Gurbette yeni akım Amerika 1: Acı vatan artık Amerika

Bir eylül ayı düştük yola. Eylül, Amerika biletlerinin en ucuz olduğu zamanlar. Özellikle ikisi üçü ya da son haftaya doğru olan hafta içi günler. Amerika’ya gelmeden önce öğrendiğimiz ilk şey işte bu ucuz bilet ve ucuzluk zamanları oldu klasik turist kafamızla... Ve uçağımız İstanbul’dan New York- JFK Havaalanı'na iniş yaptı.

Abone ol

Fatma Arsan* - Onur Mutlu**

Biz, biri öğretmen biri beyaz yakalı, kırklı yaşlarına gelmiş, biraz sağdan soldan, biraz haktan, biraz insanlıktan haberi olan, kendi penceremizden görünen eğrileri kendi çağının gerektirdiğince kendi çapında düzeltmeye çalışan ve hayatın her noktasında minimal yaşayan bir çiftiz.

Son on yılda ülkenin geldiği durum bir yana içinde bulunduğumuz dairelerdeki sosyal hayatın kendisine bile ne kadar yabancılaştığını bunun da nasıl bir çöküntü başlatmış olduğunu ellerimiz kollarımız görünmez kurallarla bağlı bir şekilde izledik. Ara ara herkes gibi bağlardan kurtulduk yokuşlardan aşağıya koştuk ama sonra yine bir şekilde durulduk. Kendi çapımızda küçük devrimler yapıp onlarla avunduk. Birimiz okulda eğitimi kendi ideallerine göre yönlendirmeye çalışırken birimiz çalıştığı plazayı bisiklet parkı yapmaya ikna ettik. Bu küçük hareketlerle ayakta kaldık kalmasına ama yine de kendimize yabancılaşmaktan geri duramadık. Olabilecek en küçük bütçelerle yaşanabilecek en kaliteli hayat şeklini bulmaya çalışıyorduk.

Bir süredir yurt dışında yaşama isteğimiz vardı. Ve bir gün biz de en azından uzunca bir süre bu ülkenin dışında bir yerlerde kalmak istedik. Belki kendimizi yeniden bulmak, içinde yaşadığımız bu suyun ne kadar ısındığının en azından bir süre dışında kalarak farkına varmaya çalışmak, belki de geleneksel bir bakış açısıyla biraz rahat batmış olarak bir arayışa dalmak için ya da tek istediğimiz sadece farklı bir şeyler yapmaktı. Bunu yapmak için doğru bir zamanda doğru bir yerde olmayı bekledik çünkü sağda solda harcayacak çok da fazla bir sermaye biriktirememiştik malum ülke koşullarında ve hepi topu on beş yıllık bir çalışma hayatında.

.

Şapkalarımızı çıkartıp önümüze koyduk. Bir kapıdan geçmek üzere adım atmadan önce arkamızdaki bazı kapıları kapatmak gerekiyordu. Önce en uygun şekilde işlerimizi bıraktık. Eğer bir ayağınız arkada bir başka kapının eşiğinde takılıysa ileriye doğru adım atmazsınız. Neyse ki ayaklarımızın takıldığı kapılar fazla değildi. İş kapısı ve ev kapısı. Kimileri için tek dünya iştir ve ev hayatı da işinin bir parçası olagelir. Kimilerine göre de aslolan evdir. Evi idame ettirmek için iş bir araçtır. Biz önce iş ayağını hallettik, uygun bir şekilde işlerimizden istifa ettik. İşten sonraki ikinci hayatımız evimiz vardı elimizde. Ev işi kolaydı. Kiraya vererek az da olsa düzenli bir akar oluşturacaktık. Buraya kadar iyi gittik. 20 yılı aşkın bir süredir İstanbul’da bir hayat biriktirmiştim. Anıları en aza indirip elimize sadece ailemizi ve dostlarımızı sakladık. Bir evden çıkan eskilerle Mars'ta bir yeni dünya kurulurmuş. Evet kurulur. Plan güzel bir şekilde işlemeye devam ederken bir anda bu çekirdek aileye bir kişi eklenmeye karar verdi. Siz tam kendinize güzel bir sürpriz hazırlayıp hayatınızı güzel güzel ince ince değiştirmeye başlayacakken hayat size sürpriz öyle olmaz böyle olur diyebiliyor. Daha başlamadan! Ve hayat bir süreliğine sizi nadasa yatırabiliyor. Bir yıllık bir ara ile planımıza kaldığımız yerden devam ettik. Üstelik gideceğimiz yere de karar vermiş olarak. Macera dolu Amerika.

