Devrimci ruh ve Vedat Türkali

Vedat Türkali, Kayıp Romanlar'da günümüzün belki de en önemli siyasi sorunlarından birini tartışmaya açıyor: Devrimi yapan devrimci, yapamayan terörist midir?

Abone ol

Asuman Kafaoğlu-Büke  akafaoglu@gmail.com

Vedat Türkali uzun yıllar boyunca benim için Bir Gün Tek Başına’nın yazarıydı. Gençliğimin en sevdiğim romanlarından biriydi. Fethi Naci “bir sevda türküsüne benziyor” diye anlatmıştı romanı; hem tutkulu bir aşk romanı, hem de gençlik eylemlerini ve siyasi baskıyı anlatan siyasi bir roman. Kurgu 27 Mayıs 1960 yılından önce sona erer ama 1970’lerde gençliğini yaşayan bizlere hala siyasi gerçeğimizi anlatıyordu.

Sonraki yıllarda roman okumalarıma önce Güven, sonra Kayıp Romanlar ile girdi Vedat Türkali. Şimdi bugün onun romanlarının geride çok önemli düşünceler bıraktığını söyleyebiliriz. Bugün hala tartışmaya açtığı sorular anlamları yitirmedi, hala taze bu konular. Bu yazıda Kayıp Romanlar’da ele aldığı bir düşüncenin izinden gideceğim.

Vedat Türkali’nin Kayıp Romanlar adlı eserinde, roman kahramanları Esme ile Doktor Nahit arasında ilginç bir konuşma geçer. Aralarında altmış yaş fark olan bu iki insandan biri, hayatının büyük bir kısmını “devrimci” kimliğiyle yaşamıştır, diğeri ise genç bir üniversite öğrencisidir. Genç Esme ile yıllarını Almanya’da sürgünde geçirmiş Doktor Nahit (s.71), eskinin “devrimcisi” ile bugünün “teröristi” nasıl olur konusunu tartışırlar. Şöyle der roman kahramanı: “Biliyorum bugün de o yolda kavga yürütenler var diyeceksiniz; dağda, kentte bam bum gidiyorlar. Yakınlık duyuyor musunuz onlara? Ben duymuyorum.”

Vedat Türkali günümüzün belki de en önemli siyasi sorunlarından birini tartışmaya açıyordu bu romanında. Bu konuyla bağlantılı olarak akla Kenan Evren’in sözleri geliyor: “Biz ihtilal yaptık, ihtilale teşebbüs etmedik.” Benzer bir şekilde düşünürsek, devrimi yapan devrimci, yapamayan terörist midir?

Roman kahramanı Doktor Nahit uzun yıllar yurtdışında yaşamış olmasına rağmen bu ülkenin sorunlarından, siyasetinden, sanatından ve edebiyatından uzak değildir. İstanbul’un yabancısı olmadığı gibi, uzak kalmış birinin şaşkınlığı da yoktur üzerinde, sadece özlemi vardır. Özlemle dönmüştür İstanbul’a ama burada merak ettiği eski dostları değildir. Onun asıl merak ettiği Güven romanındaki Seher ve Turgut karakterlerine ne olduğudur. Ülkeye döner dönmez Güven’in hiç tanımadığı yazarını arar ve ona sorar: “Seher ve Turgut ne oldular? Bugünün gerçeğinde doğru yanıtını bilen kaç kişi var acaba bu sorunun?” Eski TKP’li doktor, partinin dağılma sürecinde partinin bir miktar parası onda kaldığı için ülkeye dönüşünün bir başka amacı daha vardır, o da bu paraları en iyi şekilde değerlendireceğine inandığı bir örgüt, siyasi parti ya da davaya bağışlamaktır.

Bir roman kahramanının kendi içinde olduğu romandan önce yazılmış bir romanın kahramanlarını merak etmesiyle Kayıp Romanlar farklı bir kurgu –üstkurmaca—tonunda ilerler. Böylelikle Türkali gerçek ile kurgu arasındaki ilişkiyi sorgulama fırsatı yaratır ve buna ek olarak kurmacanın gerçek hayattaki yeri üzerine düşündürür. Roman kahramanları değişen ülke gerçeğiyle birlikte, 12 Eylül sonrasında, ne hale girdiler? Bunu gerçek insanlar üzerinden değil, sanal kahramanlar üzerinden sormuş olmasıyla Türkali o günlerin de eleştirisini yapıyor.

Vedat Türkali Kayıp Romanlar’ın merkezine bu soruyu yerleştirmiş. Doktor Nahit, bugün teröristlerin eski devrimcilerle bir tutulmayacağını söyler. Özellikle yeni tanıdığı ve giderek etkilendiği yirmili yaşlardaki Esme ile ilişki sayesinde bugünü tanımaya, gençlerin düşüncelerine yakınlaşmaya başlar. Onun için feminizm erkek düşmanlığıdır ama Esme ile konuşmaları sırasında bu düşüncesinin ötesine geçer, yeni değerler kazanır düşünceleri. Yeni çağın düşünceleri doktorda yeni bir ufuk açar. Seksenli yaşlarında yazdığı bu romanda Türkali devrimci doktor Nahit’in hayatı boyunca insanları kurtarmaya kendi adamış biri olarak artık yeni bir yol belirlemesiyle başlar: “Sıra kendini kurtarmaya gelmiş demekti artık!” diye açıklar bunu. Yeni çizdiği bu yolda geçmişini yadsımaz ama artık dünyası tek doğruların olduğu bir dünya değildir. Devrim ile her şeyi düzelteceğini sanan adam gitmiş, çok yönlü düşünen, çağının sorunlarını ele almayı kendine amaç edinmiş bir adam çıkar ortaya.

Bir Gün Tek Başına’nın üzerinden kırk yıldan fazla, Mavi Karanlık’ın otuz yıl, Güven’in üzerinden ise on yedi yıl geçmiş olmasına rağmen dili hep genç kalmış, konuları hep tazeliğini korumuştur. Vedat Türkali’yi gelecek nesiller de hep büyük bir zevkle okuyacaklar, hiç unutulmayacak, hiç eskimeyecek bu dev romancının eserleri…