Çöpçatanlık sitesinde gerçek aşk: Özlem ve Michael

Bu hikayenin içinde her şey var; tutku, ihanet, dikenli yollar, can kırıkları, ayrılıklar… Ve tüm zorluklara rağmen ayakta kalmayı başaran bir aşk!

Abone ol

DUVAR - Aslında bu bir röportaj olacaktı. Fakat karşımda tüm samimiyetleriyle içlerini döken bir çift görünce, söylediklerini olduğu gibi bıraktım. İşte Özlem ve Michael Davis çiftinin ağzından gerçek aşkın hikayesi…

ÖZLEM'İN HİKAYESİ

Michael ile 2010 yılında match.com sitesinde tanıştık. Tanıştığımızda ben ikinci eşimden ayrılmış ve boşanmamın sonuçlanmasını bekliyordum. Michael ise 15 yıllık eşinin başka birine âşık olup onu terk etmesinin acısıyla boğuşmaktaydı. İkimiz de hayal kırıklıkları, yılgınlıklar ve korkularla doluyduk ama yine de bir umutla yeni aşk arayışına çıkmıştık.

Michael’ın tanışma sitesindeki resmini görüp hikâyesini okur okumaz ona karşı derin bir tutku alevlenmeye başladı içimde… Lise yıllarında, on dört yaşımdayken, tutkunun peşinden ilk kez koşmuş ve hayatımın o ana kadarki en büyük hayal kırıklığını yaşamıştım. O tecrübeden sonra, tutkunun ağır bastığı ilişkilerden kaçmaya yemin etmiştim ama koç burcuyum işte… Yine de her fırsatta bu sihirli ve ateşli duygunun akışına kapılmıştım. Michael ile tanışmadan önce başımdan üç nişanlılık ve iki evlilik geçmişti. Hepsi de güvendiğim, sevgi dolu ve beni ardında bırakmayacaklarını, aldatmayacaklarını gönülden bildiğim onurlu erkeklerleydi. Ama göz ardı edemediğim eksik bir yanı vardı bütün bu ilişkilerimin; ‘tutku’. Yakınına gitmekten delicesine korktuğum ama onsuz nefes dahi alamadığım o sihirli ve ateşli duygu…

Michael ile match.com, email, telefon ve Facebook aracılığıyla iki hafta kadar iletişim kurup birbirimizi tanımaya başladıktan sonra ilk kez yüz yüze buluşmaya karar verdik. Yazın ortası, hava sıcacık, benim eteklerimde ziller çalıyor, karnımda binlerce kelebekler uçuşuyor… Tam dokuz yıllık bir aradan sonra tekrar aşk ve tutkuyu tatmanın beklentisi vardı içimde. Buluşacağımız akşamdan önceki gece zar zor uyudum. O gün iş yerindeki kız arkadaşlarıma kendilerine iki haftadır bahsedip durduğum o yakışıklı ve karizmatik avukat ile o aksam görüşeceğimi söyledim. Kıkır kıkır gülüştük gün boyu. O gün yeni aldığım kıyafetleri giymiştim, makyajımı tazeleyip, saçlarımı kabartıp en sevdiğim parfümümü sıkmıştım. Kendimi inanılmaz hissediyordum ve aşka bir şans daha vermeye hazırdım. Zaten Twilight roman serilerini de yeni okuyup bitirmişim – tam anlamıyla dört nala aşka yol almaya hazırdım! Bu kez korkup kaçmayacaktım ve tutku beni hayal kırıklığına uğratmayacaktı! “Gerçek aşk, buradayım, korkmuyorum ve sana koşuyorum! Sana tüm kalbimle inanıyorum!”

İLK AYRILIK

Bütün bu hazırlıktan sonra heyecanla buluşacağımız restorana doğru yola çıktım. Buluşmaya 15 dakika erken gelmiştim ki telefonum çaldı… Onun sesini ilk kez duyuyordum. Güçlü ve çekici bir sesi vardı, ama yılgın ve soğuk geliyordu. Ortak olma yolunda olduğu ve tam dokuz yıldır emek verdiği avukatlık şirketinden işten çıkarılmıştı. Haberi yeni almış ve yıkılmıştı. Benimle görüşecek durumda olmadığını ve beni bir iki gün içinde arayıp yeni bir randevu ayarlayacağını söylüyordu. “Ne olursun gel görüşelim” dedim. “Bir bira içersin, olanları paylaşırsın, ben seni biraz güldürürüm, için açılır” dedim. “Hayır” dedi. “Görüşecek durumda değilim. Ben seni bir iki günde ararım. Lütfen kusuruma bakma.”

