Hangisi gelirse Türkiye nasıl etkilenecek?

ABD'nin yeni başkanını seçmesine sadece üç gün kaldı. Peki, Demokrat aday Hillary Clinton ile Cumhuriyetçi rakibi Donald Trump'ın dış politika yaklaşımları ne yönde? Hangisinin seçilmesi Türkiye için ne anlama gelecek?

Abone ol

DUVAR – ABD’deki başkanlık seçimlerinin tüm dünyada yakından izlenmesinin en önemli sebebi tabii ki dış politika. Oylar Cumhuriyetçilerle Demokratlar arasında gidip gelirken, hemen her ülkenin başkentlerinde de politika belirleyiciler tekrar tekrar ‘oyun teorisi’ne oturuyor; ‘Hangi aday kazanırsa ne yaparız?’ hesapları yeniden yapılıyor. Peki, 2016 seçimlerinde iki adayının Türkiye’yi yakından ilgilendiren konulara bakışı nasıl? Demokrat Hillary Clinton ve Cumhuriyetçi Donald Trump’ın Suriye, Irak, Filistin ve NATO gibi konularda görüşleri ne yönde?

CLINTON TÜRKİYE'DE İNSAN HAKLARINI GÜNDEME GETİREBİLİR

Seçim kampanyası sırasında, adayların Türkiye'ye yönelik politikalarının ayrıntılarının özel olarak gündeme geldiğini söylemek zor. Fakat 15 Temmuz askeri darbe girişiminden sonra yaptıkları açıklamalara bakılabilir. Zira iki aday da 'derin endişe' beyan eden açıklamalarda bulunsa da, insan hakları ve özgürlükler konusunda ayrıştıkları ortada. Trump 'ABD'nin Erdoğan'a hukukun üstünlüğü konusunda ders verecek bir konumda olmadığını' söylerken, Clinton temel insan hakları ve özgürlüklere saygı duyulması gerektiğini vurguluyordu. Clinton seçilirse iki ülke ilişkileri arasında demokrasi ve özgürlükler üzerinden gerilim beklenebilir. Trump ise ABD'nin yumuşak gücünü bu alanda kullanmaktan pek söz etmiyor.

SURİYE’DE CLINTON DAHA ‘ŞAHİN’

Genel olarak bakıldığında, Clinton’ın Suriye politikası Türkiye’nin yaklaşımlarıyla daha uyumlu görünüyor. Demokrat aday, Suriye’deKİ iç savaşa açıktan müdahil olabileceğini saklamıyor. Suriye’nin ve Rusya’nın savaş uçaklarıyla karşı karşıya kalma ihtimaline rağmen uçuşa yasak bölgeyi destekliyor: Sivilleri korumak gerektiğini söylüyor; gelecekte olası bir anlaşmada Suriye topraklarının belli bir bölümünü kontrol etmenin müzakerelerde koz olacağını düşünüyor.

ABD seçimleri: Sihirli sayı 270

Trump uçuşa yasak bölgeye karşı. Cumhuriyetçi aday sığınmacı akınını engelleme amaçlı bir güvenli bölge kurulmasını desteklese de, bunu zengin Arap ülkelerinin finanse etmesi gerektiğini düşünüyor. Esasında Suriye konusunda adaylar için ironik bir durum söz konusu. Cumhuriyetçi Trump, mevcut Demokrat yönetimin dış politikasıyla uyumlu biçimde, IŞİD’le mücadeleyi Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ı devirmekten daha öncelikli buluyor. Hatta işi, Esad’ın IŞİD’le savaştığını ve onu devirmenin daha kötü bir duruma yol açacağını savunarak, silahlı muhalefeti desteklemeyebileceğini ima etmeye kadar bile götürdü. Clinton’ın ise dışişleri bakanı olduğu dönemden bu yana Suriye konusunda Demokrat Başkan Barack Obama’nın çok taraflı ve dengeci dış politikasından rahatsızlık duyduğu biliniyor. Ancak Suriye’de yeni bir gerçeklik de var: Rusya’nın savaşa dahli. İki aday da Rusya’yla savaşmak istemiyor.

İKİSİ DE KÜRTLERİ SİLAHLANDIRABİLİR

İki aday da Ortadoğu sahnesinde yükselen bir güç haline gelen Kürtlerle ortaklık içeren mevcut Amerikan politikasını sürdürmeyi planlıyor. Clinton'ın politikasıysa, Trump'ınkinden farklı olarak hem daha ayrıntılı, hem de doğrudan silahlandırma yönünde.

