Esad'dan Kürtlere yeni teklif

Esad’ın açıklamaları sonrası Kürtler ile Şam arasında görüşmelerin yeniden başlayabileceği belirtiliyor. Ancak geçmişten gelen güvensizlik ve kırmızı çizgiler öylece duruyor. Kürtler, yönetimin tekrar tam otoriteyi sağladığında “eski reflekslerine” dönmesinden endişe ediyorlar. Şam ise siyasi özerkliği şu ana kadar kabul etmiş değil.

Musa Özuğurlu yazar@gazeteduvar.com.tr

Dünya Afganistan ile meşgulken Suriye’de önemli gelişmeler yaşanıyor. Bu gelişmelerin başında Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esad’ın Suriye krizinde önemli bir düğüm olan Kürtleri doğrudan ilgilendiren açıklamaları var. Beşşar Esad geçtiğimiz günlerde yeni kabineye başkanlık etti. Bakanlara hitap eden Esad’ın açıklamalarının en dikkat çeken kısmı Kürtleri doğrudan ilgilendiriyor. Esad adem-i merkeziyetçiliğin hayata geçirilmesi gerektiğini belirtti ve bu anlayışın “zengin ile fakir bölgeler ve kırsal ile merkez arasındaki eşitsizliğin kaldırılmasına imkan tanıyacağını savundu. (1)

Başlıkta yeni teklif dedik ama aslında mesele yeni değil. Olan, savaş öncesi çıkartılan bir yasaya en yetkili ağızdan yeni anlam kazandırılması. Adem-i merkeziyetçi bir siyasal - yönetsel yapıya imkan sağlayan 107 numaralı kanun savaştan önce çıkarılmıştı. Ancak savaşın başlaması ile diğer reform kararları ile birlikte rafa kalktı. 

Şimdilerde “yeni bir anlam kazandı” çünkü savaş öncesi tam otorite ile hareket eden bir yönetim vardı dolayısıyla Kürtlere herhangi bir siyasal hak tanımlamasını içermiyordu, ancak şimdi durum öyle değil, Kürtler bulundukları bölgede kazanımlar elde ettiler. Dolayısıyla adem-i merkeziyet konusu farklı bir bağlamda dile getiriliyor / algılanıyor.

Bu nedenlerle bu açıklamayı “Suriye’de yaşayan herkes için” ama “Kürtler için” diye anlamak lazım. 

Kürtler - Suriye ilişkisi (Türkiye’deki kadar sert olmasa da) geçmişten bu yana sorunlu. Kürtler kendi kaderlerini tayin hakkını sağlayacak siyasal özerklik dahil birçok konuda temel haklarının verilmesi gerektiğini savunuyor(du). Ancak sert kaya devlet, bu gibi isteklere hiçbir zaman cevap vermedi. 2011 sonrasında yaşanan gelişmeler ile beraber oluşan boşluk Kürtlere yaradı ve kendi bölgelerinde güçlenmeye, boşluğu doldurmaya başladılar. Daha sonra ABD’nin de yardımı ile şimdiki “daha güçlü pazarlık yapabilen, kendi bölgelerinde devlet gibi hareket eden, uluslararası alanda muhatap alınmaya başlanan ve Şam’a karşı kimlik ortaya koyabilen” bir yapı ortaya çıktı.

İki taraf bu süreçte küçük, bireysel çatışmalar dışında karşı karşıya gelmekten kaçındı. Güvensizlik ve kontrollü işbirliği ise bazı alanlarda devam etti. Halen Kürt yoğun bölgelerin belli kesimlerinde bu işbirliği, devlet memurlarına Şam’ın maaş ödemeye devam etmesi, havaalanlarının devlet tarafından çalıştırılması, Şam - Kamışlı arasında uçak seferlerinin devam etmesi şeklinde devam ediyor.

Meselenin doğrudan ve dolaylı tarafları sadece bu ikili (Şam ve Kürtler) değil tabii. Konu Rusya, Türkiye ve ABD’yi de doğrudan ilgilendiriyor. Taraflar açısından durumu anlatmadan önce meseleye Suriye yasaları ve uygulamalar açısından bakalım.

Suriye’nin 2012’de referandum ile kabul edilen yeni anayasası yerel yönetimler üzerindeki merkezi otoriteyi gevşetmişti. Suriye’de yerel seçimler bizdekinden farklı yapılıyor. Daha önce yerel seçimler sonucu BAAS’ın belli oranlarda garanti üyelerinin dışında Ulusal İlerici Cephe’nin diğer partileri ve işçi ve çiftçi temsilcileri ile bağımsızlardan oluşan bir belediye meclisi seçiliyordu. Belediye meclisi de kendi içinden çıkan adaylar arasından bir ismi belediye başkanı olarak seçiyordu. Tabii BAAS ve aynı cephede yer alan partiler her zaman çoğunluk oldukları için sonuç genellikle belliydi. 

Ancak daha önemlisi belediye yönetimi bizdeki “il özel idare” uygulamasına benziyordu. Şehri bir kurul yönetiyordu. Bu kurulun başkanı valiydi. BAAS temsilcisi, ilgili yerel istihbarat sorumlusu ve belediye başkanı da üyeleriydi. Böylece aslında belediye başkanı meclis tarafından teklif edilen ve ilgili bakanlıkça onaylanan proje ve hizmetleri uygulayan bir memur gibiydi.

