Ekin Kadir Selçuk: Mücadeleciler, sağ söylemi derinlemesine etkiledi

Mücadeleciler Birliği kitabının yazarı Selçuk’a göre oldukça anti-semitik olan hareket, kendisini yıllar önce feshetmiş olsa da hareketin üyeleri aynı üslup, aynı polemikçi ve saldırgan dili sürdürüyor. Selçuk, 1991’deki meşhur sağ ittifakın mimarı olan “Mücadeleciler”in kadrolaşmaya verdiği önemin bir yansıması olarak bugün siyasi hareketler ve devlet içerisinde önemli mevkilere geldiklerini kaydediyor.

İslam Özkan islamozkan@gmail.com

“Mücadeleciler”, Soğuk Savaş yıllarında bir öğrenci hareketi olarak ortaya çıkmış, öyle görünmemek için büyük çaba sarf etse de son derece reaksiyoner bir hareket. Hareket bir anti tez olarak ortaya çıkmadığını kanıtlamak için sağdan soldan aldığı ödünç kavramlarla kendisini fikren temellendirmeye çalışıyor. Hareketin önemi, halen sağ cenahta kanaat önderi, siyasi parti lideri ya da daha alt kademelerde görev yapan önemli isimleri yetiştirmiş bir hareket olmasının yanı sıra sağ üzerinde derinlemesine etki bırakmasından kaynaklanıyor. “Mücadeleciler” hareketini konuya ilişkin bir kitap kaleme almış Ekin Kadir Selçuk’la konuştuk.

Ekin Kadir Selçuk

MÜCADELE BİRLİĞİ HAREKETİ’NİN AMACI DEVLETTE KADROLAŞMAKTI

Yeniden Milli Mücadele Harketi’ni neden incelemek istediniz? Sizce Mücadele Birliği Türk siyasi tarihinde ve sağ hareketler içerisinde özel bir yere sahip mi? Mücadelecileri diğer sağ hareketlerden ayıran şey neydi?

Bu konuyu seçmemde özel bir neden yoktu, hatta ben Mücadele Birliği (MB) hareketinin varlığını doktorada Türkiye düşünce tarihi üzerine ders alırken Tanıl Bora’dan öğrendim. Sonra hocanın derste bahsettikleri bana ilginç geldi. Bilkent Üniversitesi’nden İlker Aytürk Hoca da bu konuda çalışmam için bana destek verdi. Dergilere ulaştım, Milli Mücadele'nin ilk senesinde derginin kapağı, kapaktaki çizimler ve tasarım ilgi çekici geldi bana. MB’nin sağın özel bir kolu olduğunu gördüm ve bu yüzden çalışmaya karar verdim. En temel sebep ise geçmişte MB içinde olan isimlerin bugün Türkiye’yi yöneten AKP içinde önemli mevkilerde yer almış olmalarıdır. Cemil Çiçek, Melih Gökçek vs. gibi isimlerin yanı sıra alt kadrolarda yer almakla birlikte Türkiye siyasetine yön verme özelliğine sahip kimselerin içinde yetiştikleri bu oluşumu mercek altına almak istedim. Örneğin 1991’deki Refah Partisi, MÇP ve Islahatçı Demokrasi Partisi arasındaki meşhur sağ ittifakı oluşturan da yine MB’dir. MB’nin aslında şu an yönetimde bulunan kadroların en azından bir kısmının beslendiği ana damar olduğunu söyleyebiliriz. 2012 ve 2013’ten sonra AKP’nin siyasal çizgisiyle MB’nin o yıllardaki ideolojik duruşu arasında ciddi paralellikler olduğunu söyleyebilirim. Bu çerçevede AKP’nin aslında 60-70’li yıllardaki söylemi sahiplendiğini söylemek mümkün. O dönemdeki sağ hareketlerin hepsi önemli ama MB’yi burada özel kılan şey, hareketin gizli olmasının yanı sıra “devleti milletin evlatları yönetmeli” söyleminde karşılığını bulacak şekilde devlette kadrolaşmayı amaçlamasıdır. Bu kadrolaşmanın seçimlerden seçime gerçekleşecek bir kadrolaşma değil, süreklilik arz eden bir kadrolaşma olduğu dikkatlerden kaçmamalıdır. Hareketin lideri Aykut Edibali, 60’lı 70’li yıllarda yaptığı konuşmalarda sağ partilerin mecliste çoğunluğu elde etmesinin yeterli olmadığına, devlet bürokrasisinde de güçlü bir şekilde var olma gerekliliğine işaret eder. Buna göre önemli olan devletin kurumlarında yani yargıda, orduda, emniyet teşkilatında kadrolaşmaktır.

