Devlet dersinde anlatılmayan hayat: Musa Anter

Hatice Kamer'in kaleme aldığı 'Reşê - Kızının Gözünden Musa Anter' İletişim Yayınları tarafından yayımlandı. Kamer'le Musa Anter'in hayatını konuştuk.

Abone ol

DUVAR - Gazeteci yazar Musa Anter'in katledilmesinin üzerinden tam 30 yıl geçti. Kendi tabiriyle “köyde iki numaralı mağaradan çıkmış bir insan” olan Anter, ilk gençliğinden beri Kürt halkının yaşadığı sorunları gündeme taşıyan simge isimlerden biriydi. 

Gazeteci Hatice Kamer'le, Musa Anter’in kızı Rahşan Anter Yorozlu’yla yaptığı uzun sohbetlerin sonucunda ortaya çıkan 'Reşê - Kızının Gözünden Musa Anter' kitabını konuştuk.

Kamer, Musa Anter'in Kürt halkının entelektüel ve politik dünyasına etkileriyle ilgili olarak, "Kürtlerin uzun sessizliğini bozan bir sese dönüşür Dicle Kaynağı gazetesi. Anter'in yazıları, şehirlerde üniversite okuyan Kürt öğrencileri arasında bir hareketlenmeye neden oldu. Gazetede yazdığı hemen her yazı davalık olunca, bu durum üniversitelerde Kürt ve solcu öğrenciler arasında protestoların başlamasına neden olur. Bu dönemde üniversiteli Kürt öğrenciler politik yönden mobilize olmaya başlamış" ifadelerini kullandı. 

Reşê - Kızının Gözünden Musa Anter, Hatice Kamer, 244 syf., İletişim Yayınları, 2022.

Öğrenci yurtları, dayanışma geceleri… Musa Anter ilk gençliğinden beri hep Kürtler için somut kazanımlar elde etmeye çalışan bir isim olmuş. Peki motivasyon kaynağı nedir?

Doğup büyüdüğü topraklar, yanı başında gelişen, şahit olduğu, duyduğu olaylar. Haksızlıklara karşı gelen kişiliği, çevresinde olan biten gelişmelere, olaylara duyarlı olması, çelişkileri gören, tahlil edebilen özelliği.

Kendi doğum tarihini bile anlatırken, bu ülkede yaşanan Ermeni katliamına denk düşen yıllar üzerinden tanımlıyor. Bununla beraber doğduğu köy, Suriye sınırına yakın ve sınırın öte yakası hep akrabaları. Binxet olarak tanımlanan Suriye’nin kuzeyi de esasında Türkiye’den kaçan, siyasi, adli birçok Kürdün sığındığı bir bölge, yani sınır hikayeleri hayatının olağan bir kesiti.

İsyanlardan sonra devletten kaçanlar, Suriye’de varlık göstermeye başlayan ve merkezine Kürt dilini, kültürünü, bağımsızlığını koyan girişimlerden etkilendiğini anlıyoruz, algıları açık, zeki bir insan. Motivasyonunu diri tutacak yaşanan birçok tarihi olaya kayıtsız kalmamış. Sonraki süreçte tüm eserlerinde, yazılarında kayıtsız kalamadığını görüyoruz.

49'LAR DAVASI...

49’lar Davası’na kadar gelen süreçte Anter, resmi ideolojinin baskısını sürekli hissediyor ama 49’lar bir dönüm noktası… O günden sonrası için neler söylersiniz? Anter'in mücadelesi nasıl bir yöne evrildi?

49'lar davası ile Kürt sorunu güncelleniyor desek yanlış bir tespit olmaz. Biliyorsunuz Şeyh Sait İsyanı’ndan sonra, Ağrı ve Dersim isyanlarının bastırılmasından, öncülerin idam edilmesi, taraftarlarının tutuklanıp sürgüne gönderilmesi ile Kürtler uzunca bir dönem sessizliğe gömüldü. Sözünü ettiğimiz bu süreçler, Musa Anter'in çocukluğuna denk düşen yıllar.

Dersim olaylarında lise öğrencisidir, hatıralarında 'Dersim olayları, namuslu tüm Kürtleri etkilemiştir, o kadar çok cinayet ve katliam işlenmişti ki, üzülmemek elden değil' sözlerini yazmıştı.

Yani yazılı olmasa da dilden dile dolaşan hikayelerin, şarkıların, sözlü anlatıların etkisinde kalmış. Üniversite yıllarında, Dicle Talebe Yurdu'nu kurduktan sonra 'Kürtleri Kurtarma Cemiyeti' adıyla beş kişilik bir cemiyet kurmuşlar. Amaçları da baskılardan dolayı Kürtlük bilincini kalmayan Kürt gençlerine bu bilinci kazandırmak.

Musa Anter o yıllarda Kürtlerin durumunu, çobansız bir sürünün kurtlar arasında kalmasına benzetmiş.