O kadar bozulmuştum ki! Terbiyesize bak sen! İnsan en azından bir yüzünü gösterme nezaketinde bulunur, değil mi! Kendime o kadar kızmıştım ki! Kös kös evime döndüm o akşam. Bir, iki, üç, dört gün derken iki hafta geçti ve Michael’dan ne ses ne seda çıkmadı. Hemen kaçış moduma girdim. Onu hem match.com’daki hesabımdan hem telefonumdan hem de Facebook’tan sildim. Nasıl öfkeliydim anlatamam. İşte bu ilk ayrılışımızdı… Daha tanışmadan…

Bir kaç gün sonra ondan bir mesaj geldi. Onu hesaplarımdan neden engellediğimi soruyordu. Gösterdiği düşüncesizliğin farkında bile değildi. Ben de, “Önce beni ektin, verdiğin sözü tutup bir iki gün içerisinde aramadın. Son derece düşüncesizce davrandın. Öyle insanla işim olmaz” dedim. Benden binlerce kez özür diledi; işini kaybetmesinin hayatında yarattığı büyük endişelerden bahsetti. Yedi yaşında bir oğlu vardı. Ona nasıl bakacaktı? Nasıl hemen iş bulacaktı? Ya eski eşi oğlunu elinden almaya çalışırsa ne yapacaktı? Bütün bu düşüncelerin içinde boğulmuş ve günlerin nasıl akıp geçtiğinin farkına varmamıştı. Benden bir şans daha istedi. Ben de buluşmaya karar verdim.

İlk buluşmamız aynı restorandaydı. Bu kez erken gelmişti. Ona doğru yürüdüğüm anı ölsem unutmam. Dizlerim çözülüyordu her adımla. Ayaklarım takılmasın, ellerim ve sesim titremesin diye dualar ediyordum. Ve sonra bana gülümsedi, ayağa kalktı ve sarıldık. Kaç saat sohbet ettik hatırlamıyorum bile. Daha restoranın park yerinden çıkmadan telefonuma bir sesli mesaj bırakmıştı! Geçirdiğimiz harika vakit için teşekkür ediyor ve gelecek seferi dört gözle beklediğini söylüyordu.

O hafta boyunca iş yerinde zar zor çalışabildim. Onu düşündükçe nefes almakta bile zorlanıyordum. Sürekli mesajlar gönderiyordu. O haftanın sonunda yeniden görüşmeye karar verdik ve ilk öpücüğümüzü paylaştık. Fazla detaya girmeyeyim, ailemden okuyanlar falan vardır ama şu kadarını söyleyeyim; hayatımın en ateşli, en unutulmaz, en romantik anıydı. Sanki benim için yaratılmıştı bu adam. Gülüşü, kokusu, espri anlayışı, görünüşü, dokunuşu, pratik zekâsı… Her özelliği beni benden alıyordu. Artık günlerimi onu tekrar görebileceğim an için yaşamaya başlamıştım. Tanrım bu kadar şanslı olabilir miydim? Match.com’da buluştuğum ilk kişi bu kadar mükemmel biri olabilir miydi gerçekten?

ENGELSİZ AŞK OLUR MU?