HAREKETİN ÜYELERİ KENDİLERİNİ ÇOK ÖZEL VE SEÇKİN BİR YAPI OLARAK GÖRÜYOR

Siyaset üzerindeki etkisi tamam. Peki siyasi partiler ve mevcut iktidar dışında şu anki İslami yapılanma ve sağ hareketler üzerindeki fikri ve ideolojik etkisinin izini sürebilme imkanınız oldu mu?

Mücadelecileri yetiştiren insanlar, onların fikri kaynakları önemli. Lise ve üniversite yıllarında hareketin üyeleri, bu insanlar tarafından yetiştiriliyor. Belirli cemaat, tarikat ve siyasi partilerle ortaklıkları var; aynı eğitimden geçtiler çünkü. MB, bir gençlik ve öğrenci hareketi her şeyden önce. Hareketin üyeleri kırklarına geldiğinde hareket güç kaybediyor. Bu kişiler kendilerine özgü bir yol çizmeye çalışıyorlar. Bu hareketin üyeleri kendilerini çok özel, çok farklı ve seçkin kişiler olarak görüyorlar. Ama yine de başka hareket ve oluşumlarla ilk kaynakla irtibatları bakımından ortak özellikler arz ediyorlar. Örgütlenme şemasına baktığınızda dönemin önemli hareketleriyle örgütlenme biçimi, olaylara yaklaşım vs. açısından büyük benzerlikler arz eder. Hatta daha da ileri giderek dönemin devrimci, ihtilalci hareketlerinden esintiler taşıyan bir hareket olduğunu söyleyebilirim.

HAREKET İSİM VERMEDEN LENİN’İN ÖRGÜTLENME ŞEMASINI ESAS ALIR

Ne tür esintiler?

Muhtemelen Aykut Edibali’ye ait “İnkılap İlmi” adlı Milli Mücadelecilerin bir el kitabı var. Onun bu kitapta Lenin’in eserlerinden ancak kullandığı bölümlere referans vermeden faydalandığını görüyoruz. Edibali, bunu Lenin ya da Marx üzerine derinlemesine bir bilgiyle yapmaz. Örneğin başka hareketlerle ilgili olarak Hitler, Naziler nasıl ortaya çıkmış bunu taramışlar. Bunun dışında Hz. Peygamber, Dört Halife Dönemi'ne ve İslam tarihine yoğunlaşmışlar.

HAREKET, MUHTEVA OLARAK SOLDAN BAZI KAVRAMLARI ÖDÜNÇ ALMIŞTIR

O zaman örgütlenme ve hareket metodolojisi anlamında bir yararlanma söz konusu, yoksa fikri ve ideolojik bir yararlanmadan söz edemeyiz öyle değil mi?

Çok yüzeysel olarak belli söylemelerde de benzerlik var. Örneğin emin değilim ama “Sınıf çatışması tarihin motorudur” anlayışı Marksist bir ilke. Aykut Edibali bundan esinlenerek yazılarında “tarihin motoru ideolojik çatışmalardır” der. Kendisine ait aşamalı inkılap teorisi vardır, bu yönüyle Milli Demokratik Devrim tezine benzer. Bunu iki sürece bağlarlar, ilk aşaması Milli Kurtuluş iken ikincisi İslami kurtuluş aşamasıdır. Bu, soldaki gibi çok derinlemesine tartışılmış şeyler değildir.

NAZİLERİ UTANGAÇ BİR ŞEKİLDE SAHİPLENME SÖZ KONUSU

Peki Nazileri nasıl değerlendiriyorlar?

