Hintli fakirin kendi içinde tutarlı öyküsü…

Ken Scott'un, "Fakir: Bir Hint Fakirinin Olağanüstü Yolculuğu" basit bir komedi filmi değil. İçinde mülteci sorunu, sosyal sınıfların eşitsizliği gibi sosyal ve politik mesajlar barındırıyor.

Abone ol

Yönetmen Ken Scott’un bu hafta sinemalarımıza uğrayan filmi ‘Fakir: Bir Hint Fakirinin Olağanüstü Yolculuğu’, genel olarak eğlenceli bir macera filmi olarak adlandırabileceğimiz bir yapım… Ancak filme serpiştirilmiş mülteci sorunu, sosyal sınıfların eşitsizliği gibi sosyal ve politik mesajları göz ardı edip filmi basit bir komedi gibi görürsek de bizce biraz haksızlık yapmış oluruz. Üstelik filmdeki mizah düzeyinin de ortalamanın üstünde olduğunu belirtmemiz gerekir. ‘Fakir’ filmi her ne kadar, büyük bölümünde inandırıcılıktan uzak ve mantık sınırlarını zorlayan bir anlatım biçimine sahip olsa da bunun yönetmenin seçtiği bir yol olduğu aşikar…

Hindistan’da, Mumbai şehrinde ve yoksul bir mahallede yaşayan üç çocuk hırsızlık yaparken tutuklanmış ve dört yıl ıslahevinde kalmaları söz konusudur. Islahevine gönderilmeden önce polisler aynı mahallede bir öğretmen olan Ajatashatru adlı eğitmeni çağırırlar. Kısaca Aja diyebileceğimiz bu eğitmen, üç çocuğun hayat konusunda gözlerini açmasını sağlamak için kendisinin inanılmaz hayat hikayesini anlatmaya başlar…

YOKSUL AMA MUTLU BİR ÇOCUKLUK…

Filmin ilk çeyreği olarak adlandırabileceğimiz bölüm Aja’nın çocukluğunu ve yalnız kalmış annesiyle olan hayatını anlatıyor. Aja ve annesi, çok zor koşullarda, fakirlik içinde yaşıyorlar. Annesi oğlunu gerçekten seviyor ve onun için zorlu işlerde çalışarak adeta oğlu için saçını süpürge ediyor. Aja’nın babası ortalarda yok ve bütün bu koşullara rağmen, Aja ve annesine karşı bir acıma duygusu veya daha da önemlisi üstten bir bakış hissetmiyoruz çünkü Aja mutlu bir çocuk. Aja, kuşkusuz yoksul olmalarından memnun olmayan ancak arkadaşlarıyla beraber şehirdeki sokaklarda gezip tozmaktan, ufak yaramazlıklar hatta ufak dolandırıcılıklar yapıp harçlık çıkartmaktan da şikayeti olmayan bir karakter. En büyük hayali zengin olup, annesini Paris’e götürmek olan Aja, bunun için elinde olan nerdeyse bütün yolları deniyor. Dürüstlük ve doğruluk timsali olan annesi, oğlunun bu ufak numaralarından rahatsız. Aja bazen yakalanıp hapse giriyor ama vazgeçmiyor. Aja ve arkadaşları önce bazı ufak hileler yapıyorlar daha sonra gösteri yapan yaşlı bir Fakir’in eşyalarını çalıp işlerini büyütüyorlar.

TUTARLI BİR ANLATIM…

Filmin bu giriş bölümü, hikayenin geneline bakınca, seyirci için mizah ve sinema dili açkısından biraz kopuk gelebilir. Çünkü bu giriş bölümü, akış ve olaylar açısından son derece gerçekçi ve olduğundan daha ağır film izleyeceğimiz izlenimi veriyor. Ancak yönetmen bu yolu, filmin uçarı ve fantastik havasına sağlam bir ayak kurup senaryosunu onun üzerine inşa etmek için kullanıyor ve bizce hedefine ulaşıyor. Öyle ki filmin sonraki bölümündeki Aja’nın Paris’e gidip, önce bir İKEA dolabına saklanıp Londra’ya, oradan da bir sandık içerisinde Roma’ya gitmesi seyirci olarak bize ‘Bu kadar da olmaz!’ dedirtmiyor çünkü zaten yönetmen fantastik bir öykü anlatacağının sinyalini çoktan vermiş durumda. İnandırıcı olmayan sekanslar, ister Aja’nın, hiçbir şeysiz, İkea mağazasında soğuk görünen bir kıza aşık olduğu sahne olsun, isterse de sonrasında kazara Roma’ya gidip bir anda ünlü ve zengin olma süreci olsun, bütün bu bölümler belli bir uyum, belli bir düzen içinde akıyor gibi duruyorlar.

