Dünya, Türkiye'deki basın özgürlüğünü de kıskanıyor!

Macaristan'da parlamento binasının önündeki "Özgür Ülke, Özgür Medya" pankartıyla Diyarbakır'da Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti'ne asılan "Özgür Basın, Özgür Toplum" pankartı ilk bakışta birbirine çok benzese de aslında bambaşka dünyaların sorunlarını anlatıyor.

Celal Başlangıç baslangiccelal@gmail.com

İki pankart var. Üzerlerindeki sloganlar neredeyse birbirinin aynı.

Biri Macaristan'da, diğeri Türkiye'de.

Macaristan'daki Ulusal Meclis'in önündeki Kossuth Meydanı'nda.

Üzerinde "Özgür Ülke, Özgür Medya" yazıyor.

Türkiye'deki pankart Diyarbakır'daki Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti'nin salonunda asılı:

"Özgür Basın, Özgür Toplum."

Macaristan'da yüzlerce kişinin Ulusal Meclis önündeki Kossuth Meydanı'nda "Demokrasi", "Orban Defol", "Özgür Ülke, Özgür Medya" sloganları atmalarının nedeni ülkenin etkin siyasi gazetelerinden Nepszabadsag'ın kapatılması.

Çizgisi "sol liberal" olarak tanımlanan gazete maddi nedenlerden dolayı sahibi tarafından kapatılmış. Ama yine de muhalefet partileri ayakta.

Macaristan'da göstericiler gazete kapanmasını protesto ederken "Özgür Ülke, Özgür Medya" pankartını da taşıdılar. (Fotoğraf: Twitter)

Ana muhalefetteki Macaristan Sosyalist Partisi (MSZP) gazetenin kapatılmasını protesto ediyor:

"Nepszabaadsag bugün ansızın askıya alınıncaya kadar Macaristan'daki en önemli gazetelerden biriydi. Ne demokraside ne de normal iş hayatında on yıllarca en etkili gazetelerden birisinin, çalışanlarının haberi olmaksızın bir anda karartılması olağan bir durum değil. Hukuk devletinde böyle bir şey olamaz."

Muhalefetteki partilerden Jobbik'ten yapılan açıklamada, Macaristan Başbakanı Viktor Orban'ın muhalif medya istemediği, bu sebepten dolayı Nepszabadsag Gazetesi'nin kapatıldığı belirtilerek "İktidarın tek hedefi Macaristan'daki tüm medya organlarını ya susturmak ya da kendi yönetimleri altına almak" deniliyor.

Son aylarda özellikle Orban hükümetine yakın çevrelerin karıştıkları skandallara dair haberler yapan Nepszabadsag'ın yayınının durdurulmasının yanı sıra internet sitesinin de aynı gün karartılmasını değerlendiren gazete çalışanları ise "siyasi nedenlerle darbeye kurban gittiklerini" söylüyorlar.

İşte bu nedenle yüzlerce kişi Macaristan'da "Özgür Ülke, Özgür Medya" sloganlarıyla alanlara çıkıyor.

Ekonomik nedenlerle de olsa bir gazetenin, çalışanlarına, okurlarına, abonelerine haber verilmeden bir günde kapatılmasını muhalefetin sesinin kesilmesi, ülke demokrasisine indirilmiş bir darbe olarak değerlendiriyor.

DİYARBAKIR'DA DA AYNI SLOGAN AMA...

Türkiye'de Olağanüstü Hal rejiminin ürünü olan Kanun Hükmündeki Kararname'ye dayanılarak, son olarak 20 televizyon kanalı ve radyo kapatılmıştı.

Ekranı karartılan, sesleri susturulanlar arasında Jiyan TV, Zarok TV, TV 10, Hayatın Sesi, İMC TV, Van TV, Özgür Radyo gibi kanal ve radyolar vardı.

İşte Diyarbakır'daki "Özgür Basın, Özgür Toplum" pankartının önünde toplananlar da bu yayınların merkezlerinde ya da temsilciliklerinde çalışan gazetecilerdi. Yayınlarının kapatılmasını protesto etmek, kamuoyunu konuya duyarlı hale getirmek amacıyla Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti'nde üç gün süreyle oturma eylemi yapacaklardı.

Gazeteciler adına açıklamayı Diyarbakır'ın deneyimli gazetecilerinden, İMC TV çalışanı Faruk Balıkçı yapıyordu:

"Bölgede bir yıldır gazetecilerin haber yapma ve halkın haber alma hakkı engelleniyor. Onlarca televizyon kanalı ve radyo kapatılarak mal varlıklarına el konuldu. Bizler kapatılan, baskı altında tutulan medya organlarında çalışan gazeteciler olarak bizi işsiz bırakan, haber yapma hakkımızı ve halkın gerçekleri öğrenme hakkını ortadan kaldıran kapatma kararını protesto ediyoruz."

Gerçekten de son bir yıldır bölgede habere gitmek aynı zamanda gözaltına alınmayı, tutuklanmayı göze almak demekti. Sadece o kadarla kalsa yine iyi...

Zaten AKP yandaşı olmayan, muhalif kimliğiyle tanınan gazetecilere karşı iktidar tarafından aylardır "Sarı Basın Kartı işkencesi" uygulanıyordu. Sürekli Basın Kartı taşıyan bazı gazetecilerin bile basın kartları yenilenmiyordu.

