İlyas Özçakır: İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin 30 maddesi için 30 kısa oyun yazılacak

"Birileri" oyununun ekibiyle projenin detaylarını konuştuk. Oyunun fikir sahibi ve yönetmeni İlyas Özçakır, "Bildirge’de yer alan her bir madde için birer insanın hikâyesi anlatılacak" dedi.

Abone ol

DUVAR - Yeni yılın ilk tiyatro söyleşisini "Birileri" adlı oyun üzerine yaptık. "Birileri", İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ndeki 30 maddeden 30 ayrı oyun çıkarmak üzere kolları sıvayan bir proje. "Özgürlük Üçlemesi" adı verilen projenin ilk oyunu, üç ayrı insan hikâyesinden oluşuyor.

"Birileri", seyirciyle buluşmaya devam ederken biz de projenin fikir sahibi ve yönetmeni İlyas Özçakır’la ve oyun yazarları Çağdaş Ekin Şişman, H. Can Utku, Alis Çalışkan’la görüştük. Kendilerine projenin detaylarını, oyunların temsiliyetlerini ve yeni çalışmalarını sorduk.

'HER BİR MADDE İÇİN BİRER İNSANIN HİKÂYESİ ANLATILACAK'

"Birileri" nasıl ortaya çıktı? Böyle bir oyunu tasarlayıp yönetmeye nasıl karar verdiniz?

İlyas Özçakır: Bir gün bir öykü toplamı okudum. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin her maddesi için farklı bir yazar bir öykü yazmış, Uluslararası Af Örgütü yayımlamış bunu. Ben de bunun oyun versiyonunun daha güzel olacağını düşündüm. “Birileri” projesi ilk o zaman aklıma geldi. Sene 2014. O zaman daha farklıydı matematiği. Sahnesi olmayan bir tiyatrocu olarak tek başıma yapamayacağımı düşündüğüm için sahnesi olan bir tiyatroya göndermiştim, bu bizim için de büyük iş dediler. Ben projeyi rafa kaldırıp başka projeler üretmeye devam ettim, onları hayata geçirdim. Sonra pandemide yolumuz FNF Türkiye (Friedrich Naumann Foundation) ile kesişti. Onlara bu projemden bahsettim desteklemeleri için. Onlar da çok sevdiler projeyi, çok ciddi destekleri oldu ve başladık projeye.

İlyas Özçakır

"Birileri", İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’ndeki üç maddeden yola çıkılarak yaratılmış üç farklı oyundan oluşuyor. Bu üç maddeyi nasıl belirlediniz? Kalan yirmi yedi madde için de birer oyun olacak mı? Gelecek hedefleriniz nedir?

İlyas Özçakır: Bildirge’de yer alan toplam 30 madde için 30 kısa oyun yazılarak 30 karakter üzerinden her bir madde için birer insanın hikâyesi anlatılacak. Bu karakterleri 30 farklı oyuncu canlandıracak. Oyunlar her seferinde üçlemeler halinde sahneye taşınacak. Bu seneki üçlememiz "Özgürlük Üçlemesi". Daha sonra "Emek Üçlemesi", "Yargı Üçlemesi" gibi temalarla, her sene yeni bir üçleme şeklinde olacak. Toplamda 4 üçlemeyi İstanbul’da yapmak, kalan 6 üçlemeyi Marmara bölgesinin dışındaki bölgelerde, o bölgelerin yerel tiyatrolarıyla yapmak istiyorum, tabii yeterli kaynağı bulabilirsem. Sonra da bu projeye uluslararası bir zeminde başlamak istiyorum.

Oyunda üç kısa hikâye var. Yönetmen tek olsa da her hikâyeyi başka bir yazar kaleme almış. Yazarlarla olan ilişkinizi ve oyunların yazım sürecini anlatır mısınız?

İlyas Özçakır: Kalemini sevdiğim üç yazara gittim: Çağdaş Ekin Şişman, H. Can Utku, Alis Çalışkan. Projeyi anlattım, Bildirge’den birer madde seçmelerini ve özgürlük temalı birer tek kişilik kısa oyun yazmalarını talep ettim. Onlar da özgür bir şekilde birer madde seçip, o maddelerden hareketle tamamen kurmaca hikâyeler yazdılar. Sonra birbirinden bağımsız bu üç kısa oyunu tek oyun şeklinde sergilemeye başladık.

