Hakan Türkçapar: Her insan kendi hayatının ustasıdır

Hakan Türkçapar'ın 'Bilişsel Davranışçı Terapi – Temel İlkeler ve Uygulama' kitabı Epsilon Yayınları etiketiyle okurla buluştu. Psikolojiye ilginin artmasında etkili olan en nesnel öğenin bu konudaki bilincin artması olduğunu belirten Türkçapar'la Bilişsel terapiyi ve kitabını konuştuk.

Abone ol

DUVAR - Geçmiş yıllarda hazırladığı psikoloji kitapları ile ilgi çeken Prof. Dr. Hakan Türkçapar, arkada bıraktığımız günlerde, Bilişsel Davranışçı Terapi – Temel İlkeler ve Uygulama isimli son kitabını yayımladı. Epsilon Yayınları’ndan çıkan kitap, terapi mefhumunun görünen fakat çokça üzerine düşünülmeyen asıl yüzünü, basit ve sade bir dille okura aktarmayı amaçlıyor.

Türkpaçar, ulusal ve uluslararası akademik çalışmalarında kenarda ve kıyıda kalanları, ötelere itelenmişleri ustalıkla gün yüzüne çıkarırken, bilimsel olanın anlaşılır yanını da odağına alıyor ve okurun, kendi kendisinin “iyileştiricisi” olması gerektiğini söylüyor. Bunun için basit örneklemlerle hareket eden Türkçapar’a, yaptığı çalışmaları, terapi mefhumunun inceliklerini ve bilimsel yolculuğunu sorduk.

Hakan Türkçapar

Klasik olarak başlayalım. Hakan Türkçapar kimdir?

Kısaca, Psikiyatri uzmanı ve üniversitede psikoloji bölümünde öğretim üyesiyim. Uzun cevap verirsem de 1990 yılında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesini, 1995 yılında psikiyatri ihtisasını bitirdim. Uzmanlık sonrası Bilişsel Davranışçı Psikoterapiler alanında ABD’de Beck Institute for Cognitive Therapy and Research ve New York Ellis Institute’de Rational Emotive Behaviour Therapy bilişsel davranışçı psikoterapi alanında eğitim aldım.

2000 yılında Psikiyatri Doçenti, 2012 yılında Psikiyatri profesörü oldum, Psikiyatrinin yanı sıra, Sosyal Antropoloji alanında yüksek lisans ve doktora yaptım. Bilişsel Terapi alanında yeterliliği değerlendiren uluslararası bilişsel terapi akademisi -Academy of Cognitive Therapy (ACT)- Akademinin Fellow üyesi ve aynı zamanda Bilişsel Davranışçı Psikoterapi Eğiticisi ve Danışmanıyım.

Bilişsel davranışçı terapi alanında “Bilişsel Terapi Temel İlkeler ve Uygulama” (2007) ve “Klinik Uygulamada Bilişsel Terapi: Depresyon” (2009), “Farket Düşün Hisset Yaşa” (2019) başlıklı üç kitabım ve sayısı yüzü aşan bilimsel çalışma ve makalem yayınlandı, 1999 yılından itibaren çeşitli merkezlerde ve kongrelerde bilişsel davranışçı terapi konusunda alanda çalışan profesyonellere dönük eğitim çalışmaları yaptım. Yine aynı alanda bilimsel çalışmalara yer veren Bilişsel Davranışçı Psikoterapi ve Araştırmalar dergisinin de kurucu editörüyüm.

2005-2012 arasında Ankara Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim Araştırma Hastanesi Psikiyatri kliniği şefliği, 2008-2011 arasında Etlik ihtisas hastanesi psikiyatri kliniği kurucu şefliğini yaptım, halen de Bilişsel Davranışçı Psikoterapiler Derneği ve Hasan Kalyoncu Üniversitesi Psikoloji Bölümü başkanlığını yürütmekteyim.

'BİLİŞSEL TERAPİ RUHSAL RAHATSIZLIKLARI BİLİMSEL PSİKOLOJİ BİLGİSİYLE AÇIKLAR'

Kitabın isminden yola çıkarak şunu sormak istiyoruz. Bilişsel terapinin, bilinen “sade terapi”den farkı nedir?

