Hacer Foggo: Yoksul kesime yalnız olmadıklarını hissettirmemiz gerekiyor

Muhalefet partilerinin yoksulluk içinde yaşayan kesimlere ulaşmakta zorluk yaşadığını söyleyen Hacer Foggo, "İnsanları 'Bekle iktidar olalım, sorunları çözeceğiz' diyerek ikna edemiyorsunuz" dedi.

Abone ol

DUVAR - 14 Mayıs ve 28 Mayıs'ta düzenlenen 28. Dönem Milletvekilliği ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerine Millet İttifakı çatısı altında giren Cumhuriyet Halk Partisi'nde hedeflenen sonuçların alınamaması "değişim" tartışmalarını beraberinde getirdi.

Cumhurbaşkanı adayı belirleme süreci, milletvekili aday listeleri, ittifak dışındaki partilerle kurulan diyaloglar ve açıklanan politika metinleri seçim döneminde eleştirilere neden olan konular olmuştu. Seçimlerin ardından partide MYK üyelerinin büyük bölümü değişirken Kemal Kılıçdaroğlu da danışmalarının tamamını görevden aldı. Bununla birlikte yaklaşan yerel seçimler öncesi partinin kurultaya gidip gitmeyeceğine ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun koltuğunu devredip etmeyeceğine yönelik tartışmalar da sürüyor.

CHP'nin 14 Mayıs seçiminde 7 milletvekili çıkardığı İzmir 2'inci bölgede 8'inci sıradan aday gösterilen Hacer Foggo ile muhalefetin elde ettiği sonucun nedenlerini, seçim kampanyasının eksiklerini, adaylık sürecini, CHP içerisindeki değişim tartışmalarını ve Türkiye'deki yoksulluk sorununu konuştuk.

'MUHALEFETİN EKSİKLERİ SEÇİM SÜRECİYLE SINIRLI DEĞİL'

Muhalefet seçimlere iddialı girmişti ancak hem Millet İttifakı hem Emek ve Özgürlük İttifakı hedeflediği oy oranının altında kaldı. Sizce muhalefet neden başarılı olamadı, neleri yanlış ya da eksik yaptı?

Hacer Foggo

Bu sorunun tek bir yanıtı yok. Ülkenin kaderini değiştirecek bir değişim yaşanmamasının pek çok nedeni var. Hemen herkesin üzerinde fikir birliğine vardığı, “seçimde muhalefet partileri ile iktidar partilerinin eşit koşullarda yarışmadığı”, “sandık güvenliğinin sağlanamadığı” , “yalan siyasetinin” etkileri gibi nedenleri sıralamayacağım. Bunların dışında doğrudan tüm muhalefet partilerinin kendi içinde masaya yatırması, üzerinde kafa yorması gereken nedenlere odaklanmamız gerektiğini düşünüyorum.

Açıkçası Millet İttifakı'nın, seçmen karşısına bütünlüklü ve ikna edici bir programla çıkmadığına ilişkin eleştirilere katılmıyorum. Ancak bu programı kitlelere ulaştıracak mekanizmaların yetersizliğinden söz edebilirim. Seçim çalışmaları sırasında da gördüğüm bir gerçek var ki, Millet İttifakı’nı oluşturan partilerin özellikle yoksul kitlelerle organik bağı az. Halkla aşağıdan yukarıya düzenli, uzun soluklu, güvene dayalı bir ilişki kurulamadığı gerçeğini kabul etmeliyiz. Sadece seçim dönemlerine sıkıştırılmış, oy istemeye dönük bir çalışma güven vermediği gibi sonuç da alınamıyor.

Televizyonda ya da sosyal medyada en iyi sözü söyleyen, en kalabalık mitingi düzenleyen, en çok afiş asan, broşür dağıtan seçimi kazanır, gibi yanlış bir algının peşinden gitmemek gerekiyor. Sizin programınızı, gelecek vaatlerinizi kitlelere ulaştırmanın en etkin yolu medyadan önce örgütünüzün uzun soluklu çalışması. Seçimden iki ay önce kapıları çalıp, broşür bırakan örgütten söz etmiyorum. Seçmenle düzenli ilişki içinde olan, onun günlük hayatında, onunla güven ilişkisi kurmayı beceren, sorunlarını ve bu sorunların çözümlerini iyi bilen ve seçmenle gerçek bir duygusal bağ kuran bir örgütten söz ediyorum. Bu da örgütlenme birimlerini yeniden gözden geçirmeyi gerektiriyor aslında. İlçe binalarına sıkışmamış, mahalle örgütlerini, iş yeri temsilciliklerini, gençlik örgütlenmesini aktif çalıştıran, sivil toplum örgütleri ile gerçek bir bağ kuran merkezden bilgi akışının ve merkeze geri bildirimlerin düzenli sağlandığı ve takibinin yapıldığı bir parti örgütlenmesinin masaya yatırılması gerektiğini düşünüyorum.

