HEDEP: İttifak olacaksa demokrat, kapsayıcı, Kürt’ü tanıyan anlayışla olacak

HEDEP Sözcüsü Ayşegül Doğan, AK Parti ile arka kapı diplomasisi yürütüldüğü iddiasını yalanladı. “Meşru ve yasal bir siyasi parti olarak ilkelerimiz çerçevesinde herkesle görüşebiliriz” dedi.  

Abone ol

ANKARA - Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin (HEDEP), 2019 yerel seçimleri ve 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde uyguladığı “iktidara kaybettirme, muhalefete kazandırma” stratejisi çokça tartışıldı, tabanı tarafından da eleştirildi. 2024 yerel seçimleri yaklaşırken parti, yeni seçim stratejisini netleştirmeye başladı. HEDEP Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, güçlü oldukları kentlerde aday çıkaracaklarını, batıdaysa ittifaklara açık olduklarını söyledi.

Söyleşimizin konuğu HEDEP Sözcüsü Ayşegül Doğan, partinin yerel seçim stratejisine ilişkin detayları anlattı. HEDEP’in yeni dönem mottosunun “kaybettirmek-kazandırmak” yerine “kazanmak” olacağını ifade eden Doğan, kimlerle ve nasıl ittifak yapabileceklerini de şöyle tarifledi: “İttifak olacaksa aleni, ilkeleri kamuoyu ile paylaşılan, demokrat, kapsayıcı, Kürt’ü tanıyan, ayrımcı olmayan, halka hizmet edecek bir anlayışla olacak.”

“HEDEP ile AK Parti arasında bir ittifak olabilir mi?”, “İki parti kayyım atanmaması koşuluyla anlaşacak mı?”, “İki parti arka kapı diplomasisi mi yürütüyor?” Kamuoyunun merak ettiği bu sorulara da yanıt veren Doğan, AK Parti ile görüşme, arka kapı diplomasisi iddialarını yalanlarken “Meşru ve yasal bir siyasi parti olarak ilkelerimiz çerçevesinde herkesle görüşebiliriz” notunu da ekledi.

Türkiye siyasetindeki güncel gelişmelere dair sorularımızı yanıtlayan Doğan’la babası Orhan Doğan’ın siyaset yaptığı yılları, kişisel hikayesini, siyasete girme kararını da konuştuk. Doğan’ın sorularımıza cevapları şöyle:

‘PEK ÇOK KÜRT GİBİ SİYASETİN İÇİNE DOĞDUM’

Siyasete hiç uzak değilsiniz. Hem siyasetçi bir babanın, Orhan Doğan'ın kızısınız hem de gazeteci olarak siyaseti uzun yıllar takip ettiniz. Siyasete girmek konusunda daha önce de davetler aldınız; bu kez kararınızda ne etkili oldu?

Bir karar değil sorumluluk ve görev aslında… Çocukluğum Cizre’de geçti. Cizre’nin katliamlara, faili meçhul cinayetlere, köy yakma ve boşaltmalara maruz bırakıldığı yıllardı. Babam avukat ve insan hakları savunucusuydu. İHD’nin ve Halkın Emek Partisi'nin kurucularından biriydi. DEP milletvekili olduğu dönemde de, hapishanede de, DGM’deki savunmalarında da, son nefesine kadar hep mücadelenin içinde yer aldı. Tüm bu süreçleri birlikte yaşadık. Cizre’deki evimiz ateş altındayken, bombalandığında, DEP milletvekilleri Meclis’ten zorla götürüldüklerinde oradaydım. Annem ve  kardeşlerimle birlikte; tıpkı tüm diğer siyasi tutsakların aileleri gibi Ulucanlar hapishanesinin kapısında 10,5 yıl geçirdik. Siyasetin içinde siyasi tutsak edilenlerin arasında büyüdüm, büyüdük… Pek çok Kürt gibi siyasetin içine doğdum ve hep içinde oldum. Böyle bir dönemde önüme bir görev alma seçeneği geldi. Bir kadın, Kürt ve gazeteci olarak soluk alamaz hale gelmiştim. Tam da Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına geçişte demokratik siyasete, kuşaklar boyu süren bu onurlu mücadeleye bir katkım olabilir mi diye düşündüm ve bugün bu nedenlerle buradayım. İyi ki buradayım. Seçim çalışması boyunca konuştuğum, dokunduğum kadınların, çocukların, gençlerin, umudu ve beklentisi olan, mücadeleden vazgeçmeyen herkesin sesini, sözünü hakkıyla taşımak için buradayım.

