Denge ve Denetleme Ağı: Toplumda adaletsizlik algısı büyüyor

Türkiye genelindeki 300’e yakın STK tarafından oluşturulan Denge ve Denetleme Ağı (DDA), toplumun yargıya bakışıyla ilgili belge yayımladı. Belgede, yargıdaki öngörülemezliğin adalet duygusuna büyük zarar verdiği ve toplumda yargının bağımsızlığının sorgulandığı belirtilerek, "Adil yargılanma ve silahların eşitliği ilkelerine uygun olarak, yargılama süreçlerinin savunma haklarına saygılı ve savunma ile iddia makamını eşit kabul eden bir yaklaşım ile yürütülmesine yönelik düzenlemeler yapılmalıdır" denildi.

Abone ol

DUVAR - Türkiye'de yargıda yaşanan hak ihlalleri ve olumsuzluklar, halkın yargı organlarına duyduğu güveni ağır şekilde zedeledi, kurumların bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü ilkesinin geçerliliği sorgulanır hale geldi. 300’e yakın sivil toplum örgütünü temsil eden Denge ve Denetleme Ağı (DDA), Yargı Reform Grubu’nun öncülüğünde, yargıdaki sorunlara ilişkin bir politika belgesi hazırlandı. Türkiye'nin yargı alanında ve ceza yargılamalarında mevcut durumunun anlatıldığı belgenin sonuç kısmında, 'yargıya güveni sağlamak için acilen atılması gereken adımlar' sıralandı.

BAĞIMSIZLIK SORGULANIYOR, GÜVEN DUYGUSU YİTİRİLDİ 

"Yargıya güven azalıyor, vatandaşların adaletsizlik algısı pekişiyor" başlıklı belgede şu tespitlere yer verildi:

İki yıl süren OHAL süreci sonrasında yüksek yargı organlarında yapılan değişiklikler ve yeni sisteme geçişte uyum düzenlemeleri sonucunda yargı üzerindeki yürütme etkisinin arttığı, yargı kurumlarının bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü ilkesinin geçerliliğinin sorgulanır hale geldiği kamuoyunda sık sık dile getirilmektedir.

Demokratik bir hukuk devletinde yargı; yasama ve yürütme organlarının hukuka uygunluğunu denetler; yönetenlerin de hukuka uygun davranmasını sağlayarak toplumdaki adalet duygusuna hizmet eder. Diğer bir deyişle yargı, yürütme ve yasamayı sınırlandırarak denge denetlemeli bir sistemdeki başat görevini yerine getirir. Yargı organının bu işlevlerini yerine getirebilmesi için bağımsız ve tarafsız olması ve bu bağımsızlığın yasalar ile garanti altına alınmış olması gereklidir.

Vatandaşların, Anayasa ve uluslararası anlaşmalar ile garanti altına alınan haklarını kullanabilmelerinin en önemli güvencesi, bağımsız ve tarafsız bir yargı organının varlığı ve hukukun üstünlüğü ilkesine riayet edilmesidir. Bu bakımdan yargıya güven, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile doğrudan ilişkilidir. Bağımsız olmayan, bağımsızlığına güven duyulmayan yargının tarafsızlığına itimat edilemeyeceği gibi, kendisine başvurmak durumunda olanların algısında adaleti sağlayacağına dair güven duygusu oluşturması da beklenmez.

ÖNGÖRÜLEMEZLİK ADALET DUYGUSUNA ZARAR VERİYOR

Bu bağlamda, ülkemizde yargı alanına genel olarak bakıldığında şu saptamayı yapmak mümkün görünmektedir: Yargılama süreçlerinin uzunluğu ve belirsizliği, uzun tutukluluk süreleri, tahliye kararlarının yok sayılması, adil yargılanma ilkesine aykırılık teşkil eden uygulamalar, yargının siyasallaşması, hakimlere coğrafi teminatı ilkesinin uygulanmaması ve verdikleri kararlardan dolayı disiplin soruşturmasına maruz bırakılmaları gibi sorunların varlığı ve yaygınlığı; yargıda reform çabalarının etkisini azaltmakta, toplum katında yargı kurumlarına duyulan güvene zarar vermektedir.

Son dönemde kamuoyuna yansıyan ceza yargılamalarında yaşanan sorunlar, özellikle toplumun vicdanını derinden yaralayan dava süreçlerinde yaşanan belirsizlik ve öngörülmezlikler toplumun adalet duygusuna zarar vermekte, yargı erkine duyulan güveni ciddi bir şekilde zayıflatmaktadır. Örneğin, çocuk ve kadın cinayetleri ile istismar ve tecavüz davalarında uzayan dava süreçleri, mahkeme süreçlerinin olağan seyri ile toplum baskısı üzerine dava sonuçlarında değişikliğe gidilmesi, kimi durumlarda ise dava devam ederken mahkeme heyetinin değişmesi, hamile tutukluların tahliye edilmemesi gibi uygulamalar; bağımsız ve tarafsız yargılanma hakkına halel getirmekte, yargı organlarına duyulan güvene onarılması zor zararlar vermektedir. Ayrıca insan hakları savunucularına yönelik yargı eliyle oluşturulan baskı sivil alanı daraltmakta, sivil toplumun işlevlerini yerine getirmesinin önüne geçilmektedir.