Hele ki, her mahallede devlet teşkilatlarını, devletin her türlü imkanını ve camileri parti teşkilatı gibi kullanan bir iktidar partisiyle mücadele ediyorsanız, toplumun kılcal damarlarına kadar nüfuz etmenin araçlarını da yaratmak zorundasınız. Bunu sağlayamadığınız zaman en parlak sözü söylemeniz, en başarılı programı yazmanız bir şey ifade etmiyor. Önemli olan bu sözü bu programı seçmene ulaştırmanın mekanizmalarının yaratılması. O programın gerekliğini seçmenin evinde hissetmesi. İktidarın neredeyse bütün medyayı tekeline aldığı ve bu medyanın halkın doğru haber alma hakkını zerrece umursamadığı bir ortamda kendi araçlarınızı yaratmak en temel görevlerinizden biri olmalı. Yoksulluğun bu kadar derinleştiği şu anda sabahtan akşama kadar muhalefet partilerinin ve aktörlerinin ekranda sürekli tartışılıyor olması kiraların yüksek olduğu, gıda fiyatlarının arttığı bir dönemde evsiz kalma ihtimali yüksek olan kitlelere güven vermiyor.

Ben nerede yanlış yapıldı, diye sorulmasından çok neler eksikti sorusuna yanıt aranmasının gerektiğine inanıyorum. Bu eksik de ne yazık ki seçim süreciyle sınırlı değil. Türkiye siyasi hayatının yapısal bir sorunu haline gelmiş durumda.

Öte yandan, merkezden belirlenen politikaların örgütünüzün en alt birimine kadar ulaştırılması, tartışılmasının ve sahip çıkılmasının sağlanması gibi önemli bir görev var.

Partiyi bir bütün olarak oluşturulan politikalar etrafında seferber etmenin yolu da her türlü konunun her düzeyde tartışılmasını sağlamaktan geçiyor. Son 20 yılda değil, 12 Eylül’den bu yana, yani 40 yıldan fazla bir sürede toplumun apolitikleştirme sürecini kırmak, toplum için öngördüğümüz demokratikleşme, örgütlenme perspektifini muhalefet partilerine hâkim kılmak gibi bir büyük sorumlulukla karşı karşıyayız.

'ADAY OLDUĞUM SIRA RİSKLİYDİ AMA O SIRALARDAN DA BİRİLERİ ADAY OLMALIYDI'

CHP'nin milletvekili aday listesi, ittifak ortağı partilere fazla kontenjan verildiği gerekçesiyle seçim sürecinde ağır eleştiriler aldı. Liste tartışmalarını nasıl yorumluyorsunuz?

Türkiye’de benzeri görülmemiş, ideolojik olarak ve siyaseten bir araya gelmesi son derece zor 5 partiyi ortak müştereklerde buluşturmak ve ortak bir program çerçevesinde seçime sokmanın bir karşılığı vardı.

Sizin de kamuoyuna yansıyan ilk listelerde isminiz yoktu, sonrasında da riskli bir sıradan aday gösterildiniz ve seçilemediniz. Milletvekili adaylığı beklediğiniz bir şey miydi, sizin adaylık süreciniz nasıl gelişti?

Aday olduğum sıra riskliydi, evet ama o sıralardan da birileri aday olmalıydı. Ben ve ekibimdeki arkadaşlar gece gündüz çalıştık “hiçbir çocuğun yatağa aç girmeyeceği bir Türkiye” için çalıştık. Şu anda da yoksul bölgelerde kent ve kırsal yoksulluğu önlemeye yönelik projeleri yerelde yaygınlaştırmak, yoksullukla mücadele konusunda sosyal politikalar ve projeler oluşturmak için Genel Başkan Başdanışmanı olarak görevlendirildim. Yani yine ülke çapında sahada yoksul mahallelerde olacağım. Ayrıca yine Sağlık ve Sosyal Politikalardan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Aylin Yaman ve Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Akın ile bu konuda birlikte çalışacağım. Düzenli olarak da Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’nu bilgilendireceğim.