2012 anayasasında önceki anayasadaki meşhur 8. madde kaldırıldı. Bu madde, BAAS’a her konuda mutlak otorite sağlayan “BAAS halkın ve devletin lideridir” maddesiydi. Bu maddenin kaldırılmasına paralel olarak yukarıda anlattığımız yerel (belediye) meclisin çalışma ve seçim şekli de gevşetildi. Yeterliliği tartışılır ama Esad’ın son konuşmasında açıkladığı “adem-i merkeziyetçiliğin önün açma” niyeti bu uygulamaya dayanıyor.

Tabii Kürt cenahının 2011 sonrası devam eden görüşmelerde ya da yaptıkları açıklamalarda bu kadarını da yeterli bulunmadığı görülüyor. 

Kürt cenahından yapılan açıklamalarda Suriye bütünü içinde kalmak istedikleri vurgulanıyor ancak istedikleri “Esad’ın açıkladığı çerçeveden” daha fazla. 

Yine de Esad’ın açıklamaları Kürtler tarafından - ileride şu andaki kazanımlarını koruyabilecekleri ve “ideal” olana ulaşabilecekleri sürece doğru atılan bir adım olarak - olumlu karşılandı.

Demokratik Suriye Meclisi Eş Başkanı İlham Ehmed, Esad’ın açıklamalarını olumlu bulduklarını ancak “daha derin” tartışmalara ihtiyaç duyulduğunu belirtti. Suriye’nin kriz öncesi duruma dönmemesi konusunda ısrarlı olduklarını ifade eden İlham Ehmed, adem-i merkeziyetçiliğin özerk yönetim projesinin esaslarından olduğunu savundu. 

Suriye Demokratik Meclisi başkanı Riyad Darar da açıklamayı olumlu karşıladıklarını, Esad’ın adem-i merkeziyetçiliğin ekonomik eşitsizliğin giderilmesini sağlayacağı sözlerinin doğru olduğunu ancak meselenin sadece iktisadi olmadığını belirtti. (2)

Bu iki açıklama Kürtlerin meseleye dikkatli bir iyimserlik ile ancak nihai hedeflerinden uzaklaşmadan yaklaştıklarını gösteriyor.

Esad’ın açıklamaları sonrası Kürtler ile Şam arasında görüşmelerin yeniden başlayabileceği belirtiliyor. Ancak geçmişten gelen güvensizlik ve kırmızı çizgiler öylece duruyor. 

Özet ile Kürtler, yönetimin tekrar tam otoriteyi sağladığında “eski reflekslerine” dönmesinden endişe ediyorlar. Şam ise siyasi özerkliği şu ana kadar kabul etmiş değil. ABD’nin Suriye topraklarında bulunması Şam’ın diğer kırmızı çizgisi, buna karşılık Kürtler ABD’yi Şam ve IŞİD gibi örgütlere karşı sigorta olarak görüyor. İşin teknik tarafında ise adem-i merkeziyetçilikten Şam’ın ne anladığı ve uygulamanın Kürtleri tatmin edecek şekilde olup olmayacağı belli değil.

Görüşmelerin başlaması, olumlu sonuçlanması halinde ise yeni olasılıklar ortaya çıkabilir. Türkiye Kürtlerin Suriye’deki herhangi bir kazanımını kendi güvenliğine tehdit olarak görüyor. Olumlu sonuç ABD’nin de “misyonunun” tamamlandığı anlamına gelebilir, bu durumda Biden Irak ve Afganistan’dan sonra Suriye’den de çekilir mi? Rusya açısından sorun yok gibi görünüyor. Rusya zaten özerk yönetim kültürü olan bir devlet ve Kürtlerin Suriye içinde kalmaları şartı ile kazanımlarını sorun çözücü olarak görüyor. 

Esad adem-i merkeziyetçilikten bahsettiği için konuyu belediyeler üzerinden gördük, peki meselenin parlamento boyutuna taşınması olasılığı var mı? Bu henüz belli değil, Kürtlerin bu yönde istekleri olmuştu ancak yönetim Lübnan benzeri ya da “federal bir Suriye” istemiyor. Parlamento boyutu ne olur belli değil ancak bir anlaşma olursa iç siyaset büyük oranda rahatlar ve ülke ekonomisi yeniden canlanmaya başlar. Diğer yandan Kürtler ve Şam gibi iki “laik” dinamiğin güçlerini birleştirmesi Müslüman Kardeşler, El Nusra ve diğerleri ya da şimdilerde Taliban gibi modellere de darbe vuracaktır. 

Yazının sonunda şunu vurgulamak gerekir: iki tarafın da kırmızı çizgileri duruyor, Rusya, Türkiye, ABD gibi tarafların bu mesele başta olmak üzere Suriye ile ilgili beklenti, hedef ve çıkarları çatışmaya devam ediyor. Bu nedenle “olumlu” sonuçlanması halinde yaşanabilecek olasılıkların yanına herhangi bir gelişmenin olmayabileceği olasılığını da eklemek lazım. Bu durumda Kürtler ve Şam arasındaki ilişkiler sertleşmese bile fiili durum halihazırdaki gibi sürecek. Bu da rahatsızlığın ve sorunların devam edeceğini düşündürüyor.

1) https://youtu.be/KopXlPWhBB8 

2) https://www.almayadeen.net/ news/politics/قياديوقسد-حديث-ا 

Tüm yazılarını göster