İKİ BUÇUK KİŞİ HOŞ GELMİŞTİK

Amerika’ya karar vermek öyle hiç de kolay olmadı. Önüne harita açıp parmağını bastığı yere gitme lüksü olanlara imrenerek belirteyim ki bizim için böyle bir durum olasılık dışıydı. Hele ki bir de taraflardan biri Frankafon ise -işaret etmek gibi olmasın koca tarafını- varsa yoksa Avrupa’dır her yer onlara.

.

Ah o Paris yok mudur hele Paris. Bir yerin batısı olacaksa o batı Paris olmalıdır. Bir parmak şıklatmayla milyonların sokaklara döküldüğü, haklarını hukuklarını aramak için sabahı bile bekleyemeyen, yeri gelip polislerin bir ellerinde meşalelerle eylemler yaptıkları Paris. Paris'i ayrıca överiz başka bir zamanda ama konumuza döneceksek Amerika hayallere biraz uzak kapitalizmin tam da beşiği bir yer değil miydi? Arabalar trafikte, yaya kırmızıda geçse bile on metre ötede dururlarmış ama bu medeniyetten değil ceza yeme korkusundanmış. Amerika’da herkes her şeyi dava edermiş, insanlar sırf bundan dolayı hata yapmazlarmış, yolda yürürlerken yan yana geçenler birbirlerine selam verirlermiş. Evet çok medenilermiş ama hep korkudanmış. Tersleri de çok pismiş nerede bir kanun kaçağı, seri katil, canı sıkılanın okul taraması, uyuşturucu batakları hep buradaymış. Zaten Amerika’nın kuruluşu ne zaman ki, bütün hapishane kaçkınlarının gelip de Kızılderilileri tarumar etmeleri... Her şey de nasıl para nasıl para. Paran yoksa öl daha iyi diyorlarmış. Kolun kırılsa alçıya alsalar ödemelere ömür yetmeyecek masraflar çıkarmış. Böyle pis böyle paragöz böyle yapmacık bir medeniyet. Bense aslında 2000’lerde California ve Seattle’ı görme, bir süre için oralarda bulunma şansını yakalamıştım. Muhteşem yerlerdi. San Diego, San Francisco, Los Angeles, Seattle tadı damağımda kalmış bir güzel diyarlar rüyasıydı. Bu rüyayı bir iki paylaşayım dedim ama İngilizce konuşuyorlar diye yabancı film izlemeyen birinin gözünü boyamaya çalışmak... Ama ne yazık ki Avrupa olmadı. Turist olarak kollarını ardına kadar açan Avrupa’da ikamet etmek hayli güçtü. İşte böylece Amerika, Avrupa’nın da taraf değiştirmesiyle kazanmış oldu.

.

Hayata her daim temkinli yaklaşan, bize miras bir memur ve bir işçi ruhumuzu önümüze koyarak yeni bir dünyaya gelmeden önce bu dünyanın özellikleri ne olabilir diye düşündük ve kendimizce bir önlem aldık. Maceralarla dolu Amerika’ya adım atmadan önce yerinde bir inceleme yapacaktık. Turist vizemizi aldık ve maceraya başladık.

Harika bir üç ay, kiralık bir araba, bir yaşında bir bebek ve 22 eyalet.

Bir eylül ayı düştük yola. Eylül, Amerika biletlerinin en ucuz olduğu zamanlar. Özellikle ikisi üçü ya da son haftaya doğru olan hafta içi günler. Amerika’ya gelmeden önce öğrendiğimiz ilk şey işte bu ucuz bilet ve ucuzluk zamanları oldu klasik turist kafamızla... Ve uçağımız İstanbul’dan New York- JFK Havaalanı'na iniş yaptı. Hayatımda bu kadar kalabalık bir havaalanı görmemiştim. Ve bu kadar kalabalık, bu kadar güvenlik, köpeklerin tek tek bagaj kokladığı, Amerikan vatandaşı olmayanlarla birlikte oluşturduğumuz devasa bir güruh ve biz iki buçuk kişi hoş gelmiştik.

*Dijital İletişim Uzmanı

**Eğitmen-Müzisyen