Erdoğan’ın Diyarbakır karnesi: Kardeşim ne Kürt sorunu ya!

Cumhurbaşkanı Erdoğan bugün Diyarbakır’da... Bütün kritik seçimlerin öncesinde Diyarbakır’da miting yaptı. Bu mitinglerde yaptığı konuşmalar, Cumhurbaşkanının, Türkiye’nin en önemli meselesine bakışındaki ‘dalgalı’ seyri gösteriyor.

Hakkı Özdal hakkiozdal@gmail.com

22 ARALIK 2002… MOSKOVA…

Sadece iki partinin barajı geçebildiği, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin yüzde 34 oyla 360 milletvekili çıkarıp iktidar olduğu 3 Kasım seçimlerinin 40’ı yeni çıkmış... AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan siyasi yasağı nedeniyle seçimlere girememiş ve hükümeti Abdullah Gül kurmuş ama hareketin liderinin o olduğu biliniyor ve bir ‘çözüm formülü’ aranmakta. Diğer yandan da Erdoğan neredeyse Başbakan gibi davranıyor, hatta yurtdışı gezileri düzenliyor.

İşte o 22 Aralık 2002 günü de TOBB ile Türkiye İhracatçılar Meclisi'nin davetlisi olarak, bu iki kurumun Moskova’da yaptırdığı Türk Ticaret Merkezi'nin inşaatını ziyaret ediyor. Şantiyede karşısına bir grup işçi çıkıyor ve Karslı olduğunu söyleyen Zülfikar Boran, Erdoğan’a “Kürt sorunu hallolmalı. Bu acıların yaşanmasını istemiyoruz artık” diyor. Ve Türkiye, gerçek anlamda henüz yeni tanışmaya başlayacağı Erdoğan’dan o tuhaf yanıtı duyuyor:

“Sorun var diye inanmayacaksın. Yok diye inanacaksın. Sorun var diye inanırsan sorun olur. Sorun yok dersen, sorun ortadan kalkar. Biz böyle bir sorun yok diyoruz.”

Ülkenin gündemi o kadar ‘kalabalık’ ve Erdoğan’ın kredi notu birçok kesim açısından o kadar “bir şans verilebilir” düzeyindeydi ki bu yanıtın üzerinde çok durulmadı. Oysa, daha zikredildiği anda, Türkiye’nin önündeki 15 yılına bir şekilde damga vuracak bir ‘bakış açısı’nın parolasıydı bu sözler: “Sorun yok dersen, sorun ortadan kalkar…” Türkiye, mazisi 200 yıla dayanan, 100 yılı isyanlar, çarpışmalar ve kırımlarla geçen, son 30 küsur yılı, belki de modern tarihin en karmaşık çatışmalı süreçlerinden birini oluşturan Kürt sorununa, “Sorun yok dersen, sorun ortadan kalkar” diye bakan birinin önce parçalı sonra mutlak iktidarıyla geçecek 15 yıla böylelikle girdi. Bu ‘bakış açısı’ muhtelif vesilelerle ülkenin önüne/karşısına çıkacak, kimi zaman sorunun bir iktidar tahkimatı için araçsallaştırılmasıyla, kimi zaman “Sorun var diye inanırsan sorun olur” inancından beslenen “Kürt sorunu yok” inadıyla gündeme gelecekti.

Gerçekten de AKP hükümetleri ve Erdoğan, Kürt sorunu ve ‘çözümü’ konusunda, daima, güncel (hatta kimi zaman ‘anlık’) faydaların hesabıyla davrandı. PKK yöneticileri ile Oslo’da müzakere ederken de Cizre’de, kaçacak yeri kalmayan insanların bodrum katlarına sığındığı binaları ateşe verirken de aynı ‘faydacılık’la hareket ediyordu.

Kürt meselesinde bir uçtan ötekine geçerken, seçim/sandık dönemleri de belirleyici oldu elbet. 2009 yerel seçimi ya da 2010 referandumu için oy isterken kontrgerilladan, inkar ve asimilasyondan söz edip, “çetelerden hesap soruyoruz” deniliyor, 2015’te HDP’nin baskın gücüne karşı ‘Kürtçe Kuran’ ve ‘Zerdüşt bunlar’ söylemi kullanılıyordu.

