EMEP Genel Başkanı Gürkan: Örgütlü gücümüze ve kararlılığımıza güveneceğiz

EMEP Genel Başkanı Selma Gürkan, "Halk için ekonomi, demokratik haklar, siyasal özgürlükler, gerçek laiklik, Kürt sorununun çözümü, kadınların hak eşitliği ve özgürlüğü için mücadele edeceğiz" dedi.

Abone ol

DUVAR- Emek Partisi'nin yeni Genel Başkanı Selma Gürkan, seçim sürecini değerlendirdi, sandık güvenliği için tüm toplumun seferber olması gerektiğini belirtti. Evrensel'den Çağrı Sarı'nın sorularını yanıtlayan Gürkan, ikinci turda da Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu'na oy vereceklerini belirtti ancak mülteciliğin bir siyasal istismar aracı olarak kullanılmamasını ifade etti. 

Gürkan'ın söyleşisinin ilgili bölümü şöyle: 

"28 Mayıs seçimleri için son düzlüğe girdik. Muhalefet de iktidar da çalışmalarını hızlandırdı. İki aday arasındaki iki buçuk milyon oyu kapatmak ve tek adam rejimine son vermek için muhalefet canla başla sahada. Peki bu seçim buradan döner mi?

Emek Partisi üyeleri de atölyelerde semtlerde çalışmalarını sürdürüyor. Emek Partisi Genel Başkanı Selma Gürkan ile 14 Mayıs sonuçlarını, Emek Partisinin Yeşiller Sol’dan Meclise giren iki adaylarının parlamentoda ne yapacağını, Millet İttifakının 28 Mayıs stratejisini ve 14 Mayıs günü sandık güvenliğini nasıl sağlayacaklarını konuştuk. Gürkan kazanmak mümkün diyor ve ekliyor: Örgütlü gücümüze, dayanışmamıza, kararlılığımıza güveneceğiz.

KALDIĞIMIZ YERDEN MÜCADELEYE DEVAM

Tarihin en karanlık Meclisinin oluştuğu söyleniyor ki Cumhur İttifakı bileşenlerinin içinde HÜDA PAR üyeleri var. Yeniden Refah Partisi yükselişte. Millet İttifakı içinde de gerici unsurlar olduğunu söylemek yanlış olmaz. Mecliste muhalefet istediği üstünlüğü sağlayamadı. Önümüzdeki süreçte Meclisi nasıl görüyorsunuz?

Başta kadınların mücadeleyle elde ettiği kazanımlar olmak üzere, demokratik haklar, siyasal özgürlüklerin elde kalan kalıntılarına iktidar olması halinde Cumhur İttifakı hükümetinin var gücüyle saldıracağını öngörebiliriz. Yine halkın bugün yaşadığı yoksulluğu köklü olarak çözecek, işsizliği ortadan kaldıracak, kaynakların halkın ihtiyaçları doğrultusunda kullanılması yönünde ekonomi politikalarının uygulanmayacağı da aşikar. Dolayısıyla emek ve demokrasi güçlerini, halk güçlerini her koşulda mücadele edeceği günler bekliyor. Biz seçim süreci boyunca işçileri, emekçileri, buluştuğumuz yurttaşları, kadınları, gençleri sadece oy vermeye çağırmadık, talepleri ve kazanımları için örgütlenmeye ve mücadele etmeye çağırmıştık, kaldığımız yerden devam ederiz.

MÜLTECİLİK BİR SİYASİ İSTİSMAR ARACI OLARAK KULLANILIYOR

2. tur için sadece bir hafta kaldı. Çalışmalar da başladı. Kılıçdaroğlu 14 Mayıs öncesine göre çizgisini daha milliyetçi bir söyleme çekti. Siz bu stratejiyi basıl buldunuz?

Biz ilk turda Kılıçdaroğlu’na oy vereceğimizi söyledik ve oy verdik. Ama bu, Millet İttifakının ekonomik ve politik programını onayladığımız, desteklediğimiz anlamına gelmiyor. Bu programı eleştirdik, eleştiriyoruz. 2. tur için tercih edilen daha gerici, ırkçı, şoven, mülteci düşmanı politikaları ve yaklaşımları da eleştiriyoruz. Tek adam düzeninin son bulması için 2. turda da Kemal Kılıçdaroğlu’na oy vereceğiz. Ama bu kadar. Ondan sonrası için halk için ekonomi, demokratik haklar, siyasal özgürlükler, gerçek laiklik, Kürt sorununun demokratik halkçı çözümü, kadınların hak eşitliği ve özgürlüğü için, gerçek demokrasinin tesis edildiği bir siyasal sistemi kurmak için mücadele edeceğiz. Emek ve Özgürlük İttifakı da dahil emek ve demokrasi güçleriyle genişleyecek bir mücadele birliği ülkenin geleceğinde alternatif bir seçenek yaratabilir, bu olanağı atlamamak gerekir.

