Gazete Duvar yazarları İmamoğlu'na cezayı değerlendirdi: 'Erdoğan her zaman yaptığı gibi test ediyor'

Gazete Duvar yazarları Osman Özarslan, Berrin Sönmez, Ülkü Doğanay, Dinçer Demirkent, Atilla Özsever, Mete Kaan Kaynar, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'na verilen 2 yıl 7 ay hapis cezasını değerlendirdi.

Abone ol

DUVAR - İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’na, Yüksek Seçim Kurulu (YSK) üyelerine hakaret ettiği iddiasıyla hakkında açılan davadan 2 yıl 7 ay hapis cezası verildi. Mahkeme ayrıca Türk Ceza Kanununun 53. Maddesi gereğince İmamoğlu'na siyasi yasak uyguladı. Eğer karar temyizde kesinleşirse Ekrem İmamoğlu belediye başkanlığı görevinden alınacak. 

Gazete Duvar yazarları Osman Özarslan, Berrin Sönmez, Ülkü Doğanay, Dinçer Demirkent, Atilla Özsever, Mete Kaan Kaynar birçok kesimden tepkilerin yükseldiği kararı değerlendirdi. 

KAHROLSUN İSTİBDAD YAŞASIN HÜRRİYET

Osman Özarslan

Osman Özarslan: Referandumda mühürsüz oyların kabul edilmesi, İstanbul seçimlerinin iki kez yenilenmesi, HDP’li belediyelere yapılan kayyum atamaları ve Yalova Belediye Başkanı Vefa Salman'ın mahkeme kararına rağmen görevine iade edilmemesi … ve bugün de İmamoğlu’na verilen hapis cezası. Saray rejimi artık, Türkiye’de herhangi bir şekilde kuvvetler ayrılığı ve hukukun kalmadığını gizleme gereği duymuyor. Bu mahkeme kararı ile, saray rejimi tek adam otokrasisini ilan etmiş bulunuyor.
Dolayısıyla, Haziran 2015 seçimleri ve 15 Temmuz sonrasında rejimin geliştirdiği tutumların, önümüzdeki seçimlerde artarak devam edeceğine dönük, toplumsal muhalefetin taşıdığı endişelerin ne kadar haklı olduğunu bugün son derece açık bir şekilde de görmüş olduk.
İktidarın böylesine hoyrat davranabilmesinin pek çok tarihsel, diplomatik, kültürel, yapısal sebebi var; bunları arka arkaya eklemeye günler yetmez; ne var ki, maalesef üzülerek not düşmemiz gerekiyor ki, ana muhalefet ve onun hamiliğinde şekillenen Altılı Masa, hükümetten daha fazla yerli ve milli olduğu gibi tuhaf bir iddia taşıdığını ispatlamak için, pek çok tarihsel kırılma noktasında ikircimli davranmış, zaman zaman zımnen de olsa, saray ittifakını sürdürülebilir kılmaya yemin etmiş statükodan taraf olmak durumunda kalmıştır. Saray rejimi, işte ana muhalefetten başlayarak toplumsal muhalefetin kararsızlığından dağınıklığından güç alarak bugün itibariyle otokratik rejimini alenileştirmekten çekinmemiştir.
Sosyalistlerden, sosyal demokratlara, liberallerden merkezi muhafazakarlara kadar, muhalefet partilerinin tamamının, milyonlarca insanın oyunu alarak iki kez seçimi kazanmış bir belediye başkanına ve ona verilen oylara sahip çıkmasının yolu herhalde şu saatten sonra kıymeti kendinden menkul beyanatlar vermek değil; en azından şu anda Saraçhane’de toplanan İstanbul halkı kadar cesur olmak; toplumsal muhalefetin önünü açmak; onunla birlikte şekillenmek; en geniş muhalefet cephesinin oluşmasının önünde saray rejimi tarafından oluşturulan yerli-millilik kisvesine saklanmış İslamo-faşist algıları parçalamaktır.