''Kürtleri zorla sürgün etmek, kurşuna dizmek, soykırıma tabi tutmak adeta hükümetlere tabii bir hak sayılıyordu. İstediğimiz Kürtleri bu insanlık dışı durumdan kurtarmak ve hükümetlerin zulmünü herkese duyurmak'' diyor ve 1948'de “Dicle Kaynağı” adlı haftalık gazeteyi çıkarmaya başlıyor.

O tarihte Halk Partisi döneminde uygulanan politikaları eleştiren yazılar kaleme almış. 1951'e kadar yani Demokrat Parti tarih sahnesine girinceye kadar devam eden gazete, sonra yerini Şark Mecmuası ve Şark Postası’na bırakıyor. Orda İnsan Hakları Beyannamesi gibi, insanlara hak ve adaleti öğreten bilgilendirici yazılar çıkarıyor. 1958'de de “İleri Yurt” gazetesini Diyarbakır'da çıkarıyor. Burada 31 Ağustos 1959'da “Kımıl” adında Kürtçe bir şiir ile birlikte “Aman ne ileri yurd” başlıklı bir yazı yazar ve bu büyük bir infiale neden olur. Kürtlüğe dair her şeyin zapturapt altına alındığı o yıllarda, cumhuriyet tarihinde ilk defa Kürtçe bir yazıyla çıkıyor gazete. O yazılar nedeniyle yargılanmaya başlanıyor. Bu yazılarla istihbaratın dikkatini çekmeye başlıyor. Muhalefete düşen CHP ise o tarihlerde seçim propagandası bile yapamaz hale gelmiş. Her ne kadar CHP'nin siyasetini çokça eleştirmiş olsa da, İsmet İnönü'ye Uşak'ta yapılan taşlı saldırı sonucunda yaralanmasını da “Paşanın kafasını kırmak demokrasi değil, namussuzluktur” sözleriyle eleştirmiş ve bunu gazetesinde yayınlamış, iki gün sonra İnönü bir telgraf ile demokrasi yolundaki mücadelesi için Anter'e teşekkür etmiş.

Dersim İsyanı'ndan sonra uzunca bir süre Kürtler sessizliğe mecbur edilmiş, Kürtçe kamusal alanda yasaklanmış, konuşanlara para cezası verilmiş. Musa Anter bununla ilgili "Yani şehir içinde Kürtçe konuşmak yasaktı. Hatta konuşanlardan, eğer tespit edilmişse, kelime başına bir lira ceza alırlardı. Bu yüzdendir, Mardin bir dilsizler kampına dönmüştü'' diye yazmış.

Kürtlerin uzun sessizliğini bozan bir sese dönüşür Dicle Kaynağı gazetesi. Anter'in yazıları, şehirlerde üniversite okuyan Kürt öğrencileri arasında bir hareketlenmeye neden oldu. Gazetede yazdığı hemen her yazı davalık olunca, bu durum üniversitelerde Kürt ve solcu öğrenciler arasında protestoların başlamasına neden olur. Bu dönemde üniversiteli Kürt öğrenciler politik yönden mobilize olmaya başlamış.

49'ların maruz kaldığı işkenceler daha sonra mağdurların hatıralarında geniş şekilde yer aldı. Sadece Anter değil, o işkencelerden geçen Nurettin Yılmaz, Sait Kırmızıtoprak, Sait Elçi, Medet Serhat, Yaşar Kaya, Esat Cemiloğlu, Naci Kutlay, Tarık Ziya Ekinci gibi isimler de o tarihten sonra Kürt halkının hakları için siyaset arenasında görünür olmaya başladılar, 49'lar ile Kürt siyasi hareketinin fitili ateşlendi. Orada yargılananlar Kürtlerin davasına öncülük ettiler, farklı siyasi partilerde, hareketlerde yer almaya başladılar. O davada Diyarbakır'da istihbaratın yazdığı bir rapor mahkemede ona sorulmuş, raporda "Musa Anter dikkatli davranıyor, o bir şey yapmasa da lokantada, yolda, otelde, kahvede görenlerin aklına gelen ilk şey Kürtlük oluyor" diye not yazılmış. Kürtlerin siyasi arenada varlık göstermeye başlamasının önemli kavşaklarından biri de Anter'in yazıları olmuş. Bu nedenle her darbe sürecinde ilk alınanlardan biri de o olmuş çünkü o Kürtlerin hakları için mücadele etmeyi bir ömür boyunca kendine borç bilmiş ve yazılarında da bunu böyle anlatmış.

Sonraki süreçte DDKO hareketi de var, Anter oradan da yargılandı, hapis yattı. Biliyorsunuz, bu hareketin etkilerinin günümüze kadar devam ettiğini söyleyebiliriz.

MUSA ANTER'İN POLİTİK MÜCADELESİ

Demokrat Parti’nin davetini reddeden Musa Anter, Behice Boran’ın öncülüğündeki TİP’ten siyasete girmeyi kabul ediyor fakat sonrasında bağımsız aday oluyor. Dönem koşullarında hem Kürt hem de komünist olmak zorken, Anter hangi saiklerle siyasete girdi?

