Çocuğunuzun gazeteci olmasını ister misiniz?

Nitelikli haberciliğin her zaman topun ağzında olduğu bu coğrafyada gazeteciler, çocuklarının da bu mesleği yapmasını ister mi? Farklı mecralardan 6 gazeteci bu soruya yanıt verdi.

Abone ol

DUVAR - Gazeteci Şule Aydın, çocuğun seçeceği mesleğe ilişkin olarak “isterim” ya da “istemem” deme hakkını kendinde görmediğini belirterek başlıyor sözlerine. “Bunun nedenlerini anlatmak istemem ancak bu soruyu mesleğin sorunlarına ilişkin birkaç kelam etme açısından yanıtlamak isterim” diyerek şunları söylüyor:

"Türkiye’de gazetecilik yaşamda olduğu gibi çiçekli bir bahçe vaat etmiyor; belki en kısa yoldan üç sözcük onu açıklıyor: Düşük maaş, siyasi baskı ve bitmek bilmeyen bir mobbing… Üstelik kadınsanız bir de o bahçenin her yerini sarmış dikenlerle yürümek zorundasınız. Erkek egemen bir “mahallenin” sıkı sıkıya sarıldığı köşe taşları var. Sarıp sarmaladıkları bir dil var.  O mahallede eşit koşullarda çalışmak için mücadeleyle başlıyor yolculuk. Bunun üstüne ekonomik güvencesizlikler, ağır patronaj baskısı ve iktidarın sopası ekleniyor. Ve şimdi kavganın en temel ve zorlu yerindesiniz."

İYİ Kİ MÜCADELEYİ SEÇTİN DERİM...'

Journo'dan İhsan Birgül'ün 'Çocuğunuzun gazeteci olmasını ister misiniz? Haberciler yanıtlıyor' araştırması şöyle:

Haberin temel sorusu 5N1K yerini ‘kime dokunuyor’a bıraksın isteyen patronaj, kamu yararını siyasî ve ekonomik ilişkilerinin kıskacına hapsetmek istiyor. Ve başarısız olduğu söylenemez!  Oysa basın özgürlüğü, halkın gerçekleri öğrenme hakkıdır. Gerçeğin herkese göre eğilip büküldüğü bir zamanda gazetecilik en zor dönemlerinden geçiyor.  Bununla mücadelenin yolu gazetecilerin dayanışmasıyken burada da büyük bir kopuş var, üstelik sendikalaşma yok denecek kadar az ve tepki bildirilerine indirgenmiş durumda. Yani hem içeride hem dışarıda tepeden tırnağa mücadele demek gazetecilik. Hem otoriteye karşı kamu yararı için, hem de kendi haklarınız için direnmek zorundasınız.
Sorunuzdaki o olmayan çocuğuma sesleneyim aracılığınızla: Hakikat için koşmak istiyorsan, patronun sana çizdiği sınırları aşmaya, siyasî iktidarların özgürlüğüne ilişkin tepende sallandırdığı sopasını kırmaya, hayat gerçeklerinin getirdiği kaçınılmaz korkularının kendi otosansürüne dönüşmesine engel olmaya hazırsan hoş geldin ve iyi ki mücadeleyi seçtin.

'İSTERİM AMA...'

Independent Türkçe’nin Genel Yayın Yönetmeni Nevzat Çiçek, “Evet, çocuğumun gazeteci olmasını isterim ama orada ikinci bir şey devreye giriyor. Hangi zamanda, hangi şartta, hangi ülkede sorusu” diyor. Açıklaması ise şöyle:

Bu ülkede gazeteci olmasını isterim ama bu ülkenin gazeteciliğinde insanların daha rahat gazetecilik yapabilecekleri, manevî anlamda, maddî anlamda özgürlük anlamında, böyle bir ortamda olmasını isterim.  Eskilerin sözüdür, “gazetecilik şerefli bir meslektir ve ben de bu işi yapıyorum” diye. Dolayısıyla yaptığınız işle ilgili kirlenmiyorsanız, yaptığınız işle ilgili gerçekten bir ütopyanız varsa, bir hedefiniz varsa çok güzel bir iş. 