Ama ilişkimizin ilk dönemleri sorunsuz da değildi tabii. Öncelikle eski eşi ben Michael’ın hayatına girdikten sonra biraz zorlanmaya başlamıştı. Daha yeni nişanlanmıştı ama bir yandan da eski yaşantısını özlüyordu. Michael’a sürekli mesajlar gönderiyordu ve Michael da cevap veriyordu. Sanki üç kişi yaşıyorduk ilişkimizi. Aldatılmak Michael’ın öz güvenini çok yıkmıştı ve eski eşine hissettiği duyguları daha iyileşmemişti. Beni arzu ettiğim gibi kanatları altına almıyordu. Yanlış anlaşılmasın; işim, gelirim, düzenim hepsi yerli yerindeydi. Büyük bir şirkette başarılı bir mali müşavir olarak kariyer yapmıştım. Ona hiçbir konuda ihtiyacım yoktu. Ama yine de bir kadın olarak bir erkeğin sizi sahiplenmesini ve el üstünde tutmasını istersiniz ya! İşte o sahiplenmeyi sunmuyordu bana. Sanki bir başka kadına kalbinin tüm kapılarını açmamak için direniyordu.

Eski eşi yeniden bir araya gelme arzusunu dile getirmeye başlamıştı mesajlarında! Ben sadece gözlem halindeydim. Oğlu Owen ile ilişkim ilk günden itibaren inanılmazdı. Fakat tüm bu olumlu şeylere rağmen, Michael benimle beraber ortak bir gelecek planlayamadığı için tekrar ayrıldık. Kalbim kan ağlıyordu. Bu adamı delicesine seviyordum ama benim için savaşmıyordu işte. “Seni seviyorum. Benimsin. Benimle güvendesin. Seni asla yarı yolda bırakmayacağım. Bana güven. Bize güven” demiyordu. Başımı dik tutup, duygularımı kalbime gömmeliydim. Yeni bir başlangıç yapmalı ve yoluma devam etmeliydim.

Ayrılığımız sonrası günler acı içinde geçiyordu. Hiçbir şeyden tat ve keyif alamıyordum. Sürekli ağlıyordum. Elimden geldiğince işime, kendime, arkadaşlarıma odaklanmaya çalışıyordum ama nafile. Her saniye onu düşünüyordum. Günler, haftaları kovaladı. Ne ses ne seda… Bir gün bana beni ne kadar özlediğine dair bir mesaj atması, tekrar birleşmemize sebep oldu. Beni annesi ile tanıştırmak istiyordu ve o gün şimdi kayınvalidem olan muhteşem kadınla tanıştım. Artık bizi kimse tutamazdı. Ayrılığın acısını ikimiz de yeterince çekmiştik. Üç ay kadar çıktıktan sonra onun evine taşınmaya karar verdim. Kiracı olarak. Halen iş arayışındaydı. İstediği gibi bir şirket bulamamıştı. Maddi açıdan endişelerle doluydu, fakat Michael, Owen ve ben çok mutluyduk. Şahane bir üç ay geçirdik birlikte. Bulutlardaydım. Bana evlenme teklif edeceği günü dört gözle bekliyordum. Fakat yine eski eşi ortaya çıkmıştı işte. Geri dönmek ve yeniden başlamak istiyordu. Gittikçe daha sık iletişim kuruyordu Michael’la. Michael ise beni sevdiğini, yalnızca benimle olmak istediğini, geçmişi özlemediğini söyleyip duruyordu.

BİR DARBE DAHA...

Derken bir sabah uyandık ama Michael’da bir değişiklik vardı. Epey düşünceliydi… İlişkimizin en zor ve en dayanılmaz dönemi gelmek üzereydi ve ben bundan habersizdim. Bana ortak bir geleceğimizin olamayacağını söyledi tekrar. Bir anda yıkıldım. Birlikte yaşamaya uygun görmüştü de evlenmeye mi uygun değildim!!! Şok oldum o anda. Öfkelendim, kırıldım, kızdım. Ne yapacağımı şaşırdım. Birbirimizi delicesine sevmemize rağmen ortak bir geleceğimizin olamamasını anlayamıyordum bir türlü. Kalktım ve bir öfke ile hazırlanmaya başladım. Ne konuştu, ne durdurdu, ne sarıldı. Bu kez tamamen bitmişti.