Duygu düşünce davranış organımız temelde beynimizdir. Ruhsal bir sorunumuz olduğunda beyne ulaşmanın yollarından birisi ilaç tedavileri. Ancak beyin nasıl bir organdır acaba diye işlevleri açısından baktığımızda, beynin en önemli görevinin beş duyu yoluyla algılananları değerlendirmek olduğunu görüyoruz. Bu nedenle beyni etkilemek istiyorsak, beynin etkilenmeye açık olduğu en önemli kanallardan birisi dış dünyadan alınan işitsel, görsel vb veriler olduğunu görüyoruz. Psikoterapi sözel yolla iletişimle ruhsal rahatsızlıkların tedavisine verilen genel ad. Bu anlamda da sayısı yüzleri bulan psikoterapi türü tanımlanmıştır. Zamanla da giderek yenileri ortaya çıkmaktadır. Peki hangi tür psikoterapi? Bu sorunun cevabının şu an ki bilgi birikimine göre, insan psikolojisini ve sorunlarını açıklama ve tedavi etme açısından en iyi ve en etkili yöntem ne ise buna dayanması gerekir. Bu anlamda da bu sorunun cevabının bilimde aranması en iyi yöntemdir. İşte bilişsel davranışçı terapinin farkı ruhsal rahatsızlıkların oluşumundaki etkenleri psikoloji biliminin verilerine göre açıklamaya ve yine bu bilimin bize gösterdiği ilkeler doğrultusunda çözmeye çalışan psikoterapi olmasındadır. Diğer psikoterapi türlerinden en önemli farkı bilişsel davranışçı terapinin ruhsal rahatsızlıkları bilimsel psikoloji bilgisiyle açıklamasıdır. Yine terapide de psikoloji biliminin verilerine dayanmaya çalışmasıdır.

'BAZI RAHATSIZLIKLARDA TOPLUMSAL KOŞULLAR VEYA ORTAM BELİRLEYİCİDİR'

Kitabınızın kısa zamanda çok baskı yaptığı görülüyor. Terapiye ya da genel olarak psikolojiye olan ilginin artmasına sebep olan nesnel ögeler neler sizce? Çok mu mutsuzuz?

Terapiye ya da genel olarak psikolojiye olan ilginin artmasında etkili olan en nesnel öğe bu konudaki bilincin, bilinirliğin ve farkındalığın artması. İnsanların artık ruhsal sorunlar için yardım alması daha doğal karşılanıyor.

Ruhsal sorunların sıklığı artıyor mu veya hangilerinin artıyor cevaplanması zor bir soru. Bazı sorunlar vardır ki aşağı yukarı her toplumda ve her dönem de oranları aynıdır örneğin şizofreni veya bipolar bozukluk gibi, ama bazı rahatsızlıklar vardır ki toplumsal koşullar, yaşanan olaylar veya ortam da belirleyicidir. Bu tür rahatsızlıklar veya tablolar veya rahatsızlık düzeyinde olmayan sıkıntılar olumsuz yaşam koşullarıyla artabilir. Beyin dış dünyada olan bitenleri algılar ve değerlendirir. Bu anlamda hem dış dünyada olan bitenler hem de bizim değerlendirme biçimimiz duygusal ve davranışsal tepkilerimiz üzerinde etkide bulunur. Hem dış dünyada olanlar hem de değerlendirme biçimimiz etkili olduğu için teorik olarak çevremizdeki olumsuzluklar arttıkça ruhsal sıkıntılarımızın da artabileceğini öngörebiliriz. Türkiye için durumun ne olduğunu söyleyebilmemizi sağlayabilecek güncel bir veri yok elimizde çünkü ruhsal rahatsızlıkların artıp artmadığını söyleyebilmek için bu konuda saha araştırması yapmak gerekir. Ruhsal rahatsızlıkların Türkiye genelindeki sıklığını araştıran ilk ve tek çalışma 1998 yılında yapılan Türkiye Ruh sağlığı profili çalışması ve ondan bu yana da ülkemizin genelini yansıtan bir veriye sahip değiliz.

Bilişsel Davranışçı Terapi-Temel İlkeler ve Uygulama, Hakan Türkçapar, 416 syf, Epsilon Yayınevi, 2018.

'ÖNCELİKLİ AMACIM İNSANLAR TARAFINDAN ANLAŞILIR OLMASIYDI'

Genelde çoğu kişi tarafından “anlaşılmaz veya zor anlaşılır” olarak nitelenen bir konuyu, akıcı ve basit bir dille anlattığınız hemen göze çarpıyor. Kitabın diline nasıl karar verdiniz?

Öncelikle çok teşekkür ederim öncelikle kitabın dilini anlaşılır bulduğunuz için.

Sözel iletişim ve yeni davranışlarla oluşan, yeni öğrenmeler ve alışkanlıklar kazanılması yoluyla işleyen psikoterapi de bu yolu yani iletişimi kullanır. Açık ve yalın iletişim psikoterapinin esaslarından. Benim bu kitabı yazarken öncelikli amacım insanlar tarafından anlaşılır olmasıydı, bu amaca dönük olarak karşılıklı konuşur gibi bir dil tutturmaya çalıştım. Nasıl anlatılırsa daha kolay oluru öğrenmem ise yıllar içinde kendi danışanlarımla edindiğim tecrübeler neticesinde onların bana öğrettikleriyle oldu.

