Duvar Arkası: Merkez Bankası Hollandalıların sözüne gülüyor!

Hollandalı meslektaşlarının bir sözü Merkez Bankası'ndakileri nasıl güldürdü? HDP'nin ekran yasağını aşma planı... Bahçeli, Yıldırım ve Erdoğan'ın 'ortak' gözde kıyafeti... Kılıçdaroğlu'nun 'hitabındaki' sorun ne? Erdoğan'ın kürsüde en 'güçlü' olduğu anlar hangileri? Yıldırım konuşurken kimi örnek alıyor? Evet-Hayır makası açılıyor mu? Hepsi Duvar Arkası'nda...

Abone ol

HOLLANDA MERKEZ BANKASI EĞİTİME GELDİ

Siyasi iktidarın referandum kampanyasını Avrupa’ya taşımaktaki ısrarıyla başlayan ve 11 Mart’ta Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Hollanda’ya yapacağı uçuşa izin verilmeyince geri dönülmez bir noktaya taşınan Türkiye-Hollanda krizi herkesin malumu… O günlerde Türkiye, Hollanda ile tüm ilişkileri kesmekten bahsederken Hollanda ineklerinin sınır dışı edilme ihtimali bile haber oldu. Bu olaylardan sadece birkaç hafta önce Hollanda Merkez Bankası yöneticilerinin Ankara’da olduğunu ve Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası yöneticilerine bir eğitim verdiğini öğrendik.

Hollanda Merkez Bankası yöneticileri eğitimde şöyle bir cümle kurdular, “Bir yerde üç kişi aynı şeyi düşünüyorsa orada problem var demektir.” Bu söz üzerine salonda önce bir sessizlik oldu, sonra bazıları birbirine bakıp gülümsedi ama Merkez Bankası’nın üst düzey yöneticilerinin katıldığı bu toplantıda kimse ‘Türkiye’de aykırı düşünmenin bedelinin ne olacağını’ Hollandalı konuklara anlatma ihtiyacı duymadı çünkü bu bile riskti. Merkez Bankası koridorlarında hâlâ bunun esprisi yapılıyor.

EKRANA ÇIKARILMAYAN HDP’DEN REKLAMLI ÇÖZÜM

Referandum sürecinde partilerin medya görünürlükleri ortaya çıktı. Sürpriz yok, AK Parti açık ara önde. Onu sırayla CHP ve MHP takip ediyor. HDP ise yok sayılıyor. Tek bir programa davet edilmeyen HDP medya ambargosunu reklamla delmek için kolları sıvadı. Birçok televizyon kanalıyla ön görüşme yapıldı. Edindiğimiz bilgiye göre ‘parasını ödeyerek reklam verme’ teklifine hiçbir medya kuruluşu hayır demedi. HDP’nin hayır reklamının yayınlanıp yayınlanmayacağını bu hafta göreceğiz. 

REFERANDUMDA LİDERLERİN PERFORMANSI

Anayasa değişikliği referandumu kampanyasında son viraja girildi. Siyasetçilere göre kararsızların oylarının rengi bu dönemeçte netleşecek. Peki liderlerin performansları nasıl? Siyasetçilerin beden dili, hitabeti ve imajı konusunda uzman isimler ne diyor? Gazete Duvar’a liderleri değerlendiren ünlü bir reklamcı, Erdoğan’ın son haftalarda giydiği yeleklerin ve taktığı renkli kravatların, “Yeni Türkiye için ben de yenilendim” anlamına geldiğini anlattı. İşte o uzmanın ağzından liderlerin karnesi…

Recep Tayyip Erdoğan: Cumhurbaşkanı Erdoğan, koyu renk takım elbiselerinin içine giydiği yeleği ile renkli, desenli kravatlarıyla ‘yenilik’ ve ‘değişim’ mesajı veriyor; değişimden korkmadığını görüntüsüyle de ispatlıyor, ‘Yeni Türkiye için ben de yenilendim’ diyor. Koyu renk takım elbise içine giydiği yelekleriyle ‘daha şık ve daha ciddi’ görünüyor. Yelek aynı zamanda kusurları da kapatır. Yana kayan bir kravat, oturunca göbek nedeniyle zorlanan düğmeler yelek sayesinde görünmez olur. Kişi, fiziği de uygunsa, ‘kusursuz’ görünür. Hafta sonları ise alıştığımız kareli, spor ceketleriyle ‘genç ve zinde’ mesajı veriyor Erdoğan.

Basit, kısa cümlelerle herkesin anlayabileceği biçimde konuşuyor. Konuşurken verdiği es’ler etkili konuşmanın ve hitabet sanatının en önemli kurallarındandır. Konuşmanın daha rahat anlaşılması, aslında ‘duyulması’ için cümleler arasında ve ortasında biraz durmak gerekir. Erdoğan’ın kolay dinlenilebiliyor olmasının bir nedeni de terimlerle konuşmaması. Sokaktaki herhangi biri gibi konuşunca da halkın, onu kendisine yakın hissetmesini sağlıyor. ‘Bu adam bizim gibi, bizi sadece o anlar’ diye düşündürtüyor. Erdoğan, otoritesini pekiştirecek el hareketlerini -parmak sallayıp avuç içi aşağı bakacak şekilde elini kaldırmak gibi- çok kullanıyor. Nerede sinirlenmesi gerektiğini çok iyi biliyor. Halkın hassas olduğu konularda, aniden -doğal olup olmadığını biz anlıyoruz elbette- sinirleniyor. İşte o anlar en fazla alkış aldığı zamanlar oluyor. Son zamanlarda daha çok gülümsüyor.