Donald Trump'ın bu konudaki en dikkat çeken açıklaması, 'Kürtlerin hayranı olduğunu' söylemesiydi. New York Times ile söyleşisinde konu Türkiye'ye ve 15 Temmuz askeri darbe girişimine geldiğinde, gazeteciler Trump'a 'Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın Kürtlerin pek de hayranı olmadığını' söyledi. Cumhuriyetçi adayın yanıtı şöyleydi: "Onları bir araya getirmek ideal olurdu. Ve bu mümkün de. Ben Kürt güçlerinin büyük bir hayranıyım. Aynı zamanda Türkiye'yle potansiyel olarak çok başarılı ilişkilerimiz olabileceğine inanıyorum. Onları bir şekilde bir araya getirmek harika olurdu."

Trump'ın bu sözleri Kürtler arasında büyük yankı bulsa da, Irak'ın devrik lideri Saddam Hüseyin hakkında 'etrafa biraz gaz attığında insanların çıldırdığı' yönündeki potu tepki çekti. Saddam Hüseyin'in 1988'de 180 bin Kürdün ölümüne yol açtığı kimyasal saldırılardan en çok etkilenen yerlerden Halepçe'de, Valilik Trump'tan özür talep etti. Trump, 2015'te bir radyo programında da Kürtlerle İran Devrim Muhafızları'nın Kudüs Gücü'nü karıştırmıştı.

Clinton ise Suriye'de IŞİD'e karşı Kürt güçlerine doğrudan silah vermeyi desteklediğini açıkça söyledi. Demokrat aday, ikinci başkanlık tartışmasında şu ifadeleri kullandı: "Kürtler Irak'ın yanı sıra Suriye'de de bizim en iyi ortaklarımız oldu. Bazı çevrelerde çok fazla endişe olduğunu biliyorum. Fakat IŞİD'i Irak'tan çıkardıktan sonra Rakka'dan da çıkarmak için sahadaki Kürt ve Arap savaşçıların ihtiyaç duydukları teçhizata sahip olmaları gerektiğini düşünüyorum" dedi. Clinton bu sözleri, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın tepkisini çekmişti.

Clinton'ın daha sonra sızdırılan e-postalarında da, dışişleri bakanlığını bırakıp seçim kampanyasına odaklandığı dönemde de Obama yönetimine Suriye'de IŞİD'e karşı Kürtleri destekleme tavsiyesinde bulunduğu ortaya çıkmıştı.

IŞİD KONUSUNDA SÖYLEMLERİ AYNI

İki aday da IŞİD’i, yenilgiye uğratılması gereken küresel bir tehdit olarak görüyor. Clinton’ın söylemi, büyük ölçüde Obama yönetimininkiyle aynı çizgide. Daha sert ifadeler kullanan Trump ise mevcut yönetimi IŞİD’e karşı saldırılarında, özellikle de Musul’da fazla öngörülebilir davranarak örgüte zaman kazandırmakla suçluyor.

Adayların söylemleri farklı görünse de, politika önerileri çok benzer. İkisi de IŞİD’e karşı Batı ve Arap devletlerinden oluşan bir koalisyon çerçevesinde, ABD’nin şu an yaptığı gibi savaşmayı öneriyor. İkisi de örgütle savaşmaları için Irak ve Suriye’ye Amerikan askerleri göndermeyi planlamıyor.

Farklar şöyle: Trump Clinton’a kıyasla, IŞİD’e karşı Rusya’yla daha fazla ortak hareket etmeyi öneriyor. Ayrıca yakalanan IŞİD’cilerin sert tekniklerle sorgulanmasını destekliyor.

İRAN'LA YENİ GERİLİM MÜMKÜN

Nükleer anlaşma İran'ı ABD'nin seçim gündeminin ilk sıralarından indirmiş olsa da, yeni başkanı bu anlaşmayı nasıl uygulayacağı konusunda bir mücadele bekliyor. Ve, iki ülke arasında Türkiye'ye de yansıyacak yeni bir gerilim başgösterebilir.

Clinton nükleer anlaşmayı destekliyor, ki zaten 'büyük uzlaşı'nın zemini kendisinin dışişleri bakanlığı döneminde hazırlanmıştı. Fakat Obama'dan daha sert bir söylem kullanıyor; 'güvenme ve önce doğrula' adını verdiği bir yaklaşımla İran'ı anlaşmayı ihlal etmesi halinde cezalandırmayı öneriyor. Clinton ayrıca, İran'ın bölgedeki 'kötü davranışları' diye nitelediği politikalarına karşı da daha geniş çaplı bir strateji planlıyor. Demokrat aday bu çerçevede, İsrail'e askeri yardımları sürdürmeyi ve ABD'nin Körfez'deki Arap müttefikleriyle güvenlik işbirliğini güçlendirmeyi öneriyor. Clinton, İran'ın insan hakları ihlalleri konusunda Obama yönetiminden daha sert bir politika izleyeceğinin de sinyalini verdi.

