Didier Anzieu, Beckett ve başka şeyler

Psikanalist Didier Anzieu’nun kaleminden denemeden, klinik gözlemden, seyir defterinden ve biyografiden izler taşıyan inceleme kitabı “Beckett”, Metis Yayıncılık tarafından okurla buluştu. Anzieu kitapta, Beckett’ın Wilfred R. Bion’la gerçekleştirdiği psikanaliz tedavisinin seyrini, girdiği çıkmazı, bir otoanaliz biçiminde yeniden ele alınışını ve bu aşamanın hem yazar üzerindeki tedavi edici etkisini hem de yazarda edebi açıdan nasıl bir verimliliğe yol açtığını anlatıyor.

Abone ol

Metinler üzerine düşünmenin, yazarlarla yapıtları üzerinden ilişki kurmanın türlü yolu var. Kitaplarla düşünerek, onları yaşamının parçası hâline getirenler için bir yöntem bulmanın, bir şekilde metni açmanın, yorumlamanın, heyecanlandırıcı olduğu kadar zahmetli bir yanı olduğu da tartışılmaz. Bu durum yıllarca üzerine kafa yormayı, emek harcamayı, geceyi gündüze eklemeyi beraberinde getiriyor. Çünkü ortada bir metin var ki -bu bir sinema, dizi, video veya kitap fark etmez- ondan kendi metnini ortaya çıkarmanın hazzı epey tatmin edici olsa da o âna ulaşana kadar geçen süreç, onu gerçekleştirme çabası veren için çoğu zaman zorlu bir deneyim olabiliyor. Foucault bir yerde şöyle diyordu: “Yargılamaya değil; bir eseri, bir kitabı, bir düşünceyi hayata geçirmeye çalışan bir eleştirinin düşünü kurmaktan geri duramıyorum. Bu eleştiri ateşi harlayacak, çimenlerin büyümesini izleyecek, rüzgâra kulak verecek ve denizde köpüren dalgaları yakalayıp etrafa saçacak.” Bahsetmeye çalıştığım sürecin iyi bir ifadesi bu bana göre, başlangıç olarak “ateşin harlanması”nı alırsak sonrası tam da metinden veya yazarla kurulan ilişkiden kalanı yakalayıp etrafa saçmak şeklinde tahayyül edilebilir.

ANZIEU’NUN ‘BECKETT’I

Didier Anzieu’nün, Metis Yayınları tarafından, Nesrin Demiryontan çevirisi ile basılan, Beckett adlı kitabı, yukarıda bahsettiğim metinden ve yazardan devşirilenin “etrafa saçılması” hâlinin gerçekleştirilmiş olduğunu düşündürdü bana. Yazar, neredeyse kırk yıl boyunca bir okur, psikanalist, yazan özne olarak Beckett üzerine düşünürken bu üç farklı konumun iç içe geçtiği bir metin ortaya çıkarmış. Bu kitapta sadece yazar ve metinleri üzerine düşünülmemiş, kitabın yaratılma süreciyle birlikte Anzieu’nün Beckett okuma deneyimi, onunla kurduğu bana kalırsa “psişik” ilişki de aktarılmış. Bu da okuma hazzı açısından bir “ortaya saçılma” durumu hissettiriyor çünkü sıralı düzenli fikirlere, çıkarımlara, metin alıntılarına rastlanmıyor kısacası, bildiğimiz tarzda bir okuma deneyimine çıkmıyor bu kitapta yolumuz. Anzieu ile onun Beckett metinlerine bakışını, tek cümle nedeniyle uykularının kaçışını, karakterleriyle aşama aşama özdeşleşmesini, sıkılmasını, vazgeçmesini, tekrar başlamasını yani metnin yaratım sürecini birlikte deneyimliyoruz. Bu kitabın bir derdi var elbette ancak tek başına metni anlatmak için yeterli değil, Anzieu Beckett’ın Wilfred R. Bion ile gerçekleştirdiği ve yarım bıraktığı psikanalizinin, onun metinlerindeki yerini tespit etmeye çalışıyor, onun özellikle romanlarında “otoanaliz” şeklinde bu tedavi sürecini yeniden kurduğunu düşünüyor ve bunun üzerine gidiyor. Bu bağlamda Beckett’ın karakterlerini tahlil ediyor, onlar da yazarın kendi izini sürüyor ama bazen Beckett’ın mı yoksa Anzieu’nün mü izini sürüyoruz netleştiremiyoruz çünkü Anzieu’nün Beckett ile kurduğu ilişki bir okur ve yazar arasında kurulabilecek klasik bir ilişkiyi andırmıyor. Anzieu onu bazen taklit ediyor, bazen bilinçdışını görmeye, bazen de ne düşünmüş olabileceğini ortaya çıkarmaya kendini adıyor. Onu o kadar içselleştiriyor ki rüyalarında, gecelerinin ortasında, uykusuzluğunda, Beckett metinlerinden okura geçen o huzursuzluğu hissedebiliyorsunuz. Bu konuda şu cümleleri örnek gösterebiliriz: “Rüya görüyorum ve aniden sıçramaktan korkuyorum. Sonuna dek Beckett’a benzemek için rüya görüyorum: Aynı zamanda korkuyorum bundan. Ölümcül hareketsizlik karşısında, sürünerek ve zıplayarak kendimi kendime kanıtlamam gerek.” Anzieu bu metni çok önemsiyor ama Beckett’ın üzerinde bıraktığı etki öyle yoğun ki bazı zamanlar onunla baş etme çabası her şeyin önüne geçebiliyor.

