Faşizme şiirin umuduyla direnmek*

Otokratların tiranlığına karşı umut için, şiire ihtiyacımız var. Popülizm ve otokratlığın zamanı elbet geçecektir, ama şiir hep bizimle kalacak.

Abone ol

Vural Özdemir**

2021 burada. Yeni yılda biraz umut hepimize iyi gelir.

Umut, yaşamak için bir sine qua non, yani olmazsa olmazdır - tıpkı hava, evrensel insan hakları ve iktidarı hesap verir kılarak demokrasiyi güçlendiren bağımsız gazetecilik gibi.

Umut, sadece olumlu bir beklenti değil, tiranlığa karşı gerçek bir direniş biçimidir. Umut toplumdaki kayıtsızlık halini engeller ve siyasi katılımı, eleştirel düşünceyi ve demokrasi mücadelesini canlı tutar.

“Gelecek konusunda umudunuz var mı?” İçinde bulunduğumuz popülist otokratlar ve yükselen faşizm çağında, demokrasi mücadelesi veren insanlarla yapılan röportajların sonunda bu soruyla pek sık karşılaşıyoruz. Peki umut, tüm zorluklara karşın duyulan usdışı bir olumlu duygu mudur?

Şair ve tiyatro yazarı Vaclav Havel’in (1936-2011) bir zamanlar söylediği gibi,

“Umut iyimserlikle aynı şey değildir. Bir şeyin daha iyiye gideceğine dair bir inanç değil, daha ziyade bir şey nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, onun anlamlı olacağından şüphe duymamaktır.”

Umut, olduğu gibi, ‘başka bir yer’den elde ettiğimiz bir şeydir. Bize şimdi ve burada, en umutsuz görünen koşullarımızda bile yaşama ve sürekli yeni şeyler deneme gücü veren tam da böylesi bir umuttur.” (1)

Umut ne statükodan ne de mevcut riskler ile çözümlerinin aritmetik hesaplanmasından ibarettir. Umut, kişinin kendisinden öte bir ilkesel amaca yönelik çalışabilme yetisine, daha da önemlisi, içinde bulunulan zaman ve mekânın ötesinde bir yaşamı ve toplumu tahayyül edebilmeye bağlıdır.

Tiranlığa karşı umut, başka bir dünyanın mümkün olduğunu söylemekten geçer!

Ve iyi şiir tam da bunu yapar; zaman ve mekân içinde dönüştürücü bir yolculuktur; içinde bulunduğumuz çağın, fiziksel sınırlarımızın, toplumsal bağlamlarımızın ve bizi baskılayan başka ne varsa hepsinin ötesine bir yolculuk: Hapishane hücrelerinin, yoksulluğun, kapitalizmin, sosyal sınıfın, toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin, ulus devletlerin sömürgeciliği ve soykırımları gizlemeye çalışan resmi tarih anlatılarının, ve özgür basın ile demokrasiye dönük tehditlerin ötesine…

BİR YOLCULUK BİÇİMİ OLARAK ŞİİR

Kronik olarak maruz kalınan baskılar karşısında hissedilen yılgınlık ve depresif duygular sadece öğrenilmiş çaresizlikten veya beyindeki serotonin ve dopamin seviyelerinin düşük olmasından kaynaklanmaz. Bu duygular aynı zamanda ‘sıkıştırılmış bir zaman, mekân ve kendilik’ algısı ile ‘şimdi ve burada’ya hapsolma hissinden de beslenir. Bu sıkışmışlık, baskılarla mücadele etme yolunda yeni, yaratıcı çözümler tahayyül edebilmemizin önüne geçer.

Baskı her zaman dışsal olmayabilir; kimi zaman içsel, kendi kendimize veya birbirimize uyguladığımız bir şeydir. Misal, çoğu şair güzellik imgeleri ve biçimleri hakkında yazmıştır; ancak sahte, sorgulanmamış ve empoze edilmiş sosyal norm ve standartları içselleştirdikleri için bunları karşılamaya çalışarak baskı mekanizmasına katkıda bulunmuşlardır.

Her ne kadar şiir söz konusu olduğunda farklı zevklerimiz olsa da, faşizme karşı direniş potansiyeli olan şiirlerin ortak bir noktasından bahsetmek mümkündür diye düşünüyorum: Okuru zaman, mekân ve kendiliğin farklı coğrafyalarında bir yolculuğa çıkarmaları.

Anti-faşist şiir bazen faşizme dair doğrudan hiçbir şey söylemez. Ancak zaman, mekân ve kendiliği ‘genişletir’, böylece okuru statüko halinden ve hayal gücü kıt yankı odalarından çıkararak güçlendirir.

Baskılara her gün maruz kaldığımız günümüzde, şiirden beslenen özel bir umut türüne ihtiyacımız var.

KONSTANTIN KAVAFIS

Örneğin Konstantin Kavafis’in “İthaka” şiirinden şu bölümü ele alalım:

“İthaka’ya doğru yola çıktığın zaman

dile ki uzun sürsün yolculuğun,

serüven dolu, bilgi dolu olsun.

Ne Lestrigonlardan kork,

ne Kikloplardan, ne de öfkeli Poseidon’dan.

Bunlardan hiçbiri çıkmaz karşına,

düşlerin yüceyse, gövdeni ve ruhunu

ince bir heyecan sarmışsa eğer.