Trump ise nükleer anlaşmadan neredeyse nefret ediyor: Öyle ki, dünyayı rahatlatan uzlaşma için "Tarihte bir ülke tarafından yapılmış en kötü anlaşmalardan biri" ifadesini bile kullandı. Tahran'ın anlaşmadan daha kazançlı çıktığını savunan Trump, yeni bir müzakere süreci başlatabileceğini öne sürse de bunu nasıl yapacağına dair ikna edici bir açıklama getirmiş değil. Cumhuriyetçi aday 'İran'ın bölgede hâkimiyet kurma baskısına karşı koymayı' da vaat ediyor ama politikalarının ayrıntıları bilinmiyor.

TRUMP NATO'YU SARSAR!

Trump, Türkiye’nin de üyesi olduğu NATO konusunda geleneksel Amerikan dış politikasından şaşırtıcı derecede sapan, radikal açıklamalar yaptı. NATO’yu ‘modası geçmiş’ bir ittifak olarak niteleyip, üyelerini Amerikan cömertliğinden yararlanan nankör müttefikler olarak resmetti. ABD’nin Avrupa ve Asya’daki müttefiklerini, maddi bir karşılık almadan desteklemeyeceğini, Amerikan güçlerini geri çekebileceğini ima etti. Trump, Baltık ülkeleri gibi NATO üyelerinin, yükümlülüklerini yerine getirmezlerse Rusya’nın olası bir saldırısı halinde Amerikan yardımı beklememeleri gerektiğini de söyledi. Esasında bu eleştiriler ABD’den yılardır yükselen, hatta Obama’nın bile dile getirdiği tepkiler. Ancak Trump ilk kez, ABD’nin NATO’nun yanında olmayabileceği gibi bir söylem kullanmış oldu.

Clinton ise NATO’yu ‘ABD’nin yaptığı en iyi yatırımlardan biri’ olarak görüyor. Trump’ın NATO’nun katı karşılıklı savunma taahhütlerinden geri adım atarak başkanlığa uygun olmadığını gösterdiğini savunup, kendi partisinden bile ‘Rusya’yı cesaretlendirdiği’ konusunda eleştiri geldiğine dikkat çekti.

PUTİN'İN TERCİHİ TRUMP!

Adaylar, Türkiye'yi de çok yakından ilgilendiren ABD-Rusya ilişkileri konusunda sanki 'parti değiştirmiş' gibi. Dışişleri bakanlığında Moskova'yla daha fazla işbirliği öngören 'ilişkileri sıfırlama' politikasının mimarı olan Clinton, başkan adaylığı sürecinde daha sert bir yaklaşım benimsedi. Ortak çalışma alanları olduğunu söylese de, Ukrayna ve Suriye gibi yerlerde Vladimir Putin'in 'saldırganlığı'nı sınırlamak için ortaklarıyla birlikte çalışmayı vaat ediyor; NATO'yu güçlendirmekten, Avrupa devletleriyle yeni enerji işbirliği anlaşmaları yapmaktan ve yeni yaptırımlardan dem vuruyor.

Şaşırtıcı biçimde, Cumhuriyetçi aday Trump Rusya konusunda daha uzlaşmacı bir ton kullanıyor. Emlak zengini Trump'ın Rusya'yla bir iş geçmişi, Rusya bağlantısı olan bir dizi danışmanı var. Putin'le ilişkileri yumuşatabileceğini söylüyor. Trump, Putin'e 'iyi ilişkiler kurmak isteyeceği güçlü bir lider' olarak övgüler de düzdü. Ancak sözünü ettiği işbirliğinin IŞİD'e karşı ortak bir savaştan başka neyi içerebileceği konusunda ayrıntı verebilmiş de değil.

FİLİSTİNLİLER YİNE ÖNCELİKLİ DEĞİL...

İki aday da İsrail'e yasadışı yerleşimler ve Batı Şeria'yla Doğu Kudüs'teki işgal konusunda baskı yapacağa benzemiyor. Demokrat Parti içinde ABD'nin İsrail'e koşulsuz desteği tartışmaya açılmış olsa da, Clinton seçimler sırasında böyle bir eğilim göstermedi. Demokrat aday İsrail'le askeri işbirliğini sürdürmeyi vaat ediyor; İsrail'e yönelik boykot hareketlerine ve Filistinlilerin devlet olma yönünde herhangi bir tek taraflı hamlesine karşı çıkıyor.

Trump kampanyasının ilk döneminde İsraillilerle Filistinliler arasındaki barış görüşmelerinde tarafsız davranma vaadinde bulunmuş olsa da, zaman içinde İsrail'le 'tartışmasız bir ittifak'tan söz edip Filistinlilere daha sert bir yaklaşım benimsedi. Trump iki devletli çözümü desteklediğini söylüyor ama bunun ancak Filistinlilerin 'çocuklarına terörist olmayı öğretmekten vazgeçmesi halinde' olabileceğini savunuyor. (Dış Haberler)