Aslında bazen de bu genetik bir şey.  Ben kendi hayatıma bakıyorum mesela.  Ticaretten geldim bu işe.  Gazetecilikte yıllar içerisinde kazanacağım parayı ticarette belki bir senede kazanıyordum ama tatmin etmiyordu, bu mesleğe geldim. Bugün olsa yine yaparım. İşimi seviyorum, insanlara aktarımı seviyorum, onlarla bir şey paylaşmayı seviyorum. Hayatta bir şeyin değişmesini görmek hoşuma gidiyor.
Evet, bu ülkede çocuğumun gazeteci olmasını isterim. Ama önce ekonomik özgürlüğünü kazanacağı bir alan üzerinden gazeteci olmasını yeğlerim. Yani çocuğumun sadece gazetecilik üzerinden rızkını kazanacağı bir meslekten ziyade, ekonomik özgürlüğünü kazanmış ve ondan sonra gazeteci olmuş olmasını canı gönülden arzu ederim.

'MESLEKTAŞIM OLMASINDAN ONUR DUYARIM'

Basın Konseyi Yüksek Kurulu üyesi gazeteci Misket Dikmen, sorumuzu yurtdışından yanıtladığını belirterek başlıyor sözlerine. “Bu soruyu buradaki dostlarımla paylaştığımda şöyle bir sonuçla karşılaştım. Yaş ortalaması 30’larda, 40’larda olanlar hiç düşünmeden evet derken 50 yaş üstü olanlar epeyce düşünüp ‘bugünün koşullarında hayır’ dediler” ifadesini kullanan Dikmen, şöyle devam ediyor:

Üstelik bu değerlendirmeyi yapanlar ülkeme uzaktan, başka bir ülkeden bakanlardı. Türkiye’de yapılacak en zor işin gazetecilik olduğunu söylüyorlardı. Mesleğe dair kaygılar bütün dünyada ortak. Ama söz konusu Türkiye’de gazetecilik olunca kaygı daha da artıyor. Dünyada ve özellikle ülkemde gazeteciliğin ne kadar zorlu bir meslek olduğunun, gerektiğinde ne büyük bedeller ödendiğinin bilincindeyim elbette.
Ama… Mesleğimi seçerken kendim için hiç kaygılanmadım. Mesleğim için hayata daima minnettar oldum.

Hani derler ya “dünyaya kaç kez gelirsem geleyim yine aynı işi yapmak isterim” diye. Öyle işte… Çünkü gazetecilik kadar insanı eğiten, her gün yenileyen, heyecanını sürekli kılan, insanın hücrelerine yerleşen, ruhunu ele geçiren, emekliliği olmayan bir başka meslek bilmiyorum. Ve evet; gerçek gazetecilik yapacaksa, yaptığı işe iliklerine kadar kendini adayacak ve tüm ilkelerini benimseyecekse ben 50 yaş üstü olanlar kadar kaygılanıp çekince koyamam. Çocuğumun gazeteci olma isteğini yürekten desteklerim. Onun meslektaşım olmasından onur duyarım.

Gazeteci İrfan Aktan, haberciliğin “yoğun emek gerektiren, yıpratıcı ve stresli bir meslek” olduğunu vurgulayarak “Belki madencilikten, AVM’de tezgâhtarlık yapmaktan daha kolay ama örneğin çiftçilikten çok daha zor” diyor. “Doğrusu gazeteciliğe başladığım 19 yaşıma geri dönebilseydim, gazetecilik yerine köyde çiftçilik yapmayı tercih edebilirdim. Ama bir Kürt olarak baktığımda, özgür basın emekçilerinin büyük bedellere rağmen Kürtler’in yaşadıklarını aktarma çabalarını hatırladığımda, gazetecilik yerine çiftçiliğin benim için bir tercih değil, olsa olsa kaçış olacağını da kabul ediyorum” diye devam ediyor Aktan.

“Türkiye’de ise gerçek manada gazetecilik yapmanın koşulları büyük ölçüde ortadan kaldırıldığını” belirten Aktan’a göre gelecek kuşakları mesleğe özendirecek bir dayanak bulmak bugün için çok zor. Bu şartlarda “bizim deneyimlediğimiz zorlukları başkalarının yaşamasını istemek mümkün değil” diyen Aktan, yine de gazeteciliğin “yıpratıcı, örseleyici olduğu kadar geliştirici bir iş” olduğunu hatırlatarak şunları söylüyor:

Öte yandan bana göre gazetecilik bireysel bir kariyer alanı değil. Gazeteciliği bir kariyer alanı olarak görenlerin belli siyasal, ekonomik, toplumsal koşullarda nasıl savrulduğunu, hatta bu mesleği nasıl kötülüklere alet ettiğini görüyoruz. Fakat gazeteciliği bir kariyer alanı olarak görmediğiniz, dolayısıyla sadece ve sadece gerçeğe, hakikate sadık kaldığınız müddetçe siyasal ve toplumsal olduğu kadar ekonomik olarak da bütün hayatınız zorluklarla geçer, geçiyor.

