Hediye Gündüz: Çevreciler tehdit altında

Antalya Finike’de çevre aktivisti Büyüknohutçu çiftinin öldürülmesiyle ilgili iddialar bitmek bilmiyor. Bölgede çevre mücadelesi yürütenlerin başlarına gelenleri, ‘A Platformu’ Sözcüsü Hediye Gündüz anlattı. Gündüz, kendilerine saldıranların şu andaki siyasi iklimden cesaret aldığını söyledi.

Abone ol

ANKARA - Antalya’nın Finike ilçesi Kızılcık Yaylası’ndaki dağ evinde geçtiğimiz hafta av tüfeğiyle vurularak öldürülen tüketici hakları savunucusu ve çevre aktivisti Ali Ulvi Büyüknohutçu ile eşi Aysin Büyüknohutçu’nun yakalanan katil zanlısı Ali Yumaç’ı cinayete birileri azmettirmiş olabilir mi? Bölgeye dair anlatılanlar, çevre aktivistlerinin başına gelenler, iddialara kulak kabartmak gerektiğini düşündürtüyor. Çevre eylemlerinin tanınmış siması, A Platformu(Antalya, Isparta, Burdur, Denizli, Kaş Platformu) Sözcüsü Hediye Gündüz’e bölgede neler yaşandığını sorduk.

‘BU CİNAYET ÇOK DERİN”

Katil zanlısı ‘cinayeti para için işledim’ diye itirafta bulundu ama size göre bu sıradan bir cinayet değil, öyle mi?

Asla değil. Ali Bey’in öldürülmesi tesadüf değil. Risk altında olduğunu zaten biliyordum. Bütün çevreciler risk altında. Olaylar kronolojisine baktığınızda bölgede yaşananların hiçbirinin basit olaylar olmadığı açıkça görülür. Bu da gasp amaçlı bir cinayet değil bana göre, altının çok derin olduğunu düşünüyorum. Bu derinlik ortaya çıkartılmalı. Bütün çevreci, duyarlı arkadaşlarımıza görev düşüyor.

Cinayetten hemen sonra yaptığınız açıklamalardan dolayı sizi aradık ve sayenizde ulaştığımız, dün de haberini yayınladığımız, Büyüknohutçu çiftinin eski komşusu Ali Çağrı’nın, evinin bundan 4 yıl önce yandığını öğrendik. Bir de Büyüknohutçu’ların evinin yakınındaki orman yangını var. Bundan başka şüpheli olaylar var mı bilmemiz gereken?

Ali Bey’in evinin karşısına bir mermer ocağı açılacaktı. Yerel gruplarla haberleştik, mücadele ettik ve o ocak açtırılmadı. Biz Antalya’da yaşıyoruz ama onlar oradalar ve yaşadıkları yerde mücadeleye devam ettiler. Orada kimsenin dillendirmediği ama hepimizin her zaman hissettiği bir tedirginlik, garip bir hava hep vardı. Ali Ulvi Bey’in komşusu Ali Çağrı’nın evi yandı. Ocaklarla iç içesin, onlara karşı mücadele ediyorsun ve evin yanıyor. Ali Çağrı şikâyetçi oldu, olay mahkemeye yansıdı ama sonuç alınamadı maalesef. Ali Çağrı’nın hayatı, parası güme gitti.

‘FİNİKE’DE HER ZAMAN BİR KORKU VARDI’

Nasıl ‘garip bir hava, tedirginlik’ vardı Finike’de?

Taş ocakları Finike’de çok yoğun. Finike’de bir eylem, basın açıklaması yapalım dediğimizde Finikeli arkadaşlarımız hep tedirgin oluyorlardı. Adı konulmamış bir korku vardı.

Çevre aktivistleri tehdit alıyor mu bu tip mücadelelerde?

Her uğraştığımız çevre sorununda, bu taş ocağı, HES veya orman kesimi olsun, hep şu sıralama yaşanır. Örneğin köyde, HES’te çalışan biri varsa onun çevresini devreye sokarlar. “Orada ekmek kazanıyor, ekmeğine niye mani oluyorsunuz?” söylemiyle karşı grup oluştururlar. Bundan sonuç alamazlarsa “devlet yapıyor, devletle baş edemeyiz” söylemi devreye girer. Bunu bilinçli olarak yayarlar. Bir yöntem de medya aracılığıyla kamuoyunun bu işe ikna edilmesidir. Gazetelere taş ocaklarının yararları anlatılır şirket yetkilileri tarafından.

