Dolmuş: Toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin örgütlenişi

Eşitlik durağında inecek var! İndiğinde sorarlar. Neden erkekleri anlatıyorsun? Şoförün cinsiyeti belli, daha ne olsun!

Abone ol

Engin Fırat*

Gariptir, gündelik yaşamın içinden türeyen teoriler bir süre sonra gündelik yaşama yabancılaşır. Derler ki çok basit ama sen göremiyorsun! Sahi, toplumsal cinsiyet ilişkilerini düşündüğümüzde zihnimizde canlanan şey nedir? Yine derler ki “hegemonik erkeklikler” bunu en iyi açıklayan güncel teorilerdendir. Erkekliği biliyoruz (!) da “hegemonik” ne ola ki? Bence toplumsal cinsiyet ilişkilerini en iyi görebileceğimiz yerlerden birisi “dolmuş”tur. Bu nedenle hata yapma ihtimaline rağmen toplumsal cinsiyet ilişkilerinin karmaşıklığını bir dolmuşun içinden (dışından değil) okumayı deneyebiliriz. Yapamazsak; denedik olmadı, deriz.

DOLMUŞ

Sanırım büyük çoğunluğumuz bir kere de olsa dolmuşla yolculuk yapmıştır. Herkes bir yere, bir işe meyilli. Dolmuş, sadece insanların değil aynı zamanda “meyillerin/yönelimlerin” de toplu olarak taşındığı bir araç. Adı üstünde toplu taşıma aracı, bireyselliğe yer yok! Günün herhangi bir anında bir iş işlemek için bindiğimiz, şoförün çoğunlukla tam gaz gittiği ve daha çok para kazanma uğruna içindekileri birer “koyun” gibi istiflediği o bin yıllık yolculuk… Nereye gidiyor bu dolmuş? Sarıyer mi? Kızılay mı?

Öyle bir seyir ki şoförün tek bir amacı var: tam gaz gitmek ve insanları “istifleyerek” daha çok para kazanmak. Öyle bir seyir ki yolcuların tek bir amacı var: “koyun” gibi istiflenseler de menzile ermek. Tam gaz gidiş ve koyun gibi istiflenmek… Dolmuşun içindekiler değişiyor, ancak örüntüler değişmiyor. İşte hegemonya dedikleri bu olsa gerek! İnsanları “koyun” gibi istifleyebilmek için onları bir “doğa”ya sıkıştıran toplumsallık. İstediğin yere gidebilmek için dolmuş içinde “koyun” olmak zorundasın! Hegemonya, bin yıllık bir yazar gibidir! Her bağlamda değişmez olarak durmayı becerebilen, cisimleşmiş bir cisimsizlik! Önce bazı karakterler yaratır, sonra onlara bazı nitelikler atfeder ve bu niteliklerin “doğal”mış gibi icra edileceği toplumsal mekanlar ve ilişkiler inşa eder.

Dolmuşu ve dolmuşla ilişkili olan faktörleri birer figür olarak düşünelim. Dolmuşun içinde bir ilişki ağı var. Bence dolmuşun kendisi (toplumsal mekân), dolmuşun içindekiler (özneler) ve dolmuşla ilişkili olan her şey (kurumsallık) toplumsal cinsiyet ilişkilerini açıklamaya çalışan hegemonik erkeklikleri açık bir biçimde görebileceğimiz bir bağlama sahip. Dolmuş her şeyden önce bir yere gitmeye çalışan insanların “mecburiyetini” yönlendiren, bütün yolcuları çepeçevre saran ve sıkıştıran ilişkiler ağını yansıtan ve insan sağlığını hiçe sayan tam gaz gidişi içeren bir binek. Bununla birlikte dolmuş; cinsiyeti belli olan bir şoförü, yolcuları, yolcular arasındaki hiyerarşiyi, “seyir” için ödetilen parayı, trafikteki sıkışıklığı, trafik memurlarını, çevre ve gürültü kirliliğini içeren bir ilişkilenme biçimini yansıtır. Bir araç olduğu kadar bir ilişkiler ağı! Bütün bu faktörler (insanlar, mekanlar, ilişkiler, kurumlar, yollar) bir araya gelerek bir sonuç doğurur ortaya: sağlıksız bir yolculuk/eşitsizlikler. Yani yolcular sadece sağlıksız bir yolculuk etmekle kalmaz, çoğunlukla bir eşitsizlik durağında indirilirler. İsterseniz her gün dolmuşta gerçekleştirdiğimiz bu “yolculuğa” hegemonik erkeklikler diyelim. Ancak hegemonik erkekliklerin dolmuşun dışında başka biçimler alabileceğini aklımızdan çıkarmadan yapalım bunu. Benzer örüntüleri bir evde, bir okulda, bir iş yerinde de gözlemleyebiliriz.  Şimdilik dolmuştan konuştuğumuz için bu bağlamdaki figürlere derinden bakalım.  