Kız arkadaşlarımın kollarında ve omuzlarında ağlayarak geçti sonraki aylar. Bir daha Michael’dan ses seda çıkmadı. Depresyona ve büyük bir utanca düştüm. Her gün ağlıyordum. Bu yetmiyormuş gibi, ayrılmamızdan sadece iki hafta sonra eski eşiyle tekrar biraraya geldiğini duydum. Sadece iki hafta sonra!!! Şu an bile kalp kırıklığımı kelimelerle nasıl ifade edeceğimi bilemiyorum… Depresyonum öyle bir noktaya varmıştı ki ilaç kullanmaya başlamıştım. Amerika’da arkadaşlarımdan başka kimsem yoktu. Onurum ayaklar altına alınmıştı. Gerçek sandığım büyük aşk, Michael’ın eski eşini geri kazanmak için oynadığı bir oyundan ibaretmiş meğer. Bunu nasıl kaldırabileceğim konusunda en ufak bir fikrim yoktu.

Bu arada zaten iyi olan maaşımı ikiye katlayan inanılmaz bir iş imkânı çıktı karşıma. Yaşadığım şehirden 3.5 saat uzaklıkta küçük bir köy kasabasındaki büyük bir kömür madeni firmasının muhasebe şefliği için. Hiç düşünmeden işi kabul ettim ve uzaklara taşındım. Michael’ı kesinlikle aramadım ve hiçbir şekilde bağlantı kurmaya çalışmadım. Taşındım, yeni insanlarla tanıştım, yeni işime odaklandım. Sonra inanılmaz bir şey oldu… Günün birinde tek başıma mutlu olduğumu ve hayatımda hiçbir erkeğe ihtiyacım olmadığını farkettim. Gerçekten mutluydum. Kendimi, işimi, arkadaşlarımı ve hayatımı seviyordum. Bütündüm yeniden. Böyle üç-dört ay geçirdikten sonra annemi ziyaret etmek için Türkiye’ye gitmiştim. Aylardan Temmuz'du ve yıl 2011’di. Tatilim sırasında çektiğim resimleri yüklemek için bir internet kafeye girmiştim ki hiç beklemediğim bir şey gördüm ekranımda. Michael’dan bir mesaj… Açmaya bile korktuğumu hatırlıyorum. 10-15 dakika kadar ekranıma bakıp durdum. Sonra titreyen ellerle mesajı açtım. Bana uzun bir mektup yazmıştı. Beni hâlâ seviyordu! Benden özür diliyor ve benimle evlenmek istediğini söylüyordu… Gözlerime inanamadım. Nasıl düşünebilirdi ona geri döneceğimi? Eski eşi onu yine mi bırakıp gitmişti? Yine beni kanayan yaralarına bir bandaj olarak mı kullanacaktı? Benden ne istiyordu? Şimdi tam mutlu iken neden tekrar kanıma girmeye çalışıyordu? Ama bir yandan da kalbimde derin bir mutluluk hissediyordum, beni unutmadığı için.

VE SAVAŞ!

O mektupla başladı Michael’ın beni geri kazanma savaşı. Binlerce soru sordum. Yılmadan, yorulmadan yanıtladı. Herkes Michael’dan uzak durmamı söylüyordu. 'Beni haketmiyordu', 'geri dönmemeliydim' vs. Ama kalbim her mektupla, her mesajla yeniden kanatlanmaktaydı ona doğru. Amerika’ya döndüğümde beni bir elinde bir demet kırmızı gül diğer elinde de “Özlemcim” yazan bir pankartla karşıladı. Tüm gurur endişelerimi bir yana atıp kendimi kollarına bıraktım! İkimiz de çocuklar gibi neşeliydik ve o gün son kez olarak kavuştuk. Tabii ki ona yeniden güvenmem o kadar kolay olmadı. Bazı günler geliyordu ki öfke nöbetleri geçiriyordum, bana yaşattıklarından dolayı. Her seferinde yılmadan kalbimi kazanmak için emek verdi.

Sonrasında her şey hızla gelişti. 13 Ağustos 2011’de nişanlandık, 1 Aralık 2011’de evlendik ve Kasım 2012’de kızımız Arya Madelin’e hamile olduğumu öğrendik. Mutluluğumuzu, uyumumuzu ve birbirimize olan tutkumuzu tarif etmemin imkânı yok. Sayısız imkânsızlıklar arasında birbirimizi bulmuş ve yuvamızı kurmuştuk. Tam üç kez ayrılmış ve yeniden birleşmiştik. Birbirimizden yaklaşık 5 bin 500 mil (8 bin 500 kilometre) uzakta dünyaya gelmiş nihayetinde bir araya geldiğimizde bir sürü duygusal yaralarla kaplanmıştık ama yine de aşkı bulmayı başarmıştık.

