İktidar savaşının ganimeti: Eğitim

Elif Gençkal Eroler’in İletişim Yayınları tarafından kısa bir süre önce yayımlanan çalışması Dindar Nesil Yetiştirmek, eğitim aracılığıyla oluşturulan ulus kimliğinin iktidar mücadelelerinin ürünü olduğu tespitiyle yola çıkıyor ve AKP iktidarı döneminde (2002-2016) inşa edilmeye çalışılan ulus kimliğini “hegemonya ilişkileri bağlamında” inceliyor.

Abone ol

Kerem Yılmaz

İktidarlar eliyle sürekli değiştirilen ve dönüştürülen eğitim sistemi, Türkiye’deki en önemli gündem maddelerinden biri olageldi. Fransız filozof Louis Althusser’in kavramsallaştırdığı üzere eğitim, devletin en önemli ideolojik aygıtlarından biri ve bu nedenle de iktidar savaşları sonucunda ele geçirilecek ganimetin en değerli parçalarından biri olma özelliğine sahip.

Elif Gençkal Eroler’in İletişim Yayınları tarafından kısa bir süre önce yayımlanan çalışması Dindar Nesil Yetiştirmek, eğitim aracılığıyla oluşturulan ulus kimliğinin iktidar mücadelelerinin ürünü olduğu tespitiyle yola çıkıyor ve AKP iktidarı döneminde (2002-2016) inşa edilmeye çalışılan ulus kimliğini “hegemonya ilişkileri bağlamında” inceliyor.

Çalışma, milliyetçilik-ulusal kimlik-ideoloji-eğitim dörtgenindeki bütüncül ilişkilere ışık tutan bir teorik bölümle başlıyor. Bu bölümde, araştırmacı, ulusal kimlik inşasını anlamak için elzem olan milliyetçilik konusunda, özcü yaklaşıma götüren, yani milliyetçiliği ve milletleri verili, gerçek, ezeli ve ebedi kabul eden milliyetçilik teorilerine mesafeli durduğunu ve çalışması boyunca, toplumsal aktörleri pasif bir biçimde varolan varlıklardan ziyade, “kültürle ilişki içinde” ele alan yapılanmacı yaklaşımı takip edeceğini açıklıyor. Bu yaklaşıma göre, kültür kendinden var olan bir olgu değil, aktörlerin yaratıcılıklarıyla oluşum sürecine dahil oldukları bir süreç. Yani toplumsal aktörler ulusal kimliği ve kültürü yukarıdan tanımlandığı şekliyle içselleştirmiyorlar, onu kendi koşulları doğrultusunda yorumluyorlar.

ULUSAL KİMLİĞİN İLK KURGULANIŞI 

Gençkal Eroler’in deyimiyle “vatandaş kurgusu”, Türkiye tarihinde gelmiş geçmiş tüm iktidarların en önemli uğraşlarından biri oldu. Yazara göre bu vatandaş kurgusu, Cumhuriyet’in kuruluşundan bugüne iktidarda bulunan parti ve gruplar doğrultusunda sürekli bir dönüşüm içinde olsa da, kurgular arası belirli süreklilikler göze çarpıyor. Eroler, bu sürekliliklerin izlerini sürerken, bir yandan da 1923’ten AKP iktidarının başladığı 2002 yılına kadar siyasi elitlerin şekillendirdiği eğitim politikalarını ulus kimliğinin bileşenlerine ayırıyor.

Yazara göre, Kemalist siyasi elitlerin Cumhuriyet’in ilk döneminde ulusal kimliği kurgularken en fazla yoğunlaştıkları şey, bu ulusal kimliği Osmanlı İmparatorluğu’nun etkilerinden arındırmaktı. Gençkal Eroler, “Türkçenin dünyadaki en eski dillerden biri olduğunu ve Avrupa dillerinin pek çoğunun Türkçeden türetildiğini iddia eden” Güneş-Dil Teorisi ve “Türklerin kadimliğini iddia eden” ve Türk ırkının “beyaz ırka mensup birinci sınıf bir ırk” olduğunu ortaya koymaya çalışan Türk Tarih Tezi’nin, bir yandan yeni kurulan bir ülkenin ve onun mensuplarının Avrupa uygarlığı karşısındaki aşağılık kompleksini gidermeye, diğer yandan da Osmanlı kültüründen bağımsız bir Türk kültürü yaratmaya yönelik hamleler olduğu tezini savunuyor.

