Gökhan Akçura: Yakın dönemlerin tarihini yazmak daha zor

Gökhan Akçura ile 'Yıldızların Altında - Cumhuriyet Döneminde Türkiye'de Eğlence Yaşamı'nı konuştuk. Akçura, "Eğlence, toplumun bilinç düzeyinin seviyesiyle paralel giden bir olgu" dedi.

Abone ol

DUVAR - Araştırmacı, yazar Gökhan Akçura'nın yeni çalışması 'Yıldızların Altında: Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de Eğlence Yaşamı', Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlandı. Kitapta, kadın-erkek ayrı eğlencelerden başlayıp batılılaşma çabalarıyla düzenlenen balolara sirklere, ilk güzellik ve ses yarışmalarından televizyonun renkli olduğu dönemlere, cazın yükselişine Osmanlı’dan günümüze eğlence hayatı gözler önüne seriliyor. 

Gökhan Akçura’yla Osmanlı’dan günümüze eğlence hayatını sorguladığı kitabını konuştuk.

‘Ivır Zıvır Tarihi’ kitabınıza baktığımda yayım yılı 1993. Nereden baksanız 30 yıldır araştırmalar yapıyor, yazıyor ve yayımlatıyorsunuz. Maddi ve manevi bu kitapları yazma, yayınlatma ve bütçesel olarak zorluklarını hep merak etmiş biriyim. Siz araştırma kitaplarınızı yayınlatmayı nasıl başardınız? 

Açıkçası, belki de o zamanlar böyleydi, fazla bir çaba göstermedim yayımlatmak için. Özellikle ‘Ivır Zıvır Tarihi’ dizisini yayınlayan Om Yayınları ile sanırım 8 kitap çıkardık. Yaptığınız işe güvenirseniz ‘pazarlama yeteneği’nizin çok güçlü olması gerekmiyor. Sonraki yayıncılarım İthaki, Everest, Oğlak ile de gayet uyumlu beraberliklerim oldu. Belki şu aralar kitap yayınlatmak daha zor. Maliyetlerin yükselmesi, kitap okurlarının azalması gibi sorunlar giderek artıyor. Yayın dünyasına yeni girecekler için sanırım işler çok daha zor.

'OSMANLI'NIN BATILILAŞMA DÖNEMİNDEKİ EĞLENCE HAYATI BAKİR BİR KONU'

‘Yıldızların Altında: Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de Eğlence Yaşamı’nın önsözünde de belirttiğiniz çok önemli bir şey var: Osmanlı İmparatorluğu döneminden başlayarak geleneksel eğlenceleri ve seyirlik sanatları inceleyen çok eser var. Cumhuriyet dönemi eğlence kültür hayatı neden araştırılmamış? Bu kitaptan önce sizce neden böyle bir kaynak yok?

Evet neden yok? Belki ‘eğlence’ kavramı hafif geliyor araştırmacılara. Ama o zaman Osmanlı döneminin eğlence yaşamı neden ele alınabilmiş? Bunlar cevabı kolay sorular değil. Osmanlı’ya bakalım. Padişahların düğünlerinde düzenlenen şenlikler surnameler vasıtasıyla aktarılmış, yani ön kaynaklar var. Bunları ele alan birçok araştırma biliyoruz. Seyirlik sanatlarımızın tarihinin araştırılmış olmasını da Metin And’a borçluyuz en fazla. Ama bakın, Osmanlı’nın Batılılaşma dönemindeki eğlence hayatı oldukça bakir bir konu. Emre Aracı dışında pek bir isim gelmiyor aklıma bu konuda araştırma yapan. Nedenlerini bilmek, bulmak kolay değil…

Araştırırken ve yazarken sizi bu kitapta en çok şaşırtan ne oldu?

Araştırmayı yaparken çok şey öğrendim. Örneğin 19. yüzyıl İstanbul’undan hiç sirk eksik olmamış, saray her zaman kollamış sirkleri. O dönemlerin bütün sihirbazları gelip gösteri yapmışlar burada. Bu konular çok daha geniş araştırmaları bekliyor hâlâ.

Bir de zaman zaman karşıma çıkan özel hikâyeler, niş konular benim için şaşırtıcı oldu. 2. Meşrutiyet yıllarında İstanbul’da açılan Catacloum adlı kabare sanırım ilk defa ayrıntılı ele alınıyor. Cazcı Gregor ise unutulup gitmiş ama yaşadığı dönemde gece hayatını yönlendirmiş bir müzisyen. ‘Alaturka revüler’i ise daha önce hiç duymamıştım, hâlâ Safiye Ayla’nın ‘Havayi Adalarında Bir Gece’ revüsünde hangi şarkıları söylediğini çok merak ediyorum.