‘TEHDİTLERİN HANGİ BİRİNİ ANLATAYIM!’

Siz tehdit edildiniz mi veya tehdide tanık oldunuz mu?

Öğretmenlik yaptığım dönemde bir derneğin de başkanıydım. Milli Eğitim Müdürü beni odasına çağırıp “sen boyundan büyük işler yapıyorsun” dedi. Antalya Kundu’da golf sahası yapılmasını direniş göstererek engelledik. O dönemde takip edildim mesela. Yakın bir tarihte ise şuna tanık oldum, Burdur’da bir mermer ocağında keşif yapılacağını söyleyerek beni de çağırdılar. Hâkim tarafları konuştururken kalabalığın içinden bir adam çığlık attı, “Avukat kolumu sıktı” dedi. Maden şirketinin avukatı, hâkimin gözü önünde bir köylünün kolunu sıkmaya cesaret edebiliyor! Bunu şu anda hâkim olan bir iklim sayesinde yapıyor. Hangi birini anlatayım!

Korkuteli İmecik köyüne yapılması planlanan arıtma tesisini, dernek olarak mücadele ettik, yaptırtmadık. Bu tesisin atıkları içinde ağır metaller var. Bu atık ancak demirçelik ve çimento fabrikalarında değerlendirilebilir. Ancak Antalya Belediyesi bu işi ihaleyle vermiş bir firmaya. O firma İmecik köyüne tesis kurmuş. Kapalı alanda bir tesis kurup orada kurutması gereken atıkları, 70-80 tonluk kamyonlarla köylülerin tarlasına döküyor. Köylüye önce bunun gübre olduğu söylenmiş. Köylü bunun zararlı olduğuna uyanıp itiraz edince para vermişler köylülere. Ona da itiraz edilince bu kez atıkları gece yarısı gizlice tarlalara döküp traktörle de tarlayı sürdürmüşler. Burada bir gencin dağ evini yakmışlar. Tarlasında seyrek meşeler var; meşeleri de yakmışlar. Ev kaza diyelim, meşe de mi kaza? Telefon kayıtları da var ve iki davamız sürüyor orada.

‘HÜKÜMET BİZE KARŞI ÜSLUBUNU DEĞİŞTİRMEK ZORUNDA’

Bir iklimden söz ettiniz. Nasıl bir iklim var şu an çevre aktivistleri açısından?

Mevcut siyasi iktidar her fırsatta çevrecilere hakaret ediyor, onları aşağılıyor. Bu işi onlar değil biz iyi biliriz diyor, en büyük çevreci benim diyor. Bütün bunlar çevre koruma mücadelesi verenlere her türlü yapılanı meşru kılmaya başladı. Farklı bölgelerde mesela İmecik’te dağ evi ve meşeler yanıyor, Finike’de ev ve orman yanıyor. Bu iklim sebebiyle de bu tür vakaların sorumluları bulunmuyor. Çevre mücadelesi veren insanlar tehdit altında. İki arkadaşımız hayatını kaybetti. Hepimiz ölelim mi?

Bu iklimin sona emesi için ne yapılması gerekiyor?

Çevrecilerle ilgili yaratılan iklimin birinci dereceden sorumlusu iktidardır. Hükümet bize karşı üslubunu değiştirmek zorunda ve sorumluları bulup cezalandırılmalarını sağlamak zorunda. İmecik’te bu suçu işleyen bulunsaydı çevrecilere karşı Finike’de kimse suç işlemeyi düşünemezdi. Yapılması gereken budur. İki arkadaşımızın canına mal olan bir süreç var orada. Bu arkadaşlarımız, mermer ocaklarına, taş ocaklarına karşı mücadele ettiler. Bu ocaklar kapanmalıdır. Onların yarım bıraktığı mücadele devam etmeli ve iktidar da bir iyi niyet göstergesi olarak bu ocakları kapatmalı, çevrecilere sahip çıkmalıdır. (DUVAR)