İçerikte, cevaplardan öte soruları odağına alıyorsunuz. Terapiyi, bir kendini bulma hali, bir keşif yolculuğu olarak niteleyebilir miyiz? Konunun uzmanı olarak bu kavramı/olguyu nasıl tanımlıyorsunuz?

Her insan kendi hayatının ustasıdır. Her insanın olmak istediği yer ve yaşamak istediği hayat kendisine özgüdür. Psikoterapi herhangi bir “doğru”yu empoze etmek yerine o kişinin kendi “doğrusunu” bulmasına yardımcı olmaya çalışır. Bunu da açığa çıkarmakta en iyi araç soru sormak, sorgulamaktır. Bilişsel davranışçı psikoterapide buna yönlendirilmiş keşif diyoruz. Terapist sorularla kişinin keşfine yardımcı olmaya çalışır. Bu yardımı yaparken de bilişsel davranışçı terapistin rehberi psikoloji bilimidir.

Kitapta psikoterapinin kökenine ve varoluşuna uzanırken, alanın kuramsal altyapısını da açıklıyorsunuz. Geçmişten bugüne, insanın bu olgu ile arasındaki alışverişin değiştiğini ve kendini güncellediğini düşünüyor musunuz? Size göre, insan mı değişti, alan mı?

İnsanın değişen yanları da var değişmeyen yanları da. Biyolojik donanım olarak insan artık değişmiyor, ilerde ne olur bunu bilemeyiz. İnsan organizması büyük ölçüde ilkel yaşamın koşullarında, avcı toplayıcı toplum içinde şekillenmiş ve o dönemin şartlarına uygun özelliklere sahiptir. İnsanlık tarihinde bilişsel devrimin olduğu yaklaşık 60-90 bin yıl öncesinden bu yana hemen hemen hiçbir farklılığımız yok. Yani 90 bin yıl önceki bir insanla bugünkü insan arasında yapısal olarak bir fark yok.

Asıl değişiklik ise bireyden çok sosyal hayat ve yaşama biçimimizde, bu ister istemez ilişkilere de yansıyor, insanın biyolojik yapısı ve yaşantı arasındaki uyumsuzluklar kendisini ruhsal sorunlarla gösterebiliyor. Bu anlamda psikoterapide giderek bu uyumsuzluklar nasıl aşılır bu konuya odaklanıyor. Ayrıca beyin, algı, duygu düşünce ve duyumlarla ilgili bilgilerimiz arttıkça da psikoloji bilimiyle bağlantılı olan bilişsel davranışçı psikoterapi evrilip değişiyor.

'KENDİMİZİ UYGUN BİR ŞEKİLDE TANIMLARSAK İYİ HİSSETME OLASILIĞIMIZ ARTAR'

Çalışmanızda, özellikle terapi hususunda, nitelemenin ve kodlamanın önemine değiniyorsunuz. İnsanın, tanımlayabildiğini bir meseleyi, olayı ya da olguyu çözebileceğinin işaretlerini veriyorsunuz. Bu, bilimin ilk kuralıdır, diyebilir miyiz?

Evet bilim olayları tanımlar açıklar ve öngörür. Bu anlamda her insan da aslında kişisel bir bilim adamı gibi zihinsel olarak aynı işlemleri yapar. Bilişsel davranışçı terapinin düşüncelere odaklanan bilişsel kısmı bu alanı odak alan müdahaleler içerir. Eğer biz kendimizi ve çevremizi gerçekçi ve uygun bir şekilde tanımlar, anlamlandırır ve öngörebilirsek o zaman daha iyi bir yaşam sürme, üretken olma ve duygusal olarak da iyi hissetme olasılığımız artar.

Şu günlerde zamanınız nasıl geçiyor? Hazırladığınız yeni bir çalışma var mı?

Eğitim, okuma, öğrenme ve yazmayla. Şu sıralarda depresyona özel yeni bir kendi kendine yardım kitabı yazıyorum. Bitmek üzere. İlk iki kitabım psikoloji alanına ilgi duyanlara dönük daha özel kitaplardı ama “fark et düşün hisset yaşa” genel okuru hedef almıştı. Depresyonla ilgili kitabımda genel okuru hedefleyen bir kitap ve amacım daha önce yazdığım profesyonelleri hedef alan depresyon kitabının genel okura dönük bir versiyonunu yazmaktı. Bu kitapla umarım bunu gerçekleştirmiş olacağım.