Nasıl mı başardık? Öncelikle gururu bir kenara bıraktık. Birbirimize güvenmeye karar verdik. Dürüst olduk. Her zaman için birbirimize doğruyu söyledik. Ve en önemlisi affetmeyi öğrendik. Gerçek sevginin yalnızca bir duygu değil bir karar olduğunu anladık ve birbirimizi sevilmeyecek anlarımızda bile delicesine sevmeye ‘karar’ verdik.

Yıllar öncesinde bana bir gün evliliğimde bu kadar mutlu olabileceğimi söyleselerdi asla inanmazdım. Şimdi sabahları her gözümü açtığımda ve sevgili kocamı yanımda yatarken gördüğümde, tanrının hayatımıza bahşettiği nimetler için teşekkür ediyorum. Eğer match.com olmasaydı, ne ben Michael’la tanışabilecektim, ne bu inanılmaz aşkı yaşayabilecektim, ne de mükemmel bir yuvam olacaktı. En büyük teşekkürü ona borçluyuz.

MICHAEL'İN HİKAYESİ

Sık sık Özlem’le biraraya gelmemizin ve bunun herkesin hayal ettiği bir aşk hikayesine dönüşmesinin bir mucize olduğunu düşünürüm. Hayatı boyunca kasabasından başka hiçbir yerde yaşamamış ve oradan dışarı adımını bile atmamış Kentuckyli ve 15 yıllık evli bir erkeğin hayatı boyunca aynı hayatı yaşayacağını varsayarak nefes almıştım… 2010 yılına kadar… Fakat kader o ki, o yılın ilkbaharı beni aldatılma ve ardından boşanmayla tanıştırarak kutsal saydığım herşeyi altüst etti.

Bu sürprizin kalbimden nasıl bir enkaz bıraktığından bihaber, boşanmamdan sadece birkaç ay sonra kendimi içine hiç girmeyi düşünmediğim bir dünyada buldum; online randevu ve Match.com arenasında… Eğer o yaz dayanılmaz yalnızlığıma karşı koyabilseydim, belki de –ülkedeki bütün şehirler içinde- bizim komşu kasabaya taşınmış Özlem’le hiç tanışamazdım bile. Profillerimiz karşılaştığında o da benim gibi boşanmasının son evrelerini yaşıyordu. O ve ben daha birbirimizle yazışmaya başlar başlamaz çok iyi anlaştık. Öncesinde sanki profesyonel detektifler gibi gerçekliğimizden ya da seri katil olmadığımızdan emin olmak için Facebook üzerinden birbirimiz hakkında bayağı bir araştırma yapmıştık, hatta bu yüzden ilişkimiz daha başlamadan bitme noktasına bile gelmişti. İlk randevumuzda işimden kovulduğumu öğrendim. Bu yüzden Özlem’in yemek yiyeceğimiz yere çoktan gelmiş olduğunu bilmeden randevumuzu iptal ettim; birkaç güne arayacağımı belirterek! Beni anlayışla karşılamıştı ama bu olaydan bir buçuk hafta sonra Facebook’taki en yeni arkadaşımı kaybettiğimi öğrendim. (Bu şekilde ilk kez Özlem’in öğretilmiş ‘direkt kes ve kaç’ adlı savunma refleksiyle tanışmış oldum)

Neyse ki Özlem’i tekrar buluşmaya ikna etmeyi başardım ve ilk kez fiziksel olarak karşı karşıya geldiğimde fotoğraflarında göründüğünden çok daha güzel ve büyüleyici bir kadınla karşılaştım ve görür görmez çok etkilendim. İkimiz de birdenbire içine düştüğümüz bu aşkla neye uğradığımızı şaşırmıştık; bir aşkın bu kadar hızlı çiçek açabilmesi bizi şok etmişti. Birbirinden çok farklı bir geçmişimiz olmasına rağmen nasıl bu kadar bütünleşebildiğimizi anlamamıştık bile. Aynı paralellikte olan şefkat ve mizah anlayışımız bir kenara, Özlem o güne kadar hiç tatmadığım ve kalbimin özlediği duygularla tanıştırmıştı beni. Karşılık olarak da hep olmak istediğim adam olarak bulmuştum kendimi. Hâlâ, o ilk ayları hatırladığımda ve birbirimize hissettiğimiz o yoğun duyguları düşünüşümde başım döner.