Şu da bir gerçek: Bir genç gazeteciliği gerçekten yapmak istiyorsa, her koşulda, ama az ama çok, hakkını vererek veya vermeyerek bu işi yapacaktır. Dolayısıyla mesele çocuğunuzun gazeteci olmasını, onun bütün bu yükleri taşımasını isteyip istememeniz değil. Mesele onun bunu isteyip istemediğidir.

Sol üstten saat yönünde: Şule Aydın, Nevzat Çiçek, Misket Dikmen, Ender İmrek, Çiler Dursun, İrfan Aktan
'ALTERNATİF MEDYADA GAZETECİLİK YAPMASINI DESTEKLERDİM'

Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Çiler Dursun, çocuğunun gazeteci olmasına çok sıcak bakmasa bile alternatif medyada görev almak isterse bunu destekleyeceğini ifade ediyor:

Gazetecilik bölümü öğretim üyesi olduğum halde çocuğumun gazetecilik eğitimi alıp bu mesleği yapması konusunda çok da istekli olmazdım. Bunun temel nedeni gazetecilik mesleğinin kamu yararı yerine patron yararını gözeten, siyasal iktidarlara doğrudan bağlı, sosyal güvencesizliği en yüksek mesleklerden biri hâline gelmiş olmasıdır. Dünyanın hemen her yerinde böyle olduğu gibi, Türkiye söz konusu olduğunda bu olumsuzluklar, misliyle geçerlidir. Dolayısıyla gazetecilik mesleğinin hâlihazırdaki toplumsal rolünün ne kadar zayıfladığını düşününce, çok da istekli olamazdım ama kendi kararı olacağı için, böyle bir tercihi olursa da anaakım medyada değil, alternatif medyada gazetecilik yapmasını desteklerdim.

'GERÇEKLERİ DİLE GETİREN BİR ÇOCUĞUMUN OLMASI ONUR VERİR'

Türkiye’de gazeteciliğin “ateşten gömlek” olduğunu öldürülen habercilerin uzun tarihini anımsatarak anlatan Ender İmrek, “Kürt gazeteciler için durum çok daha vahim” diyor. Kendisinin de yazdıklarından ve konuşmalarından dolayı defalarca yargılandığını belirten İmrek, gazetecilerin 1990’lardan sağ çıkmasını bile “şans” sayıyor. 22 yıllık Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında ise rüşvet haberlerinin sansürlenmesinden cumhurbaşkanına hakaret davalarına dek gazeteciliğe saldırıların çeşitlendiğini ifade edip sorumuzu şöyle yanıtlıyor İmrek: Tüm bu kötü duruma rağmen sorunuza yanıtım “Evet.” Gazetecilik zor zanaat, ancak direnmek ve ısrarla gerçeğin üstünün örtülmesine karşı direnen gazetecilere ihtiyaç var. Türkiye’de gazetecilikte bilinen genel kriterlerin ötesinde bir bilince ve onun şekillendirdiği gazeteciliğe ihtiyaç olduğunu da belirtmek gerek. 5N1K’nin yetersiz kaldığı durumlardan biri de Kürt sorunu ve Kürt sorunuyla ilgili gelişmeler karşısında alınan, alınacak tutumdur.

Örneğin sınır ötesi operasyonlar, ölümler, Kürt sorunundan kaynaklı gelişmeler hakkında haber yapmak, yazmak konuşmak oldukça düzgün durmayı gerektiriyor. Eğmeden bükmeden yazmak, konuşmak çok zor hâle getiriliyor olsa da direnmek ve gerçek gazetecilik yapmak bir onur sorunudur. Ve bu gerçekleri dile getirme çabası içinde bir çocuğumun olması, gazetecilik yapması bana onur verir."

(HABER MERKEZİ)