MUHALEFETE RAĞMEN ERDOĞAN SEÇİMİ KAYBETMEYİ GARANTİLEDİ

Berrin Sönmez

Berrin Sönmez: AKP’nin siyaseten affedilmez hata ve hukuken izahı mümkün olmayan, 2019 Yerel Seçimleri'nde İstanbul seçiminin iptali talebi sonrası gerçekleşen tartışmalar nedeniyle İmamoğlu cezalandırılıyor. Gerçekte cezalandırılan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu değil seçmen. Hukukun aldığı yara, yargı sürecinin ilerleyişinde netleşecek elbette ancak 28 Şubat darbecilerinin Kayseri Belediye Başkanı Şükrü Karatepe için iki ay içinde yargı sürecini tamamlatması benzeri bir işleyiş yaşanması ihtimali var. Bir yandan AKP’nin seçim kaybetme telaşıyla açılan dava diğer yandan Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı seçiminde rakibini belirleme kurnazlığı olarak değerlendirilebilir. Seçmeni ve seçilmişleri cezalandırmak için darbecilerle yarışan Erdoğan, Altılı Masa'nın cumhurbaşkanı adayını mı belirliyor yoksa yenileceği ismi kendisi mi seçiyor, sorularının cevabını önümüzdeki günlerde verebileceğiz. Bugün için tartışmasız olan tek şey seçilmişlere, seçmenin iradesine karşı cezalandırıcı hukuk kararları için yargıya baskı yapanları seçmen affetmez.

“İstanbul’u yöneten Türkiye’yi yönetir” iddiası nedeniyle seçim iptali için ısrarcı olarak büyük hata yapan Erdoğan “söke söke alırlar” sözüyle de 2023 genel seçimlerinde iktidarı kaybedeceğini çaresizce itiraf etmişti. Her şeye rağmen türlü siyasi oyun ve ataklarla muhalefeti, toplumu, ülkenin geleceğini dizayn etme çabasından vazgeçmiş değil veya tam da bu nedenle bir seçim daha kazanabilmek için başka bir çaresi kalmadığından yargı oyunlarına başvuruyor. Meclis'te ise bir anayasa değişiklik teklifi var. Seçimi kaybetme ihtimaline karşı giderayak toplumsal yaşamı kimi tarikat ve cemaatlerin arzu ettiği gibi şekillendirmek istiyor. Bu hamle aynı zamanda karşısındaki muhalefeti bölerek muhalif seçmenin oyunu parçalayarak bir kez daha kendisi için seçim kazanma şansı yaratabilir. 6 yaşındaki kız çocuğuna 18 yıl boyunca sistematik cinsel istismar gerçekleşirken sessiz kalan iktidar ve suçu örten yargı İmamoğlu kararını hızla verdi. Bu utanç tablosuna rağmen o çocuğa sistematik ve organize cinsel istismar mekanizması kurmuş olanların istediği anayasal değişikliklere Meclis'te oy vermeyi düşünebilen politikacılar bir bakmışsınız Saraçhane’ye koşmuş İmamoğlu’na destek için. Muhalefeti bölme, korkutma araçlarından birisi olarak kullanılan anayasa değişiklik teklifiyle tarikat ve cemaatlerin arzusuna uyulduğu gibi muhalefet partilerine de had çiziliyor. Seçmene cumhurbaşkanlığı seçimleri için tek yön işaret ediliyor. Hoş bu ülkede muktedirin işaret ettiği yöne itibar etmemek gibi bir seçmen davranışı vardır ama 20 yıllık iktidarında halktan o kadar koptu ki AKP ve Erdoğan hatırlamıyor olmalı.