Her ne kadar birbirimize olan aşkımız ve tutkumuz gün geçtikçe gelişse de geçmişten getirdiğimiz yükler bizi etkilemeye başlamıştı. Başarısız evliliklerden ve yıllardır kendimize söylediğimiz yalanlardan kaynaklanan tüm güvensizlikler, terkedilme korkusu, geleceğe dair düşük umutlar bize zarar verdi. Sonunda nasıl olsa beni her halükarda terk edeceği düşüncesiyle, birbirimize daha fazla zarar vermeden bu işi daha fazla uzatmamaya karar verdik. Sonunda birbirimize hoşçakal derken ve onu son kez öptüğümü düşünürken birden dank etmişti; ben bu kadına düpedüz aşık olmuştum bile…

İki ay süren ayrılığımız boyunca, zaman zaman ona mesaj atmak için çeşitli bahaneler ürettim. Sonunda cesaretimi toplayıp onu çok özlediğimi yazınca tekrar biraraya geldik. İlk buluşmamızda, o güne kadar eğer çok severse ayrılmak daha zor olur diye annemle tanışmayı reddetmiş olan Özlem’i annemle tanıştırdım. Bunu takip eden dört ay iyice yakınlaştık. Ailem de oğlum da Özlem’i hemen kabullenip sevdiler. Ancak o dört ay, içimizdeki bazı yaraların hâlâ iyileşmemiş olduğunu da gösterdi. Kalbimi tamamen açmayarak Özlem’in duygularını incitiyordum. Özlem ise her anlaşmazlığımızda benden uzaklaşıp içine kapanarak zaten yıkık olan güven duygumu yerle bir ediyordu. Birbirimizle ilgili diğer şeyleri o kadar çok seviyorduk ki, bir an için durup özgüven eksikliklerimizin ve endişelerimizin kökenine inmedik. Ve sonuç olarak tekrar ayrıldık.

YANLIŞ KARARLARLA KANAYAN YARA

Gerçek şu ki, bütün bu süreç boyunca başarılı bir evlilik yürütememiş, evliliğin yıkılmasını engelleyememiş olmanın suçluluğunu taşıyordum. Sırf o değil, küçük oğlumun bu yıkılan evlilikten ruhen zarar görmesini de engelleyememiştim. Gördüğü zararın gelecekteki ilişkilerini nasıl etkileyeceğini düşündükçe kahrolmaya başladım. Özgüvenim o kadar düşüktü ki, Özlem gibi muhteşem bir kadını mutlu edebileceğime kesinlikle inanmıyordum. Hayalimde yarattığım bütün bu problemler benim için “çözümsüz” bir soruna dönüştü. Çelişkiler içindeydim. Özlem bu çelişkilerin farkındaydı ve benim onu olduğu gibi sevmediğime, bu ilişkiyi bitirmek için bir bahane aradığıma inandı. Oysa ki sadece yaşadıklarıma anlam verebilmek için zamana ihtiyacım vardı. O nedenle de ayrılma önerisini kabul ettim. Kalıp savaşmak Özlem’in yapısında yoktu çünkü geçmişte yaşadığı sayısız hayal kırıklıkları buna izin vermiyordu. En sonunda benim ona layık olmadığımı nihayet gördüğünü zannetmiştim.

Ayrıldıktan sonra Özlem’i iyice yıkan bir karar daha verdim... Onu tamamen kaybettiğime inandığım için, ayrılmamızdan iki hafta sonra eski eşimin “evliliğimize bir şans daha verelim” isteğine 'peki' dedim. Doğal olarak Özlem kararımın zamanlaması ile şok oldu ve kendisini yalan bahaneler ile ayrılığa sürüklediğime inandı. Fakat o dönem sayesinde, eski hayatıma Özlem’in bana kazandırdığı bakış açışıyla bakabildim. Farkettim ki gerçek olan Özlem’in bana verdiği sevgiydi. Aslında kendi duygularımı feda edip oğlum için eski yuvamı kurtarma girişimim oğlumu da pek mutlu etmemişti. Özlem’in her ikimizde bıraktığı boşluğu ancak Özlem giderebilirdi. O, aşık olduğum ve tanrının benim için yarattığına inandığım tek kadındı.

