşattığınız için o yanlış kararın altına imza attığınız için hiç mi canınız yanmadı’ diye sesleniyorum, soruyorum."

'O FARK SEÇİM İPTAL EDİLDİĞİ İÇİN OLUŞTU'

“Olur da siyaseten yasaklanırsanız ne yapacaksınız?” sorusunu yanıtlayan İmamoğlu, şöyle konuştu:

“Benim arkadaşlarım bile bana dedi ki ‘Ya başkanım ederler mi.’ Dedim ‘İnşallah.’, ‘Ederlerse ne olur’, ‘Fark atarız’ dedim. Bakın ‘Fark atarız’ dedim. Ama Allah kalbimi biliyor, o gün de söyledim. Arkadaşlarımın tamamı şahit, ‘İstemiyorum’ dedim. Biz görevimizi yapmak istiyoruz. Bir oyla kazansanız ne olacak? Yani ha bir oy ha milyon oy. ‘Ya 13 bin oyla kazandın diye seçimi sana verirler mi’ diye söyleyen sayın Cumhurbaşkanı düşünsenize. Ya bu lafları ve bu ortamı, bu atmosferi bize yaşattılar. O fark seçim iptal edildiği için oluştu.

DEVLETİN BÜTÜN İMKANLARI KARŞIMIZDAYDI, ONA RAĞMEN 13 BİN OY FARKLA KAZANDIK: Diyelim 31 Mart'ta 13 bin oyla mı kazandık, bütün yayın kuruluşları karşımızda, devletin bütün imkanları karşımızda. Rakibimiz kadar sayın Cumhurbaşkanı miting yapıyor. Bakanların her biri birer ilçede. Böyle bir İstanbul propagandası yaptılar değil mi. Ona rağmen 13 bin oy farkla kazandık seçimi. Kaldı ki 3 aylık bir kampanyayla.  Yani neticede dediler ki ‘kimse tanımaz, yüzde 14 tanınırlığı var.’ Bunun anlamı şu; tabii ki seçimi iptal ettikleri için bir etki doğurdu. Ama ben diyelim ki 3 ay daha kampanya yapsaydım zaten 800 bin oy fark atardım onlara. Yani milyona da çıkma ihtimali vardı.

BİZ HER TÜRLÜ İFTİRAYA UĞRADIK DA TEK BİR KELİME ETMEDİK: 23’ünde değil 30 Haziran'da olsaydı seçim, milyon fark atardık. Beni tanıdıkça halkımızın kabul edeceğini, evindeki bir evlat gibi, evindeki bir kardeş gibi, arkadaş gibi seveceğini biliyorum. Ben çünkü insanlarımızın hakkında, bakın rakibimiz hakkında, biz her türlü iftiraya uğradık da tek bir kelime etmedik. Bütün kampanya boyunca beni yargılayan sürece ve sisteme de buradan sesleniyorum. Tek bir kelimemi bulamazlar. Ben halkımızın ihtiyaçlarına dönük cümleler sarf ettim, projeleri anlattım ya da birtakım iftiralara cevap vermek durumunda kaldım. Onun dışında Allah şahit, tek bir cümle. Çünkü biz öyle bir terbiyeyle büyüdük. Şu anda da aynı terbiyeyle siyasetimi yapıyorum.

BU DAVA BENİM İÇİN YOK HÜKMÜNDE: Zaten benim için yok hükmünde dava. Bunu hakaret olarak söylemiyor. Bu bir strateji. Ben çünkü diyorum ki ‘benim muhatabım seçimde seçmen.’ Bunu ilçede de aynı şekilde yaptım. Büyükşehir belediyemizin seçiminde de aynı şeyi yaptım. Her daim öyle davranacağım. Ben milletimize gerçekten hizmet etmek için yola çıktığımı biliyorum ve tümden onları muhatap aldım. O bakımdan pozitif cümlelerle biz 3 ay değil 6 ay kampanya yapsaydık gene bir milyon oy fark atardık.”

'EKREM İMAMOĞLU BUNDAN EN SON ZARAR GÖRECEK KİŞİ'

İmamoğlu, “Siyasi yasak gelirse ne yapacaksınız, bir planınız var mı?” sorusuna verdiği yanıtta şöyle dedi:

“Öyle bir plan daha vicdanıma ve ruhuma yerleştirmiyorum. Ben hiç negatif düşünmeyi sevmem. Bazen işte ‘Seçimi kaybedersen ne yapacaksın’ öyle bir duyguyu zihnime yerleştirmiyorum. Yani bünyemi onunla yormak istemiyorum. Benim öyle bir duygum yok. Yani yarın böyle bir kötü karar, öyle bir duygu hissetmiyorum yani. Hissetmek de istemiyorum. Milletimiz adına da istemiyorum. Türkiye Cumhuriyeti Yargısı adına da istemiyorum. Ekrem İmamoğlu bundan en son zarar görecek kişi.

BEN MAĞDURİYETLE KAZANMAYI KENDİNE ADET EDİLMİŞ BİRİSİ DEĞİLİM: Siyasi tarihimize baktığınız zaman bu tip mağduriyetler orta vadede siyasi kariyerlere çok büyük katkı sağlamış mağduriyetler. Örnekler çok var. Doğru ama ben mağduriyet yaşamadan hükümete karşı, Türkiye Cumhuriyeti'nin en tepesinden adaya karşı herkesin seferber olduğu bir seçimi kazandım. Dolayısıyla ben mağduriyetle kazanmayı kendine adet edinmiş birisi değilim. Onu mağduriyetle kazanmış insanlara soracaksınız. Yani ben mağdurum diye sokakta sahada gezmek isteyen bir politikacı değilim. Yarın öbür gün yine İstanbul konusu olduğunda, yine ülkemin başka bir konusu olduğunda çıkıp vatandaşımızın ihtiyaçlarına, çocuklarımızın, gençlerimizin isteklerine cevap verecek duygularla sahada olmayı yeğlerim. O bakımdan gerçekten ruhumun kenarından köşesinden geçmiyor.

AVUKATLAR TEREDDÜT EDİYORLAR, ‘ACABA SİYASİ BİR DAVA OLUP BİR ÇILGINLIK OLUR MU’ DİYE. UMARIM HÂKİM BÖYLE BİR ÇILGINLIĞI YAPMAZ: Avukatlarımız farklı fikirler söylüyorlar. Tabii günün sonunda onlar bu sürecin bir siyasi davaya dönüştüğünü ve talimatlarla, bir önceki hâkime yapılan birtakım uygunsuz hareketler vesaireler iddiaları bütün bunlara bakınca siyasi bir dava olduğunu ama yarın mahkemeye çok önemli üstat hukukçuların görüşleri sunulacak. Aynı zamanda onların şahit olarak dinlenmesi istenecek. Başka şahitler var. Bütün bunların dinlenip bu işin yarın bir karar celsesi olacağı yönünde görüşleri var. Ama dediğim gibi bir yandan da tereddüt ediyorlar. Acaba siyasi bir dava olup bir çılgınlık olur mu diye. Umarım böyle bir çılgınlığı yapmaz değerli hâkim ve mahkemenin diğer üyeleri.”