İKTİDAR TARAFINDAN ARZU EDİLEN BİR KARAR OLDUĞUNDAN ŞÜPHE DUYMAK GEREKİYOR

Ülkü Doğanay

Ülkü Doğanay: İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında Yüksek Seçim Kurulu’na hakaret ettiği iddiasıyla bugün görülen davada verilen 2 yıl 7 aylık hapis ve siyaset yasağı cezası, temyiz süreci tamamlandıktan sonra, eğer karar temyizde onaylanırsa yürürlüğe konulabilecek. Bu yönüyle, kararın zamanlaması bakımından iktidarın işine yarayıp yaramayacağı tartışmalı bir karar. Öncelikle seçimin en geç haziran ayında yapılacağını dikkate aldığımızda, temyiz süreci bu tarihe kadar tamamlanıp da karar kesinleşmiş olur mu, bilemiyoruz. İktidar, yargı üzerindeki gücünü bu yönde, kararın bir an önce kesinleşmesi için kullanabilir. Böylece, yargının bu kararıyla Altılı Masa'nın adayı olma şansını büyük oranda artıran İmamoğlu’nu son anda adaylık yarışının dışında bırakabilir. Ancak böyle bir şey söz konusu olursa, yaratacağı mağduriyet duygusu, İstanbul’da yenilenen seçimde olduğu gibi, bir kez daha farklı siyasi görüşlerden seçmenin tepki oylarının kim olduğundan bağımsız olarak muhalefetin adayına yönelmesine sebep olacak ve Erdoğan’ın seçmen desteğini riske atacaktır. Bu yönde düşünebileceğimiz en uç senaryo, Ekrem İmamoğlu’nun Altılı Masa'nın adayı olarak ilan edilmesi ve seçimden çok kısa bir süre önce yargı kararı kesinleştirilerek siyasi yasağının hükme bağlanması olabilir. Böylece, Erdoğan’ın seçime karşısında bir rakibi olmadan girmesi gibi bir durum söz konusu olur mu? Bugüne kadar iktidarının meşruiyetini seçim sandığındaki galibiyetine dayandıran ve kendisine oy veren seçmenin iradesini milli irade ile özdeşleştiren Erdoğan’ın seçime bu şartlar altında girmeyi isteyeceğini sanmıyorum. Karşısında zayıf bir rakip olmasını tercih edecek ve bu sebeple İmamoğlu hakkındaki siyasi yasak kararının bir an önce kesinleşmesini isteyecektir. Siyasi yasak ihtimalini Altılı Masa'nın adayı açıklanana kadar gündemde tutarak İmamoğlu’nun aday gösterilmesini engelleme amacı taşıyan bir hamle olabilir tabii. Ancak İmamoğlu’nun aday olup olmayacağı bile henüz belli değilken ve ibre son birkaç aydır dikkat çekici bir performans sergileyen Kemal Kılıçdaroğlu’ndan yöne dönmüşken alınan bu kararın, İmamoğlu’nun yıldızını parlatacağına kesin gözüyle bakmak ve bu şartlar altında Altılı Masa tarafından aday gösterileceğini tahmin etmek zor değil. Bütün bunları dikkate alınca, böyle bir kararın, gerçekten iktidar tarafından arzu edilen ve onun güdümünde alınan bir karar olduğundan şüphe duymak gerekiyor. Kararın tam da bugünlerde ve bu yönde alınmış olmasının ardında başka dinamikler, muhalefet bloğu içindeki farklı dengeler, tercihler ve ilişkiler rol oynamış olabilir.

