Danimarka'daki burka yasası: Kutsallarımızı değişelim mi?

Danimarkalı feministlere hakaret yağdıran pek çok insan gördüm Türkiye’den. Yapılan en akılcı eleştiri bir feministin, bedeni üzerinden ikincilleştirilen, eve kapatılan bir kadına destek vermesinin antifeminist olduğuydu. Peki burka hakkını savunmak için bildiri dağıtan kadının haklarını görmezden gelebilir miyiz? Kadının kendi bedenine ilişkin kaderini tayin etme hakkına dair ne demeliyiz?

Abone ol

Duygu Keskin Hatton

Bu yazıyı Danimarka’da peçe ve burka yasağının başladığı gün paylaşmak isterdim fakat karavanda yaşayıp ülkenin bir ucundan diğer ucuna hareket halinde olunca bir türlü bitiremedim. Üstelik bu metni Kophenag’ı görmeden tamamlamak da büyük bir eksiklik olurdu.

Arazi çalışması için gittiğimiz pek çok yerde evler, garajlar kilitli bile değil. Tarlasının kenarına sebze ya da ikinci el eşya standı koyup fiyatları üzerine yazıp bir de para kutusu bırakmış evlerle dolu her yer. Benzer kutular kimi park alanlarında da var. Vikinglere dair yalnızca çizgi film hatırlıyorum çocukluğumdan. Dizisini izleyenlerin zihninde nasıl bir imaj var bilmiyorum ama benim kendimce bulduğum formül şudur. Çocuğundan yaşlısına herkes özgüveni yüksek, meraklı ve oldukça net. Hoşgeldiniz, burada konuksunuz fakat sınırınızı bilin der gibi bir hal. Kabadayılık, tehditkarlık değil bu. Yalnızca cezanın caydırıcılığı demek de mümkün değil. Güven ve özgüvene dayalı bir konsensüs.

2 Ağustos’ta Ringkøbing-Skjern’de halka açık bir konaklama alanında gece yarısına yakın iki Danimarkalı eşime burada ne yaptığımızı sordu. Kendileri yanımızdaki devasa çadırlarda düzenlenen bir kasaba etkinliğinde çalışmaktaymış. Öyle çok detay sordular ki kesin bir sorun var diye düşünmeye başladım. Timmy de öyle hissetmiş olacak ki "Burada kalmamızda bir sorun yok değil mi" dedi. Avrupa’nın kimi ülkelerinde araç içine uyumak yasak zira. Adam, sorun olmadığını tüm bu soruların meraktan olduğunu vesaire anlatırken Timmy birer bira içer misiniz diye sordu. Baktım sohbet uzayacak ben de katıldım onlara.

Danimarka'da peçe yasağı sonrası ilk ceza

Avrupa’nın pek çok ülkesinde insanlar baskı altında ya düşüncenizi apaçık beyan edeceğiniz sorularla sizi sıkmak istemeseler de Türkiyeliyim deyince sohbet her defasında politikleşiyor. Yabancı birisiyle evli, kendileriyle alkol kullanan bir kadın imajını tasavvur edemiyor pek çoğu.

Beni rahatsız etmezse burka ve peçe yasağına dair ne düşündüğümü sordu birisi. Ben, yasaklanan şeylerin yok olmadığını ve sıradan insanları radikalleştirebileceğini düşündüğümü söyledim. Türkiye’de bu yasakların eğitimden sosyal hayata nasıl etki ettiğini anlatmaya çalıştım o kısa sürede. Bu tartışmada çocukları ayrı tutmak ve onların özgür iradesiyle karar verme ve sosyalleşme haklarına hepimizin sahip çıkması gerektiğini düşündüğümü söyledim. "Asıl siz ne düşünüyorsunuz" dediğimde içlerinden birisi sustu. Diğeriyse “Danimarkalı feministler burka yasağının yalnızca burka giyen kadınları eve kapatacağını söylüyor. Bence de haklılar. Bu yasak onlara özgürlük değil sonsuza kadar eve kapanma cezası olarak dönebilir. Üstelik Danimarkalı olup burka giyen kadınlar da var. Hepimiz kadın bedenine dair bir şeyler söylüyoruz ama buna kadının kendisi karar vermeli ” dedi. Diğeri onayladı.

