Hepimiz çok rahat yaşıyoruz

Ülkemizde kuirlerin büyük bir çoğunluğu iki anlamda da rahat yaşamıyor. Ayrımcılık, sömürü, nefret, işsizlik, baskılar, gelecek kaygısı yakamızı bırakmıyor. Yakamızı bırakmıyor fenomenler, YouTuberlar, ikonlar, şovmenler. Bırakmıyorlar çünkü sayemizde rahat yaşıyorlar.

Abone ol

Tunca Özlen

Geçtiğimiz günlerde gerçekleşen ve Brexit yanlısı Muhafazakar Parti’nin tek başına iktidara gelmesiyle sonuçlanan Britanya Avam Kamarası seçimlerinin yaratacağı sonuçları hep beraber göreceğiz.

Milletvekillerinin çeşitli kategorilere dağılımına bakıldığında, bir an için seçimleri kazananın Muhafazakar Parti değil de İşçi Partisi olduğunu sanmak işten bile değil.

Meclis’teki kadın oranı yüzde 2 artarak yüzde 34’e ulaşmış. Daha dikkat çekici bir veri ise, kuir milletvekillerine dair. İngiltere Avam Kamarası'na seçilen 650 kişiden en az 51'i kuir. Bunun 24'ü Muhafazakar Parti'den, 18'i İşçi Partisi'nden, 9'u da İskoç Ulusal Partisi'nden.

Ülkemizde olsa, Meclis’te kadınların ve kuirlerin temsil oranlarının yükselmesi solun yükselişinin emaresi olarak yorumlanırdı. Oysa kuir vekillerin yarısını Meclis'e sokan Muhafazakar Parti, aynı zamanda neo-liberal politikaların takipçisi.

Görünen o ki, cinsel çeşitliliğe saygı meselesi İngiltere’de turnusol kağıdı olma özelliğini yavaş yavaş kaybediyor. Muhafazakarı, kralcısı, sağcısı bile bunu sorun etmiyor. Böylece sağ/sol ayrımı yeniden ekonomik temele oturuyor.

Hemcinsler arası birlikteliklerin 2005’ten 2014’e kadar “medeni birliktelik” statüsünde tanındığı, 2014’te evlilik eşitliğinin yasalaştığı bir ülkede toplumun cinsel çeşitliliğe yaklaşımının bir gecede değişmediği ortada.

Ülkemizde ise tablo bambaşka. Cinsel çeşitliliğe saygı duyulması, tam hak eşitliği, ikili cinsiyet rejiminin sorgulanması gibi başlıklar solun, hatta daha ziyade solun devrimci unsurlarının sahiplendiği talepler.

Ayrımcılık ve nefret, ülkemizde sağın katalizörü olmayı sürdürüyor. Bunda siyasete kimlik politikalarının egemen olmasının büyük rolü var. Kendini ancak karşıtı üzerinden tanımlayabilen siyasal İslamcı ekolün iktidarı sarsılmadıkça bu tablonun değişmesini beklemek gerçekçi değil.

Ancak bu karanlık iktidar tekil değil. İktidar içimizde, gündelik ilişkilerimizde, yarattığımız mekanizmalarda, her yerde.

'HER KOYUN KENDİ BACAĞINDAN ASILIR'

“Sosyal medya fenomeni” Murat Övüç’le yapılan bir röportaj çok paylaşıldı ve tartışıldı.

YouTube’da yayınlanan programı hazırlayan sunucu, “LGBT’ler çok rahat yaşıyor bu ülkede dediğimizde, sen bunu nasıl dersin bu ülkede translar öldürülüyor diyorlar linç ediliyoruz” demesi üzerine Murat Övünç’ün söyledikleri hâlâ kulaklarımda çınlıyor:

“Rahat yaşıyoruz, hepimiz çok rahat yaşıyoruz. Bir atasözü var biliyorsunuz, her koyun kendi bacağından asılır… Hiçbir Avrupa ülkesinde translar böyle yaşamıyor. Hepsinin işi gücü var, ayaklarının üzerinde duruyorlar ve ekonomik özgürlükleri var.”