İrem Kalaycıoğlu, Özgür Yetkinoğlu, Gül Doğa Selvi de oyunculuklarıyla beğeni topluyorlar. Bu oyuncularla yollarınız nasıl birleşti?

İlyas Özçakır: Özgür’le çok eski bir dostluğumuz var. Profesyonel tiyatroya birlikte başladık sayılır. Ancak uzun süre birlikte iş yapmamıştık, uygun projeyi ve uygun zamanı bekliyorduk. Can Utku, Onur oyununu yazar yazmaz Özgür aklıma geldi zaten. Teklifimi kabul etti ve çalışmaya başladık. İrem ve Doğa ise bizim kulübün (Galatasaray Üniversitesi Tiyatro Topluluğu) üyelerinden. İkisi de yeni mezun ve hayatlarını profesyonel tiyatro yaparak kazanmanın formülünü oluşturmaya çalışan iki yetenek. Daha önce ikisini de izlemiştim, hem üniversite oyunlarında hem de Sarı Sandalye’nin "Kral Übü" oyununda. Bu epey zor iki rol için hem yetenekli hem de disiplinli oyunculara ihtiyacım vardı, sağ olsunlar onlar da teklifimi hemen kabul ettiler.

Onur. 

'ERİL TAHAKKÜMÜN KARŞISINDA DİŞİL MUKAVEMET VAR'

İlk oyunda toplumsal baskı altında kalan kadınların sosyal ve ekonomik hayattan uzaklaştırılmalarını izliyoruz. Kadınları bu kadar “tehlikeli” hale getiren şey ne sizce?

Çağdaş Ekin Şişman: Kadın, bu baskıyı, şiddeti en yoğun olarak yaşayan figür. Çağlar boyunca bu böyle. Burada şunu açmak yerinde olur. Eril hegemonyaya ve erkekliğe karşı dişil olanı yalnızca kadın cinsiyeti olarak düşünmüyorum. Hatta daha da geniş anlamda; eril tahakkümün faillerinin karşısına kadınları, LGBTİQ+ bireyleri, dişi-erkek fark etmeksizin tüm canlıları, doğayı da katalım. Bu durumda eril tahakkümün faili olanlar tüm gezegende muazzam bir azınlık olarak kalıyorlar. Dolayısıyla bir kadın karakterde, Öykü’de vücut bulan varlık aslında bir hayli kalabalık. Öte yandan yaratıcı ve yok edici gücün de dişil bir yanı olduğunu söyleyebiliriz. Yunan mitolojisinde ilksel tanrıça Gaia’nın, toprak ananın dişi olması da güçlü bir mittir mesela. Toprağın bereketini sağlayan Demeter de kadındır; savaşın, fırtınaların, kas gücünün tanrıları ise erildir. Benzeri pek çok örnek sayabiliriz Batı ve Doğu mitolojisinden. Benim de eril tahakkümü yeryüzüne karşı konumlamam biraz bundan. Elbet yeryüzünün “eşit olması gereken” birer parçasıdır eril ve dişil. Ama dişil olan tahakkümden ziyade gerçeğin, yaratıcılığın, neşenin, doğanın, sanatın sıfatıdır. Dişil olan tahakkümden ziyade direnç, sebat, yok olma ve var olmanın gücünü taşır. Yani eril tahakkümün karşısında dişil mukavemet var, diyebilirim. Hatta bu mukavemet evrensel küme misali eril tahakkümü de içerir, ondan büyüktür, ilkseldir. Dolayısıyla dişil mukavemet, eril tahakküm için tehlikelidir, evet. Bunun içten içe farkında olan eril tahakküm de ne yapsın, korksun bir zahmet.

'FARKLI OLANIN KONTROLÜ ZORDUR'

İkinci oyunda eşcinsel bir erkeğin yaşayamadığı hayatına ve bunun onda yarattığı buhranlara tanık oluyoruz. Toplum farklı olandan neden korkar, neden onu kendine benzetmeye çalışır?