Ama hepsinden öte, ‘şaşırtıcı’ kavramının gerçekten uygun olduğu bölüm ‘Petridis ve Reflector dergisi’. Petridis, emprezaryo Lehman’ın yeğeni, onun ölümünden sonra yerine geçip birçok eğlence mekanını yönetiyor. Öte yandan 2. Dünya Savaşı’nın en civcivli döneminde İstanbul’da haftalık bir dergi çıkarıyor: Reflector. Kuşe kağıda, fotoğraflı; sadece İngilizce, Almanca ve Fransızca dillerinde. Avrupa’nın bütün eğlence toplulukları, sanatçıları buraya ilan veriyorlar. Dergi, İstanbul’un gece yaşamı hakkında da bilgiler veriyor, ilanlar yayınlıyor. Bu dergi gerçekten çok şaşırtıcı oldu benim için.

'İSTANBUL’UN BELLİ BÖLGELERİNDE DANS GÜNLÜK İŞLERDENDİ'

"Cumhuriyet döneminde dans etmek neredeyse toplumsal bir sorumluluk haline geldi" diyorsunuz. Sizce dans neyi ifade ediyordu, neden öne çıktı?

Dans, kadın-erkek birlikte yapılan dans, İslami ülkelerde karşımıza çıkmaz pek. Batı usulü dans ise bu düşüncenin tam karşısında yer alan bir olgu. Avrupa’dan İstanbul’a 19. yüzyılda transfer edilmiş, özellikle yabancılar ve levantenler tarafından icra edilmiş. Ama daha sonraları İstanbul’un batılılaşan bölgelerinde de kendini göstermeye başlamış. Özellikle işgal İstanbul’unda… Dans yarışmaları, dans dershaneleri ilk adımlarını atmışlar. Cumhuriyet ise daha bir çok Batılı öge gibi (balolar, alafranga müzik, operetler vb.) dansı da bağrına basmakta gecikmemiş. Batılıysak batılı gibi dans ederiz! Cumhuriyetin ilk yıllarında balolarda, çaylı danslarda, hatta evde ve kırda dans etmek, İstanbul’un belli bölgeleri için gündelik işlerdendi. Elbette herkes kolay adapte olmadı, bir kısım ise hiç olmadı!

‘Gramafon Yıldızları’ bölümünde Denizkızı Eftalya ile Safiye Ayla yarışıyor. Atatürk ve Hafız Yaşar Safiye Hanım’a, diğerleri Eftalya’ya oy veriyor. Hafız Yaşar’ın Safiye Ayla’nın üstünlüğünü açıklayarak ortalığı yatıştırma olayı ne tam olarak?

Atatürk’ün Safiye Ayla’yı kazandırmak istemesi, Cumhuriyet’in Türkçü yaklaşımıyla paralel. Hafız Yaşar bu durumu kavrayınca, hemen ortalığı yatıştırıyor, oylar hooop yer değiştiriyor. Eftalya kızımız birinciliği Safiye Ayla’ya bırakıyor…

Yıldızların Altında - Cumhuriyet Döneminde Türkiye'de Eğlence Yaşamı, Gökhan Akçura, Yapı Kredi Yayınları, 2022.

'50’Lİ YILLAR 'KÜÇÜK AMERİKA' OLMANIN EN ÖNEMLİ ERDEM OLDUĞU YILLAR'

Osmanlı döneminde kadın-erkek ayrı, haremlik selamlık eğlence var. Cumhuriyet döneminde ise kadınlı erkekli dans partileri (arada boşlukların olduğu refah paylı) var, 1950’lerde ise striptiz. Hatta dünya standartlarına göre Türkiye’ye bu akımın geç girdiğini söylüyorsunuz. Rock’n roll geliyor, polis çiftleri dağıtıyor. Eğlence anlayışımızdaki bu değişimin nedeni bir nevi yasaklamalara tepki mi?

50’li yıllar ‘küçük Amerika’ olmanın en önemli erdem olduğu yıllar. Bunu unutmamalı. Öncesinde eğlence yaşamı konusunda önemli bir yasaklamanın olduğunu sanmıyorum. 50’ler ve hele 60’lar tüm dünyada, özellikle cinsellik konusunda büyük değişimlerin yaşandığı yıllar. Eh, biz de o büyük dünyanın küçük bir örneği olmayı aklımıza koyduğumuza göre, her tür yenilik kısa sürede ilgi alanımıza giriyor. Striptiz, rock’n roll, çıplaklık vb. Bunların topluma etkisi ve toplumun bunlara cevabı ayrı bir çalışmanın konusu.

Eğlenceyle kültür sanat hayatının siyasetten bağımsız düşünülmesi olanaksız. Siyaset ve sanat ilişkisi hakkında ne düşünüyorsunuz? Dönemler arasında sanatın en geliştiği ve en dipte olduğu dönemler hangileri sizce ve bunu neye bağlıyorsunuz?