Dindar Nesil Yetiştirmek-Türkiye'nin Eğitim Politikalarında Ulus ve Vatandaş İnşası (2002-2016), Elif Gençkal Eroler, 341 syf., İletişim Yayınları, 2019.

2002 YILINDAN BUGÜNE ULUSAL KİMLİK İNŞASI, EĞİTİM VE DİNSELLEŞME

Kitabın üçüncü ve dördüncü bölümleri AKP iktidarının ilk yıllarından bugüne değin kurguladığı ulusal kimliği, iktidar tarafından uygulanan eğitim politikaları, ilgili kanunlar, hükümet programları, seçim bildirgeleri ve ders kitaplarındaki söylemlerin analizi üzerinden ilerliyor.

AKP’nin ilk dönem, yani 2002-2011 yılları arasındaki seçim bildirgeleri ve hükümet programları incelendiğinde, partinin eğitim politikalarının ekonomi ve kültür odaklı bir anlayışa dayandırıldığı ortaya çıkıyor. Bu söylem 1980’li yıllarda ortaya çıkan ve 2000’li yıllarda iyice ivme kazanan neoliberal ekonomi politikalarıyla yakından alakalı. AKP’nin bu ilk dönem eğitim politikalarında mesleki ve teknik eğitime ağırlık vermesi ve örneğin 2007 seçimleri için hazırlanan seçim beyannamesinde “insan kaynağının niteliğinin yükseltilmesi” ve “beşeri sermayenin çağdaş standartlara ulaştırılması” gibi ekonomik terimlerin kullanılması, bu politikaların ürünü. Bu politikaların diğer bir ekonomik yönü ise, çeşitli projeler vasıtasıyla özel sektörün eğitime yatırım yapmasının ve bu yolla büyük kazançlar sağlamasının önünün açılması amacıyla eğitimin özelleştirilmesi.

Ancak bu ilk dönemde uygulanan eğitim politikalarının tek sonucu mesleki ve teknik eğitime ağırlık verilmesi ve eğitimde özelleştirmeye hız verilmesi değil, bunun yanında eğitimde 28 Şubat sonrası baskılanan imam-hatip liselerinin eğitimdeki payının ve avantajının da artırılması. Burada da, eğitimi sadece ekonomik açıdan değil ideolojik açıdan da araçsallaştırma çabası ortaya çıkıyor.

Gençkal Eroler’e göre AKP hükümeti, eğitim alanında, iktidarını konsolide etmeye başladığı 2011 yılından sonra ideolojik hedeflerine daha da ağırlık verdi. Bu dönemde, ulus kimliğinin dinselliği, “mağduriyet” ve “toplumun değerlerini iktidara taşımak” söylemlerinin sağladığı meşruiyetle artırılmaya çalışıldı. Araştırmacının ders kitapları üzerinden yaptığı ulusal kimlik kurgusu analizi de, “makbul vatandaş”ın yetiştirilmesinde 1980 darbesinden sonra ivme kazanan “Türk-İslam sentezi” yaklaşımının AKP iktidarı döneminde iyice güç kazandığını gösteriyor. Yazara göre AKP iktidarının ilk yıllarındaki “özgürleştirici tutum” yerini, “meşruiyet krizi” aşıldıktan sonra ve hegemonya kurulduktan sonra, “toplumu ahlaken biçimlendirme”ye bırakıyor. Burada, eğitimde dinin payını artırma ve “1924’te eğitim birliğini amaçlayan Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile kaldırılan Sıbyan Mektepleri’ne gönderme yapılarak” açılan okul öncesi Kur’an kursları hamleleri, Türk kimliğindeki İslami unsurları güçlendirmeye yönelik çabalar olarak gözüküyor.

Gençkal Eroler’in 2002-2016 yılları arasını kapsayan eğitim politikaları analizinin ortaya koyduğu sonuç, bu dönemin siyasi elitleri tarafından benimsenen ulusal kimlik kurgusunun, Cumhuriyet’in ilk yıllarından sonra yapılan en güçlü ve baskın kurgulardan biri olduğu. Yazara göre, İslam bileşeni Cumhuriyet’in ilk yıllarında da belli ölçüde mevcuttu ve bu mevcudiyet iki yönetimin eğitim politikaları ve ulus kimliği kurgusu arasındaki kısmi sürekliliği kurdu. Ancak İslam, AKP iktidarı tarafından “halkın gerçek kültürü” söylemi üzerinden ulusal kimliğin asli bileşeni haline getirildi.