Binali Yıldırım: Beden dilini, jestleri ve mimiklerini neredeyse hiç kullanmıyor. Kimilerine göre 'donuk' kimilerine göre 'ağır ağır' konuşması ona ağırbaşlı bir hava veriyor. Ancak hitabetinin güçlü olmadığı aşikâr. Başbakan hissederek konuşmuyor. Cümlelerindeki yersiz vurguları, sözcüklerin sonunu uzatması onu daha da dezavantajlı kılıyor. Konuşurken deyimlere, atasözlerine başvurması ise ‘Erdoğan’ı taklit ediyor’ gibi görünüyor. O da son dönemde takım elbise içine yelek giymeye başladı. Yıldırım, Erdoğan’ın başlattığı geleneği devam ettiriyor ve gittiği ilin spor kulübünün atkısını takıyor, ‘sizden biriyim’ mesajını veriyor.

Kemal Kılıçdaroğlu: Kılıçdaroğlu her zaman jilet gibi giyiniyor. Şık, temiz, resmi, mesafeli… Bürokrasiden geldiği görüntüsünden de davranışlarından da anlaşılıyor. Daha 'üstten' bir dil kullanıyor, hızlı anlatıyor ve uzun cümleler kuruyor. Halktan biri gibi konuşmuyor. Öncesi kadar donuk değil ama hâlâ yazı diliyle konuşuyor, 'düşüneceğiz', 'yapacağız', 'gideceğiz', 'soracağım', 'vereceğim' diyor. Bütün bunlar Kılıçdaroğlu’nu anlamayı zorlaştırıyor. Mitinglerinde halkı coşturmak için soru soruyor, onlar cevap verdikçe ortam daha coşkulu hale geliyor. CHP liderinin olumlu yanı ise doğal olması. Doğal bir beden dili kullanıyor. Çalışılmış hareketleri yok. Oysa bu yüzyılda tüm liderler bunun eğitimini alıyor. Kılıçdaroğlu, Erdoğan’dan da Binali Yıldırım’dan da yaşça büyük ama fiziği sayesinde hepsinden genç görünmeyi başarıyor. Bu da bir avantaj.

Devlet Bahçeli: Hitabeti en kötü lider. Tekdüze bir ses tonuyla, hep aynı tempoda konuşuyor. Şiir okur gibi okuyor metni ve vurguları genelde yanlış yerde yapıyor. Mitinglerdeki beden dili, ‘şu anda burada olmak istemiyorum’ der gibi. Coşkuyla bağırsa da o coşku hissedilmiyor. Çok uzun cümleler kuruyor, çoğu zaman anlaşılmıyor. Hep çok sinirli, kaşları çatık. Olumlu bir şeyi bile azarlar gibi söylüyor. Çok fazla klişe kullanıyor, eski dilden sözcüklerle ve örneklerle konuşmayı seviyor. Konuşmasının herkes tarafından anlaşılması imkânsız. Genelde koyu renk takım elbiseden şaşmayan Bahçeli de bir süredir yelek modasına uymuş görünüyor. Bahçeli’nin yeleğinden görünen köstekli saati sayesinde kendisinin tespihin yanı sıra köstekli saat koleksiyonu yaptığını öğrenmiştik. 18 Mart’ta ilk mitingini yaptığı Elazığ’da miting alanında siyah takım elbisenin içinde siyah yelekle hitap etti halka.

HDP’YE NEWROZ DOPİNGİ

Geçtiğimiz hafta herkes 21 Mart’ta Diyarbakır’daki Newroz alanının dolup dolmayacağını merak ediyordu. Yaklaşık 2 yıldır süren çatışma ortamı, ölümler, evleri yıkılan ve göç etmek zorunda kalanlar, tutuklamalar, kayyım atanan belediyeler, işsiz kalanlar derken halkın sokaktan çekilmesiyle bambaşka bir noktaya gelinmişti. Diyarbakır Valiliği’nin Newroz kutlamasına izin vermesiyle birlikte o gün insanlar meydanı doldurdular.

Bazı yayın kuruluşları katılımın düşük olduğu haberleri yapsa da görüntüler ortadaydı. Yüksek katılımın HDP’de nasıl yankı bulduğuna gelince… HDP MYK üyelerinin de beklentisinin üstünde bir katılım partide adeta doping etkisi yaptı. HDP yönetimi bunu, ‘halkın partiye barış mesajı’ olarak yorumluyorlar. Newroz, partide gelecek hafta yoğunlaşacak referandum kampanyası için büyük motivasyon yarattı, ‘hayır’ çalışması için özgüven arttı.

EVET İLE HAYIR ARASINDAKİ MAKAS AÇILMIYOR

Anketler, Avrupa ile yaşanan krizin, siyasi iktidara beklediği doğrultuda bir oy kazandırmadığını ortaya çıkardı. İşin aslı evet ile hayır arasındaki makas tahmin edildiğinden daha dar. Bu yüzden rehavet yok, tam aksine en sıkı çalışılması gereken döneme girildiğini herkes biliyor.

Evet ve hayır oyları, yüzde 47.5 ile yüzde 52.5 arasında gidip geliyor. Makas iki yana doğru da açılmıyor. Bu nedenle siyasi partiler farklı stratejiler izleyerek ikna edilmesi daha kolay kesimlere yöneliyorlar. Örneğin CHP’ye göre AK Parti’nin genç ve eğitimli seçmeninin ‘hayır’a ikna edilmesi daha yaşlı seçmeninin ikna edilmesinden daha kolay. Bu nedenle CHP’nin ‘hayır’ için çalışan tüm isimleri, özellikle gençleri hedef alıyor.