HTŞ’den Batı’ya ılımlı mesajlar

Anlaşıldığı kadarıyla HTŞ, örgütün Selefi cihatçılığa aidiyet yükünü omuzlarından atmak istiyor. Hatta öyle görünüyor ki örgüt, sırf uluslararası zeminde meşru addedilmek, halk nezdinde ÖSO grupları gibi normal görülmek ve itibarını yeniden kazanmak için selefilikten tamamen soyutlanmaya dahi hazır.

İslam Özkan islamozkan@gmail.com

Başta adını değiştirmesi ve uluslararası kamuoyunun tepkisine yol açan birçok ismin örgütten uzaklaştırılması olmak üzere, verdiği onca değişim mesajına rağmen, bu adımları yeterli görülmemiş olacak ki kabul edilebilir bir forma kavuşmak için Heyetü Tahriru’ş Şam yönetimi (HTŞ -eski adıyla Nusra Cephesi) yeni adımlar atıyor.

Görünüşe göre örgüt, yalnızca imaj ve biçimle ilgili değil, kuruluşun yıllardır benimsediği fikirlere, tabi olduğu yöntem ve kurallara kadar uzanan bir değişim arzusunda. El Kaide’nin merkez örgütünden ayrıldığını ilan eden HTŞ, geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada selefi-cihadî hareketlerin en önemli teorisyenlerinden ve örgüt yönetimi tarafından savaşçılarına dini anlama ve yorumlama alanında otorite olarak sunduğu Muhammed el-Makdisi’ye bayrak açtı.

Makdisi, el Kaide’nin Suriye kolu olan HTŞ için çok önemli bir isim. Filistin kökenli olmakla birlikte Ürdün vatandaşlığına geçen Makdisi’nin gerçek adı Isam Tahir el Berkavi. Suudi devletini tekfir ettiği kitabıyla şöhret kazandı. Ürdün yetkilileri, görüşlerinden dolayı onu defalarca hapse attı. El Kaide ve IŞİD’in atası olarak kabul edilen “Tevhit ve Cihat Hareketi"nin kurucusu Ebu Musab el-Zerkavi ile hapishanede bolca sohbet yapma imkanı bulmuş olan Makdisi, onun tarafından üstat olarak kabul edilen bir isimdi. İslam’ın en sert ve tekfirci yorumlarına sahip olan din bilginlerinin bolca yetiştiği Necd Ekolü’ne bağlılığı, onun görüşlerinin kökenleri hakkında da az çok fikir veriyor.

Örgüt, el Makdisi hakkında yayınladığı açıklamada, onun Bilad-ı Şam’da kötü şöhreti olan isimlerden biri olduğu hatta Arap Baharı'nı kendi reklamını yapmak için kullandığını vurguladı. Açıklamada "Biz ondan beriyiz, o bizden olmadığı gibi biz de ondan değiliz. Onun tevhit konusundaki bidatçı yaklaşımını elimizin tersiyle iterken selef bilginlerinden aldığımız tevhit düşüncesini onun düşüncesinden bütünüyle ayrı tutuyoruz” ifadesi kullanıldı.

Bazı uzmanlar Makdisi’nin aslında daha kuruluş aşamasında HTŞ’ye karşı çıktığını, örgütün İslami ilkelerle çelişen işlere imza atması nedeniyle eleştirdiğini öne sürse de aslında kazın ayağı öyle değil. Nusra Cephesi, el Kaide’nin ana gövdesinden ayrılarak HTŞ adıyla yeni bir örgüt kurduğunda önce onu tebrik eden Makdisi, Afganistan’daki el Kaide lideri Eymen ez Zevahiri’nin bundan pek de hoşnut olmadığını duyduğunda 180 derece çark ederek HTŞ aleyhtarı bir tavır takınmıştı.

Her iki tarafı da tanıyanlar "Makdisi’nin değişmediğini aslında değişen tarafın HTŞ olduğunu" belirtiyorlar. Anlaşıldığı kadarıyla HTŞ, örgütün Selefi cihatçılığa aidiyet yükünü omuzlarından atmak istiyor. Hatta öyle görünüyor ki örgüt, sırf uluslararası zeminde meşru addedilmek, halk nezdinde ÖSO grupları gibi normal görülmek ve itibarını yeniden kazanmak için selefilikten tamamen soyutlanmaya dahi hazır.

HTŞ’nin bugünkü söylemlerine baktığımızda demokrasiden, anayasal vatandaşlıktan ve iktidarın barışçıl el değiştirmesinden bahsettiğini, uluslararası kararlara uygun barışçıl bir çözüm için çaba harcamaya vurgu yaptığını görüyoruz. HTŞ, birçoklarına göre, şayet uluslararası toplum tarafından terör listesine dahil edilmiş isimlerini liderlikten uzaklaştırır ve daha ılımlı söylemleri olanları başa getirirse, Suriye’nin geleceğinde belki bir yeri olabilir. Ancak yine de uluslararası toplumun HTŞ’yi tanıması, terör örgütü listesinden çıkarması uzun bir zaman alabilir.

Bir de bu son açıklamanın Türkiye’yi doğrudan ilgilendiren bir tarafı var. HTŞ’nin açıklamasının, Makdisi'nin onları NATO üyesi, laik bir ülkenin istihbarat birimlerinin kullandığı bir maşa olmakla suçlamasının ardından gelmesi de dikkat çekici. Aslında Makdisi’nin örgütün Türkiye ile ilişkili olduğu yönündeki iddiası bütünüyle boş değil. Zira HTŞ, Ankara ile Moskova arsındaki anlaşmayı kabul etmeyen Hurrasuddin ve Türkistan İslam Partisi vs. gibi sertlik yanlısı cihadi örgütlere karşı büyük bir operasyon başlatmış durumda. Bu durum, HTŞ’nin Rusya ile Türkiye arasındaki anlaşmaya sahip çıktığını açıkça gösteriyor. Bu süreçte HTŞ, Halep-Lazkiye arasındaki M-4 karayolunda devriye gezen Türk ve Rus güçlerine yönelik saldırılara karşı kalkan görevi görüyor. Hatta örgütün önde gelen isimlerinden Abdurrahim Atvan bir İsviçre gazetesine verdiği mülakatta örgütün “Devrim”e destek veren bütün Batılı ülkelerle ilişki kurmaya hazır olduğunu belirtiyor.

Bu değişim Batı başkentlerinde kaydadeğer bir gelişme olarak değerlendirilip HTŞ, Batılı ülkelerin terör listelerinden çıkarılacak mı yoksa el Kaide’ye yönelik tutum HTŞ’ye de aynen uygulanacak mı, bunu da zaman gösterecek.

Tüm yazılarını göster