ŞOFÖR

Dolmuşun hareket edebilmesi için bir şoföre (aktöre) ihtiyaç var. Direksiyonun başına oturanların/oturtulanların cinsiyeti bellidir. Bunu, hegemonyanın cinsiyetinden tanıyoruz. Bu kişiler direksiyona oturdukları andan itibaren bir rolü icra etmeye başlarlar. Bu rol, dolmuş raconunu belirleyenler tarafından yüzyıllar önce oluşturulmuştur. Şoförlerin amacı, yolcuların kişilik haklarına riayet etmeden bir grup insanı “koyun” gibi istiflemek ve bir yerden başka bir yere taşımaktır. Hegemonyanın cinsiyetinin ve şoförlerin çoğunlukla erkek olmasının bir nedeni var. Direksiyonda oldukları için amansız kornaya basma hakkını kendilerinde görür, sadece dolmuş içindekileri değil, dolmuş dışındakileri de gürültü kirliliği ile rahatsız ederler. Ayrıca sadece yolcuğun seyrini değil, dolmuş içindeki ilişkileri yönetmek isterler. Bununla birlikte şoförün dolmuş içindekilerle kurduğu ilişki sadece yolcuğun “bedelini” ödetmeyi değil, aynı zamanda tam gaz gidişe itiraz edenleri bastıracak bir karaktere bürünmeyi içerir. Öyle ki şoför bazen dolmuş içindeki insanları rahatsız edecek davranışlarda bulunabilir. Bireysel yaşamlarında daha “yumuşak” olma potansiyeli taşısalar bile oturdukları koltuk onlara hemen bir misyon atayıverir. Hep bir gerekçeleri vardır: “sizi gideceğiniz yere ulaştırmaya çalışıyorum”. Evet bizi bir yere ulaştırırlar ama daha çok para kazanmak ve direksiyon başında olmaya devam etmek için tam gaz giderler. Şoför dediğimiz kişi eril bir bedene, ihtiyaç duyulduğunda bir zorbalığa, duyulmadığında ise kültürel rızayı inşa etme becerisine sahip kişiyi tanımlar. Şoförün destekçisi çoktur. Direksiyonun başına oturanlar başka bağlamlarda başka niteliklere bürünerek hegemonyayı meşrulaştıran insanlardır. Örneğin dolmuştaki şoför, işyerinde başka niteliklere bürünerek cinsiyetler arasındaki eşitsizlikleri meşrulaştırabilir. İşte bunu yaptığı andan itibaren hegemonik olacaktır. Biliyoruz ki şoförler olmadan dolmuş hareket edemez! Yani hegemonik erkeklikler her zaman cinsiyeti belli olan bir aktöre ihtiyaç duyar. Koltuğa oturanların cinsiyeti önceden “atanmıştır”. Bu nedenle bu seyirde herkes şoför olamaz! Bu, şoförle aynı cinsiyetten olanların her zaman şoför olabileceği anlamına da gelmiyor. Şoför koltuğuna oturmak için önce “atanmış” bir cinsiyete sonra da direksiyonda olmayı mümkün kılan bazı davranışları sorgulamaksızın icra etme “becerisine” sahip olmak gerekiyor. Bununla birlikte şoförle aynı cinsiyetten olmayanların bu yolculukta şoför koltuğuna asla oturtulmayacağını da biliyoruz. Demem o ki hegemonya ilişkilerini dolmuşta yapılan bir “seyir”e benzetirsek, şoförler tartışmasız hep atanmış cinsiyeti erkek olanlar olacaktır. Evde başka bir erkek, okulda başka bir erkek, iş yerinde başka bir erkek, mecliste başka bir erkek… Hepsinin ortak noktası her zaman direksiyon başında olmaya dair istekleridir. Direksiyon başında olmak ise cinsiyetler arasındaki eşitsizlikleri meşrulaştıracak davranışları gerekli kılar. Dolmuşun yol aldığı zemin bu. İşte hegemonya ile erkekliği buluşturan yer burasıdır. Direksiyona oturan her zaman yolculuğun seyrini belirler!