Nazileri utangaç bir dille olumluyorlar. Şöyle ki, “O dönemde Yahudi emperyalizmi Avrupa’ya hakimdi, Hitler Alman Devleti’ni Yahudilerden bağımsızlaştırdı ve Yahudilerin gücünü kırdı” derler ama metot olarak savunduklarını söyleyemem. Zaten Mücadele Birliği Türk sağı içerisindeki en anti semitik örgüttür. Özellikle Yeniden Milli Mücadele dergisinin ilk sayılarında bu vurgu çok açıktır.

MÜCADELECİLERDE DERİNLİK ARAMA BEYHUDE BİR ÇABA

O konuya geleceğiz ama önce şunu sorayım: İslam üzerine çalışmalarında bir derinliğe, nevi şahsına münhasır bir yaklaşıma rastladınız mı?

Öncelikle şunu söyleyeyim: MB içerisinde bir derinlik aramak beyhude bir çaba. Belki bunu normal de karşılamak lazım.

Ama öte yandan düşünceyi ve düşünsel yoğunlaşmayı önemseyen bir hareket da var karşımızda. Sağ hareketlerin o dönemde büyük bir bölümü aksiyonerliği daha çok önemserken MB’nin düşünceye verdiği önem kayda değer değil mi sizce?

O zaman şuna bakmamız lazım, MB içerisinde teorik anlamda özgün, önemli bir isim çıkmış mıdır? Melih Gökçek midir, Cemil Çiçek midir, Aykut Edibali midir? Hayır bence bunların hiçbiri olamaz. Teorik derinlik yok ama şu var: Hareket özellikle 1970’lerden itibaren çatışmalara girmiyor. Çatışmalara girmemek “biz fikri bir mücadele veriyoruz” söylemiyle meşrulaştırılıyor. Ama bu, fikri derinlik yaratma süreciyle karşılık bulmuyor.

MÜCADELECİLER SOLUN YÜKSELİŞİNE BİR YANIT VERME ÇABASI İÇİNDE

Siz kitabınızın bir yerinde “halkın üzerinde ittifak ettiği din düşmanlığı, beynelmilel siyonizm gibi söylemlere oynamış olması, hareketin kitleselleşmesine katkı sağlamıştır” diyorsunuz. Hareket bunu kitleselleşmek için mi yaptı yoksa Soğuk Savaş atmosferi zaten böyle miydi?

MB'nin örgütlendiği Konya, Afyon biraz da İstanbul’da hazırlop formülleri var. Tıpkı sosyalistlerin olduğu gibi. Necip Fazıl gibi İslamcı milliyetçi yazarlara göre daha basit anlatıyorlar. Herhangi bir dergide anlattığından daha kısa ve öz cümlelerle.

Soğuk Savaş meselesine gelirsek…

Tamamen Soğuk Savaş örgütü tabii bu. Tabii bugüne baktığımızda anti-semitizm gibi MB’nin Soğuk Savaş'ı aşan söylemlerinin olduğunu da görüyoruz. Anti semitizm de Soğuk Savaş sırasında anti-komünist retoriğe hizmet eden bir söylem. Orduya yakın olmanın, ordunun söylemlerini sahiplenmenin arkasında aslında Soğuk Savaş anti-komünizmi var. O dönemde MB de dâhil olmak üzere bütün sağ hareketlerin sola ve yükselen sol gençliğe bir yanıt vermesi durumu söz konusu.

BENZERİ BÜTÜN HAREKETLERE ABD VE NATO TARAFINDAN CİDDİ BİR DESTEK VAR

Bir de dönemin hemen hemen bütün anti-komünist hareketlerinde olduğu gibi MB’de de karanlık boyut var diyebilir miyiz? İstihbarat örgütleriyle ve devletin içerisindeki özel isimlerle iletişim halinde olma meselesi örneğin, ya da Aykut Edibali hapse girip çıktıktan sonra harekette bir savsaklamanın yaşanması vs. gibi olaylar da var.