Ne Lestrigonlara rastlarsın,

ne Kikloplara, ne azgın Poseidon’a,

onları sen kendi ruhunda taşımadıkça,

kendi ruhun onları dikmedikçe karşına.

 

Dile ki uzun sürsün yolun.

Nice yaz sabahları olsun,

eşsiz bir sevinç ve mutluluk içinde

önceden hiç görmediğin limanlara girdiğin!”

İthaka’yı okumak anında güç veriyor. Okurun düşüncelerini içinde bulunduğu koşullardan yükselterek ona panoptik ve panoramik bir bakış açısı sunuyor ve baskıcı kişilerin, toplumsal normların ve kurumların içselleştirilmesinin önüne geçiyor. İthaka, koruyucu bir kalkan olduğu gibi, koşullar ne olursa olsun, hayata özgürce ve dayanışma içinde yelken açmak için yeni bir rüzgâr da sağlıyor.

URSULA K. LE GUIN

Demokrasiye dair yeni tahayyülleri harekete geçirirken, bunu faşizme karşı kolektif eylem çerçevesinde ele alan bir yazar olarak Ursula K. Le Guin’den (1929 – 2018) bahsetmemek olmaz (3).

Bilimkurgudan şiire uzanan geniş bir yelpazede üreten Le Guin, ‘yazar’ kavramını en gerçek haliyle temsil ediyordu. Le Guin, sadece hayal dünyasında bile olsa başka dünyaların mümkün olduğunu ve yeni bir dünya kurabilmek için önce onu tahayyül edebilmemiz gerektiğini vurguluyordu.

Dolayısıyla, bütüncül bir özgürleşme ve tüm baskılardan azade olma arayışı içindeysek, Le Guin’in şiirleri, bilimkurgu romanları/öyküleri ve denemeleri bize umut verir (4, 5, 6).

Le Guin’in kendi kişisel web sayfası, Yanılsamalar Kenti’nden (ilk yay. 1967) bir alıntıyla açılıyor:

“İyi bir mevsimde insan yaşama güvenir, ama kötü bir mevsimde ümitleriyle başbaşadır. Aslında ikisinin de özü aynıdır: Onlar bir insanın başka insanlarla, dünyayla ve zamanla kurduğu ilişkinin ayrılmaz bir parçasıdır. Bir insan güven olmadan yaşayabilir; ama bu, insanca bir yaşantı değildir; ümit olmazsa insan ölür.” (7)

Web sayfasının açılışında yer aldığına göre, umuda dair buradaki görüşlerin kitabın bağlamından bağımsız olarak da Le Guin’in kişisel tavrını yansıttığını düşünmek sanırım yanlış olmaz.

Le Guin’in hayatı ve eserlerine dair Bülent Somay’la gerçekleştirilen bir röportajı da burada bulabilirsiniz (8).

2021’E UMUT VE ŞİİRLE GİRMEK

Otokratların tiranlığına karşı umuda, umut için de şiire ihtiyacımız var. Popülizm ve otokrasi zamanları elbet geçecektir, ama Le Guin ve Kavafis gibi yazarların şiirleri her zaman bizimle kalacaktır.

Baskılara ve otokratlara sürekli biçimde maruz kalmak sağlığa zararlıdır. Sadece fiziksel ve ruh sağlığımızı yıpratmakla kalmaz, başka türlü bir dünyanın, daha eşitlikçi, demokratik ve nazik bir dünyanın mümkün olduğunu da unutmamıza yol açar. Sürekli baskı altında, uzun vadeli düşünme yetimizi ve olası farklı gelecekleri öngörme yetimizi yavaş yavaş yitirmeye başlarız.

2021’de her gün Le Guin veya Kavafis’ten (veya hoşlandığınız herhangi bir şairden) birkaç sayfa okuyarak yeni zamansal ve mekânsal coğrafyalara taşınmak, insan sağlığı ve küresel demokrasi sağlığı üzerinde mucizeler yaratabilir.

Kaynaklar:

1- Vaclav Havel. (1990) Disturbing the Peace. pp. 181-182.

2- Konstantinos Kavafis. (2014) Başka bir deniz bulamazsın - Kavafis’ten Yüz Şiir. Çeviren: Cevat Çapan. Sözcükler. 

3- Ursula K. Le Guin kimdir? (2018) Gazete Duvar, January 24th.

4- Ursula K. Le Guin. (2019) Şimdilik Her Şey Yolunda. Son Şiirler 2014 – 2018. (So Far So Good. Final Poems 2014-2018). Çeviri: Gökçenur Ç. Yayıma Hazırlayan: Müge Gürsoy Sökmen, Bülent Somay. İstanbul: Metis Yayıncılık.

5- Emek Erez. (2019) Ursula K. Le Guin’in şiirli vedası. Gazete Duvar, Kasım 29th. 

6- Ursula K. Le Guin’in şiirleri. (2020)  

7- Ursula K. Le Guin. (2004) Yanılsamalar Kenti. (City of Illusions) Çeviren: Meltem Tayga. Ankara: İmge Kitabevi Yayınları. s. 164.

8- Ursula K. Le Guin’in ardından. Bülent Somay anlatıyor. (2018) Medyascope TV. Ocak 24th. 

*Bu yazının orijinali Duvar English’te yayımlandı. Gürçim Yılmaz Türkçeye çevirdi.

**Sistem bilimci hekim, teknoloji ve inovasyon politikaları alanında araştırmacı-yazar.