'DEĞİŞİM TARTIŞMASI DAĞILMAYI DEĞİL, SEFERBER OLMAYI SAĞLAMALI'

Sonuçların ardından CHP'de 'değişim' tartışmaları başladı. Parti MYK'sı birkaç isim dışında tamamen değişti. Kemal Kılıçdaroğlu'nun da koltuğu devretmesine yönelik bir tartışma devam ediyor. Ekrem İmamoğlu ve Özgür Özel'in de bu yönde açıklamaları oldu. Siz parti içindeki gelişmeleri nasıl görüyorsunuz, sizce seçimlerden sonra atılan adımlar yeterli mi yoksa genel başkanlık koltuğu da değişmeli mi?

Şurası bir gerçek ki, herkes bir değişimin gerekli ve zorunlu olduğunu söylüyor. Ben "değişime gerek yok, böyle devam" diyen kimse olduğunu düşünmüyorum. Ama bu değişimin nasıl olması, nerden başlaması gerektiği konusunda bir görüş birliği olmadığını söyleyebiliriz. Bunu sağlamanın yolu da daha önce de belirttiğim gibi, seçim sonuçlarına ilişkin tartışmayı örgütün tümüne ve yerel yönetimlere yaymak. Parti yönetiminin önünde, bu değerlendirme sürecinin en demokratik ve en yaygın biçimde örgütlenmesini sağlamak gibi önemli bir görev bulunuyor. Bu tartışmanın; bir dağılmayı değil yeniden derlenip toparlanmayı, ortak hedefler etrafında kilitlenmeyi ve tarihi bir sorumluluğu yerine getirmek için seferber olmayı sağlaması gerekiyor. Hepimizin bu sürecin, kendi kişisel ikbal ve beklentilerimizi bir kenara bırakarak örgütlenmesine destek olmak gibi önemli bir görevi bulunuyor. Benim için en önemli konu derinleşen yoksulluk ve iktidarın bu yoksulluğu çoğaltan politikalarına dur demek. Nesiller arası süren yoksulluğu ve çocuk yoksulluğunun önüne geçecek projeleri ve programları insan hakları temelli politikaları hayata geçirecek bir değişimi yaratmak.

Kemal Kılıçdaroğlu, seçimden sonra sizin de aralarında olduğunuz bütün danışmanlarına teşekkür ederek yollarını ayırdığını açıklamıştı. Kılıçdaroğlu'nun danışmanlarıyla nasıl bir ilişkisi vardı, danışmanlar karar alma süreçlerinde ne kadar etkiliydi?

Öncelikle belirtmeliyim ki, benim danışmanlığım partimizin Yoksulluk Ofisi çalışmalarının örgütlenmesi, sahadaki çalışmalar, bunlardan çıkan sonuçların Genel Başkan’a raporlanması. Bundan sonra da bu çalışmalara devam edeceğim. Yukarıda söylediğim gibi, yoksulluğun önüne geçecek projeleri hayata geçirmek. 20 yılı aşkın saha çalışmalarımı örgüte anlatmak ve birlikte bu sorunun üstesinden gelecek politikaları hayata geçirmek.

'İNSANLARI 'BEKLE İKTİDAR OLALIM, SORUNLARI ÇÖZECEĞİZ' DİYEREK İKNA EDEMİYORSUNUZ'

Seçim sonuçlarının ardından iktidarın sosyal yardım mekanizmasının yoksul ailelere ulaşmakta başarılı olduğu ve oy kaybını bu şekilde önlediği yönünde değerlendirmeler yapıldı. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz, sizce muhalefet yoksul kesime ulaşmakta ve güvenilir mesajlar vermekte yetersiz mi kaldı?

Hiç kuşkunuz olmasın bundan. AK Parti uzun yıllardır, devletin bütün imkanlarını parti imkanları olarak kullanıyor. Yoksullara, devlet yardımları parti eliyle yapılıyor. Bugünün konusu değil bu, yıllardır bu şekilde örgütleniyor. Sosyal destekler, parti çıkarları gözetilerek dağıtılıyor, parti yararına bir imkân ve yeri geldiğinde bir baskı aracı olarak kullanılıyor. Son seçimde bu daha fazla kullanıldı.