ÇOKLU YÖNTEM

Beckett, Didier Anzieu, çeviri: Nesrin Demiryontan, 280 syf., Metis Yayınları, 2020.

Anzieu’nün Beckett’ı farklı türleri bir arada sunan bir metin. Bir yanıyla günlük gibi diğer yandansa bazı kısımları Beckett metinleri üzerine ciddi eleştiriler içeriyor, hatta yazarın Beckett hakkında yazdığı düz yazı şiir üçlemesi bile var. Peki, bir üslup ararsak bu metinde bir cevabımız olur mu? O da biraz karmaşık olabilir ama yazara göre seçtiği bir üslup var: “Çağrışıma dayalı üslup”. Bunu biraz açmamız gerekirse, klasik eleştiri metinlerinde rastladığımız gibi metinden alıntı yapıp, sonrasında onu yorumlama çabasının olmadığı bir anlatma biçiminden söz edebiliriz. Anzieu’nün yıllar süren Beckett okuma deneyiminin bir sonucu olarak metinlerin onda bıraktığı iz ve de Bion ile gerçekleştirdiği başarısız psikanaliz deneyiminin bu metinlerde bir yeri olup olamayacağı üzerine akıl yürütme. Ama yine de kesin bir şekilde metinde bunun yapıldığını söyleyemeyiz ki Anzieu’nün kendi cümlelerinden de bunu tespit edebiliyoruz: “Roman analizi, analizin romanı. Bu iki amaç arasında salınma. İkisinin birden peşine düşmek mümkün mü?” Metinde ikisinin birden peşine düşüldüğü söylenebilir. Beckett’ın “otoanaliz” yöntemiyle ortaya çıkarttığı metinlerinin tespiti ve Anzieu’nün onun romanlarını analiz etmesi, ki bunu yaparken psikanalist kimliğinin ve yazar kimliğinin aynı anda devreye sokulduğu söylenebilir.

Ayrıca metinde uygulanan bir yöntem olarak “taklit etme”yi de eklemek gerek, Anzieu Beckett’ın yaratıcılığına kayıtsız kalamıyor, nesnel bakma kaygısı da gütmüyor bu nedenle onun üslubuna ulaşmak, özellikle metinlerinde duyduğu sesle kendi sesini özdeşleştirmek için de epey çabalıyor. Sadece bu da değil, bu metin için kullanılan başka bir yöntem var mı diye sorsalar “uydurma” derdim. Bunu olumsuz anlamda kullanmıyorum çünkü uydurmak bazen anlatabilmenin bir yöntemi olabilir, bu durumda hayal gücü iş başındadır ve başkalarından çok kendi zihninizin dünyasındasınızdır. İşte, Anzieu da bu yola başvuruyor, Bion ve Beckett’ın ağzından, onların birlikte geçirdikleri zamanda birbirleri hakkında ne düşünmüş olabileceklerini yazıyor, psikanalist olmanın da getirisiyle onların bilinçdışını görmeye, ne düşünmüş olabileceklerini çözmeye çalışıyor. Ya da okurla, yazar olarak söyleşi yapıyor, okurun sormuş olabileceği soruları yanıtlayarak, kendi sorularının yanıtlarını bulmaya çalışıyor. Bu nedenlerden, kitap için tek bir yöntemden ve üsluptan söz edemeyiz. Her anlamda çoklu bir ilişki biçimi kurulmuş hem metinle hem de ele alınan yazarla.