Nihayet kalbimi Özlem’e tamamen açmak konusundaki bütün korku ve endişelerimden kurtulmuş olarak, gururumu bir kenara bırakıp içimdeki bütün duyguları ona dökmeye karar verdim. Onunla evlenmek istediğimi söyleyecek ve bana dönmesi için yalvaracaktım. Reddedilme ihtimalini de göze almıştım. Onun kendisine olan duygularımı bilmesi bana yeterdi. Önce onu bulmam gerekiyordu çünkü ayrıldıktan sonra birlikte yaşadığımız şehirden taşınmıştı. En sonunda ona ulaştığımda Türkiye’de tatildeydi. 13 Temmuz 2011 tarihinde Özlem’e iki yoldan ulaştım. Birincisi, eski match.com hesabımı, belki görür umuduyla, Özlem’e yazılmış bir mektuba dönüştürmekti. İkincisi ise ona Facebook’tan özel bir mesaj yollamaktı. Şimdi mektuba tekrar bakıyorum da, hiçbir şeyi saklamadığımı, her şeyi açığa döktüğümü görüyorum. Aşağıda bu uzun mektuptan bazı alıntıları serpiştirdim:

“Sana aşık olduğumu söylediğimde, hislerim gerçek, değişmez ve kesindi. Hâlâ da öyleler... Beni bırakıp gitmeni alsa istemedim. Sadece seni durdurmaya cesaretim yoktu.

Nasıl olursa olsun senin varlığını istiyorum. Ne kadar uzun sürerse sürsün, seni yeniden kazanmayı istiyorum. Bil ki, bu karanlık süreç boyunca sen bana her şeyimle sahiptin. Seni her yönünle tanımayı tamamlamak istiyorum. Geçmişimizdeki benzerlikleri keşfetmeyi ve geçmişten gelen yaralarımızı birlikte sarmayı istiyorum. Sonra da seninle evlenmek istiyorum... Eğer beni kendine eş olarak kabul edersen seninle hayata yeniden başlamak ve hayatımızın geri kalanını birlikte geçirmek istiyorum.

İnsafına sığınıyorum. Lütfen bana geri gelmenin bir yolunu bulmaya çalış kalbinde.”

NİHAYET MUTLU SON!

Ne şanslıyım ki mektuplarım başarılı oldu. Yaralarımızı sarıp aramızdaki güveni yeniden kurmak asla kolay olmadı. Ancak ömür boyu paylaşacağımız birlikteliği sabır, güvence ve adeta bir hizmetkârın tutumuyla kurmaya adadım kendimi. Dilerim o günleri ve o tutumu hiçbir zaman unutmam.

24 Temmuz 2011 tarihinde, uçaktan inip Kentucky toprağına ayak bastığında yeniden birleştik ve “son ilk öpüşmemizi” paylaştık. “Son ilk randevumuzu” 29 Temmuz 2011 tarihinde yaşadık, 13 Ağustos 2011’de nişanlandık, 1 Aralık 2011’de sade bir törenle evlendik. 23 Temmuz 2013’te kızımız Arya dünyaya geldi ve bu yıl beşinci evlilik yıldönümümüzü kutlayacağız. Evliliğimiz hayallerimizin bile ötesinde bir birliktelik ve Türk eşimi her gün bir öncekinden daha büyük bir aşkla seviyorum.

Başarılı ve sağlıklı bir evliliğin sırrı nedir diye mi soruyorsunuz? En önemlisi şu ki gerçek aşk, bir duygu veya yalnızca istedikçe yaşanan bir şey değildir. Gerçek aşk bir karardır. Birlikte verdiğiniz ve içinizden gelmese bile bağlı kalmaya söz verdiğiniz bir karardır. Özellikle içinizden hiç gelmediği zamanlarda...