Evinize hoşgeldiniz

Evde kal kısmı tamam, ama şimdi ne yapacağız, nasıl yürüteceğiz sorusu cevapsız. Evin tadını çıkar temennisine kahve, kitap, çay, çiçek, uyku bir yere kadar derman olabilir, olabilir mi? Neye, nereden tutunacağını bilemeyenler sağlıklı olduğu için şükrederken yarını nasıl idame ettireceğinin kaygısıyla kıvranıyor.

Abone ol

Ruteba Doğan*

Kapitalist sistemin unutturduğu yuvamıza geri döndük; murat ederek değil, zorunlu kalarak. Ev, erken saatlerde terk edilen, geç saatlerde varılan, gidilmek istenen ama sıkıcı olan, nostaljik sunumlarıyla hatırladığımız yer. Neredeyse hiçbir üretimin kalmadığı, yapılmadığı bu yerde, evinde ne yapacağını bilmeyen evin sahibi boşlukta, ev/evim/evdeyim temsilinin unutulduğu mekâna yabancı, misafir. Ev ile hazin bir karşılaşma. Hayatı nasıl yürüteceğim sorusuyla boğuşurken sonlanan bu ilişki, aynı sorunun daha da ağırlaşmasıyla yeniden başlıyor. Baskıcı günlük yaşamdan bir nebze uzaklaştıran bu ‘korunaklı’ alana, korku, kaygı, bilinmezlik ile girildi.

Evde kal kısmı tamam, ama şimdi ne yapacağız, nasıl yürüteceğiz sorusu cevapsız. Evin tadını çıkar temennisine kahve, kitap, çay, çiçek, uyku bir yere kadar derman olabilir, olabilir mi? Neye, nereden tutunacağını bilemeyenler sağlıklı olduğu için şükrederken yarını nasıl idame ettireceğinin kaygısıyla kıvranıyor. Home sweet home, sağlık için korunaklı bu mekânda, ekonomik ve sosyolojik açıdan tedirginlik geziyor. Medya/sosyal medya ile yoğunlaşmış, hızla online olunan havasıyla daraltan, kaçıp kurtulmanın imkansızlaştığı, şimdi her şeyin içeride yaşanmaya, yapılmaya çalışıldığı ev, yeni bir sunum, temsil alanını oluşturuyor. En temel sunum; neyi başarabilirsen göster, hızla satışa çıkar. Hayatta kalmak için, bir şeyler yapabilenler yapıyor evinde. Yapacak bir şeyi olmayanlar ya da bunu tercih etmeyenler? Onlar için şöyle bir cümle dolanıyor ortalıkta, sisteme uyumlanamayanlar gidecek, kapitalist spiritüalizm durumu böyle açıklıyor. Home office ve dışarıda varlığını sürdürebilen işlerde çalışanlar bir şekilde devam ediyor, bunun dışında kalanlar? “Iskartaya çıkmak.” Zygmunt Bauman’ın bu tanımı yeni değil, “Iskartaya çıkmak” deyimi “ihtiyaç fazlası”, “hurda”, “defolu”, “çöp”, “atık” gibi sözcüklerle aynı anlam dünyasını paylaşır. … Hurdanın geleceği çöplüğe atılmaktır.(1) Iskarta ilan edilen insanlara şimdi yenileri ekleniyor, ıskartaya çıkanlar için ev neyi ifade ediyor, çok açık.

Pek de hoş gelmediğimiz evlerimizde, bireysel ve toplumsal sağlığı korumak amacıyla kalırken, yaşam nasıl devam edecek sorusu, kaygısı ‘belirli bir sınıfın, topluluğun ya da kişilerin sorumluluğuna bırakılmadan’ birlikte sorulmalı. Buradan çıkılacak yolları bulmak için mucizeler gerekmiyor, işsizliğin/işsiz olanların daha da yakıcı bir noktaya gelmemesi adına yapılması gereken uygulamaları ‘birlikte’ istemeliyiz. Sadece sağlıklı olmayı ‘birlikte’ istemek gelecek günler için yeterli olmayacak. Sosyoekonomik değişimin yaratacağı etkiyi, evde beklenen kurtuluş gününü bugünde yapılan çözümler belirleyecek. Sağlık güvenliğinin ve sosyal adaletin sağlandığı gün kurtulacağız. Evde, sınırda, yersiz yurtsuzlukta, neresiyse olunan yer orada insanı kurtaracak şey için hareket etmeliyiz. Kaygıyla, korkuyla, ıskartaya çıkarılsak da hareket etmeliyiz.

(1) Iskarta Hayatlar, Zygmunt Bauman, Çeviri Osman Yener, Can Yayınları, 2018, sayfa 24.

*Dramaturg/Yazar