MAĞDURİYETLE İKTİDAR OLUNSA, ŞU ANDA TÜRKİYE DEMOKRASİ CENNETİYDİ

Dinçer Demirkent

Dinçer Demirkent: Ekrem İmamoğlu’na verilen hapis cezası ve TCK 53. Maddeye göre getirilen siyasi yasak; 2014 yılında Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olarak seçilmesinden sonra açık bir eğilim olarak, Haziran 2015 seçimlerinin ardından kurulan AKP–MHP ittifakını müteakip açıktan kurulan rejimin yeni bir çıktısı. İmamoğlu, eğer İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı değil de bir milletvekili, Anadolu’nun bir şehrindeki HDP’li ya da CHP’li bir milletvekili olsa ortaya çıkan tepkiyi dahi göremeyecektik. Dolayısıyla meselenin iki boyutu var: Birincisi yeni rejim 31 Mart 2019’da yaşadığını bir daha yaşamamak için hazırlıklar yapıyor. Örneğin sansür yasası bunlardan biriydi. Ancak dini inançtan kaynaklı olarak kılık kıyafet düzenlemesinde kadınlara tanınan serbestinin anayasal güvence altına alınması ve heteronormatif aile düzeni dışında başka bir ailenin tanınmayacağına ilişkin anayasal normların seçim öncesi bir plebisite çevrilecek olması bir başkası. Toplumu militarize etmeye dönük hamleler, fiili sokağa çıkma yasakları, grev ertelemeler, belediyelere atanan kayyumlar… Erdoğan bir savaşa hazırlanır gibi seçime hazırlanıyor. Dolayısıyla az önce saydıklarım, nasıl teknik hukuk konuları olarak anlaşılamazsa, İmamoğlu’na verilen cezayı da böyle değerlendiremeyiz. Türkiye’de siyasal rejimi ve temsilcilerini az ya da çok etkileyebilecek bir kişinin ya da kurumun eyleminin yargı konusu haline gelmesi de o yargılamanın sonucu da artık yargıya ilişkin bir mesele değil, kimsenin kimseyi kandırmaya gerek duyduğu da yok zaten. Bu AKP taraftarları dahil herkesin bildiği bir şey. Yargıda şefin dediği oluyor; bürokraside de, TRT’de de, üniversitede de. Devlet kadroları ile ittifak kadroları arasında ayrım yapmaya uğraşmanın gereği yok.

İkincisi, 31 Mart 2019’da yaşananın 2023’te bir daha yaşanmaması bağlamında meseleyi özgül kılan ise bu defa doğrudan doğruya 2019 seçimlerinde yarışı kaybettiği kişiyi muhatap alması. Dünyanın en büyük şehirlerinden birinden, mevcut yasayla çok geniş bir bütçeyi kontrol edilen birinden, potansiyel bir cumhurbaşkanı adayından bahsediyoruz. Çok yaygın bir kanı var, yaygınlığı ölçüsünde yanlış olduğunu düşünüyorum bu kanının. İmamoğlu’nun yaşadığı mağduriyetin onu yarışta öne çıkaracağı düşünülüyor. Yani ikinci bir Erdoğan senaryosu. Buna asla kapılmamak gerek. Çünkü öncelikle ilk senaryodaki dünya konjonktürü de o konjonktür içindeki Türkiye siyasal rejimi de aynı değildir. Bu “iyimser” düşünceye sahip olanlara şunu hatırlatmak isterim: Selahattin Demirtaş cezaevine gireli 6 yıl oldu, Kavala, Kozağaçlı, Atalay, Fincancı… HDP’li adayların kazandığı belediye başkanlıklarına kayyumlar atandı, üniversiteler kayyumlarca yönetiliyor. Medyada kayyumlar var. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, seçimden beri tehdit altında. Seçim sürecinin yürütülmesinde liderlik yapan İstanbul İl Başkanı Kaftancıoğlu hakkında daha 6 ay önce siyasi yasak kararı verildi. Bu tablonun küçük bir kesiti. Dolayısıyla mağduriyetle iktidar olunsa, şu anda Türkiye demokrasi cennetiydi. İktidar, örgütsel güçle, halk güçlerini örgütlemekle, toplumsal sınıflar arasında ve devletlerarası sistemde alınan pozisyon ve bunun karşılıklarını göğüsleyebilecek örgütsel ve programatik kapasiteyle olunuyor. Bir diktatörlük ile karşı karşıyaysanız, bir burjuva demokrasisinde değilsinizdir, bu kadar net, siyah ile beyaz gibi. Eğer böyle varsayıyorsak vay halimize.