Burada “bacağından asılmış koyun” nefret suçu mağduru trans kadınlar oluyor!

Trans Cinayetleri İzleme Projesi’nin raporuna göre Türkiye trans cinayetlerinde Avrupa birincisi. Rapora göre ülkemizde son 10 yılda en az 51 trans kadın öldürüldü. (1)

Öldürülen trans kadınlardan ikisi, polis saldırısına uğrayan Onur Yürüyüşü’nde sergiledikleri direnişle özdeşleşen Hande Kader ve Didem Akay.

.

Hande Kader, 2016 yılında İstanbul’da bir yol kenarında yakılmış olarak bulundu. Tanınmaz haldeki Hande’yi ev arkadaşı teşhis edebildi. Didem Akay ise intihara sürüklendi. Biliyoruz ki trans cinayetlerinin olduğu gibi intiharların da arkasında toplumsal nedenler yatıyor.

Pek çoğu üniversite eğitimini tamamlayamayan, barınma ve güvenceli iş gibi temel haklarından mahrum bırakılan trans kadınlar hayatta kalabilmek için zorunlu seks işçiliğine yöneliyor. Seks işçiliği ülkemizdeki koşullar nedeniyle tehlikeli bir işçilik türü. Müşterileri tarafından gasp edildikleri veya saldırıya uğradıklarında onları ne polis, ne adalet mekanizması koruyor. Trans cinayetleri ses getirse de failleri çoğu zaman bulunamıyor ve cezalandırılmıyor.

Murat Övünç ise ezileni ezen gibi gösteriyor; seks işçilerinin insanları gasp ettiklerini, onlara saldırdıklarını öne sürüyor. Sözleri, “Travesti terörü” başlıklı gazete kupürlerinden fırlıyor adeta. Trans kadınları hedef gösteren bu söylem, translara yönelik saldırıları meşrulaştırırken saldırganları da aklıyor.

Murat Övünç örneği ne yazık ki istisna değil. İlk örneğini 2010’ların başında “AK LGBT” ile gördüğümüz, mevcut sistemle ve iktidarla barışık, eğlence sektöründe yer alırken yeri geldiğinde son derece muhafazakar bir görüntü veren, oportünist bir profil giderek yaygınlaşıyor.

“Hepimiz çok rahat yaşıyoruz” mottosu iki yanılsama üzerinde yükseliyor. İlk olarak, ülkemizde kuirlerin hiçbir ayrımcılıkla karşılaşmadan yaşadıkları, toplumun cinsel çeşitliliği kabullendiği ima ediliyor. Nefret cinayetleri ve Onur Yürüyüşü’nün yasaklanması başta olmak üzere yıllardır süren baskılar ise, LGBT dinamiğinin muhafazakar kesimlerle yaşadığı doku uyuşmazlığı bahane edilerek meşrulaştırılıyor. Uyumsuzlar, “Rahat mı battı” denilerek bacağından asılıyor!

İkinci olarak, kuirlerin (ve hatta herkesin) iyi bir yaşam standardına sahip olduğu ima ediliyor. “Hepimiz çok rahat yaşıyoruz” sözü, kimliklerin sınıfları dikine kestiğini hatırlamamıza vesile oluyor. Kuirler arasındaki sınıfsal eşitsizlikler, bu eşitsizlikleri kamufle etme telaşını da beraberinde getiriyor.

Oysa ülkemizde kuirlerin büyük bir çoğunluğu iki anlamda da rahat yaşamıyor. Ayrımcılık, sömürü, nefret, işsizlik, baskılar, gelecek kaygısı yakamızı bırakmıyor.

Yakamızı bırakmıyor fenomenler, YouTuberlar, ikonlar, şovmenler. Bırakmıyorlar çünkü sayemizde rahat yaşıyorlar.

(1) “Türkiye, Avrupa'da en çok trans cinayeti işlenen ülke”