Ama, DİHA'dan Yasin Kobulan'ın haberinden öğreniyoruz ki, artık gazeteci kimliğiyle işkence yapma uygulamasını fiziki işkence yapma aşamasına sıçratmışlar.

Kendi gazeteci kimliğiyle işkence gören muhabirin adı Azadia Welat çalışanı Adnan Kümek.

Bitlis'ten Siirt'e giderken içinde bulunduğu araç polislerce durduruluyor. Gazetesinden aldığı muhabir kartını gösterince araçtan indiriliyor Kümek:

"Bindirildiğim polis aracıyla Bitlis'e doğru yola koyulduk. Yol boyunca edilen küfür ve hakaretlerle emniyete götürüleceğimi sanırken, Bitlis kent merkezi dışında yer alan metruk bir binaya konuldum. Muhabir kartımı alan polisler, kartı yakıp naylonunu bacaklarıma damlattı. İki gün boyunca bana işkence yaptılar."

Diyarbakır'daki gazeteciler "Özgür Basın, Özgür Toplum" sloganıyla oturma eylemine başladılar.

GERÇEK GAZETECİLİĞİN SONU

Gazete kapatmalar, ekran karartmalar, anten susturmalar her geçen gün daha da yoğunlaşıyor. Öyle bir gidiş var ki, AKP iktidarı en ufak bir muhalif sesin çıkmasına izin vermeyecek düzenlemeleri daha da arttırıyor.

100'den fazla gazeteci cezaevinde. Yüzlerce gazetecinin yargılanması sürüyor. 15 Temmuz öncesinde başlayan gazete ve televizyon kapatmalar, şirketlerine kayyum atamalar, ilan edilen OHAL'le birlikte daha da yoğunlaştı. Binlerce gazete, televizyon ve radyo çalışanı işsiz kaldı.

Bunun son örneği Basın İlan Kurumu Genel Müdürlüğü'nün Resmi İlan ve Reklamlar ile Bunları Yayınlayacak Süreli Yayınlar Yönetmenliği geçen hafta Resmi Gazete'de yayınlandı.

Yeni düzenlemeye göre, "Türk Ceza Kanununda yer alan Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar ve/veya Terörle Mücadele Kanunu kapsamındaki suçlar nedeniyle ceza davası açılması"yla başlayacak süreç özellikle yerel birçok gazetenin ayakta durmasını sağlayan Resmi İlanların kesilmesine kadar gidebilecek.

Avukat Fikret İlkiz yeni düzenlemeyi değerlendirirken "hukuka aykırı ve kötü" tespitini yapıyor:

"Düzene aykırı haber ve görüşlerin yer aldığı gazete ve dergilerin desteklenmesi yasak! Düzene uygun olanların desteklenmesi ve parasal beslenmesi serbest. Yönetmelik Madde 110 hakkında ceza davası açılan gazetecileri ihmal etmiyor!"

Yeni yönetmeliğin 110/2. Maddesinde yer alan "Asgari fikir işçileri kadrosunda yer alan kişilerden herhangi birisi hakkında birinci fıkrada belirtilen suçlar kapsamında ceza davası açılması halinde görev alanlarına göre Kurum Genel Müdürlüğü veya ilgili valiliğin yazılı bildirimi üzerine bu kişi ya da kişiler yazılı bildirimin muhatabı gazeteye tebliğ tarihinden itibaren beş iş günü içerisinde asgari kadrodan çıkarılır. Aksi takdirde bu yönetmelik hükümleri uyarınca ilgili gazetenin yayınlama hakkı durdurulur" düzenlemesini eleştiren İlkiz "Çok açık, basın işverenleri düzene uygun gazeteci çalıştırmak zorundadır, aksi yasaktır" görüşünü dile getiriyor:

"Ama hiç şüpheniz olmasın, resmi ilan ve reklam yayını ile ilgili 'asgari kadrodan çıkarılma' hali basın işvereni tarafından asgari kadrodan çıkarılma değil; gazeteci için 'işten çıkarılma' olarak uygulanacaktır. Artık düzene uymayan, tek sesli olmayı kabul etmeyen ama 'sahibinin sesine' biat eden basın yayın organları devletin resmi ilan ve reklam bedellerini alabileceklerdir. Bir savcının yönetmelikte sayılan suçlarla ilgili gazetenin muhabiri, imtiyaz sahibi ve/veya çoğunluk ortakları hakkında iddianame düzenlemesi ve mahkemenin kabulü ile ceza davasının 'açılmış' sayılması sonucu resmi ilanların yayınlanması hakkının kesilmesi için yeterlidir. Bu sonuç gerçekten resmi ilan desteğiyle ve gerçekten gazetecilik faaliyeti sürdüren basın yayın kuruluşlarının sonu olacaktır." (BİK ve basının beslenmesi, 10 Ekim 2016, egedesonsöz.com)

Sonuç olarak Macaristan'da asılan "Özgür Ülke, Özgür Medya" pankartıyla, Diyarbakır'da gazetecilerin önünde oturma eylemi yaptığı "Özgür Basın, Özgür Toplum" pankartları ilk bakışta birbirlerine çok benzeseler de ne kadar farklı anlamlar içeriyor.

İşte bu yüzden bütün dünya Türkiye'nin sadece otoyollarını, köprülerini, havaalanlarını değil aynı zamanda dünyanın hiçbir yerinde olmayan basın özgürlüğünü de kıskanıyor!

Tüm yazılarını göster