GENELLEŞMİŞ OLUMSUZ DÜŞÜNME

Anzieu Beckett’ın yapıtlarıyla ilgili tespitler yapıyor, bunlardan en dikkatimi çeken ve üzerine düşündüğümde katıldığım, “genelleşmiş olumsuz düşünme sistemi”. Yazara göre bu sistem, “ ‘İyi düşünmek, her şeyin kötü gittiğini’ ya da ‘kötü gideceğini düşünmektir.’ Ya da ‘Doğru olan her şeyin yanlış olduğudur.’ Veya ‘Karşılaşmamız bize acı verir, ayrılmamız bizim için ölümcüldür’”. Beckett’ın özellikle romanlarında ve öykülerinde böyle bir sistemin izi sürülebilir. Bu metin üzerine çalışırken birkaç Beckett metnine bu açıdan baktığımda da bunu tespit edebildiğimizi gördüm. Ara ara bir ışık parlaması görsek de Beckett yazısında “kötüye doğru” gitmenin önüne geçilemiyor. Mesela: “O zamanki ışık. Karanlıkta sırtına vuran o zamanki ışık. Güneşsiz, bulutsuz aydınlık. Gün doğarken dışarı süzülüyor, küçük tepenin yamacındaki sığınağa tırmanıyorsun. Katır tırnakları içinde bir yuva. Doğuda, denizin ötesinde yüksek dağların güçlükle seçilen çizgileri. Coğrafya kitabına bakılırsa yetmiş mil uzakta…” (2017: 28). Burada cümle “ışık” ile başlasa da “karanlık” ile devam ediyor veya “denizin ötesinde yüksek dağlar” ama “güçlükle seçilen” bu durum metin boyunca devam ediyor, yadsıyan bir üslup ile iyiye gitmeyecek hissi açığa çıkıyor. Anzieu’nün kitabında örneklediğimiz gibi Beckett yazısı üzerine düşünebileceğimiz epey tespit var. Bu nedenle kitabı, sadece yazarın Beckett ve Bion arasında geçenleri yorumlaması veya Anzieu’nün kendi yazma deneyimini aktarması olarak sınırlamak doğru olmaz.

Didier Anzieu’nün Beckett adlı kitabı özellikle metinler üzerine düşünen, bir metne başka hangi açıdan bakabilirim, bir yazarla başka nasıl ilişki kurabilirim, sorularını soranların ilgisini çekebilecek bir metin. Ayrıca, Anzieu’nün Beckett tutkusu ve yazı deneyiminden öğrenecek çok şey olduğu da söylenebilir. Kitabın sonlarına doğru okurdan yazara bir soru var: “Eğer seni doğru anladıysam, Beckett doğmak için kırk yıl, sonra ölmek için kırk yıl harcadı. Burada söz konusu olan o mu, yoksa sen misin?” Sahiden bu kitapta sözü edilen kim? Beckett mı, Anzieu mü? Sanırım bu sorunun cevabı; Anzieu’de bedenleşmiş, Beckett ruhu olabilir.

Kaynaklar

  • “Radikal Düşünürlerin Gözünden Şiddetin Eleştirel Tarihi”, (2018), s. 63, (Çev. Utku Özmakas), Ankara: Dipnot.
  • Beckett, S. (2017), “Eşlik”, (Çev.Uğur Ün), İstanbul: Ayrıntı Yayınları.