Ve elbette bu meseleye ilişkin mesajların en doğrudan verildiği platform Erdoğan’ın Diyarbakır mitingleri oldu. Bugün de anayasa değişikliği referandumu için yürüttüğü kampanya kapsamında kentte bir miting düzenleyecek olan Erdoğan’ın Diyarbakır mitingleri, “Kürt sorunu daha çok demokrasi ile çözülür” dediği ünlü 2005 konuşmasından beri tartışmalara yol açtı.

Gelin bunların başlıcalarını birlikte hatırlayalım ve “Diyarbakır konuşmaları” üzerinden tarihe bakalım...

Erdoğan için Türkçe-Kürtçe pankart

12 AĞUSTOS 2005: KÜRT SORUNU BENİM DE SORUNUM

Erdoğan, 2002’de Karslı inşaat işçisine “Biz böyle bir sorun yok diyoruz” demişti ama 2005’te Başbakan olarak geldiği Diyarbakır’da şöyle diyordu: “Kürt sorunu bu milletin bir parçasının değil, hepsinin sorunudur. Benim de sorunumdur. Anayasal düzen dahilinde her sorunu daha çok demokrasi, daha çok vatandaşlık hukuku, daha çok refahla çözeceğiz...”

Bu kadarla da kalmadı. Bölgede yıllardır yaşanan insan hakları ihlallerine gönderme yaparak, “Her ülkede geçmişte hatalar yapılmıştır. (…) geçmişte yapılan hataları yok saymak büyük devletlere asla yakışmaz. Büyük devlet, güçlü millet kendisi ile yüzleşerek, hatalarını ve günahlarını masaya yatırarak geleceğe yürüme güvenine sahip millet ve devlettir.”

Bu sözler başlangıçta heyecan yarattı. Ama Mart 2006’da gerçek kanlı başını gösterdi: 28 Mart’ta 6 PKK’linin Diyarbakır’daki cenazesi sırasında başlayan olaylar üç gün sürdü. Erdoğan’ın ilk gün yaptığı “Güvenlik güçlerimize talimat verdim, kadın da olsa çocuk da olsa gereği yapılacak” sözleri çok tartışıldı. Üçüncü günün sonunda çoğu çocuk 13 kişi hayatını kaybetmiş, 200’e yakın kişi yaralanmıştı…

21 ŞUBAT 2009: KÜRT AÇILIMINI BAŞLATTIK

Erdoğan 2009 yerel seçimlerinden önce bir kez daha Diyarbakır’a geldi. Ekonomik krizin ağır baskısı altında gidilen seçimde partisinin durumu pek parlak değildi. Böyle olunca Diyarbakır’da üslup yine yumuşadı: “Buna ister Kürt sorunu deyin, ister Güneydoğu sorunu deyin, ister Doğu sorunu deyin, isterse son olarak yine adlandırdığımız Kürt açılımı diyelim. Ne dersek diyelim bunun üzerinde bir çalışmayı başlattık.”

Sonraları “Oslo süreci” olarak adlandırılacak MİT-PKK görüşmelerini ima ediyordu. “Açılım dönemi” resmen başlamış oldu.

Aynı tarihlerde “Ergenekon” operasyonları da tam gaz sürüyor, dalga dalga operasyonlarla çok sayıda kişi tutuklanıyor ve kimse “FETÖ terör örgütü”nden söz etmiyordu. İstasyon Meydanı'ndaki parti mitinginde şöyle konuştu:

“Görüyorsunuz, dün devletin gücünü istismar edenler, kendilerini devlet zannedenler bugün hukuk karşısında, millet karşısında yapayalnız kaldılar. (…) Geçmişle yüzleşilecek, geçmişin hesabı özenle tutulacak, kimin ne dediğine ve ne yaptığına dikkatle bakacağız. (…) Türkiye, tarihi bir değişim ve dönüşüm yaşıyor. Zifiri karanlıklar aydınlanıyor, maskeler düşüyor, yıllarca kendilerini gizleyerek haksızlık üretenler deşifre oluyorlar. Türkiye'de olup biten her şeyi dikkatle izlediğinizi iyi biliyorum. Yaşanan sürecin adı, Türkiye için bir arınma sürecidir.”