Bu mülteci düşmanlığı üzerine oturan siyaset tarzının yarın için tehlikesi ne?

İktidarından muhalefetine mültecilik bir siyasi istismar aracı olarak kullanılıyor. Siyasi iktidarın AB ülkeleri ve ABD ile göçmenleri masada nasıl pazarlık konusu yaptığını unutmadık. Bu şantaj siyasetinin sonucu sayısız göçmenin göç yolunda ölmesi milyonlarcasının derin yoksulluk yaşaması oldu. Bugün Türkiye’deki göçmenler her gün dozu artan biçimde körüklenen ırkçılık ve şovenizmin muhatabı durumundalar. Aynı zamanda yerli nüfus da göçmenlere karşı düşmanlaştırılıyor. Hayat pahalılığının, işsizliğin, düşük ücretin sorumlusu olarak göçmenler gösterildiği sürece iktidarın da alttan alta işine geliyor bu. Çünkü o zaman kötü giden her şeye bir düşman bulunmuş oluyor ve işçi sınıfı birliğinin yıkımı da mümkün olabiliyor. Öfke ve tepki patrondan, iktidardan yanı başında çalışan işçiye kayıyor.

Bu bölünmenin rantını elbette sermaye sınıfı ve onların siyasi temsilcileri yiyor. Dolayısı ile milliyetçilik, ırkçılık, şovenizm, mülteci düşmanlığı işçi sınıfının, emekçilerin tutumu olamaz, olmamalı. Temel hedef işçi sınıfı ve emekçilerin birliğini, kardeşliğini sağlamak, ortak sınıfsal çıkarlar etrafında mücadeleyi birleştirmektir. Şunun kaygısını duymuyor değiliz. Ülkemiz hükümetin de yanlış dış politikalarının sonucunda, savaş mağdurlarıyla ve sivil halkla sınırlı kalmayan, bu savaşta suç işleyenlerin de sızmasına olanak sağlanan bir mülteci akınıyla karşı karşıya kalmıştır. 10 Ekim Gar Katliamı davasında belgelere de geçmişti. Sınırların cihatist güçlerin, istihbarat ve silahlı kuvvetlerden unsurlarla iş birliğiyle nasıl kevgire döndüğüne tanık olduk.  Bu kontrolsüz göçle Suriye başta olmak üzere Ortadoğu’da cihatçı savaşın askerliğini yapan katillerin, ordu mensuplarının ülkeye yerleştiklerini biliyoruz. Bu büyük bir kaygı konusudur. Ancak bu kaygılarımızın telafisi göçmen düşmanlığı ile değil, suç işleyenleri, halk düşmanlığı yapanları bunlardan ayıklayarak yargılayacak ve sınır dışı edecek demokratik mekanizmayı kurmakla olur.

28 MAYIS’TA KAZANACAĞIZ

Haftaya bugün sandık başında olacağız. Muhalefet nasıl bir yol haritası izlemeli? İnsanların sandıktan uzaklaşma ihtimaline karşı, yoğun çağrılar yapılıyor. Sandık güvenliği için de keza öyle…

Tek adam düzeninin ekonomi ve siyaset düzeninde halka karşı uygulamalarını, hak kayıpları ve ihlallerini, grev başta olmak üzere yasaklarını, kadın, çevre düşmanı politikalarını esas alan bir teşhir ile kutuplaşma siyasetini de dağıtacak ve halkı örgütlenmeye, birlikte tutum almaya çağıran bir hat izlemeliyiz. Çünkü bu seçim 2 aday arasında, siyasetin rutininde ve demokratik koşullarda süren bir yarış değil. Faşizme giden yolun kapatılmasına doğru bir adım daha atmak için verilecek her oy. Ayrıca, 14 Mayıs seçimleri de bu iktidarın sandıklarda her türlü hileye, usulsüzlüğe başvurduğunu gösterdiği gibi, örgütlü müdahale ile bu haksızlığa, hukuksuzluğa geçit verilmeyeceği de görülmüş oldu. 14 Mayıs sonuçları moral bozmasın, kazandık, 28 Mayıs’ta yine kazanacağız. İlk turda çalmaya çalıştılar ama tedbirlerle, örgütlü müdahaleyle oy hırsızlığının önlenebileceğini de gördük. O nedenle 2. turda sandık güvenliği için tüm halkımızı seferberliğe davet ediyoruz. Örgütlü gücümüze, dayanışmamıza, kararlılığımıza güveneceğiz. Ancak elbette ufkumuz sandıkla sınırlı değil, sandıktan sonuç ne çıkarsa çıksın bizim için mücadele 29 Mayıs sabahı yine başlar. " (HABER MERKEZİ)