Ezgi Sıla Demir: Değişim dilde başlıyor

İHD Diyarbakır Şube Başkan Yardımcısı Ezgi Sıla Demir, kadına yönelik şiddetin dilde başladığını belirterek, “Şiddeti azaltmak istiyorsak önce yerleşmiş kodlarımızdan uzaklaşmamız gerekiyor” dedi.

Abone ol

DUVAR - Dünyada ve Türkiye’de 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Etme Günü’nde çeşitli etkinlikler yapılıyor. Yürüyüşler düzenleniyor, basın açıklamaları yapılıyor, raporlar yayınlanıyor. Ancak kadına yönelik şiddete dikkat çekmek isteyen yürüyüş gibi kitlesel etkinlikler, son yıllarda kimi gerekçelerle engelleniyor Türkiye’de. Buna rağmen kadınlar seslerini duyurmak için, canlarını yakan her türlü şiddete dur demek için alanları boş bırakmıyorlar. Ancak kadına yönelik şiddetin önüne geçildiğini söylemek mümkün değil ne yazık ki.

Öte yandan yasalarla ve pratik uygulamalarla korunmayan kadınların her gün şiddete uğraması, katledilmesinin yanı sıra İstanbul Sözleşmesi’nin feshi gibi kararların alınması, kadınların dikkatini ve öfkesini mevcut iktidara yöneltiyor. 25 Kasım yaklaşırken yapılan açıklamalar da bunu gösterir nitelikte.

Diyarbakır ve bölgedeki illerde de kadınların maruz kaldığı sıkıntılar, diğer illerdeki kadınların yaşadığı sıkıntılardan farklı değil. Ama kuşku yok ki her bölgenin özgül koşulları da vardır. Bu nedenle biz de İHD Diyarbakır Şube Başkan Yardımcısı ve Kadın Komisyonu Üyesi Ezgi Sıla Demir ile bölge kadınlarının sorunlarını konuştuk. Demir, İstanbul Sözleşmesi’nin feshinden başlayarak birçok konuda sorduğumuz soruları cevapladı. 

'KAZANIMLAR YOK SAYILIYOR'

İstanbul Sözleşmesi'nin feshinden sonra 6284 sayılı yasa gibi şiddeti önlemede etkili yasal kazanımlar da hedef gösteriliyor. Kadın ve İHD Diyarbakır Şube Başkan Yardımcısı ve Kadın Komisyonu Üyesi olarak bu gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz? İktidar kadını şiddete karşı koruyan yasal düzenlemeleri neden değiştirme ihtiyacı duyuyor?

2014 yılından bu yana pratikte yaşanan uygulama sorunları yaşansa da İstanbul Sözleşmesi kadınlar için hep bir umut yarattı. Kadın hareketi güç kazındı ve kadınlar taleplerini daha yüksek sesle dile getirmeye başladılar. Eril iktidar bundan sebeple olsa gerek ‘kutsal aile’, ‘makbul Kadınlık’, ‘sözde namus’ üzerine tartışılmalar başlattı. Ve nitekim tek bir kişinin imzası ile kadınların varlığını hedef alarak, kadınların emeklerini ve mücadelesini yok sayarak Türkiye 19 Mart 2021 günü sözleşmeyi feshetti. Kadınların gördüğü şiddete yoğunlaşmak yerine onları koruyan her şeye nefretle bir yönelim var. Bunun bir sınırı yok. Yolda yürürken kılıçla öldürülen kadınlar var, bu ülkede kadın olarak yaşamak adeta bir tesadüf olmaya başladı. 6284 sayılı kanuna yönelik tartışmalar da tüm bu kazanımları yok saymanın bir ileri adımı. 

Bölgede kadınlar son yıllarda hem siyasette hem de birçok kurumda önemli kazanımlar elde etti. Ancak kadına yönelik her türden şiddetin bittiğini söylemek mümkün değil ne yazık ki. Bunun temel nedeni nedir sizce?

Evet, kesinlikle kazanımlar çok değerli ve çok fazla bedel ödenerek kazanılmışlar. Kadınların şiddete ya da erke karşı verdiği mücadele kolay bir mücadele değil. Beş bin yıldan fazla büyüyerek gelen çok boyutlu bir yanı var şiddetin. Erillik ile aynı tarihsel kodlara sahip. Nasıl ki eril iktidarı tamamen bitirmek zor ise şiddeti de tamamen bitirmek zor. Eskilerden gelen şiddetin kendine yarattığı birçok meşru alan vardır. Sosyal hayat, toplumsal normlar, dini söylemler, kadının toplumdaki yeri ve önemi, kadının özne değil nesne olarak görülmesi, yerleşmiş dil ve dil ile meşrulaştırdığımız her söylem vb şiddetin meşrulaştığı alanlar. Şiddeti azaltmak istiyorsak önce kendimizden, dilimizden, yerleşmiş kodlarımızdan uzaklaşmamız gerekiyor. Dönüşümün en önemli göstergesi de dildir. Değişim dilde başlıyor.

'FARKINDALIK ARTIYOR'

İHD’ye şiddetle ilgili yapılan başvurulardan yola çıkarak önceki yıllara oranla şiddetin arttığını ya da azaldığını söyleyebilir misiniz?

