Coğrafyayı haritaların dışına çıkarmak

Michel Onfray'ın 'Yolculuğa Övgü 'Coğrafya'nın Poetikası' kitabı Redingot Yayınları etiketiyle çıktı. Onfray, bize başka olana temas etmenin bir yönteminin de yolculuk olduğunu hatırlatıyor. Okuru, yersiz-yurtsuz, coğrafyalara sınır koymadan, denetimden uzakta, yollarda olmanın barındırdığı anlamlara çağırıyor.

Abone ol

DUVAR - Yollar ve yolculuklar pek çok disiplinin üzerinde durduğu bir konu. Yollara düşmek, gitmek, gündelik rutinin dışına çıkmak, verili zamanı aşındırmak anlamına da gelebilir. Bu tür bir yolculuk planlanmış bir iş için veya herhangi bir amaç için yola çıkmaktan farklı anlamlara sahip diye düşünüyorum. Bu nedenle yolculuk konu edildiğinde her yolcu seyyah anlamını taşımıyor.

Bir sabah farklı bir yerde uyanmak için, sadece gitme arzusu duyduğunuz için plansız yollara düşmek sanırım daha farklı bir duygu. Ama ne sebeple olursa olsun yolculuğun insanı klasiğin dışına çıkaran bir yanı var, planlı bile olsa yolculuk belirsizliği barındırıyor, ne ile karşılaşacağınızı tam olarak kestiremiyorsunuz. Yollarda yaşanan karşılaşmalar, hiç tanımadığınız bir insanla girilecek muhabbet, başka olan ile temas, herhangi bir nedenle yolda kalmak, ulaşamamak gibi sürprizli yanlar barındırıyor.

Yolculuğa Övgü 'Coğrafyanın Poetikası', Michel Onfray, Redingot Yayınları, çev. Murat Erşen, 120 syf, 2017.

DENETLENEBİLİR OLANIN DIŞINDA

Geçtiğimiz günlerde Redingot Yayınları tarafından, Murat Erşen çevirisi ile basılan Michel Onfray’ın Yolculuğa Övgü 'Coğrafyanın Poetikası' adlı kitabı da yolculuğa dair her şey üzerine düşündüren bir kitap. Okul sıralarında oyunlarımıza konu olan haritaları Onfray anlatısıyla gerçekliğe dönüştürüyor ve farklı coğrafyalara yolculuğun insanın varoluşu üzerine etkilerini felsefe, coğrafya, politika, edebiyat gibi alanlarla iç içe geçirerek, yolculuğu bir sanat olarak inceliyor. Yolculuğa çıkarken aslında sıradan bir olay yaşamadığımızı, yolların bireyin varlığına ve kültürlenmesine dair anlamlar barındırdığını hatırlatıyor.

Kitabın daha girişinde yer alan şu cümle aslında yolculuk dediğimiz şeyin derin anlamlar barındırdığına işaret ediyor. “Kent yerleşikliği, mekânsal sınırların belirlenmesi ve zamansal düzenleme sayesinde okunabilir olmaya zorlar: Daima verili bir yerde ve belli bir anda olmak. Böylece bir otorite bireyi kolayca denetleyebilir ve yerini saptayabilir. Göçebe ise zamanı paraya ve sahip olunan tek nimet olan tekil enerjiyi de çın çın öten, ağırlığıyla da el dolduran akçeye dönüştürmeye izin veren bu mantığı reddeder.”

Göçebelik veya seyyahlık bireyi denetlenebilir olmanın dışına çıkarıyor, verili bir yerin sınırlarının dışında varolmanın imkânını sunuyor. Bu aynı zamanda zamanın hapsettiği yerden çıkmak anlamını da barındırıyor. Çünkü başta da belirttiğimiz gibi yollar belirsizdir, siz ne kadar plan yaparsanız yapın yola çıktığınızda işler sizin çizdiğiniz sınırlarda ilerlemeyebilir.