‘TÜRKİYE’DE KÜRTLERE YÖNELİK DEVLET POLİTİKASI DEĞİŞMEDİ’

Bugün olduğunuz yerden 90’lı yıllara, Orhan Doğan’ın milletvekili olduğu döneme baktığınızda ne görüyorsunuz? Meclis’te, siyasette, Türkiye'de ne değişti?

Tam anlamıyla Türkiye’de Kürtlere yönelik devlet politikası değişmedi. Atılan her adım sonrası birkaç adım geri atıldı. Bugün de içeride tutuklu siyasetçiler var. Bugün de seçilmişlerin bir bölümü sürgünde. Bugün de Kürtçe, Meclis tutanaklarına “X-Bilinmeyen Dil” olarak geçiyor. İktidarlar değişiyor ama devletin demokratik siyasete yaklaşımı ve politikası değişmiyor. “Düşünce ve siyasal duruşlara, tarihin her döneminde komplolar giydirilmiş ve böylelikle kişilerin düşünceleri değil, suçlu ilan edildikten sonra suçlulukları tartışılmıştır.” Babamın, 23 Mart 2003 tarihli Ankara 1 No’lu DGM’deki savunmasından bu cümle, bugün Kobani Kumpas Davası’nda da yapılan bu değil mi? Demokratik siyasetten duyulan bu korkuya, kurulan komplolara karşın HEDEP’in temsil ettiği siyasi gelenek hala ve inatla toplumun farklı kesimleri için bir umut olmayı sürdürüyor. 

‘EN AZ 30 YILDIR TÜRKİYE’NİN TUTUNACAK DALIYIZ’

Partiniz seçimlerin ardından yoğun bir yaz geçirdi. Tabanınızdan aldığınız eleştiri ve öneriler doğrultusunda değişim sürecini başlattınız. Ne değişti HEDEP'te?

Siyasi geleneğimizde değişim, tarihsel ve konjonktürel pek çok nedenle yalnızca kongre yapmaktan, yönetim ve parti meclisinin yenilenmesinden ibaret olmadı. Elbette bunlar değişim ve yenilenme  için vazgeçilmez adımlar. Özünde değişim ortaklaşılan, kimseyi geride bırakmayan, duyan, öğrenen ve yeni stratejiler geliştiren bir süreç.

Nitekim 14 -28 Mayıs seçimlerinden sonra hızla bir eleştiri-özeleştiri süreci başlattık. Bu başlı başına cesur bir çıkış ve adını koyalım; bir pozisyon alıştı. İl, ilçe hatta köylerde değerlendirme ve halk toplantıları yaparak binlerce insana ulaştık. Bütün toplantılar tutanaklarla kayıt altına alındı. Bu süreç, yeni dönem politikalarının büyük oranda belirleyicisi oldu. Merkezileşme, daralma, bir başka ifadeyle üçüncü yol siyasetinden sapma ya da uzaklaşma eleştirilerine önem atfedildi. Bu önem, aynı zamanda bir yol ayrımındaymış gibi seçeneksiz bırakılan toplum için de bir seçenek daha var demek. Dayatılan sıkışmışlığa karşı, Kürt siyasetiyle Türkiye demokrasi güçlerini ortak mücadele hattında buluşturan ve bunu büyütme, derinleştirme, güçlendirme hedefi olan  bir parti olarak HEDEP, Türkiye'de tutunacak dal arayanların en güçlü adresi, ortak mücadele zemini.

En az 30 yıldır Türkiye’nin tutunacak dalıyız. Bu uzun bir yürüyüş, dallar ve kökler buluşması… Kadınların, gençlerin, emekçilerin, yoksulların, farklı kimliklerin, aidiyetlerin, inançların, dillerin buluşması…Bunu gerçekleştirebilen, gerçekleştirebilecek olan tek parti HEDEP.