Muhalefet partilerinin derin yoksulluk içinde yaşayan kesimlere ulaşmakta bir zorluk yaşadığını söylemek yanlış olmaz. Bu insanlarla yıllara dayalı bir dayanışma ilişkisi kuramadıysanız eğer, dertleriyle dertlenip, günlük yakıcı sorunlarına birlikte çözüm üretmediyseniz, “bekle iktidar olalım, sorunlarını çözeceğiz” diyerek ikna edemiyorsunuz. Bu, onlar açısından bakıldığında son derece anlaşılır bir şey. Gerçekten aç olan, başında kafasını sokacak bir dam bulamayan insandan, bu sorunların çözümünü ertelemesini isteyemezsiniz. "Senin çocuklar aç, birkaç ay daha dayanırsanız, iktidara geldiğimizde karnınız doyacak" diyerek sonuç alamazsınız. Ya da bir kadına broşür verirken okuma yazması olup olmadığını bilmezseniz ya da 12 yaşında sizden çocuk parkı, halı saha isteyen bir çocuğa o verdiğiniz sözü yerine getirmezseniz 5 yıl sonra diyecek bir sözünüz olmaz. Bugünden başlayarak sürdürülebilir projeleri, politikaları ve dayanışmayı hayata geçirerek güven ilişkisi içinde yalnız olmadıklarını hissettirmemiz gerekiyor.

Seçilseydiniz milletvekili olarak yoksullukla mücadele konusunda nasıl çalışmalar yapacaktınız?

Yıllardır derin yoksulluk üzerine çalışıyorum. Bir yandan yasal düzenlemelerle sosyal devletin gereklerinin yerine getirilmesi için çalışmak bir yandan da yoksulların ihtiyaç ve taleplerini Meclis’e taşımak gibi bir hedefim vardı. Amacım onların sesi ve sözü olmak, kaynakların onların lehine kullanılmasını sağlayarak “hiçbir çocuğun yatağa aç girmemesini” hiçbir çocuğun istemediği yerlerde yoksulluk nedeniyle yaşamasını ortadan kaldıracak ve o çocukların yalnız olmadıklarını gösterecek bir dünyanın varlığını hayata geçirecektim. Yine yapacağım.

'ORTAK MUTABAKAT METNİ SİHİRLİ DEĞNEK DEĞİLDİ AMA ÖNEMLİ BİR BAŞLANGIÇTI'

Millet İttifakı, 'Ortak Mutabakat Metni' ve ekonomi kurmaylarının verdiği demeçlerle seçim kazanılsaydı nasıl bir ekonomi politikasının uygulanacağını açıklamıştı. Sizin yoksulluk konusundaki çalışmalarınızla ittifakın ekonomi politikaları örtüşüyor muydu?

Ortada bir yangın var. Öncelikle bu yangının söndürülmesi gerekiyor. Yoksulluk ve çaresizlik Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hiç bugünkü kadar yaygın ve can yakıcı olmamıştı. Devlet kaynaklarının yoksullar lehine kullanılması, yoksulluğun nesilden nesile devredilen bir olgu olmaktan çıkartılması için öngörülen bu ortak program bir başlangıçtı. Bu program sihirli bir değnek gibi bütün sorunların çözümü olmayabilirdi ama bir başlangıç olarak son derece önemliydi. Aile Destekleri Sigortası, çocuk işçiliğinin bitirilmesi, yaşlı aylığının artırılması, sosyal hizmet uzmanlarının mahallelere yaygınlaştırılması gibi çok önemli projeler vardı.

'ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEMDE EVSİZLİK YAYGINLAŞACAK'

İhtiyaç sahibi ailelere maddi destek sağlayan Türkiye Aile Desteği Programı'ndan yararlananların sayısı bir yılda 2,5 milyondan 3,5 milyona yükseldi. Türkiye'de büyümeye devam yoksulluk sorununu nasıl görüyorsunuz?

Daha önce de belirttiğim gibi, Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca yoksulluk bu kadar can yakıcı ve yaygın olmamıştı. Yoksulluk derinleşiyor daha da derinleşecek. Önümüzdeki dönemde evsizlik yaygınlaşacak. Daha bugün sokakta, tanıdıklarında ve bazen bir arabada kalan üç çocuklu bir aile ile görüştüm. Bu çocuklar çıkartıldıkları evde ikametgah sahibi ve okula gidiyorlardı. Şu anda başka ilçelerde ev arıyorlar ve ödeyecekleri bir ev bulamıyorlar. Ne olacak size söyleyeyim, önümüzdeki dönem okula gidemeyecekler, büyük olasılıkla belki suça sürüklenecekler. Bu manzaralarla daha sık karşılaşacağız. Bu nedenle onların sesinden başka hiçbir ses duymuyorum şu anda.