Şöyle diyor Onfray, “Yolculuk için tüm gezegeni seçmek, en azından en gözle görülür ve en kolayca tespit edilebilir kösteklerinden dolayı kapatan ve köleleştiren çalışmanın, ailenin, vatanın mahkûm edilmesini gerektirir.”

Buradaki yolculuk için tüm gezegeni seçme meselesi yolu iş edinmeyi gerektirir bence, bahsedilen yine ipleri kimsenin elinde olmayan sınırsız bir yolculuk hâlidir. Ve böylesine bir yolculuk reddediş gerektirir her türlü kurumsallığın, çalışmanın ve coğrafyanın sınırlarla kapatılarak var edildiği vatanın reddedilişini. Bu reddedişi gerçekleştiren seyyah için saatlerin dışında, yıldızların ve gökyüzünün altında, toplumsalın ve kurumların uzağında, aidiyetsiz, denetlenemez bir varlık durumu başlar ve bu sonsuz bir özgürlük ânıdır.

YOLCULUK ARZUSU

Yolculuk belki de bir hayal ile başlar bulunduğumuz yerden farklı bir yerde bulunma, ait hissedebileceğimiz bir yeri keşfetme hayali. Ve bu hayal arzuya dönüşür. Yolculuk arzusunu besleyen kitaplar, filmler, belgeseller önemlidir zannedersem. Haritalar bizi dünyanın belirlenmiş bir yer olduğuna inandırsa da dünyanın coğrafyaları hâlen bilinmezliğini ve gizemini korur çünkü bana kalırsa dokunmadığın, patikalarını aşındırmadığın temas etmediğin ve deneyimlemediğin sürece bir yere ait bilgi zihinde bir tahayyül olarak kalır. Ve bu durum yolculuk arzusunu tatmin etmez.

Kitabın şu cümlelerinde de ifade edildiği gibi; “Dünya görünen dünya değildir zira tasarımların çekim merkezi bizi kurgularla aldatır. Bir harita elimizde dünya olduğunu haber verir, dünyanın gerçekliğini değil.” Dünyanın bir yerinde bizim bulunduğumuzdan başka yerler olduğunu haritalardan öğreniriz ancak şunu atlamamak gerek sanırım haritalarda gördüğümüz o yerler kendine has kültürleri, iklimine uygun bitkileri, dağlık veya düz arazileri barındırır. Haritalar bu anlamda bizi sadece haberdar eder, oraları görme arzusunu gidermez.

YOLCULUK NE ZAMAN BAŞLAR ? 

Onfray kitapta yolculuğun ne zaman başladığına dair bir soru yöneltiyor. Ona göre yolculuk: “yuvamızın kapısının kilidinde anahtar hareket ettiği, evimizi kapatıp bağlı olduğumuz limanı ardımızda bıraktığımız andan itibaren, işte tam o kesin anda başlar.” İşte o andan sonra başka bir duygu durumuna geçeriz bu duygu durumu gitmenin ve geride bırakmanın arasında kalmayı tanımlar. Gitmek kişinin zihnini iki parçaya ayırır ulaşılacak yere dair bazen heyecan, bazen belirsizlikten kaynaklanan kaygı ile birlikte geride bırakmanın, yerleşik olan düzenden ayrılmanın ve rutinden kopmanın bıraktığı bir boşluk duygusu. Onfray’ın yolculuğun başlama ânı olarak tanımladığı durumun sonrasında yaşanan böyle bir arada kalma duygusundan bahsedilebilir.

Yazarın cümleleriyle ifade edersek; “Bir yerden gelinir, bir yere doğru gidilir, bizi evimizden ayıran kilometreler birikirken, bizi diğer ikametgâhımıza yaklaştıran kilometreler tükenir. Bu ara dünya, alışıldık insan ilişkilerini yöneten yasalardan bihaber yasalara riayet eder.” Sanırım bu ara dünya tanımsız bir yere tekabül eder. Yoldasınızdır, hareket halinde bir yere ait olmama hissi bu ara coğrafyanın en belirgin duygusudur fikrimce. Hangi ulaşım aracı ile seyahat ederseniz edin, geçip gidilen bir dünyanın ortasındasınızdır. Varlığınızın belki de en belirsiz ânıdır bu çünkü sabit bir yerde bulunmamak, verili olan tüm rollerin, kimliklerin, yerlerin uzağında olmak anlamına gelir bu hem özgürlüğü çağıran bir duygu hem de boşlukta hissettiren bir hâldir.