Kitabında uzun uzun anlatıyor, aslında siyasete girmek gibi bir niyeti yok ama kıramadığı dostları ısrar edince kabul ediyor. Çok yakın arkadaşı Canip Yıldırım da aynı bölgeden aday gösterilince kızıp parti adaylığından çekilip bağımsız aday oluyor. Her ne kadar komünistlik meselesi nedeniyle zorluk yaşasa da bölgede, seçimde hatırı sayılır bir oyla çıkıyor fakat vekil olmasına yetmiyor, bence TİP'e yereli dikkate almayan tercihlerin sonucunu göstermek adına böyle bir şeye girişiyor, tabii en yakın arkadaşıyla siyasi rakip pozisyonuna sokulması da onu rahatsız etmiş.

KÜRTLERİN GÖĞSÜNDE BİR ACI: APÊ MUSA 

Sürgünler ve yurtdışı günlerinin ardından Özgür Gündem’de yazmaya başlayan, MKM’de aktif rol alan Musa Anter, Kürt entelektüelleri nasıl etkiledi? Nasıl ‘Apê Musa’ oldu?

Musa Anter, 1951'de ailesiyle birlikte İstanbul'dan köye döndüğünde, bahçesine bir çınar ağacı diker. O ağaç şimdi tüm köyden görünüyor. Çınarın sembolik değeri var, biliyorsunuz, uzun ömürlü bir ağaçtır, eli kalem tutan birçok Kürt Musa Anter'i böyle anıyor, Kürtlerin çınarı, Apê Musa'sı diye. Yakın dönem Türkiye tarihinin en önemli tanıklarından biriydi, tabii o sadece tanık olarak değil, hem tanık hem şahit hem mağduru olduğunu da söylüyor. Kürtlerin hafızası olmuş aslında, o yıllarda köyden kalkıp İstanbullara kadar okumak için gitmek herkesin harcı değildi. O bunu yaptı, kendisi aydınlandıkça, çevresine de öncülük eden bir isim.

Musa Anter’in katledilmesi, dönemin koşullarında nasıl bir etki yarattı?

Kürtleri çok etkilediği açık. 90'larda faili meçhul cinayetlerin en çok yaşandığı dönemler. Musa Anter, bu cinayetlerin en yaşlılarından biriydi. Hayatının her döneminde yapılan haksızlıklara karşı gelmiş, her dönem 'kral çıplak' diyebilmiş. Kürtlerin değer verdiği, kendinden biri olduğu için 'Apê Musa' dediği önemli bir insandı. Gündem Gazetesi'nde onunla beraber yazan birçok gazeteci de öldürüldü ama bugün kendisini 'Apê Musa'nın öğrencileriyiz' diyerek tanıtan birçok kuşak yetişti. Bugün Hüseyin Aykol, Diyarbakır'daki anmada "Apê Musa'ya rapor vermeye geldim, senin yaptığın gibi, senden sonra da korkmadık, geri adım atmadık, 50'yi aşkın gazete çıkardık, bunların 20'si Kürtçeydi" dedi.

MUSA ANTER 30 YIL ÖNCE KATLEDİLDİ

Anter’in katledilişinin üzerinden 30 yıl geçti ve bugün davası zaman aşımına uğramak üzere. Neler söylemek istersiniz?

Cinayetin nasıl işlendiğini PKK itirafçısı Abdülkadir Aygan anlattı, o anlatımların ardından bir şüpheli tutuklandı. İfadesi alınsın diye Anter'in avukatları mahkemeye defalarca dilekçe sundu ama son duruşmada hakim, Aygan'ın adresinin ve telefonunun tespit edilmediğini söyledi. Türkiye, İsveç'in NATO üyeliğine karşı çıktı ve iadesini istediği 20'yi aşkın ismin içinde aynı Aygan'ın, "Aziz Turan" adıyla iade edilmesini istiyor. Yani dava aslında Aygan'ın ifadesi alınmadığı için bir sonuca bağlanamadı görüntüsü var.

Dosya JİTEM ana davasıyla birleşti ama zaman aşımından dolayı büyük ihtimalle bugün kapatılacak. Cemil Kırbayır dosyasında da öyle olmuştu. İnsan hakları aktivistlerinin talebi bu tür cinayetlerin 'insanlığa karşı işlenen suçlar' kapsamına alınması ama öncekilerde olmadığı gibi bu dava da bu gerekçeyle kapatılacak görünüyor. Bu dava bu gerekçeyle kapatılırsa, sırada Sivas Katliamı var ve üzerinden 30 yıl geçen karara bağlanmayan davaları da böylesi bir tehlike bekliyor olacak. Bu da mahkemelerde adil bir karar çıkmayacağına olan inancın pekişmesine neden olacak.