‘HEDEP TÜRKİYELİLEŞME İDDİASINDAN VAZGEÇMEDİ’

Kongreden sonra yeni yönetimin oluşmasıyla birlikte “HEDEP Türkiyelileşme iddiasından vazgeçti” yorumları yapıldı. Bu eleştiriler ve yorumlar hakkında ne söylersiniz? HEDEP'in politik duruşunda bir değişiklik olacak mı? Türkiyelileşme iddiasından vazgeçmesi söz konusu mu?

“Türkiyelileşme” etrafında dönen tartışmalar öteden beri, farklı zaman ve koşullarda gündeme geliyor. Aynı zamanda bu kavrama yüklenen anlamlar da farklılaştı. Başından beri Kürt sorununun demokratik siyasi yollarla çözümünü ve Türkiye’nin demokratikleşmesini öngören bir geleneğin temsilcisi olarak partimiz bu iddiasından vazgeçmedi, fakat bunu yeterince anlatamadığına dair bir özeleştiri de yaptı.

HEDEP, ne Kürtlere özgürlük ne de birlikte eşit, özgür ve demokratik bir yaşam kurma iddiasından vazgeçti. Bugün, yani Cumhuriyet’in ikinci yüzyılının başında, “Türkiye demokratik bir ülke olacak mı, olmayacak mı” asıl mesele bu. Türkiye demokratik bir ülke olacaksa öncelikli ve temel meselesi Kürt sorununu çözmek. Aksi imkânsız.

‘MUHALEFET PARTİLERİ İKTİDARIN ÇİZDİĞİ SINIRLARA SIKIŞIYOR’

Örneğin şimdi yeni bir anayasaya dair bazı tartışmalar var. Peki, Kürtlerin, taleplerini görmeyen yeni bir anayasa yapmak mümkün mü? Bu soruları çoğaltabiliriz. Kadınları, gençleri, emekçileri, ezilenleri, farklı inanç ve aidiyetleri görmeyen eşit ve özgürlükçü bir anayasa yapmak mümkün mü? Önemli olan konuşabileceğimiz bir zemin yaratabilmek. Her fırsatta seferberlik diline tutunan, milliyetçi ve tekçi politikalara sarılan iktidar bloku, çoğu zaman muhalefet partilerinin de iktidarın çizdiği sınırlara sıkışmasına neden oluyor. Bunun için toplumsal muhalefetin, muhalefet partilerinin  daha güçlü ve cesur olmasına, sorumluluk almasına ihtiyaç var. Bu irade bugün ne iktidar da ne de ana  muhalefette var.

‘BARIŞI İKTİDARDAN BEKLEMEK YERİNE BARIŞ POTANSİYELİNİ ORTAYA ÇIKARMAK GEREKİR’

Ana muhalefet partisinde de iktidar partisinde de çözüm iradesi olmadığını ifade ettiniz. Bu durumda HEDEP’in rolü ne olacak, çözüm nasıl mümkün olacak?

Dünyanın hiçbir yerinde barış iktidarlar istediği için sağlanmamıştır. İktidarlar mevcut durumdan, statükodan beslenirler ve değişime direnirler. Barışı iktidardan beklemek yerine barış potansiyelini ortaya çıkarmak gerekir. HEDEP barışçı demokratik siyasetin yaratıcı olanakları için mücadele ederek, siyaseti hak ettiği saygınlık düzeyine ulaştırmayı hedefliyor. Bu muhalefet olarak bizim görevimiz.

‘ANA MUHALEFETİN DAHA CESUR ÇIKIŞLAR YAPMASI LAZIM’

Tam bu noktada ana muhalefetin daha cesur çıkışlar yapması lazım. İktidar üzerinde baskı oluşturacak toplumsal bir muhalefete ihtiyaç var. Mesela biz Türkiye de niye hep beraber barış için yürüyüşler, mitingler yapamıyoruz? Niye hep beraber yüksek sesle çözüm talep etmiyoruz? Neden iktidarı barışçı çözüme mecbur bırakamıyoruz?