Bu konuda uluslararası akademik literatürle ilgili bir şey söylemek istiyorum. Gün geçtikçe ABD’nin Soğuk Savaş yıllarında üçüncü dünya ülkelerindeki anti-komünist hareketlere olan maddi manevi desteği her geçen gün daha fazla açığa çıkıyor. Son on yılda bu tür yayınlar her gün daha fazla literatüre giriyor. Bu tür hareketlerin sevkiyatı, örgütlenmesi ve toparlanmasında ABD ve NATO merkezli bir faaliyet var. Benim çalışmamda ise buna çok ayrıntılı bir şekilde yer veremedim çünkü tezimi yazdığım sırada yazılı kaynaklar sınırlıydı. Bu tür konular söyleşiler ve yazılı olmayan tarihi kaynaklara başvurularak ortaya çıkarılabilecek şeylerdi, ben de öyle yaptım.

Hareketin etkilendiği ve fikri kaynakları arasında devlet içerisinde güçlü bağlantıları olan bir isim var: İhtilaller ve Siyonizm kitabının yazarı Ziya Uygur. Onun Türkiye sağ hareketleri ve yapıları içerisinde temas edip konuşmadığı kişi, örgüt ya da grup yok. Ama Mücadelecilerin doğrudan akıl hocası. Daha üniversiteye başladıkları andan itibaren eski bir asker ve Alman istihbaratı birimlerinden ders almış olan Ziya Uygur öğrencilerle bir evde her hafta sonu bir araya gelerek onlara kadrolaşmaları gerektiğini anlatıyor. Yaptığım söyleşilerden birinde Ziya Uygur’un kadrolaşma ve örgütlenme noktasında hareketin lideri Aykut Edibali’ye birebir özel ders verdiğini dinledim. Tabii bu hareketleri sadece istihbarat örgütlerinin bir piyonu olarak değerlendirmemek gerekiyor. Aslında kendi kararlarını kendileri alıyorlar, ama devlet içerisindeki birtakım birimlere akıl danışıyorlar o başka. O dönem Konya’dan Afyon’a atanan bir ekip olmasa ve bunlar bir şekilde orada karşılaşmasa belki de Mücadele Birliği diye bir hareket olmayacak.

MÜCADELECİLER DE DERİN DEVLETİN DESTEĞİNİ KABUL EDİYORLAR

Ama öte taraftan da devlet içerisindeki çeşitli yapılanmalarla dirsek temasları da sürüyor….

Tabii bunu zaten Milli Mücadelecilerin kendileri de söylüyor. Gerçi bunu dışarıda kamuya açık olarak ifade etmekten çekiniyorlar, bunu kabule yanaşmıyorlar ama bire bir görüştüğünüzde bunu dillendiriyor ve kabul ediyorlar. Öte yandan bu isimler, sadece MB’yi etkilemiş isimler de değil. Ziya Uygur, Mehmet Emin Alpkan gibi isimler burada önem arz ediyor. Alpkan önemli bir isim ve onun Milliyetçi Cephe hükümetlerinin kurulmasında da büyük payı var. O dönemde ilişkiler son derece girift. O yüzden ‘MB, istihbarat birimleri tarafından kurulmuştur diğer sağ hareketlerin istihbarat örgütleriyle bir ilişkisi yoktur’ diyemeyiz. MB de komünizm karşıtı seferberlik süreci içerisinde devletten öyle ya da böyle destek görmüştür.

MB içerisinde bir zamanlar yer alıp da halen çeşitli sağ ve dini yapılanmalar içerisinde bulunan insanlara baktığınızda hepsinin şu an farklı yerlerde yer almalarına rağmen ortak özelliklere sahip olduklarını ve bunu halen sürdürdüklerini söyleyebiliyor muyuz?

Evet kesinlikle söyleyebiliriz. Hem fikri bir ortak yön var hem de hâlâ ilişkilerini sürdürüyorlar.

MÜCADELECİLER GİTTİKLERİ HER YERDE ÜSLUPLARINI SÜRDÜRÜRLER, MÜCADELECİLİK BİTMEZ

Bu anlamda içerik olarak değil belki ama yöntem olarak masonluğa benzetebilir miyiz? Hani masonluktan da ayrılmak yoktur ya…

Katılıyorum, Mücadelecilik bitmez. Bunlar gittikleri yerlerde de o aktif, hafif saldırgan, hamasi yönünü korurlar ve birbirleriyle de ilişkiye geçerler.

