İkinci tekil şahsın romanları

Üçüncü tekil anlatımı genelde geleneksel romana koşut olarak düşünürüz. Kahramanlarının çevresine ve iç dünyasına bakan bir çift göz ya da tanrısal bir varlıktır geleneksel romanda hakim anlatıcı. Okuruna karşı tutumu da kahramanlarına karşı olduğu gibidir. Ona tuzaklar hazırlamaz, okuruyla oynamaz. Anlatının kendi gerçekliğine sadıktır.

Abone ol

Tümdar Bender

Yirminci yüzyılla birlikte üçüncü tekil anlatımın da post-modernizmin etkisi altına girdiğini ve dönüştüğünü görüyoruz. Tanrısal bakış açısının anlatı üzerindeki hakim konumu iyi okur tarafından sarsılmaya muhtaç görülüyor bugün. Üçüncü tekil bir anlatımın da oyunlar ve tuzaklar üzerine kurulabileceğini kabul ediyoruz. Literatürde adı bile konmuş: Güvenilir Olmayan Anlatıcı (1)

Birinci tekil anlatımın yönü de bilince dönük. Dolayısıyla okurun anlatıcıyla daha kolay özdeşleşmesine ve onun bakışını roman boyunca özümsemesine sebep olan bir yapı kurulmuş oluyor romanda. Fakat bu özdeşleşme yazarın kurguladığı bir ironiye dönüşerek geleneksel birinci tekil anlatımın dışına taşabilir.

Orhan Pamuk / Sessiz Ev

Söz gelimi Sessiz Ev’de bütün roman kişilerinin birinci tekil anlatımla kurulduğu bir ortama davet edilir okur. Kahramanlarının bilincine ayrı ayrı yolculuk yapma imkanını tanır okuruna OrhanPamuk. Ama bu durum onun kahramanlarına karşı takındığı ironik duruşu bozmaz.

Okur hangi roman kişisiyle özdeşleşmek istese koca bir ironi kalır elinde. Yine Tehlikeli Oyunlar’da Hikmet’in gözünden bakarız roman kişilerine. Hepsi Hikmet’in farklı bilinç hallerini temsil eder. Sonunda hepsi Hikmet’in "tehlikeli oyunlarının" basit bir imgesine dönüşür. Yine bütün roman kişilerine karşı koca bir alay kalır elimizde. Dolayısıyla birinci tekil anlatım da yirminci yüzyılın ikinci yarısıyla birlikte geleneksel formlarının dışına çıkmış.

Peki ikinci tekil anlatım bütün bunların neresinde duruyor? Bana kalırsa daha özgün bir yerinde. Edebiyatımızda çok rastlaşmadığımız bir form. Herşeyden önce çok tartışmadığımız bir form. Sözgelimi Erdal Öz’ün Yaralısın’ı 12 Mart’a bakışıyla defalarca tartışılmış ama anlatım dili açısından pek tartışılmamış (2). Ama ben Erdal Öz’ün ikinci tekil anlatımla yarattığı edebi ve politik atmosferin çağdaş edebiyata öncülük ettiğini düşünüyorum.

YÜZÜNDE BİR YER: ACIYI ANLATMAK

Toplumsal hafızaya kazınmış bir acının edebiyatta nasıl temsil edileceği büyük bir sorundur. Acıyı anlatmanın ağlak olma, tekrara düşme gibi açmazları ya da anlatıyı edebiyatın sınırları dışına düşürme tehlikesi vardır.Sema Kaygusuz bütün bu sorunların üstesinden eşsiz bir anlatım dili ile geliyor.

Sema Kaygusuz

Anlatıcının kendi hafızasına ve Dersim katliamına dönüşü Yüzünde Bir Yer. Haliyle ikinci tekil anlatım, anlatıcının kendine bakmasının bir aracı olarak kullanılıyor. "Bakıyorum da sakinleştin biraz. Yüzün gevşemeye başladı. Eliha’yı zihninde canlandırmaya çabaladıkça gözbebeklerin titriyor. Kadim hikayelerin böyle bir etkisi vardır işte. Yaşanmış ve yaşanacak olanı köklendirirler." (3) Fakat ikinci tekil anlatımla seslenilenin kim olduğunu düşünmekte özgür okur. Ben romanın bağlamından yola çıkarak veya yazarın kendi tarihini de göz önünde bulundurarak böyle bir okuma yapıyorum. Halbuki öznenin daha belirgin olduğu anlatılar da var.

SON ADIM: BİR YER BULMAK

Birinci tekil anlatımla yazılsa meselesinden çok bir şey kaybetmeyecek bir roman Son Adım. Ama öylesine harika bir estetik üzerine oturtulmuş ki dil burada bundan başka bir biçimde kullanılamazdı diyorsunuz.

Ne tesadüf ki Son Adım da toplumsal bir acının betimi. Ama acının kişisel yönü Yüzünde Bir Yer’e kıyasla daha ön planda. Anlatının sonunu görene kadar dayandığı politik atmosferin kokusunu alamıyoruz pek. Ali İhsan’ın kendi hiçliğini kendine anlatması ve "son adımda" insanın bir hiç olmadığını anlamasının hikayesi Son Adım.

" ‘Sizin’ diyorsun ‘bilmediğiniz bir gerçek var,’ sözcükler ağzından zayıf, kuru, sayıklar gibi, fısıltıyla dökülüyor yine de fısıltı odayı dolduruyor, ‘insan bir hiç değildir.’ "(4)

Yitik kahramanlarının yitik sonlarıyla biten modernist künstlerromanların aksine Son Adım kahramanının uyanışıyla bitiyor. (Belki romanın meselesine dair tek itirazım bunadır. Ama bunu tartışmanın yeri bu yazı değil.)

 Ek olarak Bizim Büyük Çaresizliğimiz’i de ikinci tekil anlatımın çağdaş bir örneği olarak gösterebiliriz. Ama Barış Bıçakçı’nın öznesi Çetin’dir. Ender’in Çetin’e seslenişi olarak okuruz romanı.

Barış Bıçakçı / Bizim Büyük Çaresizliğimiz

Dolayısıyla içe dönük değildir ve anlatı estetiğine daha az özgürlük tanıyan bir yapının üstüne oturur. Dil Yüzünde Bir Yer’de ya da Son Adım’da olduğu gibi vurucu bir etkiye sahip değildir. Fakat son derece özgün bir şekilde örülmüştür.Okurun kahramanlarla özdeşleşmesine ve anlatının akıcılığına katkıda bulunur.

Sonuç olarak birinci tekil anlatımın nispeten daha kolay bir yazım sürecine, hakim anlatımın ise geleneksel kodlara dayanması bu iki anlatım türünün yazarlar tarafından daha çok tercih edilmesine sebep olarak görülebilir. Ama ikinci tekil anlatımın dilsel cazibesi çağdaş yazarlarımızı cezbetmeye başlamış görünüyor.

1. Martens G. Narrative Unreliability in the Twentieth-Century First-Person Novel. Vol 14.; 2008. doi:10.1515/9783110209389.

2. Demiryürek M. Kurgusal Metinlerde İkinci Kişili Anlatıcı ve Bakış Açısı The Second Person Narrator and Its Point of View in the Fiction. FSM İlmî Araştırmalar İnsan ve Toplum Bilim Derg FSM Sch Stud J Humanit Soc Sci Sayı Yıl. 2013;(2).

3. Sema Kaygusuz, Yüzünde Bir Yer.Beşinci Basım, Şubat 2015. Metis Yayınları

4. Ayhan Geçgin, Son Adım. Üçüncü Basım, Eylül 2015. Metis Yayınları