ERG'den Yeliz Düşkün anlattı: Siyasi partiler eğitimde neyi vaat ediyor?

ERG, 24 Haziran yaklaşırken Türkiye'deki eğitim sistemindeki dezavantajların çözümünü konu edinen 'Seçimler ve Eğitim' adlı raporunu yayımladı. Eğitim Reformu Girişimi Politika Analisti Yeliz Düşkün, partilerin eğitim alanına dair sundukları seçim beyannamesinden bahsederken, “ Eğitimde bir siyasi uzlaşının gerekliliği beyannamelere yeterince yansımıyor” dedi.

Abone ol

DUVAR - Eğitim Reformu Girişimi (ERG) 24 Haziran genel seçimleri ve cumhurbaşkanı seçimleri yaklaşırken 'Seçimler ve Eğitim' adlı bir rapor hazırladı. Raporda eğitime dair ortak güven ortamının oluşturulması, ortak eğitim hedefleri için siyasi uzlaşının sağlanması, Türkiye ulusal eğitim stratejisinin sağlanması, tüm öğrenciler için öğrenme uçurumunun kapanması gibi birçok konuda öneri sunuldu. Eğitim Reformu Girişimi Politika Analisti Yeliz Düşkün, 24 Haziran'dan sonra göreve gelecek partilere "Eğitimde siyasi uzlaşı gerekiyor" diyeceklerini belirtti.

Eğitim Refermu Girişimi Politika Analisti Yeliz Düşkün'le 'Seçimler ve Eğitim'i konuştuk...

'EĞİTİM ANAYASA GİBİ SAHİPLENMESİ GEREKEN BİR ALAN'

Partilerin seçim beyannamelerine baktığımızda eğitime yönelik bir çok vaat yer alıyor. Sizler bu vaatlerin Türkiye'deki eğitim sorununun çözümü için yeterli buluyor musunuz?

Partilerin beyannamelerinde eğitime geniş yer vermeleri olumlu bir işaret. Aslında eğitim, ülkede herkesi bir şekilde ilgilendiren, ekonominin ve bir arada barış içinde yaşamanın temelini oluşturan en önemli konu olduğundan daha çok ön plana çıkmalı. Partilerin beyannamelerinde eğitim alanında ortaklaşılan noktalar var. Örneğin çocukların eğitim deneyimini olumsuz etkileyen ikili öğretimin sonlanması ortak bir hedef. Okul öncesi eğitim de ortaklaşılan bir alan ve hangi parti göreve gelirse gelsin, eğitimde niteliğin artması ve eşitsizliklerin azalması için okul öncesi eğitimin en az 1 yıl zorunlu ve ücretsiz olması çok önemli bir ihtiyaç. Başka alanlarda adaylar bugün için ayrı ayrı ve birbiriyle her zaman örtüşmeyen vaatler sıralasalar da göreve gelen hükümetin ilk işinin paydaşlar arasında ortak bir zemin aramak olması gerektiğine inanıyoruz. Çünkü eğitim, tıpkı anayasa gibi ülkedeki tüm kesimlerce sahiplenilmesi gereken bir alan.

'GÖREVE GELECEK HÜKÜMETİN SİYASAL UZLAŞI ARAYIŞINA ÖNCELİK VERMESİNİ BEKLİYORUZ'

24 Haziran'dan sonra göreve gelecek hükümetin eğitime yönelik nasıl reformların gerçekleştirmelerini bekliyorsunuz?

Göreve gelen hükümetin hemen köklü reformlara sarılmak yerine önce ülkede eğitimin tartışabildiği bir güven ortamının sağlanmasına ve siyasal uzlaşı arayışına öncelik vermesini bekliyoruz. Çözümü, vaatlerden çok süreçlerde ve uygulamada aramamız gerektiğine inanıyoruz. Kaldı ki halihazırda pek çok konuda mevzuatta ilerleme sağlanmışken, uygulamada kat edilecek yol bulunuyor. Örneğin okulların kendine ait bir bütçesi olması, okullarda her türlü şiddetin önlenmesi, özel gereksinimli çocukların eğitime erişiminin tam olarak ve kapsayıcı eğitim anlayışıyla sağlanması gibi konularda seçim beyannameleri de dahil olmak üzere kağıda yazılacak yeni şeyler azaldı, uygulamada ilerlemek gerekiyor.

'BU HAYALİN SAĞLANMASI...'

Hazırlamış olduğunuz raporda 'Cumhuriyet 100+' ifadesi yer alıyor. Bunu biraz anlatır mısınız? 'Cumhuriyet 100+' ile anlatmak istediğiniz nedir?

Türkiye’nin eğitim alanında bir milada ihtiyacı olduğunu düşünüyoruz. Cumhuriyetin 100. yılı olan 2023, pek çok partinin ve adayın söylemine yansıyor. 2023’e yalnızca 4,5 yıl kaldı. Eğitimde yapılan yatırımların karşılığını almak için en az 10 yıllık ve yüzü ileriye dönük bir stratejiye ihtiyacımız olduğunu düşünüyoruz. Biz buna “Cumhuriyet 100+” hayali diyoruz. Bu hayalin gerçekleşmesi, Türkiye’de her çocuğun nitelikli eğitime erişmesi ve uluslararası değerlendirmelerde hem akademik başarı hem de çocukların mutluluğu bakımından ortaya çıkan olumsuz sonuçların olumluya dönmesi demek. Hayalin gerçeğe dönüşmesinin ilk adımı bizce Türkiye Ulusal Eğitim Stratejisi 2020-2030’un geliştirilmesi. Bu strateji, katılımcı ve siyasi uzlaşıya dayanan bir biçimde hazırlanmalı, zaman içerisinde göreve gelen farklı siyasi partiler tarafından değiştirilmeden uygulanmalı.