Seçim öncesi, hem çok tartışılan Ergenekon operasyonlarına bir meşruiyet zemini hem de yaraları taze Kürtlere ‘sempatik’ bir duyuruydu bu

Ama sonuç hüsrandı: DTP adayı Osman Baydemir oyların üçte ikisini (yüzde 66) alarak Belediye başkanı seçildi. AKP adayı Kudbettin Arzı yüzde 31 oy alabildi.

Bir süre sonra Oslo’daki masa devrildi ve çatışmalar yeniden başladı.

1 HAZİRAN 2011: BUNLAAR KÜRTLERİN DİNİ ZERDÜŞTLÜKTÜR DİYENLER

12 Haziran 2011’deki seçimlerden 10 gün önce bir kez daha Diyarbakır’daydı Erdoğan. Anketlerde yüzde 50’ye yakın oyu olduğu görülüyordu ama Diyarbakır’da BDP’yi geçemiyor, oran olarak yayına bile yaklaşamıyordu. Bu yüzden hedefinde Kürt siyaseti vardı. Diyarbakırlılara şunları söyledi:

“Benim için ne Türk milliyetçiliği var, ne Kürt milliyetçiliği var. Hepsi benim kardeşimdir, canımdır bizim farkımız bu. Ama bunlar ne diyor, soruyorum, benim Kürt kardeşimin hangi sorununu çözdüler soruyorum sizlere. (…) Bunlar Kürtlerin dini Zerdüştlüktür diyenler, İslam kılıç zoruyla Kürtlere kabul ettirildi diyenler.”

Bir kez daha ileri bir adım attı ve “Ret politikalarını da, inkarı da, asimilasyon politikalarını da bilirim” dedi Erdoğan...

Ve aynı konuşmada ‘tape müjdesi’ veriyor dönemin Başbakanı: “BDP’nin bakınız çok enteresandır, ilgililerinden bir tanesi açıklama yapıyor. Ses kayıtları öyle zannediyorum ki bugün, yarın yayınlanabilir...”

‘Zerdüştlük’ ve ‘tape’ işe yaramadı. 10 gün sonra yapılan seçimlerde ülke genelinde yüzde 50 oy aldı AKP; ama Diyarbakır’da bağımsız adaylarla yarışan BDP bir kez daha zafer kazandı. Bağımsızlara oy kullanmanın zorluklarına rağmen kentteki oyların yüzde 60’ını almayı başardılar. AKP yüzde 32’de kaldı.

16 KASIM 2013: ‘MEGRI MEGRI’

Erdoğan 2013 sonunda, Cemaat ile büyük kavgaya sayılı günler kala bu kez seçim dışı bir gündemle geldi kente.

Mesut Barzani, Şiwan Perwer ve İbrahim Tatlıses de yanındaydı. 'Kürdistan' sözcüğünü ilk kez kullandı. “Ezelden kardeşiz, ebede kadar kardeşiz” diyordu, “Sadece yol arkadaşı değil, kader arkadaşıyız. Biz pazara kadar değil mezara kadar, mahşere kadar biriz, beraberiz.”

Ölüm yıldönümü olan Ahmet Kaya’yı da selamladı: “Ah keşke bugün biri daha aramızda olsaydı. Ben yandım siz yanmayın Allah aşkına diyordu. (…) Şivan Perver’in kasetlerinin nasıl gizli gizli dinlendiğini ben de bilirim. Faili meçhullerin, işkencelerin, sürgünlerin ne büyük acı olduğunu bilirim.”

Öcalan’ın 2013 Newrozu’nda okunan mesajıyla resmiyet kazanan ‘çözüm süreci’ Başbakan için de tedavüldeydi hala: “Dağdakilerin indiğini, cezaevlerinin boşaldığını, 76 milyonun kucaklaştığını birlikte yeni Türkiye olduklarını göreceğiz.”

Erdoğan’ın ardından sahneye çıkan Şivan Perver ile İbrahim Tatlıses “Megri megri”yi birlikte söylediler.