ÜST MAHKEMELERİN YAPTIRIM GÜÇLERİ AZALIYOR

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi (CHS) ile yürütmenin yargı üzerindeki etkisinin arttığı ve bunun sonucunda yargı kurumlarının bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü ilkesinin geçerliliğinin sorgulanır hale geldiği kamuoyunda sıkça ifade edilmektedir. Bu etkinin en yoğun biçimde görünür hale geldiği temel kurumlardan biri, Hakimler ve Savcılar Kurulu'dur. HSK, adli ve idari yargı hâkim ve savcılarını mesleğe kabul etme, atama ve nakletme, geçici yetki verme, yükseltme ve birinci sınıfa ayırma, kadro dağıtma, meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme, görevden uzaklaştırma ile hâkim ve savcılar hakkında denetim, araştırma, inceleme ve soruşturma yapma yetkilerine sahiptir.

13 üyeden oluşan Kurulun Başkanı Adalet Bakanı'dır ve Adalet Bakanlığı ilgili Bakan Yardımcısı, kurulun tabiî üyesidir. Bunun dışında 4 üye doğrudan Cumhurbaşkanı tarafından, kalan 7 üye ise TBMM tarafından atanır. HSK üyelerinin seçiminde izlenen bu yöntem, Danıştay ve Yargıtay’ın üye seçimini de doğrudan etkilemektedir. Hem HSK’nın yapılanma biçimi hem de yüksek yargı kurumlarının üyelerinin belirlenmesinde yürütmenin ağırlıklı rolü, yargı bağımsızlığı açısından eleştiri konusudur.

Son dönemde yargıya güveni zedeleyen bir diğer önemli nokta da, AYM kararları ile içtihatlarının ve AİHM kararlarının ilgili mahkemeler tarafından dikkate alınmamasıdır. Anayasa Mahkemesi’nin ihlal kararı verip ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına hükmettiği bireysel başvurularda, ilgili mahkemeler ihlal kararının niteliğini dikkate alarak ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde hareket etmek zorundadır. Anayasa Mahkemesi kararlarının takip edilip gereğinin yapılması, hem temel hak korumasının en geniş biçimde sağlanması hem de hukuk sisteminin bütünselliği ve tutarlılığı bakımından zorunludur.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 46. maddesine göre Sözleşme’ye taraf tüm devletler AİHM kararlarına uymaya mecburdur. Bu kararların mahkemeler tarafından dikkate alınmaması, kamuoyundaki adaletsizlik algısını güçlendirirken, yargı kurumlarına ve işleyişlerine duyulan güvene de zarar vermektedir. AİHM’nin ihlal kararları üzerine ödenen tazminatlar ise, devlet bütçesine yük oluşturmaktadır. Bu kararların uygulanarak gereğinin yapılması yönünde adımlar atılması, söz konusu kararın niteliğine göre yasama, yürütme ve yargı organlarının sorumluluğundadır.

HSK KARARLARI YARGI DENETİMİNE TABİ OLMALIDIR

Denge ve Denetleme Ağı tarafından hazırlanan belgede, 'yargıya güveni sağlamak için acilen atılması gereken adımlar' şöyle sıralandı:

● Hakimler ve Savcılar Kurulu, yürütme etkisinden uzak, bağımsız bir yapıya kavuşturulmalı; Adalet Bakanı ve Bakan Yardımcısı'nın kurulun doğal üyeleri olması uygulaması, tüm partilerin ortaklaşması ile yargı bağımsızlığını güçlendirecek şekilde yeniden düzenlenmelidir.

● Adil yargılanma ve silahların eşitliği ilkelerine uygun olarak, yargılama süreçlerinin savunma haklarına saygılı ve savunma ile iddia makamını eşit kabul eden bir yaklaşım ile yürütülmesine yönelik düzenlemeler yapılmalıdır.

● AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararları yürütme, yasama ve yargının tüm kurumları tarafından dikkate alınmalıdır.

● Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi’nin (SEGBİS) istisna seviyesinde kullanılması sağlanmalı, SEGBİS’e başvurulacak haller kesin sınırlar ile belirlenmelidir. Mecliste yargı alanında “reform” kapsamında son yapılan yasal düzenlemede SEGBİS uygulaması idari yargılamalarda da uygulanacak şekilde genişletilmiştir. Mahkemede yüz yüzelik ve hakim önünde dinlenilme ilkelerine aykırılık teşkil eden bu uygulamanın genişletilmesi, adil yargılanma hakkına müdahale alanının genişletilmesi olarak yorumlanmaktadır.

● HSK kararlarının objektif kriterlere dayanması, yargı denetimine tabi olması ve kurulun, hakimler ile ilgili iş ve işlemlerinde, Anayasa ve uluslararası sözleşmeler ile tanımlanan “hakim bağımsızlığı” ilkesine halel getirmeyecek biçimde hareket etmesi sağlanmalıdır.

● Avrupa Hakimleri Danışma Kurulu (CCJE), Venedik Komisyonu gibi kurumların raporları ve bu konudaki evrensel ilkeler doğrultusunda, yargı teşkilatlarında reforma gidilmesi ve disiplin cezaları gibi durumlar dışında, kendileri istemediği müddetçe hakimlerin görev yerlerinin değişmemesi yasal güvence altına alınmalıdır. (HABER MERKEZİ)

Raporun tamamına buradan ulaşabilirsiniz: 

http://www.birarada.org/tr/27715/Yargiya-guven-azaliyor-vatandaslarin-adaletsizlik-algisi-pekisiyor-Yargiya-guvenin-yeniden-tesis-edilmesi-icin-somut-oneriler

Kadın avukatlar yargıda cinsiyetçiliği protesto etti