Eğitim Reformu Girişimi Politika Analisti Yeliz Düşkün...

'PARTİ AYRIMI OLMAKSIZIN UZLAŞABİLECEK KONULAR'

Raporda yer alan başka bir ifade ise 'eğitim siyasi kutuplaşmadan olumsuz etkileniyor' Bu siyasi kutuplaşmada en çok etkilenen dezavantajlı kesimler olarak kimleri görüyorsunuz?

Geçtiğimiz yıl eğitimin önemli bir parçası olan öğretim programları güncellendi. O süreçte kamuoyunun gündemine en fazla gelen konular cihat ve evrim teorisi gibi konulardı. Bu konularla ilgili tartışmalar elbette önemliydi ancak öğretim programlarının diğer boyutları, eğitim sistemimizdeki öğrenme uçurumu, 15 yaşındaki çocukların fen, matematik ve okuma alanlarında temel becerilerden yoksun oluşu yeterince gündeme gelmedi. Oysa Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) verilerine göre, Türkiye’de 15 yaşındaki çocukların %51’i matematikte, %45’i fende, %40’ı okumada temel becerilerden yoksun. Bu oranlar OECD ortalamasının iki katı. Eğitimin siyasi referanslarla tartışılması, eğitimin pek çok önemli konusunu gözden kaçırmamıza yol açabiliyor. Bu durum en fazla çocukları ve aileleri olumsuz etkiliyor. Bizim eğitimdeki ihtiyaçları çocukların gözünden araştırdığımız çalışmalarımız ile kamuoyunda tartışılanlar da farklılaşıyor. Örneğin Türkiye’de pek çok çocuğun deneyimlediği en önemli sorunlar tuvaletlerin kirli olması ve beslenme olanaklarının yetersizliği. Bu konular ne yazık ki manşet olacak çekiciliğe sahip değil ancak önemi hakkında siyasi parti ayrımı olmaksızın uzlaşılabilecek ve çözüm üretilebilecek konular.

'EĞİTİME AYRILAN KAYNAKLARI ARTIRMAK TEK BAŞINA YETERLİ DEĞİL'

Özellikle son yıllarda eğitim alanına ayrılan ödenek arttı, öğretmen başına düşen öğrenci sayısı azaldı... Ama eğitim alanında Türkiye bir türlü ilerleme sağlayamıyor. Nitekim PISA Direktörü Andreas Schleicher geçtiğimiz yıllarda Türk eğitim sisteminin dünyaya uyum sağlayamadığını belirtmişti. Sizce bu saydıklarımız eğitimin gelişmesi için neden çözüm olmuyor?

PISA raporunda Türkiye’de eğitime yapılan harcamaları ilgilendiren çok önemli bulgular var. Bunlardan biri, akademik başarının yükselmesi için Türkiye’de 6 ile 15 yaş arasında öğrenci başına yapılan harcamanın nirengi noktası kabul edilen 50 bin Dolar düzeyine kadar çıkması gerektiği. Tamamlayıcı bir bulgu ise şu: eğitime ayrılan kaynakları artırmak tek başına yeterli değil, asıl önemli olan kaynakları hangi politikalara harcadığınız. Öncelikle Türkiye’de sınırlı kaynakları verimsiz harcamak gibi bir lüksümüz olmadığını kabul etmek ve harcama alanlarını etki değerlendirme yöntemi kullanarak verimlilik süzgecinden geçirmek gerekiyor. Bir yandan öğretmen açığı bulunurken öte yanda binlerce norm fazlası öğretmenin bulunması gibi verimsizliklere çözüm bulmak gerekiyor. 2014 yılından bu yana 4 milyar TL’ye ulaşan özel okullara öğrenci başına ödenen teşvikleri hem verimlilik hem eşitlik bakımından gözden geçirmek gerekiyor.

Peki sizin önerileriniz nedir?

Bizim önerimiz teşviklerin hak kazanmış öğrenciler için devam ederken bu sisteme yeni öğrenci dahil edilmemesi, bunun yerine etki değerlendirme yapılması. Bütçede yatırımlara ayrılan payın artması ise hem 1 yıl okul öncesi eğitimi zorunlu ve parasız duruma gelmesi hem de ikili öğretimi sonlandırmak için gerekli.

'PARTİLER GÖREVE GELDİKLERİNDE TALEP ETMEYE DEVAM EDECEĞİZ'

Siyasi partilerin eğitim alanına dair sundukları seçim beyannamesine geri dönmek istiyorum. Sizce partilerin vaatlerinde eğitime yönelik eklemeyi unuttukları bir şey var mı?

Genel olarak çocuk odaklı bakış açısının daha yaygın olması beklenebilirdi. Bu bakış açısı okullarda temizlik, beslenme, akran zorbalığı gibi konuların daha çok gündeme gelmesini beraberinde getirirdi. Eğitimde bir siyasi uzlaşının gerekliliği de beyannamelere yeterince yansımıyor. Bunu partiler göreve geldiklerinde talep etmeye devam edeceğiz.

Eğitim Reformu Girişimi kimdir?

Eğitim Reformu Girişimi (ERG), çocuğun ve toplumun gelişimi için eğitimde yapısal dönüşüme nitelikli veri sunarak, yapıcı diyalog sağlayarak ve farklı görüşlerden ortak akıl oluşturarak katkı yapan bağımsız ve kâr amacı gütmeyen bir girişim.