Erdoğan her zaman yaptığı gibi test ediyor, bu defa birçok açıdan. Adaylık konusundaki muhalefetin pozisyonunu, demokratik tepki ve arzuları… İmamoğlu bakımından ilk aşaması mahkemenin bu kararıydı, verilen tepkilere göre sınırlar zorlanacaktır.

2023 YILININ İLK İŞARET FİŞEĞİ ATEŞLENDİ

Atilla Özsever

Atilla Özsever: İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu için verilen yargı kararı, tamamen politik bir karardır. Hem hukuken, hem vicdanen, hem de anayasal açıdan kabul edilemeyecek düzeydedir. "Ahmak" sözcüğünü kullanmanın cezasının hapis ve siyaseten yasaklı olmak şeklindeki tezahürü akıl dışı bir durumdur. Ancak otoriter, faşizan yönetimlerin çaresizliğini de göstermesi bakımından ilginçtir. Kararın hemen ertesinde İstanbul halkının belediyenin bulunduğu Saraçhane meydanında toplanması da anlamlı bir yanıt olmuştur.
Muhalefeti temsil eden Altılı Masa’nın liderlerinin de yarın bir miting havasında toplanması da bu cevabın pekiştirilmesi anlamına gelecektir. Kamuoyunda birçok kereler Altılı Masa liderlerinin ortak bir miting yapması istenmişti. Bir türlü gerçekleşemiyordu. Şimdi bu olay karşısında kendiliğinden ortak bir tepki doğdu. Bu tepkiyle ilgili olarak sadece Altılı Masa’nın partileri değil, EMEP, TİP gibi sosyalist partiler de desteğini ortaya koydular. Böylece 2023 seçimlerine giderken halk ve toplumsal muhalefet, ilk işaret fişeğini ateşledi. AKP iktidarı, bu yargı kararının altında kalacaktır…

EKREM İMAMOĞLU'NA KESİLEN İKBAL BİLETİ VE SEÇİM STARTIDIR

Mete Kaan Kaynar

Mete Kaan Kaynar: Ekrem İmamoğlu’na verilen ceza, Millet İttifakı’na iktidar, İmamoğlu’na kesilen ikbal biletidir. Ekrem İmamoğlu’na verilen ceza, Erdoğan’ın sadece seçimlerden ne kadar korktuğunun değil bir o kadar da o seçimlere ne kadar hazırlıksız olduğunun kanıtıdır: Seçimler yaklaşırken muhalif partinin belediye başkanına ceza kesmek başarının değil olsa olsa hezeyanın tezahürüdür.
Ekrem İmamoğlu’na kesilen ceza, ülkenin seçim startıdır ve sadece Millet İttifakı değil tüm toplumsal muhalefet seçim sathı mailine Erdoğan’ın sayesinde daha zinde, daha güçlü, daha hevesli girmektedir.
Ekrem İmamoğlu’na verilen ceza -Erdoğan’ın daha önceleri başka bir vesileyle söylediği gibi- "Allah’ın bir lütfudur.” Toplumsal muhalefet Erdoğan’a müteşekkir olmalıdır.
Ekrem İmamoğlu’na verilen ceza, biri iktidar partilerine diğeri de tüm muhaliflere gönderilmiş birer mesajdır: Erdoğan’a gönderilen mesajda “küllü nefsin zaikatü’l-mevt” yazar; sadece CHP ya da Millet İttifakı’na değil tüm ama tüm toplumsal muhalefete gönderilen mesajda ise bir şiir: "Daha gün o gün değil, derlenip dürülmesin bayraklar/ Dinleyin, duyduğunuz çakalların ulumasıdır./ Safları sıklaştırın çocuklar,/ bu kavga faşizme karşı, bu kavga hürriyet kavgasıdır." (HABER MERKEZİ)