‘HİÇ KİMSE HALKA RAĞMEN ADAY OLMAYACAK’

Kongreden sonra şekillenen yeni parti yönetiminin ilk büyük sınavı yerel seçimler olacak. Parti yöneticileriniz 'dünyaya örnek olacak bir ön seçim modeli' hazırlandığını söylemişti. Nasıl bir önseçim modeli hazırlığındasınız? Adayları nasıl belirleyeceksiniz?

Yerel seçimlerde adaylarımızı halk belirleyecek, bu aynı zamanda konferans kararlarımızdan biri. Halkın katılımını en geniş biçimde sağlayacak aday belirleme modeline ve seçim kılavuzuna ilişkin yerel yönetimler komisyonumuz çalışıyor. Bu konu, il, ilçe değerlendirme ve halk toplantılarında en çok karşımıza çıkan başlıklardan biriydi. Detaylarını çok yakında paylaşacağız. Şunu söyleyebilirim; yerel seçimlerde hiç kimse halka rağmen aday olamayacak. Adayları halk seçecek, halk belirleyecek, halkın iradesi sandığa yansıyacak.

‘YENİ DÖNEMDE MOTTOMUZ ‘KAYBETTİRMEK-KAZANDIRMAK’ YERİNE KAZANMAK OLACAK’

Başta büyükşehirler olmak üzere pek çok şehirde yerel seçim tavrınız belirleyici olacak. Stratejinize ilişkin tartışmalar nasıl ilerliyor, genel eğilim ne yönde? Olası işbirliklerine açık mısınız ya da 81 ilde aday çıkarmanız gündemde mi?

Tüm ihtimaller masada; henüz bu ihtimallere ilişkin ortaya çıkmış bir eğilim, kesinleşmiş bir kararımız yok. Pek çok büyükşehirde oylarımızın belirleyici olduğunu bilerek, bu sorumluluğun farkında olarak karar vereceğiz. Yalnızca Genel Merkez’de MYK’nın tartışarak vereceği bir karar olmayacak, bize oy verenlerin, halkımızın, bileşenlerimizin talepleri, beklentileri belirleyici olacak. Seçim süreci açık ve şeffaf bir biçimde yürütülecek. Yeni dönemde mottomuz “kaybettirmek-kazandırmak” yerine kazanmak. Biz kazanacağız.

‘İTTİFAK OLACAKSA DEMOKRAT, KAPSAYICI, KÜRT’Ü TANIYAN ANLAYIŞLA OLACAK’

İttifak olacaksa aleni, ilkeleri kamuoyu ile paylaşılan, demokrat, kapsayıcı, Kürt’ü tanıyan, ayrımcı olmayan, halka hizmet edecek bir anlayışla olacak. Birinci ve ikinci parti olduğumuz her yerde kendi adaylarımızı çıkaracağız. Hafta sonu yaptığımız yerel yönetimler konferansında Eş Başkan’ımız Tuncer Bakırhan da ifade etti; Batı'da ittifaklara açığız.

‘İKTİDARLA KAYYIM PAZARLIĞI İDDİASI DOĞRU DEĞİL’

Bazı gazeteciler kayyım atanmaması karşılığında büyükşehirlerde aday çıkararak iktidarın elini güçlendirebileceğiniz iddiasını ortaya attı. Böyle bir senaryo mümkün mü?

Bu haberlerin hiçbiri doğru değil. Kayyumların atanmaması için birilerinin lehine aday çıkarmamıza ya da çıkarmamamıza gerek yok. Kayyum rejimi, uygulamalarıyla birlikte tümüyle hukuksuz olduğu gibi, sürdürülürse yalnızca Kürt illeriyle sınırlı kalmayacağı da aşikar. Toplumsal muhalefetin, yaklaşan yerel yönetim seçimlerinde bizimle birlikte kayyum rejimini sandığa gömmesi gerekir.

‘ARKA KAPI DİPLOMASİSİ İDDİALARI DOĞRU DEĞİL’

Gazeteci Deniz Zeyrek’in AK Parti ile arka kapı diplomasisi yürüttüğünüz yönünde güncel bir iddiası var. Değerlendirmeniz ne olur?

