Dezenformasyon yasası çocukları koruyabilecek mi?

Birgün yazarı Ümit Alan, sansür tartışmalarıyla gündeme gelen sosyal medya yasasının, çocukları koruma konusunda yetersiz kalacağına dikkat çekti.

Abone ol

DUVAR- Birgün yazarı Ümit Alan, dezenformasyon yasası tartışmalarının basın ve medya üzerinde bir sansüre yol açacağı endişesiyle 29'uncu madde üzerinde yoğunlaştığını ancak çocukları sosyal medyanın zararlı etkilerinden koruyacak önlemlerin yeterince tartışılmadığını belirtti. 

Bilgisayar ve interneti kullanma yaşı gibi, sosyal medya kullanım yaşının da düştüğünü ifade eden Alan, yeni yasal düzenleme ile Facebook gibi sosyal ağ sağlayıcılarının ve Youtube gibi dijital platformların çocukların zararlı etkilerden korunmasına ilişkin yükümlülüklerinin azalacağına dikkat çekti. 

Ümit Alan'ın "Bu yasa kimi koruyacak?" başlıklı yazısının ilgili kısmı şöyle: 

"İngiltere’de 14 yaşındaki Molly Russell, başta Instagram olmak üzere, sosyal medya platformlarında; intihar, depresyon, kendine zarar verme ve kaygıyla ilgili pek çok içeriği görüntülediği tespit edildikten sonra 2017 yılında kendini öldürdü. Öyle ki, Molly’nin ölmeden 6 ay önce Instagram’da kaydettiği, beğendiği ve paylaştığı 16 bin 300 parçadan 2 bin 100’ü intihar, kendine zarar verme ve depresyonla ilgiliydi. Russell’ın ailesinin bu acı kayıptan sonra başlattığı kararlı mücadele, İngiltere’de bir soruşturmanın başlamasına yol açtı. Londra’daki Adli Tıp Mahkemesi’nde geçen ay görülen davanın sonunda mahkeme, Molly’nin depresyondan ve 'çevrimiçi içeriğin olumsuz etkilerinden' mustaripken kendine zarar verme eyleminden öldüğüne karar verdi. Duruşmaya Instagram’ın da bağlı olduğu Meta’nın Sağlık ve Esenlik’ten sorumlu başkanı Elizabeth Lagone da katılmıştı. Lagone, Molly tarafından görüntülenen içeriğin bir kısmının o sırada Instagram kurallarını çiğnediğini kabul etti ve Instagram kurallarını ihlal eden içeriğin engellenemeyip Molly’e gösterilmesi yüzünden özür diledi. Bu davayı takip eden günlerde, İngiltere’deki Çevrimiçi Güvenlik Yasa Tasarısı parlamentoda hızla gündeme geldi ve yetkililer yasanın çocuklara yönelik hükümlerinin güçlendirilmesi için çalışıldığını açıkladı. Burada dikkat edilmesi gereken bir başka nokta şu ki, çocukların sosyal medya kullanım yaşı 13 olarak öngörülüyor ancak Molly bir Instagram hesabı açtığında 12 yaşındaydı. Burada ebeveynlerin sorumluluğu da var doğru ama platformlar bunun için ne önlem alabilir? Daha ötesinde, acaba 13 yaş sınırı sosyal medya kullanımı için yeterli mi?

Burada tartışmalar yaratan Türkiye yasasına dönelim. Yasanın 34. maddesinde, neredeyse kimsenin konuşmadığı 'Sosyal ağ sağlayıcı, çocuklara özgü ayrıştırılmış hizmet sunma konusunda gerekli tedbirleri alır' ibaresi var. Acaba bu kadar kritik bir konuda, salt bu madde çocukları koruyabilecek mi? Bunu tartışmaya sıra gelmiyor çünkü her şey, yasanın niyeti çok şüpheli bir başka maddesinde kilitleniyor.

ALGORİTMALAR YARGILANABİLİR Mİ?

Fransa’da eğitim gören 23 yaşındaki ABD vatandaşı Nohemi Gonzalez, terör örgütü IŞİD'in, 2015 yılında Paris’teki saldırısı sonucu hayatını kaybeden 129 kişiden biriydi. Bu olaydan sonra ailesi beklenmedik bir şüpheliye, Google’a da dava açtı. Ailenin avukatları, IŞİD’in, Google’ın sahip olduğu YouTube’dan, 'şiddeti teşvik eden ve potansiyel destekçileri toplayan yüzlerce radikalleştirici video' yayınladığını ve Youtube algoritmalarının, bunu saldırganlar dahil tüm ilgililere ulaştırdığını iddia ediyor. ABD İletişim Ahlakı Yasası’nın 230. Maddesi, web sitelerini, web sitesi kullanıcıları tarafından yayınlanan yasadışı içerikten kaynaklanan davalardan koruduğu için burada bir anlaşmazlık oluştu ve ABD Yüksek Mahkemesi’nin çözmesi bekleniyor. Eğer yüksek mahkeme algoritmalar yüzünden platformların dava edilmesi yönünde karar verirse, bu internette yeni bir dönem başlatabilir. Burada sormamız gereken soru şu: İçerik bir algoritma yoluyla öne çıkarılıyor veya erişimi azaltılıyorsa; bu platformlar hâlâ bir platform mudur, yoksa sorumlulukları olan bir yayıncı haline mi gelmiştir? Bizim yasanın yine 34. Maddesinde 'öne çıkarılan veya erişimi azaltılan içeriklere ilişkin algoritmalarının raporlara yansıtılmasının sağlanması ve reklam kütüphanesi oluşturmak suretiyle şeffaflığın artırılması hedeflenmektedir' denilerek algoritmalarla ilgili bazı değinilerde de bulunuluyor. Bu kısımların AB’nin hazırladığı ve uzlaşma sürecinde olduğu Dijital Hizmetler Yasası’ndan alındığını düşünüyorum. Ancak bunu da konuşamıyoruz. Çünkü yasanın ardındaki asıl niyeti ortaya koyan ve bir sansür şüphesi yaratan 29. madde, bu kadar önemli şeyleri de detay haline getiriyor." (YAZININ TAMAMI)