TAM GAZ

Dolmuşun bir raconu var. Kim ki koltuğa oturur, tam gaz gitmelidir. Yavaş giden, trafikteki başka yolculara zarar verme riskini düşünen, kornaya basmak yerine insanların el kaldırmasını bekleyen, yolcuları istiflemek yerine koltuk sayısı kadar yolcu almayı seçen kişilerin şoför koltuğuna oturmalarına dolmuş mekânı ve dolmuştaki ilişkiler izin vermez. Şoförü şoför yapan tam gaz gidişidir. Şoförün sahip olduğu nitelikleri olumlayan ve ses çıkarmayan bir yolda seyir halinde olduğumuzu unutmayalım. Hegemonik erkeklikler sadece bir bedene ihtiyaç duymaz, aynı zamanda bu bedenin yüceltilmesini sağlayan kültürel ve politik argümanlara (yol, trafik) ihtiyaç duyar. Bu nedenle insanlara ve çevreye verdiği zararı düşünmek şoför koltuğuna oturanların nasibi değildir. Ayrıca şoförün tam gaz gidişini “hoş karşılayan” trafik memurları bu sağlıksız yolculuğun devam etmesine hizmet etmiş olurlar. Eşitsizliklerin kurumsal bir desteğe ihtiyaç duymasının nedeni budur. Bununla birlikte dolmuşta şoför koltuğuna oturan/oturtulan erkekler, televizyon dizilerinde başka bir görünüm alırlar. Hegemonyanın cinsiyeti bellidir, ama farklı bağlamlarda farklı nitelikler alabilir. Demem o ki, eril bir bedenle ilişkilenen hegemonik erkekliğin devam etmesi için “tam gaz” (eril nitelikler) gitmek zorunludur. Eril nitelikler her zaman baskı uygulamayı içermez, hatta bazen baskı uygulamadan iki yüzlü bir strateji ile eşitsizlikler meşrulaştırılabilir. Yoldaki diğer araçlar bu tam gaz gidişi “hoş karşılayacak” bir trafik düzeni kurarlar. Şoförün cinsiyetine atanan niteliklerden başlayan bu sağlıksız yolculuk, diğer figürlerin katılımıyla birlikte normalleştirilmiş olur. Böylelikle eşitsizlikler kurumsallaşmış bir niteliğe bürünür. Ve eklerler: Böyle gelmiş, böyle gider!

YOLCULAR

Hegemonik erkeklikler sadece şoför koltuğuna oturtulan kişiye atanan nitelikleri yüceltmez aynı zamanda dolmuş içindeki hiyerarşiyi de belirler. Bütün yolcular dolmuşun içine bir “beden elbisesi” ile girerler. Uyanır uyanmaz üstümüze giydiğimiz o yırtık pırtık beden elbisesi… Şoförle aynı cinsiyeti taşıyanlar için dolmuş tanıdık bir yerdir. Çünkü dolmuşun bizzat kendisi şoförün cinsiyetini yücelten bir karaktere sahiptir. Örneğin şoförle aynı cinsiyetten olan bazı insanlar, şoförün tam gaz gidişinden etkilenip kendini şoför koltuğunda hayal edebilir. Benzer bir durumu iş yerinde yönetici pozisyonuna gelmek isteyen bir erkek için de düşünebiliriz. Atanmış cinsiyeti erkek olanların ideal (hegemonik) bir erkeklik karakteri aramalarıyla bu benzerdir. Aradıkları bir şoför koltuğudur. Öyle bir koltuk ki tek bir sonucu var: daha çok iktidar elde etmek. Bununla birlikte şoförle aynı cinsiyeti taşımayanlar için dolmuş güvensiz bir alandır. Erkeklerin karanlık bir yolda kadınlara nazaran daha rahat yürümesini sağlayan toplumsal yapıyla dolmuş içindeki konfor/konforsuzluk aynı kökenden gelir.