Biliyorsunuz, biz her 25 Kasım’da bölgeye dair rapor hazırlayıp açıklıyoruz. Bu da her yıl bölge özelinde kadına yönelik şiddetin düzenli bir izlemesi oluyor. Kadın cinayetleri geçen yıla oranla bu yıl aynı seyirde ama intihar oranları artmış, aynı zamanda şüpheli ölümler de öyle. Biz son dört yıldır açıkladığımız hiçbir raporda kadına yönelik şiddet azalıyor diyemedik maalesef. Her geçen yıl cinayetlerin vahşeti de artıyor. Sadece aile içi değil toplumsal alanda da şiddete uğrayan kadınlar çok fazla. Toplumsal alanda şiddete uğrayan kadınların çoğu da cinsel şiddet mağduru.

Çalışma hayatında kadınlar daha çok hangi sorunlarla karşılaşıyor ve derneğinize (ya da örneğin baro ve kadın kurumlarına) hangi şikayetlerle başvuruyor?

Son iki yılda genelde mail yoluyla çok fazla olmasa da mobbing ve ekonomik şiddet boyutuyla başvurular oldu. Bazı başvurular alanımız dışı oluyor ama bu durumda da danışmanlık yapıp yönlendiriyoruz. Ama son iki yılda bu yönlü şikayetlerin artması şiddetin boyutlarına dönük farkındalığın da arttığı anlamına geliyor.

MAHPUS KADINLAR

Cezaevlerindeki mahpus kadınların sorunlarını da takip ediyorsunuz. Bu konuda ne söylemek istersiniz?

27-28 Ekim tarihlerinde gerçekleşen heyet ziyaretimiz üzerine Diyarbakır ve Elazığ hapishaneleri için bir rapor açıklamıştık. En güncel verilere baktığımızda mahpus kadınların sorunları, Diyarbakır kadın hapishanesinde bulunan mahpusların aktarımlarına göre; haftada 1 kez mektupların iletildiği, kitapların 2 ayda 1 verildiği, Kürtçe yayınlara izin verilmediği belirtilmiştir. Mahpuslar, telefon görüş hakkında yapılan ilk aramada, aranan kişinin telefonu açmaması durumunda arama hakkının sona erdiğini ve bir daha arama hakkının kendilerine verilmediğini belirtmişlerdir. Mahpuslar, görüş günlerinde mahpusların diğer mahpus aileleri ve diğer mahpuslarla selamlaşmalarına bile izin verilmediğini söylemişlerdir. Mahpuslar, Cumhuriyet Başsavcılığına yazdıkları suç duyurularının idare tarafından okunduğunu; hapishanede meydana gelen bir sorunun suç duyurusunda geçmesi durumunda haklarında disiplin soruşturması ile disiplin cezası verildiğini belirtmiştir. Mahpuslar, idare ile herhangi bir sorunun çözümüne dair görüşme sağlayamadıklarını, yapılan rutin koğuş aramalarının baskın gibi geçtiğini belirtmişlerdir. Bunların yanı sıra pandemi koşulları dolayısıyla hala devam eden uygulamalar var. Hasta mahpuslar arasında durumları çok ağır olanlar var.

Diyarbakır ve bölgede yaşayan göçmen kadınların sorunları hakkında bilgi verebilir misiniz?

Diyarbakır aslında göçmenler için geçiş güzergahı oluyor. Özellikle ağustos ayına doğru Afgan göçmenlerin Diyarbakır’ı geçiş güzergahı olarak kullandığına şahit olduk. O dönemde ciddi beslenme ve barınma sorunları yaşanıyordu. Göçmen kadınların yoğun olduğu iller Mardin, Urfa, Antep, Hatay gibi iller. Buralarda STK’lar bu alanlarda çalışma yürütüyor. Göçmen kadınların da sağlıklı bir ortamda yaşama hakkı var aslında.

'SOSYAL MEDYA ŞİDDETİ KÖRÜKLEYEBİLİYOR'

Kadına yönelik şiddet her zaman vardı ancak özellikle sosyal medya şiddeti görünür yaptı, deniliyor. Siz ne dersiniz? Şiddetin görünür olması ve tepkilere rağmen şiddetin önüne neden geçilemiyor?

Sosyal medya şiddeti görünür yaptı, evet ama aynı zamanda da şiddeti körükleyen, besleyen ve meşrulaştıran bir alan halini de aldı. Bu, üç ileri bir geri gibi bir durum. Kadına yönelik şiddetle mücadele etmek ve kitlelere ulaşmak açışından teknolojiyi işlevsel kullanmak kuşkusuz çok önemli. Ama bir yandan da kontrol edilemeyen bir alan ve bu alanda linç, nefret söylemi çok yaygın. ‘O saatte orada ne işi varmış’, ‘niye öyle giyinmiş’ ve benzeri gibi cümlelerin yaygınlaştığı bir yerken, bir kadın cinayetinin de kabul edilmediği, tepkilerin gösterildiği bir alan. Kompleks ve iki yönlü bir durum.  Algı yaratmanın, kitleyi kontrol etmenin bir aracı aynı zamanda. Devletin ideolojik aygıtlarının en önemli ve en güncel ayaklarından birisi medya-sosyal medya. Şiddet türlerine bir yenisini de ekledi hatta siber zorbalık ya da dijital şiddet. Dediğim gibi, hep farkındalığımızı artıyor hem de farkındalığını yaratmaya çalıştığımız şeyin aksini besliyor maalesef…