Michel Onfray

TURİSTLİK VE GEZGİNLİK

Yolculuğa Övgü kitabında bahsedilen yolcu olma durumu; bir yeri görme, orayı sadece bilmiş olmak için ziyaret etme durumundan farklı bir seyyahlık durumundan bahsediyor. Bu nedenle turist ile gezgin arasındaki farklardan söz ediyor. Turist bir amaç dâhilinde gezer, yerleri ayırır oysa gezgin için dünyanın herhangi bir coğrafyasını diğerinden özel kılan bir yan yoktur. Sınırsız coğrafyalar, dağlar, doğa varlıkları onun gözünde benzer anlamları barındırır. Onfray’a göre: “Turist karşılaştırır, gezgin ayırır.

Turist bir medeniyetin erimi dâhilinde kalır, bir kültürü hafifçe okşar ve köpüğünü hisseder; bir düşünceye bağlanmış bir seyirci, kendi köklerinin militanı olarak uzaktan gölgelerine dokunur.” Turist hâlâ kendi sınırlarındadır yani kurulmuş özneliğinin gözleriyle bakar etrafa, kimliğini, kökenini nereli olduğunu üzerinde taşır, karşılaştırır, önyargılarıyla hareket eder. Gezgin ise yine Onfray’ın deyimiyle: “Öngörmeden, bağımsız bir seyirci olarak meçhul bir dünyaya girmeyi dener, ne gülmektir derdi, ne ağlamak, ne yargılamak ne de mahkûm etmek, ne suçunu bağışlamaktır niyeti ne de aforoz etmek, o içeriden kavramak, yani etimoloji itibarıyla anlamak arzusundadır.”

Gezgin her anlamda göçebedir aslında buradan anladığımız. Kimliğini, kendisine giydirilmiş rolleri, köklerini geride bırakır hepsini göçebe bir boyuta taşır. Bir antropolog gibi gözlemler, içeriden bakıp, anlamaya çalışır. Bu nedenle de turistlik ile gezginlik aynı anlama gelmez. Gezgin yolculuğunda kendisiyle karşılaşır bir anlamda onun yolculuğu kitapta da sözü edildiği gibi, kendi öznelliğiyle buluşmasına vesile olabilir. Gezginlik ruhu bu nedenle ayrı bir yerde durur, onun yollara düşmesi sıradan bir gezinin çok ötesinde anlamlara işaret ettiği gibi felsefi ve psikolojik anlamlar barındırır. Bundan dolayıdır ki onun seyahat ile kurduğu ilişki coğrafyayı bir nesne olarak tanımlamayı, ona sınırlarıyla ve yaşayanlarıyla anlam kazandırmayı reddeder.

GERİYE KALAN ARZU

Michel Onfray’ın Yolculuğa Övgü 'Coğrafyanın Poetikası' adlı kitabı gidişlere, dönüşlere yolda olmaya dair pek çok şey söylüyor. Kitap bir anlamda coğrafyaları haritalardan kurtarıp, onlara yeni anlamlar buluyor. Seyyahlığın, göçebeliğin, sürgünlüğün ve reddedilmişliğin aynı kaynaktan geldiğini göstermeye çabalıyor. Bize başka olana temas etmenin bir yönteminin de yolculuk olduğunu hatırlatıyor. Okuru, yersiz-yurtsuz, coğrafyalara sınır koymadan, denetimden uzakta, yollarda olmanın barındırdığı anlamlara çağırıyor. Geriye kalan tüm bu bahsedilenleri yaşayabilmenin, o özgürlüğü tadabilmenin nasıl olduğunu deneyimlemek için ortaya çıkan arzu oluyor.