Ortamdaki hiç kimse burkayı desteklememesine karşın yasaklayarak çözüm üretilemeyeceğinden yana hemfikirdi.

Kophenag’a gelinceye kadar göçmen nüfusunun ağırlığını hissetmek çok mümkün değil ülkede. Şu anda Amager Stranpark’tayız. Aynı sahilde hem üstsüz güneşlenen hem de türbanlı kadınları görüyoruz. Avrupa’da İslam’a dair bir önyargı var. Hatta Almanya’da yabancılar şubesinde çalışan Suriyeli, başı kapalı, oldukça enerjik bir kadın için “hiç Boko Haram gibi görünmüyor” dendiğini hatırlıyorum. Ama sanmayın ki İl Göç İdaresi birimlerinde böyle şeyler yaşanmıyor. Her neyse.

Danimarka'da peçe yasağı bugün yürürlükte

Venezuelalı kadınlar kürtaj hakkı için şiddete maruz kalırken, İranlı kadınlar dans ediyor, bebek emzirmenin iğrenç ya da utanılacak bir şey olmadığını savunuyor binlerce kadın. Bedenlerimiz üzerinden yürüyen ama söz sahibi edilmediğimiz tüm tartışmaları hatırlayın. Doğum, namus, bekaret, kıl, tüy, estetik… Yetmedi mi tüm bu şiddet?

Danimarkalı feministlere hakaret yağdıran pek çok insan gördüm Türkiye’den. Yapılan en akılcı eleştiri bir feministin, bedeni üzerinden ikincilleştirilen, eve kapatılan bir kadına destek vermesinin antifeminist olduğuydu. Peki burka hakkını savunmak için bildiri dağıtan kadının haklarını görmezden gelebilir miyiz? Kadının kendi bedenine ilişkin kaderini tayin etme hakkına dair ne demeliyiz?

Meselenin pratik olarak sorun yarattığı yerler kimlik tespitinin önemli olduğu yerler. Bu yüzden Almanya’da kaskla bankaya girmek, eylemlerde burun hizasında yüzünüzü kapatmak yasaklar arasında. Barmak Akram’ın Kabuli Kid isimli filminde bir taksicinin aracında bebeğin terk eden mavi burkalı bir anneyi aramasının trajikomik hikayesini izleriz. Fakat durum Danimarka’da bu denli ciddi değil. 5.7 milyonluk ülke nüfusu içinde yaklaşık 200 kadından bahsediliyor. Bugünlerde yasayı çiğneyenler için hapis cezası konuşulmakta.

Bir kere olsun gönül rızası ya da baskıyla kapanan kadının çelişkilerini düşünün. Bir kere olsun dişi görünmeyi sevdi, sevdiği insanı öptü, belki ona sadece gülümsedi ya da alkol kullandı diye orospu* denmişleri düşünün. Kadın olduğunu kabul etmeyip nefretten ölenleri... Düşünün. Hayal edebildiğiniz birkaç kadının yerine koyun kendinizi ne diyeyim.

Lübnan asılı yönetmen Nadine Labaki’nin Peki Şimdi Nereye filmindeki kadınları görüyorum eylemcilerin ruhunda. Haydi değişelim bir kere kutsallarımızı.

Not: O gece ziyaretimize gelen iki Danimarkalı "Bir ihtiyacınız var mı? Çadırları yarın kaldıracağız ama dünya kadar yiyecek ve içeceğimiz var" dedi. "Biz bir haftalık alışveriş yaptık hiç yer yok araçta çok sağolun" dedik. Adamlar kabul etmedi. On dakika sonra bir haftalık yiyecek ve içecek kamp masamızın üzerine bırakılmıştı bile. Birbirimize isim sormayı unuttuk.

Møn/Danimarka

* Tapınak fahişelerinden bu yana tüm meslek erbaplarına saygılarımı sunarım.