MESELE MİLLİ GÜVENLİKSE MÜCADELECİLER ANINDA AYNI ÇİZGİYE GELİRLER

Polemikçiler…

Evet sıkı polemikçiler. Bir de birbirleriyle temasları aradan geçen onca yıla rağmen hâlâ devam ediyor. Aykut Edibali'yle de Yavuz Aslanargun’la da görüştüm (ki Aslanargun hareketin ikinci ismiydi) şu an bu iki isim birbirleriyle görüşmüyorlar. Gerçi Yavuz Bey vefat etti ama yaşarken de Edibali’yle görüşmüyordu. İlginç bir şekilde beni bu iki isme yönlendiren kişiler aynı kişilerdi.

Fikrî birliktelikleri halen sürüyor. Örneğin Suriye’de bir cephe açıldığında, “Milli” bir mesele olduğunda, Azerbaycan olayları patlak verdiğinde, Ayasofya’nın ibadete açılması gündeme geldiğinde ortak tepkiler verir, aralarındaki anlaşmazlıklara son verip atılan bu adımları canhıraş bir şekilde desteklerler.

Bu son söylediğiniz çok ilginç…

Mesele milli güvenlikse Mücadeleciler anında aynı çizgiye gelirler.

İDEOLOJİK FORMASYONUNU 60’LI ve 70’li YILLARDA ALANLAR KOLAY DEĞİŞMİYOR

Peki bunu, fikri birlikteliğin sürmesine mi yoksa devlet içerisindeki birtakım odaklarla olan ilişkilerinin devam etmesine mi bağlamalıyız?

Devlet etkisi genelde lider kadro üzerinde etkili olur ve kapalı yapılarda lider kadrosunu etkileyebiliyorsanız tabanı da yönlendirmek çok kolaydır. Bu tür örgütlerde lideri yönetirsen herkesi yönetirsin. Şunun da altını çizmek lazım, çıkarları değişmediği sürece ideolojik oluşumunu 60’lı ve 70’li yıllarda tamamlamış isimlerin hangisi değişiyor ki? 50’ye yakın isimle görüştüm, görüştüklerim içerisinde fikrini değiştirmiş, liberal ya da sol çizgiye kaymış bir ya da iki isime rastlayabilirsiniz. Diğerlerinin fikri çizgisi yerli yerinde duruyordu.

LİDER MERKEZLİ DİYE HAREKETTEN AYRILAN HÜSEYİN GÜLERCE'NİN DAHA LİDER MERKEZLİ BİR YAPIYA GİRMESİ İLGİNÇ

Peki MB içinde size en ilginç gelen isim hangisi diye sorsam….?

Bir iki isim var. Bunlardan biri de Hüseyin Gülerce.

Ne açıdan size ilginç geldi?

İlginç geldi çünkü kendisiyle söyleşi yaptığımda bana Mücadele Birliği’nin tek adam sistemiyle yönetildiğini, liderin dışında kimsenin sesinin çıkmadığını, bugün ayrıldıkları zaman bunu gördükleri anlattı. Ancak oradan ayrıldıktan sonra girdiği yapılara bakıyoruz MB’den daha katı ve lider odaklı bir yapı olan Fetullahçı yapılanma içerisinde yer aldığını görüyoruz. Oradan ayrıldıktan sonra da yine aynı tutumunu sürdürdüğünü görüyoruz.

Ekin Kadir Selçuk kimdir?

Ekin Kadir Selçuk 19 Ocak 1981’de İstanbul’da doğdu. Yüksek lisansını İTÜ Siyaset Çalışmaları bölümünde, doktorasını Mülkiye’de yaptı. “Mücadeleciler” adlı kitabı 2018’de İletişim Yayınları tarafından basıldı. Türk sağı, siyasal çatışmalar, muhafazakarlık, İslamcılık üzerine çalışmalarını sürdürüyor. Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde öğretim üyesi.

  

Tüm yazılarını göster