Bu iddialar doğru değil. Her seçim öncesi olduğu gibi partimizin iktidarla arka kapı diplomasisi yürüttüğü iddia ediliyor.  Yalnızca iktidarla değil, hatırlayalım 14-28 Mayıs seçimleri öncesinde de benzer iddialar Millet İttifakı’yla ilgili de gündeme geldi. Her nedense HEDEP dışındaki siyasi partiler arası diyalog olağan görülürken; partimiz söz konusu olduğunda şüpheli yaklaşılıyor.

‘MEŞRU VE YASAL BİR SİYASİ PARTİ OLARAK İLKELERİMİZ ÇERÇEVESİNDE HERKESLE GÖRÜŞEBİLİRİZ’

Elbette neden böyle yaklaşıldığını biliyoruz. Bazı kesimlerin iyi niyetli değerlendirmelerini tenzih ederek; bu durumu Kürtlerin ve demokrasi güçlerinin kazanmalarına ve muhtemel kazanımlarına dönük en hafif deyimiyle korkunun tezahürü olarak tanımlayabiliriz. Meşru ve yasal bir siyasi parti olarak ilkelerimiz çerçevesinde herkesle görüşebiliriz.

‘CHP’NİN TÜRKİYE'NİN DEMOKRASİSİ VE KÜRT MESELESİYLE İLGİLİ NASIL BİR SİYASET ORTAYA KOYACAĞINA BAKMAK GEREKİR’

CHP kurultayında bir değişim yaşandı. Bu değişimi nasıl okuyorsunuz? Bu değişimin genel muhalefeti de etkileyeceği yorumları yapılıyor, nasıl değerlendiriyorsunuz?

CHP Genel Başkanı Özgür Özel’i ve yeni yönetimi tebrik eder, başarılar dileriz. Değişim bir süreç az önce de ifade ettiğim gibi. CHP’de gerçek anlamda bir değişiklik olup olmayacağını ya da nasıl ve ne yönde olacağını süreç gösterecek. Buna dair konuşmak için henüz erken. Türkiye'nin demokrasisi ve Kürt meselesiyle ilgili nasıl bir siyaset ortaya koyacaklarına bakmak gerekir.

‘ÖZGÜRCE KONUŞAMADIĞINIZ BİR ORTAMDA YENİ VE SİVİL BİR ANAYASA’YA İLİŞKİN SÖYLEMLER NE KADAR SAMİMİ OLABİLİR?’

Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi arasındaki krizin yeni bir anayasa çalışmasına gerekçe olabileceğine dair bazı yorumlar var. İktidar kanadı yeni anayasa için çalışmalarına ve çağrılarına bir süre önce başlamıştı. Partinizin yeni bir anayasa konusundaki tavrı nedir?

Bizim yeni anayasa konusundaki söylemimiz on yıllardır değişmedi. Bu darbe anayasasından kurtulmak gerekiyor. 12 Eylül Anayasa’sında adalet, demokrasi, evrensel haklar, hukuk ve özgürlük yok. AKP de bu anayasada onlarca kez değişiklik adıyla yama yaptı. Artık yamanın dikiş tutmadığı ortada! Özgürlükçü, demokrat, herkesin kendisini ait hissedebileceği yeni Anayasa’ya ihtiyacımız var. Dolayısıyla yeni anayasa konusu bizim için pazarlık konusu yapılamayacak kadar önemli bir mesele. Öte yandan özgürce konuşamadığınız, fikirlerimizi açıklayamadığınız bir ortamda yeni ve sivil bir anayasaya ilişkin söylemler ne kadar samimi olabilir ki? Yeni anayasa için toplumsal konsensüs şart.  Toplumun tüm kesimleri bu sürecin parçası olabilecek mi? Yeni anayasa Türkiye’ye ne vaat ediyor/edecek? Gerçekten Türkiye'nin demokratikleşmesi için bir fırsata dönüşme ihtimali var mı? Biz bu soruları soruyor ve bunun üzerinden değerlendiriyoruz.