Can Utku: Tabii ki çok geniş kapsamlı bir soru bu ve etraflıca yanıtlanabilmesi için derin bir toplumsal inceleme gerekiyor. Ama özetleyecek olursak farklı olanın kontrolü zordur. Bütünü oluşturan parçalar birbirine ne kadar benzer olursa onları belli bir hizada tutmak, can sıkıcı, rahatsız edici şeyler yapmalarına engel olmak o kadar kolay olacaktır. Bu nedenle de bütün toplumlar geleneksel olarak tek tip bir “doğru insan” modeli belirlemişler ve bütün bireylerini o kalıba göre şekillendirmeyi istemişlerdir. Bireyler açısından da yanında getirdiği bütün sorumluluklarıyla birlikte özgürlüğün ağırlığını yüklenmektense kendisine sunulan modele birebir uyum sağlamaya çalışmak daha kolay olmuştur. Günümüzde hâlâ bu geleneğin dışına çıkmayı başaramamış toplumlarda böyle bir uyumsuzluktan kaçınmayı başaramayan bireyleri bekleyen yolculuk da bu açıdan zorlu olacaktır.

Öykü.

Son oyundaysa, çeşitli sebepler yüzünden yazdıkları “değiştirilmesi” istenen bir yazarın kendini var etme uğraşını görüyoruz. Görünen o ki sansür sadece metinleri değil, insanları da değiştiriyor.

Alis Çalışkan: Evet, Ferda da oyun boyunca değişiyor. Hırsını, arzularını ve en nihayetinde teslim oluşunu görüyoruz. Belki de bu yüzden kurgunun gerçekliğini yaşam gerçekliğine yeğliyor. Fakat işler orada da yolunda gitmiyor ne yazık ki. Sansür ve otosansür varlığımızla ilgili bir yere temas ediyor ve en fenası da bir kere başladığında birbirini besleyerek büyümeye, dallanıp budaklanmaya devam ediyor oluşu. Tabii ki bu yüzden sadece metinler değil, onları yazanlar, okuyanlar ve düşünenler de bu dizgenin bir parçası. Dolayısıyla onlar da bu değişimden paylarını alıyorlar.

Hem bir oyuncu hem de bir yönetmen olarak sahneye çıkmak isteyen gençlere neler tavsiye edersiniz?

İlyas Özçakır: Çok ama çok okumalarını tavsiye ederim. Özellikle kurmaca okumalarını. Çünkü kurmaca okumanın imgelem ve empati yetisini doğrudan geliştirdiğini ve bu ikisinin karakter yaratma ve yorumlamada çok önemli etkenler olduğunu düşünüyorum. Hayalleri ile hırslarını birbirine karıştırmasınlar isterim. Amacı iyi oynamak olan yetenekli bir oyuncunun başarmama ihtimali yoktur, çok çalışırsa. Ancak bazen “kendini gösterme” isteği, ünlü olma isteği gibi istekler rolü doğru yorumlamaya engel teşkil edebiliyor. Yapmaları gereken birinci şeyin rolün gereklerini yerine getirmek olduğunu unutmamalarını tavsiye ederim. Bu, başarıyla yerine getirilirse diğerleri zaten sonuçtur, olur ya da olmaz.

Son zamanlarda neler yapıyorsunuz? Masanızda bizim için neler var?

İlyas Özçakır: Üzerine konuştuğumuz "Birileri" projesi ve oyuncu olarak yer aldığım "Koleksiyoncu" oyunu sezon boyunca sergilenmeye devam edecek. Bu sezon bunlar yeterli olur benim için. Ama belki bir atölye vermeye başlayabilirim şubat itibarıyla. Sonra da "Birileri" projesinin yeni üçlemesine çalışmaya başlayacağım, yeni sezonda sahnelemek üzere. Yeni yıl itibarıyla bir de dizi projesinde çalışmaya başlayacağım oyuncu olarak. Henüz bilgi veremiyorum ama dijital platform işi olacak.