Gezi’yle yıpranan, yaklaşan Cemaatle kavga fırtınasına karşı bordayı sağlam tutmak isteyen Erdoğan dağdakilerin inmesi, Barzani ve Şivan kozlarını sürmüştü sahaya. Dört ay sonra yapılan yerel seçimde kentteki en yüksek oyunu aldı: Yüzde 35. Seçimi yüzde 55 ile BDP kazanmıştı yine…

26 TEMMUZ 2014: BANA VERECEĞİNİZ HER OY ÇÖZÜM SÜRECİNE KATKI

Çözüm sürecinin olabilecek en açık şekilde oya tahvil edilmesi ise 10 Ağustos 2014’teki Cumhurbaşkanlığı seçiminden önce yine Diyarbakır’da oldu. Diyarbakır’ın temmuz sıcağında oklarını Demirtaş’a yöneltti: “Din derslerinin zorunlu olmasından şikayet ediyor. Ben inanıyorum ki Diyarbakır’dan bu ırkçı adaya oy çıkmayacak. Bakın biz ırkçı değiliz…”

Demirtaş’a “ırkçı” denmesi başlıca ‘ironik’ bir durum. Ama 15 gün sonra cumhurbaşkanı seçilecek olan Erdoğan orada durmadı, “CHP, MHP ve HDP’ye verilecek her oy eski Türkiye’ye gidecektir” diyordu, “Diyarbakır kendisine ihanet eden HDP’ye sandıkta gereken dersi verecektir. CHP, MHP ve HDP’ye verilecek eski Türkiye’ye gidecektir. Şahsıma vereceğiniz her oy çözüm sürecine katkı olacaktır.”

10 Ağustos’ta seçim yapıldı. Irkçılıkla suçlanan Demirtaş oyların yüzde 66’sını aldı. “Bana her oy çözüme katkı” söylemi yüzde 31’den yukarıya taşıyamadı Erdoğan’ı…

2 MAYIS 2015: KARDEŞİM NE KÜRT SORUNU YA!

2005’teki “Kürt sorunu benim de sorunum” konuşmasından 10 yıl sonra, bir tam turu tamamlayarak yeniden “Kürt sorunu yoktur” noktasına gelmiş; 15 Mart 2015’te Balıkesir’deki bir törende yaptığı konuşmada aynen şöyle söylemişti Erdoğan: “Şimdi varsa yoksa bakıyorsun Kürt sorunu. Kardeşim ne Kürt sorunu ya. Artık böyle bir şey yok. Neyin eksik senin?”

2 Mayıs’ta yeniden Diyarbakır’daydı. Bir gün önce Batman’da, HDP’yi kastederek “bunlar Zerdüşt” demişti, işçilere “nankörlük yapmayın”, provokasyon yapmayın” diye çıkışmıştı. Ertesi gün Diyarbakır’da belki de tarihinin en zayıf mitingini yaptı. Vaat edebileceği pek bir şey yoktu.

“Diyanetimiz şimdi Kürtçe Kuran-ı Kerim hazırladı” dedi kürsüde elinde tuttuğu Kuran’ı havaya kaldırarak: “Neden, çünkü diyor ki biz Kürtlerin de diyanetiyiz”

Bu en zayıf mitingin ardından en ağır yenilgi geldi. HDP Diyarbakır’da oyların yüzde 80’ini alırken AKP yüzde 14’te kaldı.

Bir seçim/referandum arifesinde, bugün bir kez daha Diyarbakır’da Erdoğan… Kentteki son seçim mitinginden bu yana yüzlerce kişinin can verdiği çatışmalı süreç geri döndü ve kente de insanlarına da ağır hasar verdi. “Kürt sorunu yok”, “HDP’liler Zerdüşt” gibi söylem ve imaların bir kazanım getirmediği ise son seçimlerde ortaya çıkmış olmalı.

Şimdi, bir yanda bir türlü beklenen seviyeye yükselmeyen ‘Evet’ için acil ihtiyaç duyulan Kürt oyları, diğer yanda 7 Haziran’daki seçimden sonra kol kola girdiği, özellikle 15 Temmuz’dan sonra hareket alanını daraltan milliyetçi Türkler… Erdoğan için zorlu bir gün olacak…

Tüm yazılarını göster