Başka bir deyişle yönetmen fantastik hikayesini tutarlı bir şekilde elinde tutuyor. Filmin hikayesinin içine girdiğimiz ve olayların gerçeküstülüğünü kabul ettiğimiz takdirde, kendi içinde tutarlı, mantıklı bir hikaye izliyoruz. Bu durum ister araya giren müzikal bölümler olsun (özellikle Aja’nın bir Bollywood müzikali sahnesi sergilediği bölüm gerçekten eğlenceli!), isterse de Aja’nın dolap, sandık ve dev bir balonla süren yolculuk sekansı olsun, değişmiyor. Filmdeki gerçeküstü hissiyat bir süre sonra, kendi içindeki bir gerçekçi ortama oturuyor.

BİRAZ DA CİDDİLEŞELİM!

‘Fakir: Bir Hint Fakiri’nin…’ filminin bir de daha ciddi, daha politik ve sosyal bir yönü var, o da filmdeki yolculuklar sırasında gözlemlediğimiz olaylar. Aja’nın ilk yolculuğunda kargo bölümünde karşılaştığı Somali’li kaçak yolcular, bütün yabancı göçmenlerle beraber yaşadığı tesis veya yine filmde yolculuğunun sonunda Yemen’de bulunduğu kamp ortamı, bütün bunlar, çok güncel bir konuya yani kaçak göçmenlere ve onların yaşadığı sorunlara ışık tutuyor. Kendini en başta sadece bir turist gibi tanıtan Aja, ister istemez diğer kaçak göçmenler gibi muamele görmeye başlıyor ve ne ufak çaplı bir ilizyonist olması, ne de bir ara yüklü bir para kazanmış olması, yabancı polislerin ve görevlilerin ona karşı kötü ve küçümseyici davranmasını engelliyor.

Bütün bu sekanslara rağmen, yönetmen Scott filmini elinden bırakmıyor, senaryosunun tamamen bu sorunlara kaymasına müsaade etmiyor. Bahsettiğimiz konuları es geçmiyor ancak bunların Aja’nın hikayesinin önüne geçmesine de izin vermiyor. Çünkü Aja yolculuğu sırasında kişisel birçok değişim ve hiç tatmadığı duygular yaşıyor. İlk defa ciddi anlamda aşık oluyor, ilk defa kendini zengin hissediyor (o sırada öyle olmadığı halde), bir ülkede yabancı olmanın ikinci sınıf vatandaşlık değil bir çeşitlilik olduğunu fark ediyor ve de zamanla kendi cebindeki paranın paylaşmakla daha önemli hale geldiğini anlıyor.

Bütün bu değişimleri yaşarken de ölmüş annesinin son isteğini yerine getirmek istemesi (küllerini Paris’e getirmesi), ilk aşkının peşini asla bırakmaması veya ünlü bir aktrise gerçek aşkının izini buldurması gibi yaptığı şeyler, karakteri daha sıcak, daha samimi, daha bağlayıcı kılıyor.

ANLATILAN HİKAYE…

Son olarak unutulmaması gereken bir nokta da, beyaz perdede gördüğümüz hikayenin, ‘anlatılan’ bir hikaye olduğu. Yani Aja’nın bu üç çocuğa anlattığı kendi hikayesinin ne kadar gerçek olup olmadığını bilmiyoruz. Peki, ne kadarının gerçek olduğu, ne kadarının (veya hepsinin) hayal ürünü olduğu gerçekten önemli mi? Bizce hayır! Çünkü seyirci olarak filmde asıl ilgilendiğimiz konu Aja’nın hikayesinin gerçek olması değil, Aja’nın gerçekleri nasıl yorumladığı…

Filmin lokomotifi Aja’yı canlandıran Hintli oyuncu Dhanush, kusursuza yakın bir performans sergiliyor. Canlı ve sıcak oyunculuğu bu fantastik hikayeye kolayca kapılmamızdaki en önemli etkenlerden biri. Dans sahnesindeki performansı da takdire şayan… Bérénice Bejo ve özellikle ‘Kaptan Phillips’ filmiyle tanıdığımız Barkhad Abdi de göz doldurucu bir oyunculuk sergiliyor. Ufak rollerde görünen usta oyuncular Gerard Jugnot ve Abel Jafri ise filme çok hoş bir hava katıyor.

Bahsettiğimiz gibi ‘Fakir: Bir Hint…’ kaliteli, ince bir mizah taşıyan ve inandırıcılıktan ödün vermeyen bir seyirci olmadığınız takdirde keyifle izlenecek bir yapım. Çok hoş bir hava estiren ama aynı zamanda bazı önemli sosyal konulara da zarifçe dokunan bir yapım. Bizce Aja’nın yolculuğuna eşlik etmemek için hiçbir sebebimiz yok…

Fakir: Bir Hint Fakirinin Olağanüstü Yolculuğu

Yönetmen: Ken Scott

Oyuncular: Dhanush, Bérénice Bejo, Erin Moriarty, Barkhad Abdi, Gérard Jugnot, Ben Miller, Abel Jafri, Sarh-Jeanne Labrosse…

Ülke: Fransa, Belçika, Hindistan