Her dönemin kadınları

“Küçük Kadınlar”, iç savaş sonrası Amerika’sında birbirinden çok farklı karaktere sahip dört kız kardeşin hikayesini anlatır. Yazar olan Jo March’ın öne çıktığı hikaye, yeni dünyanın değişen yüzünü gösterirken diğer yandan 20'nci yüzyıl arifesinde kadınların sesi olma niyetindedir.

Şenay Aydemir sinesenay@gmail.com

Louisa May Alcott’un “Küçük Kadınlar”ı (Little Women) 1868 yılında yayınlanışından bugüne dünya tarihinin en popüler romanları arasında kabul ediliyor. Her kuşakla ama özellikle de kadın okuyucularla özel bir bağ kuran böylesi sıcak bir romanın sinemanın ilgisini çekmemesi düşünülemez kuşkusuz. Ki öyle de oluyor.

Daha sinemanın emekleme döneminde 1917’de ilk kez Alexander Butler tarafından sinemaya aktarılıyor. Kayıp olan bu filmin ardından bir yıl sonra bir kez daha sinemaya aktarılıyor “Küçük Kadınlar”. 1933 yapımı filmin başrolünde Katharine Hepburn yer alırken 1949 tarihli uyarlamada ise Elizabeth Taylor var. Romanın şimdiye kadarki en iyi uyarlamalarından birisi olarak kabul edilen 1994 tarihli yapım Winona Ryder, Kirsten Dunst, Claire Danes ve Christian Bale gibi yıldızları buluşturmuştu. Bütün bunların yanında romanın birçok ülkede defalarca dizi olarak da çekildiğini not düşelim.

Daha 2018’de Clare Niederpruem’ın romanın yayınlanışının 150'nci yılında çektiği ve hikayeyi bugüne getirdiği filmin varlığından haberdar olmamıştık ki, oyunculuğun ardından “Uğur Böceği” (Lady Bird) ile yönetmenliğe iddialı bir giriş yapan Greta Gerwig’in yeni bir uyarlama için sete girdiği haberleri düştü. Geçen pazar sahiplerini bulan Oscar ödüllerinde en iyi film dâhil altı dalda aday gösterilen ve kostüm ödülünü kazanan film, bu klasik romana yeni bir ruh üflemeyi başarıyor kanımca.

“Küçük Kadınlar”, iç savaş sonrası Amerika’sında birbirinden çok farklı karaktere sahip dört kız kardeşin hikayesini anlatır. Yazar olan Jo March’ın öne çıktığı hikaye, yeni dünyanın değişen yüzünü gösterirken diğer yandan 20'nci yüzyıl arifesinde kadınların sesi olma niyetindedir. Bir yandan da tipik bir aile dramasıdır. İç savaş yıllarında babanın yokluğu, varlıktan göreceli olarak biraz yoksulluğa düşmüş bir aile, hastalıklar, aşk acıları ve var olma problemleri hikayenin ana eksinini oluşturur.

Yıllar önce “Sex and the City” dizisi çok popülerken izlemeye başlamıştım. Malum yakın arkadaş olan ancak karakter olarak birbirlerine hiç benzemeyen dört kadının hikayesini anlatıyordu dizi. Bir kadın arkadaşımla dizi üzerine konuşurken “Biliyorsun onların hepsi aslında tek kadın. Yani bir kadının farklı kişiliklerini temsil ediyorlar” değince aydınlanmıştım. İki anlamda da tabii. Hem diziyi daha iyi kavramış hem de kadınlar hakkında bir sır öğrendiğimi sanmıştım. “Küçük Kadınlar” da biraz bana öyle gelen yapımlardandır. Jo, Meg, Beth ve Amy’nin dört kardeş, dört dost ve dört ayrı karakter olmalarının yanında tek bir ruh oldukları düşünülebilir ki, Greta Gerwig’in bunu büyük oranda başardığını söylemeden geçmeyelim.

Gerwig’in başardığı başka şeyler de var. Mesela bir yandan hikayeyi dönemin ruhuna uygun bir ‘kostüm draması’ olarak inşa ederken, diğer yandan bugünün ruhunu üflemedeki başarısı. Biraz açalım. “Küçük Kadınlar”, içinde savaşın, hastalıkların, aşk açısının, kimlik sorunlarının, kıskançlık ve ölümün olduğu bir metin. Ama aynı zamanda dayanışma ve güvenin, sevgi ve dostluğunda hüküm sürdüğü bir anlatı. Gerwig bütün bunları dengeli bir biçimde dönem atmosferi içinde anlatmayı başarıyor kanımca. Yani bu açıdan bakınca tam bir dönem film.

Öte yandan karakterlerin birbirleriyle ilişkileri açısından oldukça bugüne dair bir anlatı. Örneğin Jo ile Lourie arasındaki ilişki. Ya da Mr. Laurence’in hikayeye dâhil olma biçimi. Sanki dönemden değil de, bugünden biriymiş gibi. Kentli, zengin ve yalnız. Kaybettiği kızının gölgesini başka bir evde arayan modern insanmış gibi… Jo’nun iyi bir yazar olduğunu ispatlamak zorunda kalma halleri, yayıncının kitabın çok satması için ona yukarıdan bakan ve akıl veren tavırlarını izlerken hiç de “bir döneme aitmiş” gibi gelmiyor örneğin. Bu bir yanıyla Gerwig’in yorumunun başarısı kuşkusuz. Ancak diğer yanıyla da Louisa May Alcott’un metninin olanaklarının sonucu.

Gerwig’in “Uğur Böceği”ndeki gibi başrolü burada da emanet ettiği Saoirse Ronan bir kez daha göz dolduruyor. Dördüncü kez Oscar’dan eli boş dönen oyuncunun bir gün hak ettiği bu ödülü almasını umalım. 2016’da “Lady Macbeth”te izleyip hayran kaldığımız Florence Pugh’un Amy Mach performansını da not etmeden geçmeyelim. Daha önceki uyarlamalarda olduğu gibi bu da bir yıldızları geçidine dönüşüyor: Emma Watson, Eliza Scanlen, Laura Dern, Timothée Chalamet, Meryl Streep, Louis Garrel, Chris Cooper…

Oyunculuk açısından sıkıntı yaşamayan film, iki saati aşan süresinde ritmini tutturamıyor ancak her zaman. Kimi zaman tökezliyor, ağır aksak gitmeye başlıyor. Özellikle ikinci yarının sonlarına doğru belirginleşen bu ağırlığı atlatırsanız, yeterince duygulu finalde filmle birlikte kendinizi toparlayabilirsiniz.

KÜÇÜK KADINLAR

ORİJİNAL ADI: Little Women

YÖNETMEN: Greta Gerwig

OYUNCULAR: Saoirse Ronan, Emma Watson, Florence Pugh, Eliza Scanlen, Laura Dern, Timothée Chalamet, Meryl Streep

YAPIM: 2019 ABD

SÜRE: 135 dk.

Tüm yazılarını göster