Yolcular sadece bunlardan oluşmaz. Aynı zamanda şoförle aynı atanmış cinsiyete sahip olup, şoför gibi olmayanlar da vardır. İşte bu insanlar için dolmuş diğer yolculara nazaran daha güvensiz bir alandır. Çünkü dolmuşa bindikleri andan itibaren bütün gözlerin üzerlerine dikilme ihtimali yüksektir.  Demem o ki “görüntü” olarak şoförden yanaysanız şanslı, görüntü olarak şoförün “karşıtı” iseniz şanssız ve her iki kategoriye de girmiyor iseniz vay halinize! Bu durumda dolmuşun içindeki ilişki ağları hemen bir hiyerarşi oluşturuverecektir. Bundan en çok faydalananlar şoför ve şoförle aynı cinsiyette olup sağlıksız yolculuğa ses çıkarmayanlardır. Bundan en çok zarar görenler ise şoförden ve ses çıkarmayanlardan farklı olan “öteki”lerdir.

İşte dolmuş, sadece bir yerden bir yere götürmeye yaramaz aynı zamanda sahip olduklarımızın savaşını o daracık alanda bizlere ettirir. Ne şoför ne yolcular bundan haberdardır. Hegemonya, aktörleri içeren ama aşan bir bağlama sahiptir! Bu nedenle hem şoför hem de yolcular bu oyunu rolden çıkmaksızın icra ederler. Yolcular kendi içlerinde bir hiyerarşiye sahip olabileceği gibi birbirleriyle kavga da edebilirler. Bu kavgada avantajlı konumda olanlar elbette şoförle (aktörle) aynı cinsiyeti taşıyanlar ve dolmuşta güvende hissedenlerdir. Ancak dolmuş, sadece şoförle aynı cinsiyeti taşıyanların nasıl davranacağını değil, ötekilerin de nasıl davranacağını belirler. Bütün yolcular belirli pratikler icra ederek dolmuşun dolmuşluğunu güvenceye alırlar. Çünkü herkes bir yere varmaya çalışır! Ola ki bir kişi şoförün tam gaz gidişine ya da koyun gibi istiflenmeye itiraz etmiş olsun, işte o zaman kıyamet kopabilir. Şoförün itiraz eden kişiyi aşağı atmakla tehdit etme ihtimali yüksektir. Bununla birlikte bazı yolcular şoföre destek çıkıp itiraz edeni dışlayabilirler. Ve eklerler: Huzursuzluk çıkarma, işe geç kalıyoruz! Dolmuşun içindeki ilişkiler ağı, ses çıkarmaya cesaret edeni amansız susturma gücüne sahiptir. İşte toplumsallık!

Bir toplumsal yapı olarak hegemonik erkeklikler dolmuşa (aynı zamanda diğer toplumsal bağlamlara) ve sağlıksız bir yolculuğa dair olan bütün ilişki ağlarını ve cinsiyetler arasındaki eşitsizlikleri anlatır. Bununla birlikte bir karakter tipolojisi olarak hegemonik erkeklik ise şoförü (aktörü) ve onu destekleyen karakter özelliklerini yansıtır. Aktörün rolü farklı bağlamlarda farklı biçimler alsa da tek bir örüntüye sahiptir: eşitsizlikleri meşrulaştırmak. Dolmuştan çıkıp başka bağlamlara gittiğimizde yeni bir şoförle ve yeni karakterlerle karşılaşırız. Biliriz ki her bağlamda rollerini sorgulamaksızın icra eden insanlar (şoför ve yolcular), rollerin icrasını mümkün kılan ilişkiler ve mekanlar göreceğiz. Bütün bu faktörler bir araya gelerek, “öteki”ler için güvensiz olan bir “seyir” çıkarır ortaya. Demem o ki eski adıyla ataerkillik olan “hegemonik erkeklikler”, bir karakter tipini yansıtmaktan çok bir ilişkilenme/örgütlenme biçimini anlatır. Yani basit bir biçimde bir insan tipini değil, insanlar arası ilişkileri şekillendiren toplumsal yapıyı, dolayısıyla bir karakterle ilişkilenen ama karakterleri aşan bir ilişkilenme biçimini... Can sıkıcı olan yer burası, karakterleri içerir ama karakterleri aşar. Bu nedenle, zannedildiğinin aksine hegemonik erkeklikleri işaret etmek pek kolay değildir. Çok şükür, şoförün cinsiyetini biliyoruz!

Yine de bir umut var. Bir şey olur, şoförle aynı cinsiyeti taşıyanlardan birisi o ağır kokular içinde fısıldayarak bağırabilir: Eşitlik durağında inecek var!

İndiğinde sorarlar. Neden erkekleri anlatıyorsun? Şoförün cinsiyeti belli, daha ne olsun!

*Bağımsız araştırmacı (Dr.)