Cumhuriyet döneminde, hemen her hükümetin iktidarında yasaklamalar, baskılar olmuş. Bunların en istikrarlısı, herkesin kararlı bir şekilde uyguladığı yasak, ‘komünizm’ konusunda. Onu hatırlatan, düşünen ve üreten her şey yok edilmeli! Bu ortak nokta. Öte yandan Cumhuriyet’in ilk yıllarında memleketimizi yüksek sanat düzeyinde tutmak için alaturka müziğin radyoda yasaklanması, toplum mühendisliğinin nerelere varabileceğinin göstergesi. Yine tek parti döneminde, eğlence yerlerinin isimlerinin Türkleştirilmesi için gençliğin yollara dökülmesi de, sonraki yılların Tan Baskını, 6-7 Eylül gibi korkunç olaylarının ilk adımı belki de. Çok partili dönemde de gerek siyasi, gerekse ahlaki nedenler ileri sürülerek her zaman yasaklarla koyun koyuna yaşamışız. Ama unutmayalım, benim kitabım sanat değil eğlence yaşamı ile ilgili. Bu nedenle bu konular kitabın biraz dışında kalıyor ister istemez.

'ESKİ ZAMANLARI YAZMAK DAHA KOLAY'

Kitabı okurken şu dikkatimi çekti; her dönem olumlu ya da olumsuz bir şeyler yazılmış. Siz de bu yazılara öyle ulaşmışsınız. Şu an sanat dünyasıyla ilgili gazetelerde yazı yazan az insan var. Genelde yazılar internette, yorumlar kısıtlı. Bu dönemin kültür sanat dünyası gelecekte yazılmak istense internet kaybolduğunda nasıl yazılacak?

Çok önemli bir soruna işaret ettiniz. Geçenlerde Facebook’ta da yazdım: Araştırdığınız tarih yakınlaştıkça işler zorlaşıyor. Yakın dönemlerin tarihini yazmak daha zor. Bir kere kimse son yıllarını toplamıyor. Tarih denince hep eski zamanları hatırlıyoruz çünkü. Biz bunları yaşadık, bitti, gitti diye düşünülüyor. Efemeraları toplayan yok, çoğu çöp olup atılmış. Gazete ve dergileri bulmak zor. İnternette yok, kütüphaneye gitmek lâzım. Gidince bir bakıyorsunuz, daha ciltlenmemiş, depoda deniyor size. Zaten günümüzün basılı medyasından ne denli anlamlı katkı bekleyebilirsiniz ki. Varsa yoksa internette… Onlar da uçucu. Kişisel arşivler bodrum katlarında, dijital malzemeler bilgisayarlarda duruyor belki ama nasıl ulaşılacak? Zaten çoğu çöpe atılmış, bilgisayardakiler silinmiş, yeni dosyalara yer açmak için. Bu nedenle eski zamanları yazmak daha kolay, yeni zamanlar tarihi çok daha zahmetli. Bu nedenle enstitüler, arşivler yaşadıkları zamanı da toplamalı, arşivine katmalı. Yoksa dediğiniz gibi her şey kaybolacak…

‘Eğlence ihtiyaçtır, bu ihtiyacı organik, katkısız ve sağlıklı biçimde doyurmak gerekir’ diyorsunuz. Aklınızdaki eğlence modeli nedir, biraz açar mısınız?

Eğlence, toplumun bilinç düzeyinin seviyesiyle paralel giden bir olgu. Yani toplum olarak daha yetkin, düşünceli ve gelişkin olursanız, daha seviyeli bir eğlence anlayışınız olur. Yok, eğitimsiz, kültürel açıdan geliştirilmemiş, seviyesiz eğlence anlayışlarının etkisinde kalıyor iseniz, beğenileriniz de öyle olur. Bu nedenle toplum içinde farklı farklı eğlence anlayışları ve beğenileri vardır. Toplum bir bütün olarak kültürel düzeyini arttırabilmişse, o toplumun ortak bir eğlence anlayışı olabilir. Ama bizim gibi bin çeşit olumlu-olumsuz, ama birbirinden çok farklı etkiler altında kalan ve çok kötü yönetilen bir toplumsanız, sonuç tam bir kakafonidir. Eskiden bizdeki çeşitliliği bir avantaj gibi görürdüm. Ayrı müzikler, oyunlar, kültürler vb. birbirini etkileyecek ve gerçekten bir sentez yaratacaklar sanırdım. Züğürdün tesellisi! Ayrılıklar öylesine arttı ki, hem sosyolojik açıdan hem sınıfsal açıdan öyle kutuplar halinde yaşıyoruz ki, birbirine düşman insanların yaşadığı bir toplum haline geldik. Evet eğlence bir ihtiyaçtır amma velakin bu şartlar altında buyrun, sıkıysa eğlenin!